"Habîbim! İnsanları rabb-i teâlânın yoluna hikmetle (açık delillerle
ve güzel vaazlarla) dâvet et. Ve onlarla muhkem ve güzel
mukaddimelerle, mülâyim ve tatlı sözlerle mücadele et (ki dâvetin
hüsn-i tesir hâsıl etsin)." (Nahl Sûresi, 125)
Peygamberimiz bu ve benzeri ayetleri örnek alarak müminleri ilim ve hikmetle irşat eder, bu irşadını delillere dayandırırdı.
İrşadında ve ikazında hiddet ve şiddet göstermezdi. Muhataplarını
samimî bir hava içerisinde karşılar, onlara şefkat ve merhametle
nasihatte bulunurdu. Doğruyu ve gerçeği anlatmakta daima tatlı dili,
güzel sözü tercih ederdi. Zihinlerde meydana gelen şüphe ve
tereddütleri büyük bir sabır ve anlayışla giderirdi. Muhataplarına
itibar eder ve onları ikna etmek için fesahat ve belâgatla tane tane
konuşurdu. Sorulan sualler yersiz de olsa tebessümle karşılar, ciddiye
alırdı. Vaaz ve nasihatlerindeki tesirin en büyük bir sebebi de
insanların kusurlarını bağışlayıp, onları affetmesiydi. Hattâ en çok
sevdiği amcasını ve daha birçok akraba ve sahabelerini şehit eden ve
ettirenleri Mekkenin fethi sırasında affetmişti. Hâlbuki, o gün bütün
güç ve kuvvet elindeydi. Onları dilediği gibi cezalandırabilirdi.
İşte böyle büyük ve yüksek seciyelerle etrafındaki insanların ruhlarına
tesir etti ve onların nüve halindeki kabiliyet ve yeteneklerini
uyandırdı, inkişaf ettirdi. Onları insanlık semâsının birer yıldızı
haline getirdi. O asrı perdeleyen cehalet sislerini kaldırdı. Âlemin
şeklini değiştirdi. İnsanlar arasında adalet, muhabbet, yardımlaşma
gibi yüksek seciyeleri hayata geçirdi. Kişisel ve sosyal hayatı tehdit
eden bütün hastalıklara karşı şifalı ilâçlar getirdi ve Allahın izniyle
insanlık âlemini tedavi etti.