En son konular | » gamestockcity (instagram) tarafından Blackdream Ptsi Kas. 28, 2022 9:01 pm
» İngilizce Öğreniyorum Ders 5 (Bahar Şahin) tarafından Blackdream Perş. Kas. 24, 2022 12:22 am
» İngilizce Öğreniyorum Ders 4 (Bahar Şahin) tarafından Blackdream Perş. Kas. 24, 2022 12:20 am
» İngilizce Öğreniyorum Ders 3 (Bahar Şahin) tarafından Blackdream Perş. Kas. 24, 2022 12:17 am
» İngilizce Öğreniyorum Ders 2 (Bahar Şahin) tarafından Blackdream Perş. Kas. 24, 2022 12:14 am
» İngilizce Öğreniyorum Ders 1 (Bahar Şahin) tarafından Blackdream Perş. Kas. 24, 2022 12:12 am
» P1-P2 Kardeşlik Hesabi Anlatim tarafından Blackdream Paz Kas. 20, 2022 12:28 pm
» Oyuncu isimleri paylaşım alani tarafından Blackdream Paz Kas. 20, 2022 11:58 am
» PES 2015 SATİLİK VEYA TAKASLİK (100 TL) tarafından Blackdream Paz Kas. 20, 2022 11:47 am
» GAMEPASS 3 YILLIK ALMA TAKTİĞİ tarafından Blackdream C.tesi Kas. 12, 2022 11:01 pm
|
Kimler hatta? | Toplam 191 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 191 Misafir :: 1 Arama motorları Yok Sitede bugüne kadar en çok 262 kişi Perş. Mart 29, 2018 2:45 pm tarihinde online oldu. |
|
| İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ders notları... | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Blackdream Yönetici
Zodyak : Mesaj Sayısı : 56296 Yaş : 36 Nereden : Bursa İş : Makine Teknikeri Kayıt tarihi : 24/01/08 Rep Puanı : 28 Rep Puanı : 232054
| Konu: İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ders notları... Salı Nis. 07, 2009 5:46 pm | |
| İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğinin Gelişimi Çalışma yaşamı içinde çeşitli hastalıklar, kazalar, işsizlik vb. pek çok risk vardır. Bunlar arasında iş kazaları ve meslek hastalıklarının ayrı ve önemli bir yeri vardır. Teknik gelişmelerin hızı, makineleşme, sanayileşme ve kimyasal madde kullanımı bir takım rahatsızlıkları da beraberinde getirmiş ve madenlerde, sanayide, yapı işlerinde ve hemen hemen çalışılan her yerde meydana gelen kazaların yarattığı tehlikelerin insanlığı ne ölçüde tehdit eder hale geldiği herkes tarafından anlaşılmaya başlanmıştır.Bu ortamda, bu tehlikelerle bilinçli olarak mücadele edilmesi gereği ortaya çıkmış ve "iş güvenliği" kavramı doğmuştur.Çalışanların sağlığı ile yapılan iş arasındaki ilişki aslında çok eski çağlara dayanmaktadır. Yunanlı düşünür Heredot, yine aynı çağlarda Eflatun ve Aristotales gibi düşünürler işçilerin sağlığı ve iş kazaları üzerinde durmuşlardır. Ancak bilimsel esaslara dayalı olarak bu konunun ele alınması 17. yüzyılda İtalya'da Bernandino Ramazzini tarafından gerçekleştirilmiştir.Daha sonraları İngiltere'de ortaya çıkan Sanayi Devriminin ortaya çıkardığı sağlık ve iş güvenliği sorunları da devletin bu alana müdahale
etmesi ve yasal düzenlemeler yapması gereğini ortaya çıkarmıştır.İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin ortaya çıkması sanayileşme olgusu ile yakından ilgilidir. Bu nedenle, Türkiye'de işçi sağlığı ve iş güvenliğini incelerken sanayileşme olgusunu öncelikle ele almalıyız. Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk sanayileşme çabaları 19. yüzyılda Avrupa'nın etkisiyle başlamış ve bu yüzyılın ikinci yarısında da işçi sayısının artmasına bağlı olarak işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunları ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu dönemde işçilerin daha yoğun olarak yer aldıkları sektör madencilik olduğu için bu alanda çıkarılan ilk yasalar da, Dilaver Paşa Nizamnamesi, Maadin Nizamnamesi gibi, kömür madenlerinde çalışan işçilerle ilgili olmuştur.Cumhuriyet döneminde de işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili bir çok yasal düzenleme yapılmıştır. Bunlar arasında şüphesiz en önemlisi 1937 yılında yürürlüğe giren 3008 sayılı İş Kanunu'dur. Böylece ilk kez işçi sağlığı ve iş güvenliği konusu ayrıntılı ve sistemli olarak düzenlenmiştir. Daha sonra bu kanuna dayanılarak çok sayıda tüzük çıkartılmıştır. Yine 1946 yılında Çalışma Bakanlığı'nın kurulması, 1945 yılında İşçi Sigortaları Kurumu'nun kurulması, 1950 yılında Sanayi ve Ticarette İş Teftişi Hakkındaki 81 numaralı uluslararası sözleşmenin onaylanması, 1971 tarihli 1475 sayılı İş Kanunu'nun yürürlüğe girmesi bu dönemin önemli düzenlemeleri arasında sayılabilir.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğinin Gelişimi
Günümüzde sanayileşmiş ve sanayileşmekte olan ülkelerde sanayide çalışanların sayısındaki hızlı artış beraberinde çalışanların bir takım sağlık ve iş güvenliği sorununu getirmiştir. Sanayileşmiş ülkeler içinde bulunduğumuz yüzyılda işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda ciddi çabalar harcamak zorunda kalmışlardır. Bu ülkelerin hemen hemen hepsi iş kazalarını ve meslek hastalıklarını en düşük düzeyde tutmak için çabalamakta ve bu konuda eğitim ve kontrole önem vermekte, ayrıca bu konuyla ilgili olarak işyerlerinde gerekli önlemlerin alınmasını sağlamak amacıyla işyerlerini yoğun denetim altında tutmaktadırlar.İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunun gittikçe önem kazanmasının genel sebeplerini üç başlık altında toplayabiliriz. Bunlar; Teknik zorunluluklar, ekonomik zorunluluklar ve sosyal zorunluluklardır.Konunun karşılaşılan maliyetler açısından önemini açıklayabilmek için işçi sağlığı-meslek hastalıkları ve iş güvenliği-iş kazaları ilişkisini açıklığa kavuşturmak gerekmektedir. İşçi sağlığına gereken önem verilmediği zaman karşımıza meslek hastalıkları, iş güvenliğine önem verilmediği zaman da iş kazaları çok boyutlu maliyetler olarak çıkmaktadır. Yani, işçi sağlığına önem vermemenin maliyeti meslek hastalıkları, iş güvenliğine önem vermemenin maliyeti de iş kazaları olarak belirmektedir.Tabi ki, iş kazaları ve meslek hastalıklarının hem işçi ve işverene ve hem de daha makro düzeyde ülke ekonomisine yüklediği bir takım maliyetler de vardır. İşçi yönünden konunun önemi şu şekilde özetlenebilir;a) İşçinin gelir düzeyinde azalma olur, b) çalışma ve meslekte kazanma gücünde yine azalmalar meydana gelir, c) ayrıca, işçi de psikolojik ve ruhsal bir takım sorunların ortaya çıkmasına neden olur. İşveren yönünden de iş kazaları ve meslek hastalıklarının doğrudan ve dolaylı maliyetlerinden söz edilebilir. Doğrudan maliyetler, kaza sonucu doğan zararların ödenmesiyle ortaya çıkan maliyetlerdir. Sigortalıya ödenen tazminatlar,mahkeme masrafları, sürekli iş göremezlik ödenekleri gibi. Dolaylı maliyetler ise, doğrudan maliyetlerden farklı olarak kapsam ve miktar bakımından tam tespit edilemeyen ve sınırlandırılamayan maliyetlerdir.Kaza nedeniyle ortaya çıkan hasarın maliyeti, kaza nedeniyle yapılması gereken harcamaların maliyeti, üretim ve verimlilikte ortaya çıkan azalmalar ve ürün teslimindeki gecikmelerden dolayı pazar kaybından doğan maliyetler işveren açısından karşılaşılan dolaylı maliyetlerdendir.İş kazası ve meslek hastalıkları ülke ekonomisi açısından da son derece önemlidir. İş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle ülke ekonomisi de birçok kayıplara uğramaktadır. Bir kere yetişmiş insan gücü kaybı ve bunların iş göremez duruma gelmeleri ülke ekonomisini zarara uğratmaktadır.Sosyal ve kültürel bir varlık olan insan gücünün kaybı toplumun bir kaybıdır. Bu kaybın ölçülmesi son derece güçtür. Tek bir işçi ve işletme açısından düşünüldüğünde kazaların ve hastalıkların maliyeti rakam olarak belki çok büyük görülmeyebilir. Ancak ülke ekonomisi açısından durum hiç de öyle değildir. Kazaya ya da hastalığa maruz kalan işçi üretimden düştüğü gibi ülke ekonomisine de tüketici olarak bir yük olacaktır. Bu nedenle, "çalışanları korumak ve kazaları önlemek, kaza sonucu ortaya çıkan zararları tazmin etmekten daha kolay ve ucuzdur".
İş Kazalarının ve Meslek Hastalıklarının Nedenleri
İş kazalarının nedenlerini "insanlara bağlı nedenler" ve "fizik ve mekanik çevre koşullarına bağlı nedenler" olmak üzere iki ana grupta ele alabiliriz.Bu iki grup içersinde insanlara bağlı nedenlerin iş kazalarının %80- 90 oranında nedenini teşkil ettiği de kabul edilmektedir. İnsan davranışlarından kaynaklanan kaza nedenleri arasında; tehlikeli davranışlara yol açan kişisel özellikler, yaş, kıdem, mevki, aile durumu gibi; tehlikeli davranışlara yol açan fizyolojik faktörler, uykusuzluk, yorgunluk gibi; ve yine tehlikeli davranışlara yol açan psikolojik faktörler, duygusal koşullar gibi, sayılabilir.Fizik ve mekanik çevre koşullarından kaynaklanan kaza nedenleri ise şunlardır; makinelerin yol açtığı kazalar, üretim organizasyonlarının yol açtığı kazalar ve çalışılan işyerindeki ısı, ışık, gürültü gibi çevresel faktörlerin yol açtığı kazalardır.Meslek hastalıkları, iş kazalarına oranla üretim süreci içinde çok daha geniş bir işçi topluluğunun sağlığını tehdit ettiği için işçi sağlığı ve iş güvenliği sorununun bir bakıma en önemli boyutunu oluşturmaktadır. Sorumluluk ve sosyal güvenlik hukuku bakımından bir hastalığın meslek hastalığı olarak kabul edilebilmesi bazı koşulların varlığına bağlıdır. Öncelikle bir rahatsızlık ortaya çıkmış olmalıdır. Yine bu hastalık dıştan gelen bir sebeple olmalıdır. Tekrar eden nedenlerden ötürü meydana gelmiş olmalıdır. Hastalığın ortaya çıkışı birden bire değil, tedricen olmalıdır.Hastalık vücut bütünlüğünün ihlali veya ölüm gibi bir sonuca yol açmış olmalıdır. Ortaya çıkan hastalıkla görülen iş arasında illiyet bağı, yani sebep-sonuç ilişkisi bulunmalıdır.Meslek hastalıklarının nedenleri de beş grupta gözden geçirilebilir.Bunlar; kimyasal maddelerden ileri gelen meslek hastalıkları, mesleki deri hastalıkları, toz hastalıkları ve diğer mesleki solunum sistemi hastalıkları, mesleki bulaşıcı hastalıklar ve fizik etkenlerle meydana gelen meslek hastalıklarıdır
İş Kazalarına ve İşçi Sağlığı Sorunlarına Karşı Alınabilecek Önlemler
İş kazaları ve meslek hastalıkları ekonomik ve sosyal bir sorun olması sebebiyle toplumun büyük bir kesimi bu konuda doğrudan ya da dolaylı olarak sorumluluk üstlenmektedir. Ancak sorunun çözümünde devlet, işveren, işçiler ve sendikalar en etkili gruplar olarak karşımıza çıkmaktadır.İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda devletin rolü daha çok gözlemci,aydınlatıcı ve teşvik edici niteliktedir. Devletin bu konulara katkısı zaman içinde değişik aşamalardan geçmiştir. Başlangıçta zorlayıcı nitelik taşıyan devlet müdahalesi, sonraları yol gösterici, teşvik edici, dayanışma rolü ağırlık kazanarak ön plana çıkmıştır. Devletin işçi sağlığı ve iş güvenliği konusundaki en önemli etkinliği bu alandaki mevzuatı hazırlamak ve denetim yapmaktır. Bunun dışında bu konu bir devlet politikası olarak benimsenir ve bu konuda bağımsız uzman kuruluşlar oluşturulabilir.İş kazalarının önlenmesinde işletmelerin konuya yaklaşımları da son derece önemlidir. İşletmelerin ister insancıl nedenlerle, isterse ekonomik nedenlerle olsun işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda harcama yapmaları bir tür yatırımdır. İşletmeler açısından iş kazaları ve meslek hastalıklarından korunmanın en etkin yolu işyerinde, iş güvenliği ilkelerine uygun bir çalışma düzeni oluşturmaktır. Buna göre birbirini izleyerek uygulanması gereken dört ayrı yöntem vardır. Bunlar; mühendislik revizyon, inandırma ve özendirme, işe uygun işçi seçme ve iş güvenliği disiplininin sağlanmasıdır.İşçi sendikalarının da işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda yapabilecekleri pek çok olumlu katkı vardır. Sendikaların bu konudaki şikayetleri toplu olarak gündeme getirmeleri ve ısrarla takip etmeleri çok yararlı olabilir.Ayrıca toplu iş sözleşmelerine bu konuya ilişkin hükümler konulabilir.Sendikalar işyerlerindeki işçi sağlığı ve iş güvenliği kurullarına sendika temsilcisi olarak aktif bir biçimde katılabilirler. Bu konuda üyelerini eğitebilir ve inceleme-araştırma faaliyetlerine katkıda bulunabilirler.İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda en istekli ve etkin olması gereken grup, bu tehlikelerle karşı karşıya bulunan işçilerdir. İşçiler konulan kurallara ve tavsiyelere uymalı, kullandıkları alet ve makineler hakkında yeterli bilgiye sahip olmaya çalışmalı ve bu konuda yapılan eğitim çalışmalarından olabildiğince yararlanmaya çalışmalıdırlar. Kısacası bu konuda bilinçli davranmalıdırlar.İşçilerin sağlığını korumaya yönelik önlemler de, hastalıkları baştan önlemeye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri, tedavi edici sağlık hizmetleri ve meslek hastalıklarına karşı alınması gereken önlemler şeklinde sınıflandırılabilir.
Ülkemizde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğinin Genel Görünümü
İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusu, Osmanlı İmparatorluğu döneminden günümüze kadar her dönemde Türk Çalışma Hayatında önemli yer tutmuştur. Başlangıcından günümüze kadar yapılan çalışmalar çözümün hep hukuki yollarda arandığını göstermektedir. Oysa günümüzde artık işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin düşünce, değerlendirme ve yöntemler değişmektedir. Bu gelişmelerin temel düşüncesi, en iyi çözüm şeklinin "daha başlangıçta kaza olasılıklarını ve sağlık sorunlarını gidermek" olduğudur.Ülkemizde İşçi sağlığı ve iş güvenliğinden sorumlu olan kurum ve kuruluşların başında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gelmektedir.Bakanlığın içinde dört ayrı birim konuyla ilgilidir. Bunlar; İşçi Sağlığı Daire Başkanlığı, İş Teftiş Kurulu Başkanlığı, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğü ve Yakın ve Ortadoğu Çalışma Enstitüsü Müdürlüğü'dür. Daha sonra Sağlık ve Milli Savunma Bakanlıkları gelmektedir. Bakanlıklardan sonra SSK, Belediyeler, MPM, TSE ve Üniversiteler de değişik amaçlarla konuyla ilgilidirler.Ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili uygulamalarda karşılaşılan bir çok sorun vardır. Bu sorunlar şu şekilde sıralanabilir:
● İşyerlerinin yapısından kaynaklanan sorunlar
● Yasal düzenlemelerden kaynaklanan sorunlar
● İstatistiksel verilerden ve araştırma sonuçlarından kaynaklanan sorunlar
● Örgütlenme ve koordinasyon yetersizliğinden kaynaklanan sorunlar
● Eğitimle ilgili sorunlar
● Kazalardan sonra ortaya çıkan sorunlar.
İş Güvenliği Hakkının Ortaya ÇıkışıSanayi devriminin yarattığı olumsuz çalışma koşullarını düzeltmek amacıyla başlayan devlet müdahalesi, teknolojik gelişmelere ve günün ihtiyaçlarına uygun olarak değişen ve sürekli gelişen bir iş güvenliği mevzuatını ortaya çıkarmıştır. Bunun karşılığında işçiler açısından da bu mevzuattan kaynaklanan ve devlet tarafından ayrıca idari ve cezai yaptırımlarla korunan bir iş güvenliği hakkı doğmuştur. İş güvenliği hakkı, önemi nedeniyle çalışma hayatına ilişkin yasalar dışında bir çok ülkede anayasalarda da yer almak suretiyle anayasal güvenceye kavuşturulmuştur.Nitekim iş güvenliği hakkı Anayasamızın çeşitli maddelerinde de güvence altına alınmıştır.Ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin gerekli yasal mevzuatın,bulunmakla birlikte son derece dağınık olduğunu daha önce belirtmiştik.Bu konuda bir çok kanun ve denetim görevini yerine getirecek yine bir çok kurumun ve kuruluşun bulunması, ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili uygulamalarda sorunlara neden olmaktadır.İş güvenliği mevzuatımızın önemli bir bölümü de işverenin işçiyi gözetme borcuna ilişkin düzenlemeler oluşturmaktadır. Bu düzenlemeler, işverenler tarafından alınması gereken teknik tedbirler, işin düzenlenmesiyle ilgili sağlık kuralları, işyerinin iş güvenliği konusunda örgütlendirilmesi konusundaki kurallar ve işçiyi gözetme borcunu yerine getirmeyen işverenlere uygulanacak yaptırımlar olarak gruplandırılabilir. | |
| | | Blackdream Yönetici
Zodyak : Mesaj Sayısı : 56296 Yaş : 36 Nereden : Bursa İş : Makine Teknikeri Kayıt tarihi : 24/01/08 Rep Puanı : 28 Rep Puanı : 232054
| Konu: Geri: İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ders notları... Salı Nis. 07, 2009 5:46 pm | |
| İşverenin İşçiyi Gözetme Borcunun Hukuki Dayanağı
Hizmet akdinin işverene yüklediği gözetme borcu, işçinin iyiliği ve çıkarları doğrultusunda davranma, işçiye zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, tehlikeleri önlemek borçlarını yükler. Bunların başında işçinin hayatını ve sağlığını koruma borcu gelir.Bundan başka işçiyi bilgilendirmek, yol göstermek, gerekli bilgileri yetkili makam ve mercilere zamanında bildirmek, işçinin işyerine getirdiği eşyaların korunması, işçiye çalışma belgesi verilmesi ve işçiye yeni iş arama izni verilmesi de işverenin gözetme borcu içinde düşünülebilir.İşyerinde iş güvenliği önlemlerinin alınması, işverenin gözetme borcu kapsamında yer alan yükümlülüklerinin sadece bir bölümünü ifade etmektedir.Ancak iş güvenliği hukuku bakımından, işverenin işçiyi gözetme borcu, "iş güvenliği önlemlerini alma borcu" anlamında kullanılmaktadır.Özel hukuk açısından işverenin işçiyi gözetme, yani iş güvenliği tedbirleri alma borcunu düzenleyen temel hüküm Borçlar Kanununumuzun 332. maddesidir. Bu madde incelendiğinde işverenin önlem alma yükümlülüğünün üç ana gruba ayrıldığı görülmektedir. Birincisi, işletme tehlikelerine karşı işçinin korunması, ikincisi münasip ve sağlığa uygun çalışma yeri sağlanması, üçüncüsü ise işverenle beraber ikamet eden işçi için sağlığa uygun yatacak yer sağlanmasıdır.Konuya kamu hukuku açısından bakıldığında ise Anayasada yer almış bulunan iş güvenliği hakkı çerçevesinde çeşitli kanunlarımızda genç ve koruyucu bir mevzuat oluşturulmuş olduğunu ve bu yolla da işverenin işçiyi gözetme borcunun düzenlendiği görülmektedir. İşverenin kamu hukukuna dayanan işçiyi gözetme borcunu düzenleyen temel kural,1475 sayılı kanundaki 73. maddede ifade edilmiştir. Bu maddeye göre; "Her işveren işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları, araçları noksansız bulundurmakla yükümlüdür". 1475 sayılı kanun dışında, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu,Umumi Hıfzısıhha Kanunu ve Belediyeler Kanununda da bu konu ile ilgili çeşitli düzenlemeler bulunmaktadır.İşverenlerin kamu hukuku açısından işçiyi gözetme borçlarının kapsamının, özel hukuka göre çok daha geniş düzenlendiği söylenebilir. Kamu hukuku düzenlemelerine göre, herhangi bir sınırlandırma ya da ön koşul yoktur. Hangi iş güvenliği önlemlerinin alınması objektif olarak gerekiyorsa,işveren onları almak zorundadır. Özel hukukta olduğu gibi hakkaniyet ölçüsü veya işverenin durumu dikkate alınmayacaktır.İşverenlerin işyerinde işletme tehlikelerine karşı işçileri koruyucu tedbirler alma yükümlülüğü hem özel hukuk açısından Borçlar Kanununun 332. maddesinde hem de kamu hukuku açısından özellikle 1475 sayılı İş Kanununda düzenlenmiştir. Genel hukuk kuralları gereğince özel hukuk ve kamu hukuku kurallarının müeyyideleri de birbirinden farklı olacaktır.Özel hukuk müeyyideleri tazminat ödenmesini öngörürken kamu hukuku müeyyideleri idari ve cezai yaptırımlar olarak karşımıza çıkar.
İşverenin Sorumluluğunun Kaynakları ve Sorumluluk Türleri Hukuk dilinde "sorumluluk" kavramı iki değişik anlamda kullanılmaktadır. Bunlardan ilki, bir borç ilişkisinde ortaya çıkar. Bir borç ilişkisinde taraflardan birisi borcunu yerine getirmez ve karşı taraf zarara uğrarsa, borcunu yerine getirmeyen, bu zararı tazmin etmek zorundadır. Bu zorunluluk,sorumluluk olarak ifade edilir. Bu anlamda sorumluluk, ortaya çıkan zararı tazmin yükümlülüğüdür. İkinci anlamı ise, borçlunun tazmin yükümlülüğünü değil ama alacaklının hakkını, gücünü ve hukukun kendine sağladığı imkanları ifade eder. Konumuz açısından, sorumluluğun hukuk dilindeki birinci anlamı, yani borçlunun tazmin yükümlülüğü bizi asıl ilgilendiren yönüdür.Kusur, sorumluluk kaynaklarının başında gelmektedir. Haksız fiil sorumluluğu tamamen kusura dayanmaktadır. Bu nedenle haksız fiil sorumluluğu kusur sorumluluğu olarak da ifade edilmektedir. Sorumluluğun ikinci bir kaynağı sözleşmedir. Sözleşmeden kaynaklanan sorumluluk Borçlar Kanununun 51. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, sorumluluk taraflar arasındaki bir sözleşmeden doğabilir. Ayrıca, bunun dışında bir kimse bağımsız bir sözleşme ile başkasının uğrayacağı zararı tazmin yükümlülüğünü de üstlenebilir. Sigorta sözleşmesinde olduğu gibi.Sorumluluğun bir diğer kaynağı da Borçlar Kanununun 51. maddesine göre kanun hükümleridir. Böyle bir durum varsa, zararın başkasına tazmin ettirilebilmesi için, zararı tazmin edecek kişinin kusurlu olması veya sorumluluğun sözleşmeden kaynaklanması gerekmez. Ortaya çıkan zarar kanun hükmü gereği olarak başka bir kişiye tazmin ettirilir.Sorumluluk türlerini ise şu şekilde sıralayabiliriz; Akdi sorumluluk, Kusur sorumluluğu, Sebep sorumluğu ve hukuka uygun müdahaleden doğan
sorumluluk.Akdi sorumluluğun söz konusu olması için alacaklı ile borçlu arasındaki borç ilişkisini düzenleyen bir sözleşmenin var olması gereklidir. Akdi sorumlulukta borcun yerine getirilmemesi durumunda borçlu sorumluluktan ve tazminat ödemekten kurtulabilmek için kendi kusursuzluğunu ispat etmek zorundadır. Zarar gören borçlunun kusurlu olduğunu ispat etmek zorunda değildir.Kusur, sorumluluk hukukumuzda temel bir ilkedir. Sorumluluğun esas unsurudur. Kusur sorumluluğu esasına göre, tazminat yükümlülüğünün yani, sorumluluğun varlığı için zararı meydana getiren fiilde failin kusurlu bulunması en önemli koşuldur. Kısaca, kusur sorumluluğunda kusur yoksa sorumluluk da olmayacaktır.Sebep sorumluluğu zarara yol açma, neden olma, sebebiyet verme düşüncesine dayanmaktadır. Sebep sorumluluğunda zarara yol açanın kusurlu olup olmaması önem taşımaz. Zarar ortaya çıkmışsa, bu zarara neden olan zararı tazmin etmelidir. Sebep sorumluluğu kendi içinde olağan sebep sorumluluğu ve tehlike sorumluluğu olarak ikiye ayrılmaktadır.Hukuka uygun müdahaleden doğan sorumlulukta ise, esas olan hukuka uygun müdahale sonucu ortaya çıkan zararın, bozulan menfaat dengesini korumak amacıyla tazmin yükümlülüğünün kabul edilmesidir. Hukuk kuralları, hukuka uygun müdahaleye izin vermekte, ancak bunun sonucunda kişinin şahıs ve mal varlığına verilen zararın da tazmin edilmesini öngörmektedir. Örnek vermek gerekirse, zorunlu geçit hakkı, zorunlu su hakkı bu konudaki önemli uygulama alanlarıdır.
İşverenin Sorumluluğunun Hukuki Niteliği
İşverenin sorumluluğunun hukuki niteliği konusundaki görüşler genel olarak ikiye ayrılmaktadır. Bazı yazarlar, işverenin sorumluluğunun "kusur sorumluluğu" olduğunu savunmakta, bazıları ise, "kusursuz sorumluluk" görüşünü ileri sürmektedirler.İşverenin sorumluluğunu bir kusur sorumluluğu olduğunu savunanlara göre, bir çok yabancı ülkenin mevzuatından farklı olarak mevzuatımızda işverenin işçiyi gözetme borcunu sınırlayan herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.Bu durumda, zararın sigortaca karşılanmayan kısmı, genel hükümlere göre işverenden istenebilecektir. Ayrıca, iş kazalarının önlenebilmesi açısından kusur sorumluluğu ilkesinin uygulanması, kusursuz sorumluluk ilkesinden çok daha yararlı ve etkili olacaktır.İşverenin iş kazası ve meslek hastalığından doğan sorumluluğunun kusursuz sorumluluk esasına dayandırılması gereğini savunan yazarların bir bölümü bu konuda yasa boşluğu bulunduğu görüşünden hareket ederken bir bölümü görüşlerini "hakkaniyet" esasına, bir bölümü de "tehlike yaratma ilkesine" dayandırmaktadırlar. Yargıtay önceki yıllardaki kararlarında işveren iş güvenliği önlemlerini alma konusunda kusurlu ise olaylara kusur prensibini uygulamakta ve işvereni kusuru oranında sorumlu tutmaktaydı. Buna karşılık, işverenin iş güvenliği önlemlerini alma konusunda herhangi bir kusurunun bulunmadığı tespit edildiğinde ise bu kez olaya kusursuz sorumluluk prensibini uygulamaktaydı.Daha yakın zamanlardaki yeni kararlarında ise bu sorumluluk genel olarak tehlike esasına dayanan "kusursuz sorumluluk' olarak kabul edilmiş, "işveren her türlü özen borcunu yerine getirmiş olsa dahi,meydana gelen kazadan dolayı sorumluluktan kurtulma olanağı yoktur "denilmiştir.Pozitif hukukumuz açısından bakıldığında, işverenin kusursuz sorumluluğu konusunda yasal bir dayanağın bulunmadığı görülmektedir. Buna karşılık işverenin sorumluluğu kusur sorumluluğu kapsamında Borçlar Kanununun 96. ve 332. maddelerinde düzenlenmiştir. Ayrıca 1475 sayılı Kanunun 73. ve sonraki maddelerinde bu konuda geniş bir koruyucu mevzuat oluşturulmuştur.Kusur sorumluluğunun mu, yoksa kusursuz sorumluluğun mu zararların önlenmesi açısından daha etkili olacağı konusunda genellikle, kusur sorumluluğunun kazaların önlenmesi açısından daha etkili olduğu kabul edilmektedir. Bunun dayanağı ise, sorumluluğun kusur ilkesine dayandırılmasının kişileri daha dikkatli davranmaya sevkedeceği düşüncesidir.
İşverenin Sorumluluğunun Koşulları ve Bunun Diğer Sorumluluk Halleriyle Karşılaştırılması İşverenlerin gerekli iş güvenliği tedbirlerini almamaları sonucunda zarara uğrayan işçiler, Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından karşılanmayan zararlarını, Borçlar Kanunu 96. ve 332. maddeleri uyarınca işverenden akdi sorumluluk esaslarına göre isteyebiliyorlardı.Akdi sorumlulukta kazaya uğrayan kişinin ya da ölümü halinde geride kalanların zararlarını işverenden talep edebilmeleri için işverenin işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerini gereği gibi yerine getirmediğini ve bu yüzden iş kazası veya meslek hastalığı veya ölüm olayının meydana geldiğini ve iş kazası veya meslek hastalığı sonucunda ortaya çıkan zarar ile işverenin borca aykırı davranışı sonucu ortaya çıkan olay arasında uygun illiyet bağı bulunduğunu ispatlaması gereği vardır.Borçlar Kanununun 332. maddesine göre işverenin sorumluluğuna yol açan olayda işveren Borçlar Kanununun çeşitli maddelerine göre de sorumlu olabilir. Örneğin, Borçlar Kanununun 332. ve 96. maddeleri uyarınca işverenin kusurlu olması halinde, akdi sorumluluk ile Borçlar Kanunu 41. madde de düzenlenen haksız fiil sorumluluğu aynı anda karşımıza çıkabilir.Yine Borçlar Kanunu 55. maddedeki işverenin istihdam edenin kapsamındaki sorumluluğu, Borçlar Kanununun 100. maddesindeki işverenin muavin şahsın verdiği zarardan sorumluluğu, Borçlar Kanunu 58. maddeye dayanılarak işverenin bina ve diğer yapı eseri sahibinin sorumluluğu kapsamındaki sorumluluğu ve Borçlar Kanununun 56. maddesinde düzenlenen işverenin hayvan tutucusunun sorumluluğu kapsamındaki sorumluluğu aynı olayda karşımıza çıkabilir. Böyle bir durum varsa, zarara uğrayan işçi, işvereni hangi esaslara göre sorumlu tutulacağı konusunda tercih hakkında sahiptir. Bu tercih hakkını kullanırken sorumluluğunun ispatlanmasıyla ilgili güçlük ve kolaylıklarla zamanaşımı süreleri tercihi yönlendiren faktörler olacaktır. İşçi zararının tazmin edilmesi için açacağı davada, dava sebebinin yerinde görülmemesi ve reddedilmemesi halinde talebini diğer sorumluluk hallerine dayandırabilir.
İş Kazası ve Meslek Hastalığından Doğan Maddi Tazminat Davaları
İşverenin iş güvenliği tedbirlerini alma borcunu gereği gibi yerine getirmezse ve bu nedenle işçi cismani bir zarara uğrarsa, işveren Borçlar Kanunu 46. madde uyarınca bu zararı tazmin etmek zorundadır. Bu zararlar genel olarak, tedavi masrafları, çalışma gücünün kaybından doğan zararlar ve iktisadi geleceğin sarsılmasından doğan zararlar olarak üçe ayrılır.Kaza sonucu bir ölüm olayı meydana gelmişse, ölümün hemen kaza sonucu ortaya çıkması halinde cenaze masrafları da bu masraf kalemleri arasında değerlendirilecektir.Cismani zarar yani bedensel yaralanma söz konusu olduğunda, işçi maddi açıdan bir zarara uğradığını ve bu zararın miktarını ispat etmek zorundadır. Ancak çalışma gücünün bir miktar kaybı söz konusuysa ve iktisadi gelecek sarsılmışsa, uğranılan zararın tespiti çok güçtür.Maddi tazminat denilince, zarar görenin iktisadi durumunun kazanın meydana gelmesinden önceki eski haline getirilebilmesi için zarar verenin aynı ya da nakdi olarak yaptığı ödemeler anlaşılmalıdır. Ancak vücut bütünlüğünün ihlalinde ihlal edilen hukuki değerin tazmini mümkün değildir.Bu nedenle maktu tazmin yoluna gidilmektedir. Nakdi tazmin yoluna gidilmişse bu ya bir defada yapılan ödeme ile yani sermaye ile veya sürekli bir gelir bağlanması şeklinde gerçekleşebilir. Bu konu hakimin takdirine bırakılmıştır. Aynen tazminde zarara yol açan haksız fiilin meydana gelmesinden itibaren faiz de yürütülmelidir. Çünkü tazmin borcu esasen haksız fiilin meydana geldiği andan itibaren doğmuştur. Zarar miktarına faiz eklenmesi için bunun dava dilekçesinde istenmesi gereklidir.Zararın tespit edilmesiyle birlikte, zarar verenin ödemesi gereken azami tazminat miktarı ortaya çıkar. Ancak uygulamada, zararın meydana gelmesindeki pek çok faktör dikkate alınacağından, zarar verenin her zaman zararın tamamını tazmin etmesi gerekmez. Zararın ortaya çıkmasında rol oynamış olan faktörler araştırılır ve hepsi değerlendirildikten sonra tazminat miktarı belirlenir. İndirim nedenleri zarar verenin ya da zarar görenin durumundan kaynaklanabileceği gibi bazen de hal ve şartların icabından kaynaklanabilir. | |
| | | | İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ders notları... | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |