Allah,
insanlara bir uyarıcı ve korkutucu olarak gönderdiği elçilerine, önceki
sayfalarda belirttiğimiz gibi, insanlar arasında adaleti sağlamalarını
emretmiştir. Son peygamber olan Hz. Muhammed (sav) de kendisine vahyin
geldiği yer olan Mekke'de İslam dinini adil bir tutumla yaymaya
başlamıştır.
O dönemde Arabistan'da, özellikle de Mekke'nin toplumsal düzeninde,
birçok sorunlar vardı. "Cahiliye dönemi" olarak adlandırılan
İslamiyetten önceki bu zamanda, ırklar ve dinler arasında çok şiddetli
bir ayrım ve bu ayrımdan kaynaklanan huzursuzluklar, farklı dinlere
mensup kavimler arasında hoşgörüsüz bir ortam, aşiret kavgaları,
adaletsiz bir ekonomik düzen, yağmalamalar, zengin ve fakirler arasında
çok büyük uçurumlar ve daha pek çok adaletsiz uygulamalar mevcuttu.
Adalet sağlanamıyor, zayıf olanlar gücü ve parası olanlar tarafından
olabildiğince eziliyor, insanlara ırkları, dinleri ve dilleri yüzünden
zulmediliyordu. İnsanlar karın tokluğuna çok ağır şartlar altında
çalıştırılıyor, adeta eziyet görüyorlardı.
Ticaret hayatında da faiz sisteminin getirdiği ağır yük altında gücü az
olan yok oluyor, zengin olan ise aşırı bir tüketime yöneliyordu. Hatta
bu ahlaksızlıklardan bazıları gelenekselleşmişti. Örneğin ticaret
kervanlarına baskın yaparak yolcuları yağmalayan cahiliye devri
Arapları, elde ettikleri ganimetleri ucuz fiyata piyasaya sürerek
fiyatları etkilerlerdi. Bazen de ellerindeki malları özellikle
saklayarak karaborsa piyasası oluştururlardı.
Kuran'da Hz. Muhammed (sav) öncesinde toplumun büyük çoğunluğunu
oluşturan Bedevi toplumu ile ilgili pek çok bilgi verilmiştir. Allah,
Kuran'da Arabistan'daki bu cahil halkın ne derece söz anlamaz olduğunu,
"Bedeviler inkar ve nifak bakımından daha şiddetlidir. Allah'ın
elçisine indirdiği sınırları bilmemeye de onlar daha 'yatkın ve
elverişlidir.' Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Tevbe
Suresi, 97) ayetiyle bildirmiştir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed işte böylesine cahil ve söz anlamaz bir
kavme doğruları anlatmak ve onları güzel ahlaka davet etmek için
gönderilmiştir. Ancak karşısına çıkan hiçbir zorluk Allah'ın elçisini
yıldırmamış, o, "inkar ve nifak bakımından şiddetli" olan bu kavme
Allah'ın dinini tebiğ etmiş, tüm hayatıyla onlara çok güzel bir örnek
olmuştur. Aşağıdaki ayette emredildiği gibi, kavmini daima adaletli
olmaya davet etmiştir:
De ki: "Rabbim adaletle davranmayı emretti" (Araf Suresi, 29)
Hz. Muhammed (sav)'in tebliği ve güzel ahlakı tüm Arap yarımadasında
çok büyük bir etki uyandırmış ve onun döneminde insanlar akın akın
İslamı kabul etmişlerdir. Kuran'da bildirilen adil hükümler, güzel
ahlak, hoşgörü ve barış, sosyal hayata bir düzen ve huzur getirmiştir.
Bunun en önemli sebeplerinden biri de Hz. Muhammed (sav)'in,
"...insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor"
(Nisa Suresi, 58) ayeti gereği, insanlar arasında hiçbir ayrım
yapmaksızın adaleti korumasıdır.
Bunun bir örneği Peygamber Efendimizin Kitap Ehlinden Necran Halkı ile
yaptığı bir sözleşmedir. İlerleyen sayfalarda daha detaylı olarak
inceleyeceğimiz bu metin Hz. Muhammed (sav)'in o dönemde benzerine
rastlanmayan bir adalet anlayışını insanlar arasında uyguladığını
göstermektedir. Peygamberimiz Hz. Muhammed'in "Adalet isteyen
bulacaktır, ne zalim ne de mazlum olacaktır..." 1 şeklindeki sözü,
insanlar arasında nasıl bir adalet uyguladığının da ifadesidir. İşte bu
benzersiz yönetiminden dolayı Allah'ın elçisine karşı o dönemde çok
güçlü bir güven oluşmuş, hatta en şiddetli düşmanları dahi, onun
dürüstlüğünü kabul etmekten kendilerini alamamışlardır.
Peygamberimiz (sav)'in Allah'ın emirlerini eksiksizce uygulaması
sonucunda ortaya çıkan bu güzel ahlak örnekleri, elçilerin sosyal
hayata getirdikleri hoşgörülü, barışçı, huzurlu düzeni de tarif
etmektedir. Kuran ahlakının eksiksizce yaşandığı bir ortamda ise aynı
yukarıdaki örnekte gördüğümüz gibi kardeşçe ve huzur içerisinde bir
yaşam sağlanacağı açıktır.