Peygamberimiz (sav)'in Şemaili
Osmanlı döneminin önemli alimlerinden olan Ahmet Cevdet Paşa Peygamber
Efendimizin anlatılan özelliklerini bir özet haline getiren bir çalışma
yapmıştır. Bu çalışması Kısas-ı Enbiya adlı eserinin IV. cüzünde, "Bazı
Evsaf-ı Seniyye-i Muhammediyye" başlığı altında gerçekleşmiştir:
"… Mübarek cismi güzel, hep azası mütenasip (uygun, aralarında muntazam
bir nisbet bulunan), endamı gayet matbu, alnı ve göğsü ve iki
omuzlarının arası ve avuçları geniş, boynu uzun ve mevzun (yakışıklı,
her bir vasfı ölçülü) ve gümüş gibi saf, omuzları ve pazuları ve
baldırları iri ve kalın, bilekleri uzun, parmakları uzunca, elleri ve
parmakları kalınca idi. Mubarek cildi ise ipekten yumuşak idi.
Kemal-i itidal üzere büyük başlı, hilal kaşlı, çekme burunlu, oval yüzlü idi.
Kirpikleri uzun, gözleri kara ve güzel, büyücek ve iki kaşının arası açık, fakat kaşları birbirine yakın idi,
O Nebiyy-i Mücteba (seçilmiş, kıymetli peygamber), ezherüllevn (rengi
nurlu, parlak) idi; yani ne ak, ne de kara esmer, belki ikisi ortası ve
gül gibi kırmızıya mail (benzer) beyaz ve, nurani ve berrak olup,
mübarek yüzünde nur lemean (parlardı) ederdi. Dişleri, inci gibi abdar
(parlak, sağlam vücutlu) ve tabdar (ışıklı, parlak, büklümlü, kıvrımlı)
olup, söylerken ön dişlerinden nur saçılır; gülerken, fem-i saadeti
(saadetli ağzı), bir latif (mülayim, yumuşak, nazik, güzel) şimşek gibi
ziyalar (ışıklar) saçarak açılır idi…
Alem-i bekaya (geride kalanların dünyasını) rihlet (göçmek, ölmek)
buyurduklarında saçı, sakalı henüz ağarmaya başlamış başında biraz ve
sakalında yirmi kadar beyaz var idi.
Havassı (duyular) fevkalade kavi (sağlam, kuvvetli) idi. Pek uzaktan
işitir ve kimsenin göremeyeceği mesafeden görür idi. Elhasıl (sözün
özü), en mükemmel ve müstesna surette yaratılmış bir vücud-ı mes'ud
(mutlu vücudu) ve mübarek idi… Onu ansızın gören kimseyi sevgi alırdı
ve Onunla ülfet ve musahabet (sohbetler, konuşup görüşmeler) eyleyen
kimse, Ona can ü gönülden aşık ve mühib olurdu. Ehl-i fazl'a (kerem,
ilim sahibi), derecelerine göre ihtiram (hürmet, saygı) eylerdi.
Akrabasına dahi pek ziyade (çok bol, fazladan) ikram eylerdi. Lakin
(ancak) onları, kendilerinden efdal (daha faziletli, daha layık, daha
iyi) olanların üzerine takdim etmezdi.
Hizmetkarlarını pek hoş tutardı. Kendisi ne yer ve ne giyerse, onlara dahi onu yedirir ve onu giydirir idi.
Sahi (cömert, eliaçık, herkese iyilik etmek isteyen) ve kerim (herşeyin
iyisi, faydalısı), şefik (şefkatli, esirgeyen, merhametli) ve rahim
(rahmet edici, bağışlayan), şeci (kahraman, yiğit) ve halim (yumuşak
huylu, hoş muamele yapan) idi. Ahd ü va'dinde (söz vermede) sabit,
kavlinde (sözünde) sadık idi. Elhasıl (neticesi)- hüsn-i ahlakça (ahlak
güzelliği) ve akl-ü zekavetçe (keskin anlayışı olan akıl) cümle(bütün,
tam) nasa (insanlara) faik (üstün, üstünde) ve her türlü medh ü senaya
(övgüye) layık idi.
Yemede, giymede kadar-ı zaruret (yoksulluk derecesinde) ile iktifa
(yetinir) ve ziyadesinden (fazlasından) iba eylerdi (çekinirdi)."77
Peygamber Efendimizin nübüvvet
(peygamberlik) mührü
Allah, Hz. Muhammed (sav)'i alemler üzerine seçmiş ve onun
"peygamberlerin sonuncusu" (Ahzab Suresi, 40) olduğunu bildirmiştir.
Ondan sonra hiçbir peygamber gönderilmeyecektir ve Kuran insanlara
hidayet rehberi olarak gönderilen en son kitaptır. Allah, Peygamber
Efendimizin bu eşsiz özelliğini onun mübarek vücudunda bir izle tecelli
ettirmiştir.
İslami kaynaklarda ve rivayetlerde Peygamber Efendimizin kürek
kemikleri arasında bulunan bu işarete "nübüvvet mührü" ismi verilir.
Peygamberimiz (sav)'in mührüne benzer peygamberlik işaretlerinin diğer
peygamberlerde de olduğu, ancak Peygamberimiz (sav)'inkinin daha farklı
olduğu el-Müstedrek tarafından Vehb b. Münebbih (ra)'den şöyle
nakletmiştir:
"… Allah hiçbir peygamber göndermemiştir ki, onun sağ elinde
Peygamberlik beni (şamet'ün-nübüvve) olmamış olsun. Ancak bizim
Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam bunun istisnasını teşkil
etmektedir. Zira Onun peygamberlik beni, (sağ elinde değil) kürek
kemikleri arasındadır. Peygamberimiz bu durum sorulunca: "Kürek
kemiklerim arasında bulunan bu ben, benden önceki Peygamberlerin beni
gibidir…"78 demiştir."
Cabir b. Semüre (ra) anlatıyor:
"Ben Resulullah Efendimizin kürek kemikleri arasında bulunan nübüvvet
mührünü gördüm. O, güvercin yumurtası büyüklüğünde kırmızımtırak bir
yumru idi."79
Hz. Ali'nin torunlarından İbrahim b. Muhammed (ra) naklediyor:
"Dedem Hz. Ali, Peygamber Efendimizin vasıflarını anlatırken,
Resulullah'ın Hilyesi (güzel sıfatlar, süs, zinet, cevher, güzel yüz,
suret, görünüş) hakkındaki hadisi bütün uzunluğu ile zikreder ve:
"Kürek kemikleri arasında nübüvvet mührü vardı. Ve O, peygamberlerin sonuncusudur" derdi.80
Ebu Nadre (ra) anlatıyor:
"Ashabdan Ebu Said el-Hudri'ye Resulullah Efendimizin peygamberlik
mührünün nasıl bir şey olduğunu sordum. Mübarek sırtlarında gül
tomurcuğu gibi bir et parçası olduğunu söyledi."81
"İki küreği arasında peygamberlik mührü yer alıyordu. Bu mühür sağ omzuna daha yakındı."82
Muhammed b. Müsenna, Muhammed b. Hazm, Şu'be Simak (ra)'dan:
"Cabir İbn-i Semure'nin şöyle dediğini duydum: Resulullah (sav)'in sırtında mühür gördüm: güvercin yumurtası gibi idi."83