ÇOCUK ve TİYATRO
Tiyatro, insana kişilik ve kimlik kazandıran en önemli sanat
dallarından biridir. Önceleri büyüklere yönelik bir sanat faaliyeti
olarak algılanan tiyatro, daha sonra çocuklar açısından da özel bir
öneme sahip olduğu anlaşıldı.
Bilim adamları, çocuğun hayatında gerçekçi ve hayale dayanan oyunların
iç içe olduğunu ileri sürmektedirler. Çocuk, dış dünyadan etkilenme
sonucunda, taklit yeteneğini kullanarak canlandırma yaparken, hayal
dünyasından kattıklarıyla da oyunlarını zenginleştirmektedir. Biyolojik
gelişimine paralel olarak, zamanla oyunlarında hayal unsuru azalarak,
gerçekçilik daha ön plana çıkmaya başlar.
Hayale dayalı oyunlarında, etrafında bulunan ve dikkatini çeken
kimseleri taklit eden çocuğun, kimi zaman cansız varlıkları canlıymış
gibi tasarlamaktan çok hoşlandığı gözlenmektedir. Oyunlarında araç
olarak kullandığı eşyalara canlılık katmak, kendisini onların yerine
koymak, çocuk için normal davranışlar arasında sayılır. Motor
gürültüsü, tren sesi çıkarmak gibidir.
Çocuk, hayal dünyasında oluşturduğu bir oyunu, tek başına canlandırdığı
gibi, kimi zaman tasarladığı oyununa çevresinde bulunanları da katar.
Bazen kişileştirmeler yaparak, canlandırdığı olayları yorumlar. Bu
canlandırmada taklit yeteneği bütünüyle en üst düzeyde ortaya çıkar.
Sözler ve hareketler, bu taklit yeteneğine bağlı olarak şekillenir.
Çocuğun başvurduğu diğer bir oyun şekli de, nesneleri oyunlarında
yardımcı unsur olarak kullanarak meydana getirdiği canlandırmalardır.
Kimi oyunlarda kendi vücudunu devreden çıkararak, kullandığı nesnelere
canlılık kazandırır. Bu tür oyunlar, çocukta tasarım becerisini
geliştirdiği gibi, kurgulama, sorgulama ve yorumlama aşamalarını
dolaylı bir biçimde geliştirmiş olur. Çocuğun ruh ve beden gelişimini
sağlamak için, onun bu ve buna benzer oyunlarını zenginleştirmenin ne
kadar önemli olduğunu ortaya çıkarmaktadır.
Çocuk, tek başlarına oynadığı gibi, kendi yaşıtlarıyla da çeşitli
oyunlar oynar. İki ve daha çok çocuğun bir arada oynadıkları oyunlarda,
oyun o anda belirlenir ve uygulamaya geçilir. Çocuklardan biri oyunun
yönetmenidir. Diğer çocuklar, oyunu onun belirlediği sınırlar içinde
oynarlar. Roller hemen oracıkta dağıtılır. Diyaloglar ise, oyunun
temasına göre şekillenir. Bu tür oyunlar, çocuğun hem kendisi hem de
çevresi ile olan ilişkilerini geliştirmede çok büyük katkı
sağlamaktadır. Çocuğun hayatında oyunun yerini ve önemini vurgulayan
araştırmalarda da bu noktaya dikkat çekilmiş ve önemi vurgulanmıştır.
Çocuğun hayatında önemli bir yer tutan oyunların canlandırılması ile,
bir tiyatro eserinin hazırlanıp sahnelenmesi arasında büyük bir
benzerlik bulunduğu gözlenmektedir. Tiyatronun, bir başka adıyla
dramatizasyonun, çocuğun çok yönlü gelişmesinde önemli katkı sağladığı
günümüzde çok daha iyi anlaşılmaktadır. Bu çok yönlü gelişim çizgisi
içinde çocuğun aktif, kendine güvenen, çevresi ile sağlıklı ilişkiler
kuran, öğrendiklerini hayata geçiren bir insan profili ortaya
çıkmaktadır.
Hayal dünyasında geliştirdiği bir oyunu, herhangi bir metne bağlı
olmadan, sahne ve dekor ihtiyacı hissetmeden hemen bulunduğu mekânda
oynayan çocuk, çok iyi rol yapma becerisine sahip olduğunu da ortaya
koyar. Bu yüzden, günlük hayatında sıkça yaşadığı bu tür faaliyetleri
sahnede gören çocuk, bir oyunu seyretmekten çok, o oyunda paylaşımcı
olmayı daha çok tercih etmektedir. Kendisi için sahnelenen oyunların
güzel, sade bir anlatımla sunulmasını isteyen çocuk, sahnede karmaşık
olaylar, anlayamadığı ve izlemekte zorluk çektiği anlatım ve
konuşmalardan hoşlanmaz.
Çocuk, sahnedeki kişileri bütün yönleriyle tanımak ve anlamak ister.
Onların davranışlarının, konuşmalarının sebep ve sonuçlarını
algılaması, onun tiyatrodan zevk almasına sebep olur. Çocuklar için
oyun yazan sanatçılar, oyun yazarları eserlerini kaleme alırken, bu
özellikleri dikkate almaları gerekmektedir. Yazılan bir oyun metninin
tek başına başarılı olması yetmez. Aynı zamanda, yazılan oyunu sahnede
canlandıran oyuncuların da yetenekli olmaları gerekmektedir. Çocuklar
kendileri için hazırlanmış bir tiyatro eserinin sahnelenmesinde, her
türlü ayrıntıya dikkat edilmiş olmasından mutlu olurlar. Çocuktur, ne
verirseniz alır, beğenir düşüncesi ile hareket edilmesi çok yanlıştır.
Çocuklar için tiyatronun istenen sonuca ulaşması için, bu faaliyetin
metin aşamasından başlayıp, sahnelenme aşamasına kadar geçen süreç
içerisinde görev alan herkesin çocukları sevmesi ve onların ruh
dünyalarını anlayan kimseler olması gerekmektedir. Böyle olduğu
takdirde, çocuklar için yapılan tiyatro faaliyeti, yapaylıktan uzak,
doğal ve sıcacık bir güzelliğe sahip olur.
Çocuklar için yazılan tiyatro eserlerinde diyalogların çok fazla uzun
olması doğru değildir. Uzun diyaloglar çocukları sıktığı gibi, söylenen
sözlerin doğru algılanmasını da engeller. Aşırı yoruma kaçan, nasihatçı
bir tutumla, didaktik bir öğeye sahip olan tiyatro oyunları çocukların
ilgisini çekmemektedir. Bunun yerine sahnede olanları izlemek, olayın
içinde yaşamak, anlatılan olaya katılmak çocuklar için çok daha
faydalıdır. Belki normal zamanda uzun bir masalı dinlemek çocuğun
hoşuna gider. Çocuk, hiçbir zaman kısa da olsa sahnede bir masalı
dinlemekten hoşlanmaz.
Biyolojik gelişim süreci içinde, insanın en hareketli olduğu dönem
çocukluk dönemidir. Bu yüzden aksiyon tarzı oyunlar, çocuklar
tarafından çok beğenilmektedir. Sahnelenen oyunda bir hareket varsa, o
oyun çocuk için izlenirlik açısından etkili olmakta; ağır, ve anlatma
unsurlarının çok kullanıldığı sahne eserleri, çocuklar tarafından
sıkıcı bulunmaktadır. Özellikle şarkı, müzik ve dansın sahnede yerli
yerince kullanılması çocukları etkilemektedir.
Çocuk eğitiminde oyunun yeri ve önemi tartışılmaz bir gerçektir. Bu
yüzden, çocuğa kazandırılacak birçok davranış oyun yoluyla daha etkili
bir biçimde verilebilir. Çocuğun hayatında oyunun yeri ve önemi
konusunda, batı ülkelerinde önemli araştırmalar yapılmakta ve araştırma
sonuçları da okullarda uygulanmaktadır.
Daha çok dolaylı davranış değiştirme oyunları, eğitimin vazgeçilmez
unsuru hâline gelmiştir. Türkiye’de ise, birçok alanda olduğu gibi,
çocuk tiyatrosunun gelişimi için, yeterli çalışmaların yapıldığını
söylemek mümkün değildir. Son yıllarda, okullarımızda tiyatro
faaliyetlerinin artmaya başladığını görmek bizi biraz olsun teselli
etmektedir.
Tiyatronun en önemli işlevlerinden biri de çocuklara dayanışmayı
öğretmesidir. Tiyatro, birlikte yapılan bir sanat faaliyeti olduğu
için, görev alan çocuklar, birlikte bir işi başarmanın yanında,
dayanışmanın ve birbirlerine destek olmanın önemini de kavramış
olurlar. Çocuğun daha sonraki dönemlerinde paylaşımcı olması, bir ekip
içinde rahatlıkla çalışmasında, tiyatro faaliyetlerinin yeri oldukça
fazladır. Tek başına büyümüş çocukların, uyumsuz olmaları, paylaşımı
bilmemelerinin altında yatan gerçek de, bu tür faaliyetlere aile içinde
ve okulda katılmamaları yatmaktadır.
Çocuklarımızı çok küçük yaştan itibaren, ruhsal ve fiziksel yönden
geleceğe hazırlamamız gerekmektedir. Aile içinde başlayan eğitimin,
daha sonra okul ve çevre ile birlikte yürüdüğünü dikkate alacak
olursak, çocuğun her üç çevrede de üstleneceği rolleri gereğince yerine
getirebilmesi için, ona destek olacak eğitim ortamlarının, çok iyi
planlanması gerekmektedir.
Türkiye’de çocuk oyunlarının niteliği ve özellikleri ile ilgili
bilimsel çalışmanın sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar
azdır. Oyun metninden tutun da, bu metinlerin sahnelenmesinde uyulması
gereken kuralların yeterince belirlenmemiş olması, hazırlanan çocuk
oyunlarının kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Günümüzde birçok
çocuk oyunu, büyüklerin bile anlayamayacağı özellikte olmasının asıl
nedeni de budur. Çocuk tiyatrosu konusunda bilimsel ve tematik
çalışmalar yapıldığı takdirde, sahnelenen oyunların, yazar, yönetmen ve
oyuncu üçgeninde istenen boyutları yakalayacağını söyleyebiliriz.
Herkes çocuk tiyatrosu yazamaz. Bir kimsenin çocuklara yönelik oyun
yazabilmesi için, onun ruh dünyasını çok iyi anlaması gerekmektedir.
Batıda çocuklara yönelik tiyatro eserleri, çocuk psikologları,
pedagoglar, sosyologlar, oyuncular ve yönetmenlerin işbirliği ile
yazılmaktadır. Bizde de buna benzer ekip çalışmalarının yapılmamış
olması, yazılan eserler, çocukların zevk dünyalarına hitap etmemektedir.
Çocuk genel kavramı içerisinde yer alan yaş grubunun da kendi
içerisinde farklı özellikleri bulunmaktadır. Biz çocuk ve tiyatro
ilişkisini üç ana grupta değerlendirmekteyiz.
1. Grup (Okulöncesi 0-6 yaş): Bu yaş grubuna dahil çocukların en önemli
özelliği, bir oyunu seyretmek yerine, kendileri oyuna katılmayı
isterler. Bu yüzden sahne, ortada ve çocuklarla iç içe olabilecek
şekilde düzenlemelidir. Oyuncular, çocuklara duygusal yönden değil,
onlara sevgiyle yaklaşmalıdır.
Oyunda kullanılacak kostüm ve dekor, olabildiğince sade olmalı,
aşırılıktan ve karmaşıklıktan uzak durulmalıdır. Bu yaş grubuna yönelik
oyunlarda önemli olan, çocuğun kendi hayal dünyasını da kullanmasına
imkan tanımak ve kendini oyun içinde hissetmesini sağlamaktır. Bazen
çocukların da oyuna katılması için, dolaylı mizansenler hazırlanır ve
bu yaş grubu çocukların oyunda paylaşımcı olma istekleri de göz önüne
alınarak, onların oyuna katılması sağlanır. Ancak, bazen bu gibi
durumlarda bazı aşırılıklara kaçılır. Çocukları oyuna çekmek, onların
da oyuna katılmalarını sağlamak için, aşırılıklardan uzak durulmalıdır.
Çünkü, bu yaş grubu çocuklarında sürekli bir denge anlayışı hakimdir.
2. Grup (İlköğretim birinci kademe 8-12 yaş): Bu yaş grubu çocukların
eğilimleri içten dışa doğrudur. Çocuk çevresiyle daha uyumlu ve onlarla
ilişki kurma arzusu içindedir. Paylaşımcı ve paylaştırıcı özellikleri
ön plana çıkmaya başlamıştır. Etrafında olup bitenleri nedenleriyle
birlikte öğrenmeye ve kendince bir sonuca ulaştırma arzusu içinde olan
çocuk, sadece gözlemci değil, aynı zamanda katılımcıdır. Öğrenme arzusu
ile, akılına gelen veya kafasına takılan her türlü soruyu sormaktan
çekinmez. Onun için, bu yaş grubu çocukların tiyatro ile uğraşmaları,
onların dışa açılmalarını sağlamada önemlidir..
Yazılan oyun metinlerinin çocukların yaş seviyesine uygun olmakla
birlikte, kurgusu sağlam olmalı, gereğinden fazla abartılara ve çocuksu
davranışlardan uzak durulmalıdır.
3. Grup (İlköğretim ikinci kademe 12-15 yaş): Bu yaş grubundaki
çocuklar, büyüklere yönelik tiyatro ile çocuk tiyatrosu arasında geçiş
dönemini oluşturmaktadır. Diğer yaş grubuna bağlı çocuklarda oyunlar
genellikle doğaçlama ve hayal ürünü iken, bu yaş grubunda oynanan
oyunlar daha gerçekçidir. Bu gruptaki çocukların psikolojik özellikleri
de dikkate alındığında, değişken bir ruh yapısına sahip oldukları
görülmektedir. Kimi zaman olgun, kimi zaman da çocuksu bir karaktere
bürünebilirler. Tutarsızlıkların sık görülmesi, onlara yönelik yapılan
her türlü sanat faaliyetinin özenli olmasını gerekli kılmaktadır.
Kendi yaptıkları işlerin beğenilmesini isteyen çocuklar, sahneledikleri
oyunları büyüklerin izlemesinden ve onların beğenilerini almaktan mutlu
olurlar.
Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız yaş grupları ve bunların belirgin
özelliklerinin dikkate alınması, çocuklara yönelik tiyatro eserlerinin
başarısını artıracaktır. Günümüzde tiyatro, bir hayat tarzı haline
gelmediği veya aileler tiyatronun önemini yeterince fark edemediği
için, çocukların gelişiminde karşılaşılan olumsuzluklar gün geçtikçe
artmaktadır. Aileden başlayan ve daha sonra okulda gelişmeye başlayan
çocuk ve oyun ilişkisinin, bilimsel ölçüler içinde düzenlenmesi ile
birlikte, sağlıklı bir neslin yetişmesinde önemli mesafeler alınacaktır.
Oyun her yaşta insan için önemlidir. Ancak çocuk için vazgeçilmez bir
olgudur. Bu gerçekten hareketle, çocuğun oyun yoluyla eğitimini
sağlamak, onlara istenilen davranışları kazandırmak en kestirme yoldur.
Batılı eğitimciler bunun önemini çok önceden keşfetmiş, eğitim
programlarını bu gerçek ışığında düzenlemişlerdir. Bizim de, tiyatroyu
bir sahne faaliyetinin dışında, çocuğun eğitiminin her safhasında
kullanılacak bir öğe olarak görüp, eğitim programlarımızı buna göre
düzenlememiz gerekmektedir.
Alıntı...