Günlük olaylar zihnimizi allak bullak edince şöyle bir dinlenme
ihtiyacı duymaya başladık. Bu sebeple bugün sizlere, hadis
ansiklopedisi Kütüb-i Sitte'den ibretli bir olayın özetini arz etmek
istiyorum.
Bakalım sahabeyi ilmen tanımak mümkün, ama manevi derinliğiyle hissen
tanımak da mümkün mü görelim, bir bakıma zihnimizi bu ibretli olayla
dinlenmeye alalım. Bu tarihî olayı okuduktan sonra bir daha
hatırlıyoruz sahabenin erişilmezliğini, içinde bulundukları savaş
ortamında bile gerçek hedeften gaflete düşmediklerini... Hazret-i Cabir
anlatıyor savaşta yaralanan sahabenin namazdaki erişilmezliğini...
***
- Hicretin beşinci senesinde yaşanan Zâtürrika gazasından dönüyorduk.
Gece karanlığı basınca yolda istirahate çekildik. Resulullah (sas)
Hazretleri, 'Kim bizi düşmandan korumak için nöbetçi kalacak?' diye
sordu. Biri muhacir, öteki de ensardan iki sahabi kalkıp nöbetçi
kalmayı istediklerini söylediler. Resulullah (sas), 'Şu geçitte ikiniz
de bekleyin, muhtemel bir düşman hücumundan bizi koruyun.' buyurdu.
Onlar da oraya gidip beklemeye başladılar. Meğer müşriklerden bir kişi,
'Ben bunlardan bir adam öldürmeden geriye dönmem.' diye yemin ederek
bizi takibe başlamış. Tam nöbetçilerin bekledikleri geçide gelmiş. O
sırada nöbetçilerden biri olan Ammâr namaz kılıyor, öteki Abbad da
yatmış uyuyormuş. Müşrik, karanlıkta namaz kılanın siluetini tam hedef
alarak bir ok atmış. Ok doğruca gelip namazdaki Ammar'ın böğrüne
saplanmış. Ammâr bir eliyle saplanan oku çıkarıp atarak namazına devam
etmiş. Okun isabet etmediğini zanneden müşrik bir ok daha fırlatmış,
Ammâr yine saplanan oku çıkarıp ayakta namaza devam etmiş, yine isabet
ettiremediği zannıyla müşrik üçüncü okunu da atınca Ammâr rükûa
eğilmiş, sonra da secdeye inmiş, yıkılıp da düştüğünü zanneden müşrik
ise beklemeye başlamış. Ammâr secdeden sonra namazını bitirip uyuyan
Abbad'ı uyandırmış, yaralarından kanların aktığını anlayan Abbad,
arkadaşına çıkışmış:
- Neden beni ilk okta uyandırmadın da üç okun saplanmasına izin verdin bedenine? Ammâr da şu karşılığı vermiş:
- Vallahi namazda öyle bir sûreye başlamıştım ki, manasının
derinliğinden duyduğum zevk ve heyecandan kendimi almadım. Hatta üçüncü
okta da namazı bitiremeyecektim; ama bu oklarla ölürsem, Resulullah'ın
nöbetini ihmal etmiş olurum da orduya bir ziyan gelir diye korktum
namazı bitirip sana haber verme gereği duydum...
İşte sahabe... Bu nasıl bir derinlik, okuduğu Kur'an'ın manasına nasıl dalmışlık?..
İsterseniz burada Bediüzzaman gibi bir maneviyat büyüğünün yorumuna bir göz atalım. Diyor ki:
- Bir zaman kalbime geldi ki, niçin Muhyiddin-i Arabi gibi harika
zatlar sahabelere yetişemiyorlar? Sonra namaz içinde (sübhane
Rabbiye'l-âlâ) derken bu kelimenin manası inkişaf edip açıldı, bir
parça hakikati göründü. O zaman dedim ki, keşke bir tek namaza bu
kelime gibi muvaffak olsaydım, bir sene ibadetten daha iyi idi. Burada
akla şu da gelebiliyor:
- Sakın benim gibi avamdan birinin namazı nerede, onların namazı
nerede?.. demeyesiniz. Senin namazının içinde de onların kudsiyet ve
makbuliyetinden bir çekirdek mevcuttur!.. Fark, çekirdeği ağaç haline
getirebilmektedir... Sen çekirdekte kalmışsın, onlar aynı çekirdeği
ağaç haline getirebilmişler. Çekirdekte onlarla ortağız, ağaç haline
getiremesek de fidana dönüştürebiliriz, önümüz açıktır... Efendimiz
(sas):
- Amellerin sevabı zorluğuna göredir! buyuruyor. Bugünün şartları ile
nefis ve şeytan senin önüne bunca engelleri yığıyor, zorlaştırıyor..
sen ise bütün bu engelleri yine de aşıyor, namazın çekirdeğine sahip
çıkıyorsun. Çekirdekte sahabe ile birliktesin, onun gibi ağaç haline
getiremesen de fidana dönüştürebilirsin, yolun açıktır, buna engel
yoktur