Blackdream Yönetici
Zodyak : Mesaj Sayısı : 56296 Yaş : 36 Nereden : Bursa İş : Makine Teknikeri Kayıt tarihi : 24/01/08 Rep Puanı : 28 Rep Puanı : 232054
| Konu: Son Veliaht IV. Osman Salı Eyl. 29, 2009 4:40 pm | |
| | Mehdi Çetinbaş |
Sarayda doğan son Osmanlı, Ertuğrul Osman Efendi’nin vefatıyla, hanedan tarihe karıştı. Neslişah Sultan’ın ifadesiyle Osmanoğulları artık geniş bir aile. Ertuğrul Osman Efendi, başta dedesi Sultan II.Abdülhamit olmak üzere, Osmanlı padişahlarını yüz yüze tanıyan son insandı. Yıldız Sarayı’ndan ayrılıp sürgün yoluna düştüğünde on iki yaşındaydı.
Ertuğrul Osman Efendi, farkında olmadan hepimizi tarihimizle yüzleştirdi. Ortaokul ve lise tahsili sırasında, tarih kitaplarında hain, vatanını satan, düşmanla işbirliği yapan insanlar olarak tanıdığımız Osmanlı Hanedanı mensuplarını daha yakından tanıma fırsatı bulduk. Televizyon programlarında yapılan söyleşilerde, haberdar olmadığımız bir çok gerçekle karşı karşıya kaldık.
Ertuğrul Osman Efendi bir çok hanedan mensubunun aksine 2004 yılına kadar vatansız olarak yaşadı. ABD’de ikamet etmesine rağmen oranın tabiyetine geçmedi. Dünyanın bir çok ülkesinden gelen vatandaşlık tekliflerinin hiç birine itibar etmedi. Türkiye burjuvasının ABD vatandaşlığı elde etmek için, çocuklarının doğumunu orada yaptırdıklarını göz önüne alırsak, Ertuğrul Osman Efendi’nin davranışındaki asaleti daha iyi anlarsınız.
Türkiye tarihiyle yüzleşiyor
2004 Yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla Türk vatandaşlığına geçirilmesi ve kendisine Türk pasaportu verilmesiyle 92 yaşında vatansız olarak yaşamaktan kurtulmuştu. Artık ömrünün yarısını Türkiye’de geçirir olmuştu. Ertuğrul Osman Efendi’nin son zamanlarda sağlığı iyice bozulmuştu.
Parası olanların tedavi olmak maksadıyla ABD’ye gittikleri Türkiye’de bilinen bir gerçektir. Ertuğrul Osman Efendi tersini yaptı. O doğduğu topraklarda ölmek için Türkiye’ye geldi. İstediği de oldu. Allah ona doğduğu topraklarda ölmeyi ve dedesinin yanına gömülmeyi nasip etti.
Yazılarımda sürekli olarak ele aldığım bir husus var. Türkiye değişiyor. Evet ısrarla bu konuyu vurguluyorum. Türkiye müspet yönde değişiyor. Tarihiyle, geçmişiyle çekinmeden yüzleşiyor.
26 Eylül Cumartesi günü, Ertuğrul Osman Efendi için Sultanahmet Camii’nde tertip edilen cenaze törenini gözyaşları içinde televizyondan takip ettim. O anda orada bulunamadığıma hayıflandım. Hem devlet, hem de millet olarak büyük bir vefa borcunu yerine getirdiğimize şahit oldum.
48 saat içinde derdest ederek, beş parasız sürgüne gönderdiğimiz o insanlardaki asalete yeniden şahit olduk. Gurbet ellerde büyük bir kısmı, kötü beslenmeden dolayı verem hastalığına yakalanarak hayatlarını kaybettiler. Bir kısmı yurt dışında, başka hanedanların sığıntısı olarak hayatlarını idame ettirmeye çalıştılar. Taşıdıkları asalet unvanları sayesinde yaptıkları evliliklerle hem hayatlarını kurtardılar, hem de akrabalarına kol kanat gerdiler.
Televizyondan canlı olarak yayınlanan cenaze törenini izlerken çok farklı duygulara kapıldım. Öncelikle cenazenin Sultanahmet Camii’nden kaldırılması, son Veliaht Şehzade’ye yapılmış bir jestti. Çünkü Sultanahmet Camii yıllardır cenaze törenlerine kapalı bir cami idi. Sırf Ertuğrul Osman Efendi için cenaze törenine açıldığını ifade etmekte yarar var. Yaşar Kemal ile Mahmut Efendi yan yana
Çemberlitaş’ta bulunan II.Mahmut türbesine defin izninin hızlı bir şekilde çıkması hükümetin bu konuya gösterdiği duyarlığın bir ifadesidir. Ertuğrul Osman Efendi bu türbede yatan dedesi Sultan II.Abdülhamit’in yanına defnedildi.
Tarih kitaplarımızda Sultan II.Abdülhamit hakkında yazılanlar aklıma geldi. Yıllarca kızıl sultan adıyla andığımız, genç dimağlara adeta bir canavar gibi tanıttığımız Sultan II.Abdülhamit, Ertuğrul Osman Efendi’nin öz be öz dedesiydi. Kendi kendime nereden nereye geldik dedim.Sultanahmet Camii baş imamı Emrullah Hoca’nın duygulu konuşması ve helallik alması törende büyük bir duygu yoğunluğu yaşanmasına sebep oldu.
Basın yayın organlarında dikkatimi çeken bir ittifak vardı. Ertuğrul Osman Efendi’nin cenazesi dolayısıyla gerek merhumun, gerekse Osmanlı Hanedanı aleyhine yazı yazan hiç kimseyle karşılaşmamamdı. Yazılmışsa bile benim dikkatimi çekmemiş olabilir. Türk basınının olaya yaklaşımı da bu bakımdan dikkat çekici olmuştur.
Cenazeye katılan kesimlerin profili de çok ilginçti. Hükümet cenazede dört bakanıyla yer alırken, sağ, sol ayrımı yapmadan her kesimden insanın orada bulunması çok ilginçti. İlerlemiş yaşına rağmen İsmailağa Cemaati lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun tekerlekli sandalye ile orada bulunması ilginç bir manzara idi. Daha da ilginci diğer köşede ünlü yazar Yaşar Kemal’in bulunması idi. Yine düşündüm Ertuğrul Osman Efendi’den başka, kim Yaşar Kemal ile Mahmut Efendi’yi aynı törende buluşturabilirdi.
Bu cenaze töreni, Türk halkının, altı yüz sene bu ülkeyi yöneten insanların torunlarına bir vefa gösterisiydi. Yine bu cenaze töreni, Türk halkının ecdat ruhundan adeta bir özür dileme seremonisiydi. Yine bu cenaze töreni, sipariş olarak yazılan tarih kitaplarının çöpe atılma töreniydi.
Kim ne derse desin! Türkiye artık komplekslerinden hızla sıyrılan bir ülkedir. Geçmişiyle barışan Türkiye’nin önünde güzel günler var. Yaşarsak hep beraber göreceğiz. | |
|