"Şu bir gerçek kî, Allah ve melekleri o Pey-gamber'e salât
ederler/onun şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de ona salât edip
içtenlikle selam verin!" (Ahzâb, 56)
Hz. Peygamber'e salât ve selam, ona saygının doğrudan ve onun tebliğ ettiği dine saygının da dolaylı bir ifadesidir.
Emir, tekerrür (defalarca tekrarlamak) ifade etmediği için, ömründe bir
kez salât ve selam eden kişi de bu emri yerine getirmiş olur. Ama
dileyen dilediği sayıda salât ve selam edebilir.
Kaçınılması gereken şey, salât ve selamı bir tür gösteriye
dönüştürmemektir. Gösteriye dönüşen bir salât ve selam riya kokmaya
başlar, mehabeti kaybolur ve mekanik bir laf tekrarına dönüşür.
Salât ve selamı Peygamberimizin adının geçtiği yazılarda bir takım
acayip kısaltmalarla, parantez ler içinde, kelimeler arasına
yerleştirmek ise İslam ve samimiyetle ilgisi olmayan bir riyakârlıktır.
Bu sofuluk gösterisine İslam literatürünün ilk metinle rinde rastlamak
mümkün değildir. Sahabe arasında da böyle her cümlede bir salât ve
selam kullanıldığı görülemez.
Kısacası, Allah Elçisi'nin ahlak ve aşkında ka rarlılık azaldıkça onu kelimelerle yüceltme gösterisi yoğunlaşmaktadır.
Peygamberimize salât ve selam, tarih içinde bir kısmet açma ve falcılık
kurumu gibi kullanılmış ve bu yolla Hz. Peygamber, işleri çözümde araç
yapı lan bir yedek ilaha dönüştürülmüştür.
Bu yanlışlığın ne olduğunu anlamak için halk arasında, "Salât-ı
Tefrîciye" denen duaya yükle nen anlamların bir dökümünü yapmak
yeterlidir.