GELECEKTE UZAY GİYSİLERİNE İHTİYACIMIZ OLMAYACAK!..
Uzay
giysileri gelişimini hızla sürdürüyor. Gelecekte Mars gezegeninde ya da
Jüpiter’in uydularından birinde yaşayabilmek için geliştirdiğimiz
giysileri takıp sırtımıza; ver elini sonsuz uzay diyeceğiz. Hatta belki
de gelecekte uzay giysilerine hiç ihtiyacımız olmayacak…
Son 40
yılda başarıyla sonuçlandırılan birçok görev, uzayın keşfinde insan
kullanılmasının yararlarını ve gerekliliğini gösterdi. Ancak 21.
yüzyılda uzay yolculuğunun daha olanaklı hale gelmesi, geleceğin uzay
kâşiflerinin sağlığı ve güvenliği konusunu da gündeme getirecek. İnsan
ve Dünya arasındaki uzaklık arttıkça, yerçekimsiz ortamda hareketin ve
radyasyonun oluşturduğu riskler üzerinde yapılacak çalışmaların önemi
de artacak.
Hava Taşımacılığı Yüzyılı
Geçtiğimiz 100
yılda mühendislik alanında elde edilen başarılar, gerek Dünya üzerinde
gerekse Dünya dışına yapılacak yolculuklarda insanoğluna eşsiz
fırsatlar sağladı. Bize sunulan bu fırsatları kullanarak gökyüzünde o
kadar çok yolculuk yaptık ki, yaşadığımız yüzyıl artık “Hava
Taşımacılığı Yüzyılı” olarak anılıyor. Bu yolculuklarınız sayesinde
bizler de “Dünya vatandaşları” haline geldik. Şu anda sahip olduğumuz
olanaklarsa, yaşadığımız gezegenin dışına yolculuk yapmamızı ve birer
“Güneş Sistemi vatandaşı” haline gelmemizi sağlayabilir nitelikte.
Ancak uzayın keşfi için yapılacak yolculuklar ağırlıksız ortam ve
radyasyon risklerinin üstesinden gelecek yöntemler gerektiriyor.
Son
40 yıl boyunca astronotların ve kozmonotların yaşadığı deneyimler,
uzayın keşfinde insanın önemini ve gerekliliğini kanıtlıyor. Bilimsel
deney yapmak, malzemeyi ve donanımı onararak sorunları gidermek gibi
karmaşık görevler insan yeteneğini ve karar verme mekanizmasını
gerektiriyor. Astronotların “miyopluğunu” düzelterek milyarlarca dolara
mal olan projenin devam etmesini sağladıkları Hubble Uzay Teleskopu, bu
örneklerden biri. Bir diğer örnekse Apollo Projesi. Bu projede Ay
yüzeyindeki astronotlar, örneğin bindikleri “Ay çipinin” bozulması gibi
önceden hesaplanmamış aksiliklerle baş edebilmek, eğitimlerini
kullanarak elde ettikleri önemli bulguları değerlendirmek ve yerde
görevli biliminsanlarıyla iletişimlerinden yararlanarak belirtilen
herhangi bir yerden örnekler toplamakla görevliydi. Mars yüzeyinde
yapılacak çalışmalarda da insanlar benzer amaçlarla görevlendirilecek.
Uzay Gezginlerini Üç Tehlike Bekliyor
Keşif yolculukları uzay gezginlerini ciddi ve birbiriyle bağlantılı üç tehlikeyle karşı karşıya bırakır:
•
Kütleçekimsiz ortam nedeniyle vücut bileşenlerinin ağırlığındaki azalma
sonucu vücudu etkileyen fiziksel kuvvetlerdeki değişimler,
• Uzun süreli kapalı kalmanın etkisiyle oluşan psikososyal değişimler,
• Ortamın radyasyon düzeyi ve tipindeki değişimler.
Bir
arada oluşan bu değişiklikler, insan vücudunda zamana bağlı olarak
gelişen bir olaylar zinciri oluşturur. Bu zincir hakkındaki bilgiler
son 40 yıldır birikiyor. Vücudun bu değişikliklere tepkisi, görevi
yapan kişilerin sağlığı ve görevin başarıyla tamamlanması açısından
ciddi riskler doğurur. Neyse ki bu risklerin çoğu etkin bir araştırma
programı uygulandığında kabul edilebilir bir düzeye indirilebilir
nitelikte.
Ağırlık Neredeyse Sıfır
Bir uzay uçuşu boyunca
oluşan temel fiziksel olaylar insan vücudunda genel biyolojik sonuçlar
doğuruyor. Yolculuğun büyük bir kısmı boyunca ağırlık neredeyse sıfıra
kadar düştüğünden, vücudun ağırlık taşıyıcı mekanizmaları her
zamankinden farklı bir baskıyla karşı karşıya kalır. Vücut eksenleri
boyunca değişen hidrostatik basınç eğrileri, vücut içinde bir sıvı
hareketine yol açar ve vücudun kütleçekimi algılayıcılarınca hissedilen
girdiler belirgin oranda değişir. Vücut bileşenlerinin ve sistemlerinin
neredeyse tümü bu değişikliklere tepki gösterir.
Kemik Kırılmalarına Yol Açıyor
Bir
yıl ya da daha uzun süreli uzay yolculukları boyunca maruz kalınan
ağırlıksızlık, kemiklerdeki kırılma riskini ciddi oranda artırır. 4,5 –
14,5 ay süren Mir uzay uçuşları süresince kemiğin mineralik yoğunluğu
üzerindeki ölçüm sonuçlarına göre kayıplar omurilikten yüzde 5-6, leğen
kemiğinden yüzde 10-12 ve bacak kemiğinden yüzde 7-9 oranında.
Astronotlardaki kemik kaybıysa yüzde 0 ile yüzde 20 arasında değişiklik
gösteriyor. Kadınların menopoz sonrası her on yılda yaklaşık yüzde 2-3
oranında kemik kaybına uğradıkları göz önüne alınırsa, bu oldukça
hatırı sayılır bir oran. Gözlemciler Mars’a yapılması planlanan 3,5 yıl
gibi uzun süreli uzay uçuşlarında kemik kırılmalarının ciddi bir risk
oluşturduğu düşüncesini paylaşıyor.
Uzaydayken ve dönüş
sonrasında uygulanan egzersiz programları, kemik kaybının
iyileştirilmesinde fazla etkin değil. Kalsiyum ve D vitamini destekleri
de kemik kaybını önlemiyor. Neyse ki kemik erimesi arttığında
bisfosfonatların kaybı kontrol altına aldığını ve bu yaklaşıma ilişkin
yapılan çalışmaların ilerlemekte olduğunu biliyoruz. Belki de
düzenleyici etmenler konusunda bugün yapılan çalışmalardan yola çıkarak
gelecekte ulaşılacak noktalar daha etkin sonuçlar doğurabilir.
Varsayımlardan biri, uzun uzay uçuşları süresince kemik kaybının
önlenmesi için sürekli egzersiz ve farmakolojik uygulamaların bir arada
kullanılması gerektiği. Ancak uzayın kavurucu sıcağından ya da
dondurucu soğuğundan korunabilmenin şu an için en temel yolu uzay
giysileridir... Peki bizim giydiğimiz giysilerden ne farkı var?
Uzay Giysilerinin Gelişimi
Uzay
giysileri, astronotları uzayın sert ve öldürücü ortamından koruyan
kişiye özel uzay araçları olarak nitelendirilebilirler. Astronotlar bu
özel giysileri olmadan uzay ortamında kalırlarsa, vücutlarında bulunan
gazlar genişleyecek ve vücut sıvıları kaynamaya başlayacaktır. İnsan
vücudunda bulunan oksijen akciğerlerden, kandan ve dokulardan dışarı
çıkacağı için astronotlar çok kısa sürede yaşamlarını yitireceklerdir.
Uzayda sıcaklık Güneş ışığı altında +120º’ye yükselirken gölgede ise
bir anda -112º‘ye düşmektedir. İnsanın gözlerine onarılmaz derecede
hasar verebilecek yoğunlukta morötesi ışınların varlığı da göz ardı
edilmemelidir.
Uzay giysileri, astronotları uzayın öldürücü
ortamından korur. Giysinin dışı neopren kaplı naylondan yapılmıştır. Bu
kaplama, hava geçirmez bir köpük tabakası yaratarak oksijen basıncını
belli bir seviyede tutar. Böylece astronotların damarlarında dolaşan
kan sıvı halde muhafaza edilir, vücutlarındaki gazlar doku ve vücut
sıvıları içinde kalır ve astronotlar normal nefes alıp verebilirler.
Giysinin iç kısmındaki Beta kumaşı ile kaplanmış, çok ince, plastiğe
benzer tabakalar astronotu aşırı sıcak ve soğuktan koruyan yalıtım
sağlamaktadır.