Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğdu. Yavuz Sultan Selim zamanında
devşirme olarak İstanbul’a getirildi. Zeki, genç ve dinamik olduğu için
seçilenler arasındaydı. Sinan, At Meydanı’ndaki saraya verilen çocuklar
içinde mimarlığa özendi, vatanın bağlarında ve bahçelerinde su yolları
yapmak, kemerler meydana getirmek istedi. Devrinin mahir ustaları
mahiyetinde han, çeşme ve türbe inşaatında çalıştı. 1514’te Çaldıran,
1517’de Mısır seferlerine katıldı. Kanunî Sultan Süleyman zamanında
yeniçeri oldu ve 1521’de Belgrad, 1522’de Rodos seferinde bulunarak
atlı sekban oldu. 1526’da katıldığı Mohaç Meydan Muharebesinden sonra
sırası ile acemi oğlanlar yayabaşılığı, kapı yayabaşılığı ve
zenberekçibaşılığa yükseldi.
1532’de Alman, 1534’de Tebriz ve Bağdat seferlerinden dönüşte “Haseki”
rütbesi aldı. Bağdat seferinde Van Kalesi Muhasarasında, göl üzerinde
nakliyat yapan kalyonlara top yerleştirdi.
Korfu, Pulya (1537) ve Moldovya (1538) seferlerine katılan Mimar Sinan,
Moldovya (Kara Buğdan) seferinde Prut nehri üzerine onüç günde kurduğu
köprü ile Kanunî Sultan Süleyman’ın takdirini kazandı. Aynı sene
başmimarlığa yükseldi.
Mimar Sinan, katıldığı seferlerde Suriye, Mısır, Irak, İran, Balkanlar,
Viyana’ya kadar Güney Avrupa’yı görüp mimari eserleri inceledi ve
kendisi de birçok eser verdi. İstanbul’da devrin en meşhur mimarları
ile Bayezid Camii’nin ustası Mimar Hayreddin ile tanıştı.
Bazı Eserleri
Sinan’ın mimarbaşılığa getirilmeden evvel yaptığı üç eser dikkat
çekicidir. Bunlar Halep’de Hüsreviye Külliyesi, Gebze’de Çoban Mustafa
Paşa Külliyesi ve İstanbul’da Hürrem Sultan için yapılan Haseki
Külliyesi’dir.
Mimarbaşı olduktan sonra verdiği üç büyük eser, O’nun sanatının
gelişmesini gösteren basamaklar gibidir. Bunların ilki, Şehzadebaşı
Camii ve Külliyesidir. Külliyede ayrıca imaret, tabhane (mutfak),
kervansaray ve bir sokak ile ayrılmış medrese bulunmaktadır.
Süleymaniye Camii, Mimar Sinan’ın İstanbul’daki en muhteşem eseridir.
Yirmiyedi metre çapındaki büyük kubbe, zeminden itibaren tedricen
yükselen binanın üzerine gayet nisbetli ve ahenkli bir şekilde
oturtulmuştur. Sükûnet ve asaleti ifade eden bu sade ve ahenkli
görünüşü ile Süleymaniye Camii, olgunlaşmış bir mimariyi temsil
etmektedir.Sekiz ayrı binadan meydana gelen Süleymaniye Camii ve
Külliyesi, Fatih’ten sonra şehrin ikinci üniversitesi olmuştur.
Mimar Sinan’ın en güzel eseri, seksen yaşında yaptığı Edirne Selimiye
Camii’dir. Selimiye’nin kubbesi, Ayasofya kubbesinden daha yüksek ve
derindir. 31,50 metre çapındaki kubbe, sekizgen şeklindeki gövde
üzerine oturmuştur. Üç şerefeli ince minarelerine üç kişi aynı anda
birbirini görmeden çıkabilmektedir.Mimar Sinan bu camiin ustalık eseri
olduğunu ve bütün sanatını Selimiye’de gösterdiğini belirtmektedir.
Mimar Sinan, gördüğü bütün eserleri büyük bir dikkatle incelemiş, fakat
hiçbirini aynen taklid etmeyip, sanatını devamlı geliştirmiş ve
yenilemiştir. Eserlerindeki sütunlar, duvarlar ve diğer kısımlar
taşıdıkları yüke mukavemet edebilecek miktardan daha kalın değildir.
Kullandığı bütün mimari unsurlarda bu hesap dikkati çeker.
Mimar Sinan aynı zamanda bir şehircilik uzmanıdır. Yapacağı eserin,
önce çevresini tanzim ederdi. Yer seçiminde de büyük başarı göstermiş
ve eserlerini, çevresine en uygun tarzda yerleştirmiştir.
Bilinen eserleri: 84 camii, 53 mescid, 57 medrese, 7 darülkurra, 22
türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa, 5 su yolu kemeri, 8 köprü, 20
kervansaray, 35 saray, 8 mahzen, 48 hamam olmak üzere 364 adettir.
Depreme Dayanıklılık
Mimarın çok sayıdaki eserini inceleyenler, Sinan’ın depreme karşı
bilinen ve gereken tüm tedbirleri aldığını söylemekteler.Bu
tedbirlerden biri, temelde kullanılan taban harcıdır.Sadece Sinan’ın
eserlerinde gördüğümüz bu harç sayesinde, deprem dalgaları emilir,
etkisiz hale gelir. Yine yapıların yer seçimi de ilginç. Zeminin
sağlamlaşması için kazıklarla toprağı sıkıştırmış dayanak duvarları
inşa ettirmiş.Mesela Süleymaniye’nin temelini 6 yıl bekletmesi, temelin
zemine tam olarak oturmasını sağlamak içindir.
Mimar Sinan, yapılarında ayrıca drenaj adı verilen bir kanalizasyon
sistemi de kurmuştur.Drenaj sistemiyle yapının temellerinin sulardan ve
nemden korunarak dayanıklı kalması öngörülmüştür. Ayrıca yapının
içindeki rutubet ve nemi dışarı atarak soğuk ve sıcak hava dengelerini
sağlayan hava kanalları kullanmış. Bunların dışında yazın suyun ve
toprağın ısınmasından dolayı oluşan buharın, yapının temellerine ve
içine girmemesi için tahliye kanalları kullanmıştır. Buhar tahliye ve
rutubet kanalları drenaj kanallarına bağlı olarak uygulamaya
konulmuştur.
İşte Sinan’ın eserlerini inceleyen ve birçoğunu da restore eden Mimar Abdülkadir Akpınar’ın söyledikleri:
“Karşılaştığım bir özellikten dolayı gözlerime inanamadım. Sinan’ın
eserlerinde en ufak bir çıktı ve desen dahi tesadüf değil. Renklere
bile bir fonksiyon yüklenmiş. Çünkü yapıyı herşeyi ile bir bütün olarak
ele almış. Bütün ölçülerini ebced hesabına göre yapmış ve bir ana
temayı temel almış. Ölçülerini asal sayıya göre yapmış ve onun
katlarını baz almış. İlmini din ile bütünleştirip mükemmel eserler
ortaya koymuş. Örneğin SinanKur’an-ı Kerim’de geçen “Biz dağları
yeryüzüne çivi gibi gömdük…” ayetinden etkilenerek yapılarının yer
altındaki kısmını ona göre inşa etmiş. Yapıları hislerine göre değil,
matematiksel olarak oluşturmuş. Bugünün teknolojisi bile Sinan’ın
yapmış olduğu bazı uygulamaları çözemiyor. Küresel ve piramidal
uygulamalarının bir başka benzeri daha yok. Ama bunların hepsi estetik
sağladığı gibi yapının sağlamlığını da pekiştirmiştir.
Mimar Sinan Türbesi
Süleymaniye Camii ‘nin eski ağalar kapısının karşı köşesinde, yol
ayrımında üçgen bir alandadır. Önde som mermerden yapılmış bir sebil
görülmektedir. Sebilin arkasındaki ufak mezerlıkta 6 sütunlu, üstü
örtülü ve etrafı açık türbede Mimar Sinan’ın mezarı bulunmaktadır.
Türbesini ölümünden az önce kendisi yapmıştır. 1933 yılında Mimar Vasfi
Egeli tarafından restore edilmiştir. Sandukanın uçları ile üzerindeki
burma kavuk, mermerdendir. Sokağa bakan demir parmaklıklı bir
pencereden türbe görünür.