80'
ine merdiven dayamış yaşlı baba ile onu ziyarete gelen -45 yaşında ve
saygın bir işi olan- oğlu salonda oturuyorlardı. Hal-hatırdan,
çoluk-çocuktan, havadan-sudan sohbet ettikten sonra oğlu susmuş,
ayrılmanın sinyalini vermişti. O anda üzerinde oturdukları sedirin
yanındaki pencerenin pervazına bir karga kondu. Yaşlı baba kargaya
gülümseyerek biraz baktıktan sonra oğluna sordu: 'Bu ne oğlum?'
Oğlu şaşkın, cevapladı: 'o bir karga baba.'
Yaşlı baba kargaya biraz daha baktıktan sonra yine sordu: 'Bu ne oğlum?'
Oğlu daha da şaşkın, yine cevapladı: 'Baba, o bir karga'
Karga hâlâ pervazda, komik hareketlerle başını sağa sola çeviriyor,
başını yan yatırıyor, havaya bakıyor, sonra başını yine onlara
çeviriyordu. Yaşlı baba üçüncü defa sordu: 'Bu ne?'
Oğlunun şaşkınlığı sabırsızlığa dönmüştü: 'O bir karga baba, üç oldu soruyorsun. Beni işitmiyor musun?'
Yaşlı baba dördüncü defa da sorunca oğlunun sabrı taştı ve sesini
yükseltti: 'Baba bunu neden yapıyorsun? Tam dört defadır onun ne
olduğunu soruyorsun, sana cevap veriyorum ve sen hâlâ sormaya devam
ediyorsun. Sabrımı mı deniyorsun?'
Babası -yüzünde hâlâ bir gülümseme- yerinden kalktı, içeri odaya
gitti ve elinde bir defterle döndü. Bu bir hâtıra defteriydi. Oturdu,
sayfalarını karıştırdı ve aradığını buldu. Sevgiyle gülümseye devam
ederek sayfası açık bir vaziyette defteri oğluna uzattı ve o sayfayı
okumasını söyledi.
'Bugün 3 yaşındaki minik yavrumla salondaki sedirde otururken yanı
başımızdaki pencerenin pervazına bir karga kondu. Oğlum tam 23 defa
onun ne olduğunu sordu. 23 soruşunda da ona sevgiyle sarılarak, onun
bir karga olduğunu söyledim. Rahatsız olmak mı? Hayır! Onun sorusunu
masumca tekrar edişi içimi sevgiyle doldurdu.'