XBOXCAFE OYUNCU TOPLULUĞU PLATFORMU( www.xboxcafe.com.tr ) 2008 - 2022
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

XBOXCAFE OYUNCU TOPLULUĞU PLATFORMU( www.xboxcafe.com.tr ) 2008 - 2022

Hoşgeldiniz!, Misafir
5938 Gündür yayındayız Toplam Mesajınız: 16777215
 
AnasayfaXboxcafeAramaLatest imagesHtml Deneme AlanıKayıt OlGiriş yap
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
Giriş yap
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni hatırla: 
:: Şifremi unuttum
En son konular
» gamestockcity (instagram)
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimetarafından Blackdream Ptsi Kas. 28, 2022 9:01 pm

» İngilizce Öğreniyorum Ders 5 (Bahar Şahin)
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimetarafından Blackdream Perş. Kas. 24, 2022 12:22 am

» İngilizce Öğreniyorum Ders 4 (Bahar Şahin)
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimetarafından Blackdream Perş. Kas. 24, 2022 12:20 am

» İngilizce Öğreniyorum Ders 3 (Bahar Şahin)
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimetarafından Blackdream Perş. Kas. 24, 2022 12:17 am

» İngilizce Öğreniyorum Ders 2 (Bahar Şahin)
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimetarafından Blackdream Perş. Kas. 24, 2022 12:14 am

» İngilizce Öğreniyorum Ders 1 (Bahar Şahin)
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimetarafından Blackdream Perş. Kas. 24, 2022 12:12 am

» P1-P2 Kardeşlik Hesabi Anlatim
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimetarafından Blackdream Paz Kas. 20, 2022 12:28 pm

» Oyuncu isimleri paylaşım alani
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimetarafından Blackdream Paz Kas. 20, 2022 11:58 am

» PES 2015 SATİLİK VEYA TAKASLİK (100 TL)
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimetarafından Blackdream Paz Kas. 20, 2022 11:47 am

» GAMEPASS 3 YILLIK ALMA TAKTİĞİ
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimetarafından Blackdream C.tesi Kas. 12, 2022 11:01 pm

Kimler hatta?
Toplam 25 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 25 Misafir :: 1 Arama motorları

Yok

Sitede bugüne kadar en çok 262 kişi Perş. Mart 29, 2018 2:45 pm tarihinde online oldu.
Veterans FC
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Img-2010

 

 Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)

Aşağa gitmek 
2 posters
Sayfaya git : 1, 2, 3  Sonraki
YazarMesaj
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:47 pm

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Ustbgkw9




    I-Peygamberlikten Önceki Hayatı


    HZ. MUHAMMED (S.A.S)'İN ÇOCUKLUK DÖNEMİ



    1- DOĞUMU:



    Hz. Muhammed (s.a.s.) Milâddan sonra 571 senesi, Fil Yılı'nda, 12
    Rebiülevvel (20 Nisan) pazartesi gecesi sabaha karşı, Mekke'nin
    doğusunda bulunan "Hâşimoğulları Mahallesi"nde, babasından kendisine
    mirâs kalan evde doğdu. Arapların takvim başı olarak kullandıkları "Fil
    Vak'ası", Peygamberimiz (s.a.s.)'in doğumundan 52 gün kadar önce
    olmuştu.


    Abdülmuttalib, torununun doğumu şerefine verdiği ziyâfette çocuğun adını soranlara:



    "Muhammed adını verdim. Dilerim ki, gökte Hakk, yeryüzünde halk, O'nu hayırla yâdetsinler..."
    cevâbını verdi. Annesi de "Ahmed" dedi. (Muhammed, üstünlük ve
    meziyetleri anılarak çok çok övülüp senâ edilen; Ahmed de Cenab-ı
    Hakk'ı yüce sıfatları ile öven, hamdeden kimse demektir. ıslâm
    târihçileri, Peygamberimiz (s.a.s.)'in doğduğu gece bir takım
    olağanüstü olayların meydana geldiğini naklederler. O
    gece İran Kisrâsı (Hükümdarı)'nın Medâyin şehrindeki sarayının 14
    sütûnu yıkılmış, mecûsîlerin İran'da Istahrâbat şehrinde bin yıldan
    beri yanmakta olan "ateşgede"leri sönmüş, Sâve (Taberiyye) gölü yere
    batmış, bin yıldan beri kurumuş olan Semâve deresi'nin suları taşmış,
    mecûsîlerin büyük bilgini Mûdibân korkunç bir rüya görmüş, Kâbe'deki
    putların yüz üstü devrildikleri görülmüştü.
    Gerçekten O'nun
    doğması ile bütün dünyada hüküm sürmekte olan cehâlet ve küfür ateşi
    sönmüş, putperestlik yıkılmış, zulmün baskısı son bulmuştur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:47 pm

2- SOYU (NESEBİ)



Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.s.)'in babası, Abdülmuttalib'in oğlu
Abdullah; annesi ise Vehb'in kızı Âmine'dir. Babası Abdullah, Kureyş
Kabîlesinin Hâşimoğulları kolundan, annesi Âmine ise Zühreoğulları
kolundandır. Her ikisinin soyu, bir kaç batın yukarıda, "Kilâb"da
birleşmektedir. Her ikisi de Mekke'lidir.


Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, Hz. İbrâhim'in büyük oğlu Hz. İsmâil'in
neslindendir. Soyu Adnân'a kadar kesintisiz bellidir. Adnân ile Hz.
İsmâil arasındaki batınların sayısında neseb bilginleri ihtilâf
etmişlerdir.


Peygamber (s.a.s.) Efendimizin soyu, çok temiz ve çok şerefli bir neseb zinciridir. Bir hadisi şerifte Rasûl-i Ekrem Efendimiz:



"Ben devirden devire, (nesilden nesile, âileden âileye) seçilerek
intikal eden Âdemoğulları soylarının en temizinden naklolundum, sonunda
içinde bulunduğum 'Hâşimoğulları' âilesinden neş'et ettim",
buyurmuştur.


Diğer bir hadisi şerifte bu seçilme işi şöyle anlatılmıştır.

"Allah, Hz İbrâhim'in oğullarından Hz. İsmâil'i, İsmâiloğullarından
Kinâneoğullarını, Kinâneoğullarından Kureyşi, Kureyşden
Hâşimoğul-larını, Hâşimoğullarından da beni seçmiştir."


Bir başka hadis-i şerifinde de Rasûl–i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Allah beni, dâima helâl babaların sulbünden, temiz anaların rahmine
naklederek, sonunda babamla annemden ızhâr etti. Âdem'den, anne-babama
gelinceye kadarki nesebim içinde nikâhsız birleşen olmamıştır".



Hz. Muhammed (s.a.s.)'in doğumundan iki ay kadar önce babası
Abdullah, Suriye seyâhatinden dönerken Yesrib (Medine)'de hastalanarak
25 yaşında vefât etmiş ve orada defnedilmişti. Peygamberimiz
(s.a.s.)'e, babasından mirâs olarak beş deve, bir sürü koyun, doğduğu
ev ve künyesi Ümmü Eymen olan Habeşli Bereke adlı bir câriye kalmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:47 pm

    3- HZ. MUHAMMED (S.A.S.) SÜT ANNE YANINDA



    Başlangıçta çocuğu (3 veya 7 gün) annesi Âmine emzirdi. Sütü yetmediği
    için, daha sonra amcası Ebû Leheb'in azatlı câriyesi Süveybe tarafından
    emzirildi.Fakat Hz. Muhammed (s.a.s.)'in devamlı süt annesi Hevâzin
    Kabîlesinin Sa'doğlulları kolundan Halîme oldu.


    Mekke'nin havası ağır olduğu için, Mekkeliler yeni doğan çocuklarını
    çölden gelen süt annelere verirlerdi. Çöl ikliminde çocuklar hem daha
    gürbüz yetişiyor, hem de bozulmamış (fasih) Arapça öğreniyorlardı. Hz.
    Muhammed (s.a.s.)'de bu âdete göre süt annesi Halîme'ye verildi.
    Halîme, yetim bir çocuğu emzirmenin kârlı bir iş olmayacağı
    düşüncesiyle, başlangıçta tereddüt göstermişse de, daha sonra bu
    çocuğun evlerine uğur ve bereket getirdiğini görmüş ve O'nu öz
    çocuklarından daha çok sevmiştir. Süt kardeşi şeyma da bakımında
    annesine yardımcı olmuştur.



    Hz.Muhammed (s.a.s.) süt annesi ve süt kardeşleri ile sonraki
    yıllarda dâima ilgilenmiştir. Halîme kendisini ziyârete geldiği zaman
    onu "anacığım" diyerek karşılamış, altına elbisesini yayarak, saygı
    göstermiştir.



    Hz. Muhammed (s.a.s.) dört yaşına kadar, süt annesinin yanında
    çölde kaldı. Dört yaşında Halîme çocuğu Mekke'ye götürerek annesine
    teslim etti. ıslâm târihçileri, bu esnada "şakk-ı sadr" (göğüs açma)
    olayının meydana geldiğini, çocukta görülen bu gibi olağanüstü hallerin
    Halîme'yi endişelendirdiğini, bu yüzden çocuğu annesine teslime mecbûr
    kaldığını naklederler.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:48 pm

4- MEDİNE ZİYÂRETİ



Hz. Muhammed (s.a.s.) dört yaşından altı yaşına kadar, öz annesi Âmine
ile kaldı, O'nun şefkat ve ihtimâmı ile yetişip büyüdü. Altı yaşında
iken, babasının Medine'de bulunan kabrini ziyâret etmek üzere, annesi
ve sadık hizmetçileri Ümmü Eymen'le beraber Medine'ye gittiler.
Medine'deki akrabaları Neccâroğullarında bir ay kadar misâfir kaldılar.
Dönüşte, Medine'nin 23 mil güneyinde Ebvâ Köyü'nde Âmine hastalandı.
Henüz doğmadan babasından yetim kalmış olan Hz. Muhammed (s.a.s.), altı
yaşında iken annesinden de öksüz kalıyordu. Bu acıyı bütün varlığı ile
hisseden anne, oğlunu şefkat dolu gözlerle süzdü. Bağrına basıp uzun
uzun öptü. Masûm yüzüne bakarak;

"Her yeni eskiyecek, her fâni yok olup gidecek,

Ben de öleceğim, fakat buna gam yemem,

Namımı ebedi kılacak hayırlı bir halef bırakıyorum..."
anlamına bir şiir söyledi.



Bu sözlerden sonra vefât etti.

Annesinin ölümünden sonra çocuğu Ümmü Eymen Mekke'ye götürüp dedesi Abdülmuttalib'e teslim etti.



Altı yaşından sekiz yaşına kadar, çocuğa dedesi Abdülmuttalib
baktı. Abdülmuttalib seksen yaşını geçmiş bir ihtiyârdı. Peygamber
(s.a.s.) Efendimiz sekiz yaşında iken dedesi de öldü. Ölürken, on oğlu
içinden Hz. Muhammed (s.a.s.) Efendimizin yetiştirilmesini, öz amcası
Ebû Tâlib'e bıraktı.



Yıllar sonra, Hicret'in 6'ıncı yılı Hudeybiye Barışı dönüşünde
Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz, annesinin kabrini ziyâret edip,
teessürle gözyaşı döktü. Annemin bana olan şefkatini hatırlayarak
ağladım, buyurdu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:48 pm

BİR GECE



Ondört asır evvel, yine böyle bir geceydi,

Kumdan, ayın ondördü bir Öksüz çıkıverdi!

Lâkin, o ne hüsrândı ki: Hissetmedi gözler;

Kaç bin senedir, halbuki bekleşmedelerdi!



Nerden görecekler? Göremezlerdi tabiî

Bir kerre, zuhûr ettiği çöl, en sapa yerdi.

Bir kerre de, mâmûre-i dünyâ, o zamanlar.,

Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.



Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;

Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!

Fevzâ bütün âfâkına sarmıştı zemînin.

Salgındı, bugün şark'ı yıkan, tefrika derdi.



Derken büyümüş, kırkına gelmişti ki Öksüz,

Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!

Bir nefhada insanlığı kurtardı O Mâsum,

Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!



Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;

Zulmün ki, zevâl aklına gelmezdi, geberdi!

Âlemlere rahmetti, evet, şer–i mübîni,

Şehbâlini, adl isteyenin yurduna gerdi.



Dünya neye sâhipse, O'nun vergisidir hep;

Medyûn O'na cem'iyyeti, medyûn O'na ferdi.

Medyûndur O mâsûm'a bütün bir beşeriyyet...

Yârab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:48 pm

II- HZ. Muhammed (S.A.S.)'in Gençlik Dönemi



1- EBÛ TÂLİB'İN HİMÂYESİ



Peygamberimizin hayâtının sekiz yaşından yirmibeş yaşına kadar olan
dönemine "gençlik devresi" denilir. Bu devrede Rasûlullah (s.a.s.)
amcası Ebû Tâlib'in yanında, onun himâyesi altında bulunmuştur.


Ebû Tâlib, zeki ve âlicenâb bir zâtdı. Zengin olmamakla beraber,
asâleti ve âlicenâplığı sebebiyle herkesten saygı görüyordu. Yeğeni Hz.
Muhammed'i çok seviyor, hiç yanından ayırmıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:48 pm

    2- SEYÂHATLERi



    a) Şam Seyâhati:

    Mekke iklimi zirâate elverişli olmadığından, Mekkeliler ticâretle
    uğraşırlar, çocuklarını da ticârete alıştırırlardı. Ticâret için
    kervanlarla, yazın şam'a, kışın Yemen'e seyâhet ederlerdi. Ebû Tâlip de
    diğer Mekkeliler gibi kervan ticâreti yapıyordu. Bir defasında şam'a
    giderken, Hz. Muhammed (s.a.s.)'e amcasından ayrılmak zor geldi;
    kendisini de yanında götürmesini istedi. Ebû Tâlib çok sevdiği yeğenini
    kırmadı. O'nu da kafileyle beraberinde götürdü. Bu esnâda henüz oniki
    yaşındaydı.
    şam'ın 90 km. kadar güneyinde Busrâ (Eski şam) denilen kasabada "Bahîra"
    adında bir Hıristiyan râhibi vardı. Kasabaya uğrayan kervanlarla hiç
    ilgilenmediği halde, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in içinde bulunduğu kervanı
    karşılayarak bütün kafileye bir ziyâfet verdi. Bahîra okuduğu kutsal
    kitaplardan edindiği bilgilerle, Hz Muhammed (s.a.s.)'in simâsından,
    O'nun istikbâlini sezmişti. O'nunla konuştu. Sorular sordu. Aldığı
    cevâplar, kanâatini kuvvetlendirdi. şam yolculuğunun bu çocuk için
    tehlikeli olacağını düşündü.


    Ebû Tâlib'e:

    -"Bu çocuk son Peygamber olacaktır.
    Şam Yahûdîleri içinde O'nun alâmet ve vasıflarını bilen kâhinler
    vardır. Tanırlarsa, ihânet ve kötülüklerinden korkulur. Bu çocuğu şam'a
    götürmeyiniz..."
    dedi. Bu sözler üzerine Ebû Tâlib şam'a gitmekten vazgeçti. Alışverişini burada bitirip, geri döndü.



    Son Peygamberin geleceği ve O'nun bir çok vasıfları Tevrât ve ıncil'de
    bildirilmişti. Bu sebeple, Yahûdî ve Hristiyan bilginleri, O'nun
    alâmetlerini ve vasıflarını biliyorlardı. Hicretten sonra Müslüman olan
    Medineli Yahûdi âlimi Abdullah İbn Selâm'ın "Tevrat'ta Hz. Muhammed
    (s.a.s.) ve Hz. İsa (a.s.)'ın sıfatları vardır" dediğini, "Kütüb-i
    Sitte" denilen altı güvenilir hadis kitabından Tirmizi'nin
    es-Sünen'inde rivâyet edilmiştir."



    Gülünç bir iddiâ Hz. Muhammed (s.a.s.)'in 12 yaşında yaptığı bu
    seyâhatta râhip Bahîra ile görüşmesini, bazı Hıristiyan yazarlar,
    Hristiyanlığın bir zaferi gibi göstermek istemişler. Peygamberimiz
    (s.a.s.)'in bütün dinî esasları bu râhipten öğrendiğini iddia
    etmişlerdir.


    Bu iddia son derece gülünç ve tutarsızdır. Oniki yaşındaki bir çocuğun,
    İslâm gibi mükemmel bir dinin esaslarını bir kaç saatlik görüşme
    esnâsında öğrenmesi mümkün değildir. Bu râhip bu esasları bilseydi,
    kendisi tebliğ ederdi. Eğer burada böyle bir konu konuşulsaydı,
    kafilenin gözü önünde yapılan bu konuşma ağızdan ağıza yayılırdı.
    Peygamberliğini ilân ettiği zaman inanmayanlar, "bunlar Bahîra'nın
    sözleri" demezler miydi? Üstelik İslâmiyet, Hristiyanların "teslis"
    (üçlü tanrı sistemi) inancını tamâmen reddetmiş "Tevhid inancını" getirmiştir. Görüldüğü üzere, bu iddia son derece çürük ve çirkin bir iftirâdan başka bir şey değildir.



    b) Yemen Seyâhati:

    Hz. Muhammed (s.a.s.) 17 yaşında iken de, diğer bir ticâret kafilesi
    ile amcalarından Zübeyr ve Abbâs'la birlikte Yemen'e gidip gelmiştir.







Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:48 pm

    3- FİCÂR SAVAŞINA KATILMASI



    Müslümanlıktan önce (Câhiliyet Döneminde) Araplar arasında iç savaşlar
    eksik olmazdı. Yalnızca "Eşhür-i hurum" denilen dört ayda savaşmak
    haram sayılırdı. Bu dört ayda (Zilka'de, Zilhicce, Muharrem, Receb)
    savaş yapılacak olursa, fâcirane sayıldığı için buna "Ficâr Savaşı" denirdi.

    Kureyş kabîlesi ile Hevâzin kabîlesi arasında kan davası yüzünden bir
    savaş başlamış, dört yıl sürmüştü. Savaş, kan dökülmesi haram olan
    aylarda da devâm ettiği için "Ficâr Savaşı" denildi.



    Peygamberimiz (s.a.s.) yirmi yaşlarında iken bu savaşa amcaları ile
    birlikte katıldı. Fakat kimseye ok atmamış, kimsenin kanını
    dökmemiştir. Sâdece karşı taraftan atılan okları toplayıp, amcalarına
    vermiştir.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:48 pm

4- HILFU'L-FUDÛL CEMİYETİNDE ÜYELİĞİ



Uzun süren Ficâr savaşı esnâsında Mekke'de âsâyiş bozulmuş, can ve mal
güvenliği kalmamıştı. Özellikle dışarıdan mal getiren yabancıların
malları yağmalanıyordu.


Vâil oğlu Âs, Mekke'ye gelen Yemen'li bir tâcirin bütün malını
gasbetmiş, haksız olarak elinden almıştı. Yemen'li, Ebû Kubeys dağına
çıkarak uğradığı haksızlığa karşı, bütün kabîleleri yardıma çağırdı.
Yemenlinin bu feryâdı üzerine Peygamberimiz (s.a.s.)'in amcası Zübeyr,
Kureyşin bütün ileri gelenlerini çağırdı. Hâşimoğulları, Zühreoğulları,
Esedoğulları, Temimoğulları, Abdülluzzaoğulları, Zübeyrin dâvetine
icâbet ederek, Beni Temîm'den Cüd'ân oğlu Abdullah'ın evinde
toplandılar."Mekke'de zulmü önlemeğe yerli-yabancı hiç kimseye karşı
haksızlık ettirmemeğe" karar verdiler. Haksızlığa uğrayan kimselere
yardım edeceklerine yemin ettiler. Yemenlinin hakkını Âs'tan alıp geri
verdiler. Mekke'de âsâyişi yoluna koydular.


Vaktiyle, Cürhümîler zamanında Fadl b. Hâris,, Fudayl b. Vedâa ve
Mufaddal b. Fedâle isimlerinde üç kabîle başkanı, kabîleleri ile
toplanarak,"Mekke'de zulme meydan vermeyeceğiz, zayıfların hakkını adâlet üzere alacağız..."
diye yemin etmişlerdi. Onların bu yeminlerine "Hılfu'l-fudûl"
(Fadılllar yemini) denilmişti. Cüd'ân oğlu Abdullah'ın evinde aynı
konuda yapılan yemine de bu sebeple "Hılfu'l-fudûl" denildi.



Peygamberimiz (s.a.s.) 20 yaşında iken bu toplantıda amcaları ile
beraber üye olarak bulundu. Bu cemiyetin çalışmalarından son derece
memnun kaldığını Peygamberliğinden sonra: "İslâm'da da böyle bir
cemiyete çağrılsam, yine icâbet ederim", sözleriyle ifâde etmiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:48 pm

III- HZ. Muhammed (S.A.S.)'in Evlilik Dönemi



1- TİCÂRET HAYÂTI



Bütün Mekke'liler gibi Hz. Muhammed (s.a.s.) de amcasıyle birlikte
ticâret yapıyordu. Gerek çocukluğunda, gerekse ticâret hayâtında,
dürüstlüğü ile tanınmıştı. Sözünde
durmadığı, yalan söylediği, başkalarına zarar verecek bir davranışta
bulunduğu, bir kimseyi incittiği asla görülmemiş; dürüstlüğü dillere
destan olmuştu. Bu yüzden Mekke'liler O'na "El-Emîn" (her konuda güvenilir kişi) diyorlardı.

O'nun bu yüksek ahlâkını öğrenen Kureyşin zengin kadınlarından Hatice,
kendisine sermâye vererek ticâret ortaklığı teklif etti. Böylece
Peygamber (s.a.s.) ile Hatice arasında ticâret ortaklığı başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:49 pm

2- HZ. HATİCE İLE EVLENMESİ



Kureyşin Esed oğulları kolundan Huveylid kızı Hatice zeki, dirâyetli,
şeref ve asâlet sâhibi, 39-40 yaşlarında zengin ve güzel bir hanımdı.
Daha önce iki defa evlenmiş ve dul kalmıştı. Kureyşin ileri
gelenlerinden pek çok isteyenler olmuş, fakat hiç biri ile
evlenmemişti. Güvendiği kimselere sermâye vererek ticâret ortaklığı
yapıyor, böylece servetini artırıyordu. Yüksek ahlâk ve âli-cenâblığı
sebebiyle, kendisine Müslümanlıktan önce "Tâhire" denildiği gibi, sonra
da "Haticetü'l-Kübra" denilmiştir.


Hz. Hatice bir ticâret kafilesiyle Peygamberimiz (s.a.s.)'i şam'a
gönderdi. Kölesi Meysere'yi de hizmetine verdi. Fakat Hz. Peygamber
(s.a.s.) şam'a kadar gitmedi; malları Busra'da satarak geri döndü.
Çünkü Bahîra'nın ölümünden sonra yerine geçen Râhip Nestûra da, Hz.
Muhammed (s.a.s.)'in şam'a gitmesini uygun bulmamıştı.



Üç ay kadar sonra, Hz. Muhammed (s.a.s.) beklenilenin çok üzerinde kazanç elde ederek döndü. Hz.
Hatice, bu büyük insanın emniyet, dürüstlük ve gayretine hayran oldu.
Daha sonra araya vasıtalar girdi; evlenmeleri kararlaştırıldı. Bu
esnâda Hz.Muhammed (s.a.s.) 25, Hz Hatice ise 40 yaşlarındaydı.




Nikâh, Hatice'nin amcazâdesi, Varaka oğlu Nevfel tarafından Hz.
Hatice'nin evinde kıyıldı. Ebû Tâlib ile Varaka birer hitâbede
bulunarak, her iki âilenin üstünlük ve meziyetlerini dile getirdiler.
Esâsen, Hz. Peygamber (s.a.s.) ile Hz. Hatice'nin nesebleri Kusayy'da
birleşir. Hz. Hatice'ye 20 dişi deve mehir verildi. Nikâhtan sonra
develer kesilerek dâvetlilere ziyâfet çekildi.


Evlenmelerinden sonra, Hz. Muhammed (s.a.s.), Hz. Hatice'nin evine
geçti. Örnek ve mutlu bir âile yuvası kurdular. Hz. Hatice, Hz.
Muhammed (s.a.s.)'e derin bir saygı ve sevgi ile bağlıydı.
Peygamberliğinden önce olduğu gibi, Peygamberlik devrinde de en büyük
yardımcısı oldu. Yüksek ve eşsiz ruhlu bir hanım olduğunu gösterdi.


Peygamberimiz (s.a.s.)'de
ondan son derece memnundu. O devirde çok evlilik âdet olduğu ve bir çok
teklifler aldığı ve aralarında yaş farkı da bulunduğu halde, onun
üzerine evlenmedi; ölümünden sonra da onu hep hayırla andı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:49 pm

3- HZ. PEYGAMBER (S.A.S)'İN ÇOCUKLARI



Peygamberimiz (s.a.s.)'in Hz. Hatice'den ikisi erkek, dördü kız olmak
üzere sırasıyla, Kaasım, Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Fâtıma ve
Abdullah adlarında altı çocuğu oldu. Arablarda ilk çocuğun adı ile
künyelendirme âdet olduğundan Hz.Peygamber (s.a.s.)'e de "Ebü'l-Kaasım"
denildi. Kaasım ile Abdullah küçük yaşta öldüler. Kızları büyüdüler.
Fakat Fâtıma'dan başka hepsi de babalarından önce vefât ettiler. Yalnız
Fâtıma, Peygamber (s.a.s.)'in vefâtından sonra altı ay daha yaşadı.


Rasûl-i Ekrem (s.a.s), kızlarının en büyüğü Zeyneb'i Ebu'l-Âs ile
evlendirdi. Ebü'l Âs, Müslüman olmadığı için, Zeyneb'in hicretine izin
vermemişti. Bedir Savaşında esir düştü. Zeyneb'i Medine'ye göndermek
şartı ile serbest bırakıldı. Daha sonra Müslüman olarak Medine'ye
geldi. Zeyneb'i tekrar aldı.



Rukiyye ile Ümmü Gülsüm'ü, amcası Ebû Leheb'in oğullarından Utbe ve
Uteybe ile evlendirmişti. ıslâmiyetten sonra Ebû Leheb, Hz. Peygamber
(s.a.s.)'e olan düşmanlığı sebebiyle oğullarına eşlerini boşamaları
için baskı yaptı. Onlar boşadıktan sonra, Rasûlullah (s.a.s.)
Rukiyye'yi Hz. Osman'la evlendirdi. Rukiyye'nin ölümünden sonra da Ümmü
Gülsüm'ü nikâhladı. Bu yüzden Hz. Osman'a "iki nûr sâhibi" anlamına
"Zi'n-nûreyn" denildi.


En küçük kızı Fâtıma'yı ise Hz. Ali ile evlendirdi. Hasan ve Hüseyin,
Hz. Fâtıma'nın çocuklarıdır. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'in nesli, Hz.
Fâtıma ile devâm etmiştir. Peygamberimiz (s.a.s.)'in Mısırlı eşi
Mâriye'den de İbrâhim adlı bir oğlu olmuş, fakat Hicretin 10'uncu
yılında henüz iki yaşına girmeden ölmüştür.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:49 pm

4- KÂBE'NİN TÂMİRİNDE HAKEMLİĞİ (605 M.)



Hz. İbrâhim ve Hz. İsmâil tarafından yapılmış olan Kâbe, geçen uzun
asırlar içinde yağmur ve sel suları ile harabolmuş, tâmir edilmesi
gerekmişti.



Kureyşliler, Kâbe binasını yıkarak, yeniden yapmaya karar verdiler.
Yardımlar toplandı, gerekli malzeme temin edildi. Hz. İbrâhim'in
yaptığı temele kadar yıkarak, duvarları yeniden örmeğe başladılar.
Ancak; "Hacer-i Esved"i
yerine koyma sırası gelince anlaşamadılar. Kureyş'in bütün kolları, bu
şerefin kendilerine âit olmasını istiyordu. Anlaşmazlık dört gün sürdü,
kan dökülmek üzereydi ki, Kureyş'in en ihtiyarı Ebû Ümeyye veya Huzeyfe
b. Muğîre "Harem kapısından ilk girecek zâtın hakem yapılarak, onun vereceği karara uyulmasını" teklif etti. Bu teklif kabul edildi. Az sonra kapıdan Hz. Muhammed (s.a.s) girmişti. Buna o kadar sevindiler ki, "El-Emîn, El-Emîn, O'nun hakemliğine râzıyız..." diye bağrıştılar.Yanlarına gelince, durumu anlattılar.



Hz. Muhammed (s.a.s.), üzerine Hacer-i Esved-i koyduğu yaygının
uçlarını Kureyşin ulularına tutturdu; hep berâber, konulacağı yere
kadar taşıdılar. Hz. Peygamber (s.a.s.)'de taşı alıp yerine
yerleştirdi. Anlaşmazlığın bu şekilde çözümlenmesi herkesi memnûn etti.
Böylece büyük bir felâket önlenmiş oldu.



Bu olay, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in zekâ ve dirâyeti yanında, O'nun
Mekkeliler arasındaki sonsuz itibâr ve güvenini de göstermektedir. Bu
esnâda Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) 35 yaşında idi.
Kâbe'nin tâmirinde Hz. Peygamber (s.a.s.) de bizzât çalışmış, taş
taşımış, hatta bu yüzden omuzları yara olmuştu. Bir defa, amcası
Abbâs'ın sözüne uyarak, taş acıtmasın diye elbisesini omuzuna
topladığında vücûdu açılıverince baygın halde yere düşmüştü. Rasûlullah
(s.a.s.) o andan sonra hiç üryân
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:49 pm

    BAZI KELİMELERİN AÇIKLAMALARI:



    Hasrân: Sapıklık, aldanma

    Mamûre-i dünya: Dünyada insanların yaşadığı yerler, kalkınmış ülkeler

    Beter: Daha kötü

    Beşer: ınsan cinsi, bütün insanlar

    Dişsiz: (burada) güçsüz, zayıf, kimsesiz

    Fevza: Kargaşa, anarşi

    Âfak: Ufuklar

    Ufuk: Uzaklara bakıldığında yeryüzünün gökyüzüyle birleşmiş gibi görünen yeri

    Zemin: Yeryüzü.

    Şark: Doğu ülkeleri

    Tefrika: Fikir ayrılığı

    Nefha: Üfürme

    Mâsûm: Günahsız

    Hamle: Atılma, saldırma

    Kayser: Bizans imparatorlarına verilen ünvan

    Kisrâ: İran hükümdarlarına verilen ünvan

    Acz: Güçsüzlük- Zevâl: Yok olma

    Şer'i mübin: İslâm dini

    Şehbal: Kanat, kanattaki uzun tüyler

    Adl: Adalet

    Medyûn: Borçlu

    Beşeriyyet: İnsanlık

    Mahşer: Kıyâmette insanların toplanacağı yer

    Haşretmek: Kıyâmet günü insanları dirildikten sonra mahşerde toplamak.






Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:49 pm

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Muhammedsav





    HZ. MUHAMMED (S.A.S.)'İN PEYGAMBERLİK DEVRİ (610-632)


    Hz. Muhammed (s.a.s.) 40 yaşında Peygamber oldu. 23 yıllık Peygamberlik
    devresinin 13 yılı Mekke'de, 10 yılı Medine'de geçti. Bu itibârla
    Peygamberlik devresinin:


    a) Nübüvvet'den Hicret'e kadar devâm eden 13 yıllık süresine "Mekke Devri" (610- 622);

    b) Hicretten vefâtına kadar olan 10 yıllık süresine de "Medine Devri" (622-632) denir.








    I- HZ.MUHAMMED (S.A.S.)'İN PEYGAMBER OLUŞU



    1- HİRA'DA İNZİVÂ



    Eskiden beri Mekke'deki hanîf ve zâhitler, recep ayında inzivâya
    çekilirlerdi. Her biri, Mekke'nin 3 mil (bir saat) kuzeyinde Hira (Nûr)
    dağında bir köşeye çekilir, tefekküre dalardı.


    40 yaşlarına doğru Hz. Peygamber (s.a.s.)'in kalbinde de bir yalnızlık
    sevgisi belirdi. O da Hira (Nûr) Dağında bir mağaraya çekilip, günlerce
    orada kalıyor, Cenâb-ı Hakk'ın sonsuz kudret ve azametini düşünerek
    O'na ibâdet ediyordu. Giderken azığını da berâberinde götürüyor,
    bitince evine dönüyor, sonra tekrar gidiyordu. Böylece Cenâb-ı Hakk,
    O'nu büyük vazifesine hazırlıyordu. Zaman zaman "Sen Allah
    elçisisin..." diye kulağına sesler geliyor, fakat etrafta hiç bir şey
    göremiyordu.
    Hz. Muhammed (s.a.s.)'e ilâhi vahyin başlangıcı, sâdık rüyâlar şeklinde
    oldu. Gördüğü her rüya, olduğu gibi çıkıyordu. Bu hâl, altı ay kadar
    devam etti.










    İŞTE İLK VAHİY!




    Hırâ dağında bulunduğu sıralar, kendisine, ya melek görünür, ya da nidâlar gelirdi.



    Mîlâdın 610.yılının mübârek Ramazân-ı Şerif ayının 17.pazartesi gününe
    gelinmişti ki, Allâh'ın Rasûlü yine Hırâ dağındaki mağarada idi. Bir
    gece evvel, rûyâlarında; muazzam bir şekil, bir heybet, bir sûret, bir
    edâ, bir ışık ve bir renk görmüşlerdi. Bu; «kendisine sır tevdî edilen ve kendisinden, rûhun bâtınî mâhiyeti öğrenilen, mahrem ve emin kimse» mânâsına, «Nâmûs-ul Ekber» sıfatlı, «Cebrâil» idi.



    Cebrâil (A.S.), Peygamberimiz mağarada mürâkabe ve ibâdetin en derin
    ânında iken, Allâh'ın sevgilisine dünyâ ve madde perdesinde
    görünüverdi. "Ikra', (oku!..)" diyerek Allâh'ın (CC) emriyle ilk vahyi getirmiş oluyordu.



    Kâinâtın Efendisi okuma bilmiyordu, ümmî yaşamıştı. "Mâ ene bi-kâ'riin (ben okumayı beceremiyorum)"
    dedi. Cenab-ı Hakk'ın hikmeti icabı Peygamber Efendimiz o ana kadar hiç
    ilmi tedrisat görmemişti. Zira Rabbimiz O'nun tâlim ve terbiyesini
    bizzat kendisi üzerine almıştı.


    Cebrâil (A.S.), üç kere aynı emri tekrarladı ve aynı cevabı aldıktan
    sonra, Peygamber Efendimiz'in mübârek göğsünü, hafifçe üç defa sıktı ve
    Allâh'ın ismiyle okumasını istedi. Böylece, acîb kudret sâhibi olan
    Cibril tarafından O'na, mânevi bir ameliyat tatbik edildi.


    Aslında Kur'ân-ı Kerîm'in bir nüshası Levh-i Mahfuz'da bir nüshası da
    Fahri Kâinât'ın kalbinde yazılı idi. Cibril tarafından tatbik edilen bu
    ameliyat ile, Fahri Kâinât'ın kalbi üzerinden perde yırtılmış,
    kaldırılmış ve birden okur oluvermişti. Böylece, en büyük bir mûcize
    zuhûr etmişti.


    İşte ilk vahiy...

    O zaman melek, mâverâdan (gâipten) gelen seslerin en tatlı âhengiyle;



    "Ikra', bismi-Rabbikellezî Halâk, ..."



    "(Seni yoktan vareden, ânen fe ânen terbiye edip büyüten Rabbî'nin ismiyle oku!.

    O, çok kerîm olan Rabbînin hakkı için ki O, kalemle ta'lim etti, insana bilmediklerini öğretti...)"




    (Alak sûresinin başında bulunan, bu âyet-i kerîmeler ilk gelen vahiy idi.)



    Rasûlüllah Efendimiz bunları, Cebrâil'in sesini tâkip ederek aynen
    belledi ve okudu. Âyetin, Allah Rasûlü tarafından kelimesi kelimesine
    tekrarına kadar bekleyen melek, Allah Kelâmı'nın, Allah Rasûlü'nün
    diline ve kalbine yerleştiğini görür görmez, birden kayboluverdi. Bu
    hâl, bir kurşunun ciğeri delip geçmesi kadar sürdü. Kurşun ciğerden
    çıkıp gider gitmez, te'siri başlamıştı.


    Peygamberimiz, kendisine vahyolunan âyetleri telakkî ettikten sonra,
    yüreği titreyerek, heyacanlı bir hâl içinde evine döndü. Hz.Hatîce'nin
    yanına geldi. Hz.Hatîce kendisini karşıladı ve "Anam babam sana fedâ
    olsun! Ben senin yüzünde, hiç şimdiye kadar görmediğim bir nur görüyor,
    Sende şimdiye kadar hiç duymadığım bir koku duyuyorum" dedi.


    Peygamber Efendimiz; "Beni örtün,.. beni örtün.." dedi.



    Hz.Hatîce, O'nu örttü. Ürpermesi geçinceye kadar sarındı, örtündü.



    Kısa zaman sonra bu durum değişti. Allah Rasûlü kendine gelip kalkınca,
    hâdiseyi, olduğu gibi Hz.Hatîce'ye anlattı. Vahy olunan âyeti O'na
    okudu. Hz.Hatîce de heyecanlanmakla beraber, O'nu teselli etti; "Hiçbir
    korku ve kaygıya sebep yok, boşuna üzülüyorsun, Allah, senin gibi bir
    kuluna kötülük eriştirmez. Zîra sen, akrabalık haklarına riâyet
    ediyorsun. Sözünde doğrusun. Güçlüklere dayanırsın. Müsâfirleri
    ağırlarsın. Felâkete uğrayanların yardımına koşarsın. Herkes nazarında
    sen Muhammed-ül Eminsin, böyle olan kulunu Allah yalnız bırakmaz."
    dedi.



    Hz.Hatîce, elbisesini giyindi. Rasûlüllah'ı yanına alarak birlikte
    amcazâdesi Varaka bin Nevfel'e gittiler. Bu fevkalâde hâli Varaka'ya
    anlattılar. Varaka, çok sevindi. "Kuddûsün!
    kuddûsün! Eğer hâl, anlattığın gibi ise, O'na gelen; Hz.Mûsa'ya gelen
    Nâmûs-u Ekber'dir, yâni büyük melekdir. Ah!.. ne olurdu.. halkı, yeni
    dîne dâvet edeceğin günlerde genç olsaydım.., kavmin, seni yurdundan
    çıkaracakları zaman sana yardım etseydim."
    dedi.



    Peygamber Efendimiz; "Onlar beni yurdumdan da mı çıkaracaklar?" diye sordu.



    Varaka; "Evet. Çünkü, senin
    gibi bir şeyi getirmiş, vahiy tebliğ etmiş de düşmanlığa uğramamış
    hiçbir peygamber yoktur. Eğer Senin dâvet günlerine erişirsem, sana,
    bütün gücümle yardım ederim yâ Muhammed..."
    dedi.



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:50 pm

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Adszgv5




    BÖYLE BİR DOSTUNUZ OLDU MU?..



    Daima düşünceliydi.

    Susması konuşmasından uzun sürerdi.

    Lüzumsuz yere konuşmaz; konuştuğunda ne fazla, ne eksik söz kullanırdı.

    Dünya işleri için kızmazdı.

    Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı.

    Kötü söz söylemezdi.

    Affediciliği tabii idi.



    İntikam almazdı.

    Düşmanlarını sadece affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi.

    Kendisini üç şeyden alıkoymuştu: Kimseyle çekişmezdi.

    Çok konuşmazdı.

    Boş şeylerle uğraşmazdı.

    Umanı, umutsuzluğa düşürmezdi.

    Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı.

    Hiç kimseyi ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınar ve ayıplardı.

    Kimsenin kusurunu araştırmazdı.

    Kimseye hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi.

    Yanında en son konuşanı, ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi.

    Bir toplulukta bulunduğu zaman bir şeye gülerlerse, o da güler;

    Bir şeye hayret ederlerse, o da onlara uyarak hayret ederdi.

    Gerçeğe aykırı övgüyü kabul etmezdi.

    Her zaman ağırbaşlıydı.

    Konuşurken çevresindekileri adeta kuşatırdı.

    Kelimeleri parıldayan inci dizileri gibi, tatlı ve berraktı.

    Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü;

    Ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar,

    Yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilir, vakar ve sükunetle rahatça yürürdü.

    Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi.



    Bir gün kendisinden yaşça küçük bir dostunun omuzlarından tutarak şöyle demişti:



    'Sen dünyada garip bir kimse, yahut bir yolcu gibi ol!'



    Her zaman hüzünlü ve mütebessim bir haletle dururdu.

    Dert üzere sarfedilen hiçbir kötü sözü ağzına almamıştı.

    Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı.

    Fakirlerle birlikte yerdi; öyle ki onlardan ayırt edilemezdi.

    Önüne ne konulursa yerdi.

    Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı.

    Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmez, bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmazdı.



    Sabahları evinden çıkarken şöyle söylerdi:



    'İlahî! Doğru yoldan sapmaktan ve
    saptırılmaktan, kanmaktan ve kandırılmaktan, haksızlık etmekten ve
    haksızlığa uğramaktan, saygısızlık etmekten ve saygısızlık edilmekten
    sana sığınırım.'




    Sıradan değildi; ama sıradan insanlar gibi yaşardı.



    O, Hz. Peygamberdi (aleyhissalâtu vesselâm).






Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:50 pm


    II- NEBÎLİK VE RASÛLLUK



    ''Şüphesiz, seni biz, şâhit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik". (Fetih Sûresi,8 )

    İlk vahiy'den sonra, kısa bir süre vahyin arkası kesildi.(57) Bir gün
    Hz. Peygamber (s.a.s.) Hira'dan dönerken, bir ses işitti. Başını
    kaldırıp semâya bakınca, kendisine daha önce Hira'daki mağarada gelen
    meleği gördü. Korku ve heyecân içinde evine döndü.


    "Hemen beni örtünüz, beni örtünüz." dedi. Bu esnada Cebrâil, el-Müddessir Sûresinin ilk âyetlerini getirdi. ''Ey
    örtüsüne bürünen (peygamber). Kalk, (insanları) azâb ile korkut.
    Rabb'ının adını yücelt (Namaz'da tekbir getir.) Elbiseni temiz tut.
    Kötü şeyleri terket."
    (el-Müddessir Sûresi, 1-5).



    İlk vahiy ile Hz. Muhammed (s.a.s.) "Nebî" olmuş, henüz başkalarına "Hak Dini"
    tebliğ ile görevlendirilmemişti. Bu ikinci vahiy ile "Risâlet" verildi.
    Hak Dini tebliğ ile görevlendirildi. Ancak açık dâvet emredilmedi.







    1- İSLÂMDA İLK İBÂDET



    İslâmda Allah'a imândan sonra ilk farz kılınan ibâdet, namazdır. İkinci
    vahiy ile el-Müddessir Sûresinin ilk âyetlerinin indirilmesinden sonra,
    Mekke'nin üst yanında bir vâdide, Cibril (a.s.), Rasûlullah (s.a.s.)'e
    gösterip öğretmek için abdest almış, peşinden Cibril'den gördüğü
    şekilde Rasûlullah (s.a.s.) de abdest almıştır.


    Sonra Cibril (a.s.) Hz. Peygamber (s.a.s.)'e namaz kıldırmış ve namaz kılmayı öğretmiştir.(58 )

    Eve dönünce Rasûlullah (s.a.s.) abdest almayı ve namaz kılmayı eşi Hz.
    Hatice'ye öğretmiş, o da abdest almış ve ikisi birlikte cemâatle namaz
    kılmışlardır.







    2- İLK MÜSLÜMANLAR





    "İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önde olanlardır." (Vâkıa Sûresi, 10)


    Hz. Peygamber (s.a.s.)'e ilk imân eden ve O'nunla birlikte ilk defa
    namaz kılan kişi, eşi Hz. Hatice oldu. Daha sonra evlâtlığı Hârise oğlu
    Zeyd.(59) ve amcasının oğlu Hz. Ali Müslüman oldular.


    a) Hz. Ali'nin İslâm'ı Kabûl Etmesi:

    Ebû Tâlib, Hz. Muhammed (s.a.s.)'i, 8 yaşından 25 yaşına kadar evinde
    barındırmış O'nu öz çocuklarından daha çok sevmişti. Evliliğinden sonra
    Hz. Muhammed (s.a.s.), eşi Hz. Hatice'nin evine geçmiş ve maddî
    bakımdan refâha kavuşmuştu. (60) Ebû Tâlib'in âilesi ise pek
    kalabalıktı. Peygamberimiz (s.a.s.) amcasının sıkıntısının biraz
    azalması için 5 yaşından itibâren Ali'yi yanına almıştı. Bu yüzden Ali,
    Hz. Peygamber (s.a.s)'in yanında kalıyordu.(61)


    Hz. Ali, Peygamberimiz (s.a.s.) ile Hz. Hatice'yi namaz kılarken
    görünce, bunun ne olduğunu sordu. Peygamber Efendimiz, O'na
    Müslümanlığı anlattı. O da Müslümanlığı kabûl etti. Bu esnâda Hz. Ali
    henüz on yaşlarında bir çocuktu.


    b) Hz. Ebû Bekir'in Müslüman Olması:

    Hz. Muhammed (s.a.s.)'in yakın ve en samîmi dostu olan Ebû Kuhâfe oğlu
    Ebû Bekir, Kureyş kabîlesi'nin Teymoğulları kolundandır. Baba ve anne
    tarafından soyu, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in soyu ile Mürre'de birleşir.


    Hz. Ebû Bekir'in Mekke'de Kureyş arasında büyük bir itibârı vardı.
    Zengin ve dürüst bir tüccârdı. Aralarındaki güven ve samîmiyet
    sebebiyle, Peygamberimiz (s.a.s.) âilesi dışındakilerden ilk olarak Hz.
    Ebû Bekir'i İslâm'a dâvet etti. Hz. Ebû Bekir bu dâveti tereddütsüz
    kabûl etti. Esâsen, câhiliyet devrinde bile putlara hiç tapmamış,
    ağzına bir yudum içki koymamıştı. Hz. Ebû Bekir'in Müslüman olmasıyla,
    Peygamberimiz (s.a.s.) büyük bir desteğe kavuştu. Onun gayret ve
    delâletiyle, Mekke'nin önemli şahsiyetlerinden Affân oğlu Osmân, Avf
    oğlu Abdurrahman, Ebû Vakkas oğlu Sa'd, Avvâm oğlu Zübeyr, Ubeydullah
    oğlu Talha da Müslümanlığı kabûl ettiler. Hz. Hatice'den sonra Müslüman
    olan bu 8 zata "İlk Müslümanlar" (Sabıkûn-i İslâm) denilir.



    İlk vahiy ile ikinci vahiy arasında geçen "fetret-i vahy"
    süresinin ne kadar devâm ettiğine dâir rivâyetler 15 gün ile 3 yıl
    arasında değişmektedir. (Bkz. Tecrid Tercemesi, 1/11. Hadis No: 4'ün
    açıklaması) Olayların seyrine göre, 1-2 aydan daha çok olmaması
    gerekir. 2-3 yıl gibi uzun süre olduğunu söyleyenler, "gizli dâvet" süresi ile "fetret-i vahy"i ayıramamış olmalıdırlar.

    (58 ) İbn Hişâm, 1/260-261; Tecrid Tercemesi, 2/231, (Hadis No: 227'nin
    açıklaması); Tâhir Olgun, İbâdet Târihi, 28, İstanbul, 1946


    Zeyd, Kudâa kabilesindendi. Küçük yaşta esir edilmiş, köle olarak
    satılmıştı. Hz. Hatice, evliliklerinden sonra O'nu Hz. Muhammed
    (s.a.s.)'e hediye etti. Babası Hârise, oğlunu araya araya nihâyet Hz.
    Peygamber (s.a.s.)'in yanında buldu. Hz. Peygamber (s.a.s.) kendisini
    âzâd ederek babası ile gitmesine izin verdi. Fakat Zeyd, babası ile
    gitmedi; "babam da sensin, annem de..."
    diyerek, Hz. Muhammed (s.a.s.)'den ayrılmadı. Hz. Muhammed (s.a.s.)'de
    onu evlâd edindi. (İbn Hişâm, 1/265), Kur'an-ı Kerîm'de açık olarak adı
    geçen sahâbî, yalnızca Zeyd'dir. (el-Ahzâb Sûresi, 37) Peygamberimiz
    (s.a.s.) onu Ümmü Eymen ile evlendirmiş, bu evlilikten meşhûr komutan
    "Üsâme" doğmuştur. Zeyd, Hicretin 8'inci yılında Mûte Savaşında şehid
    olmuştur. (Geniş bilgi için bkz. Tecrid Ter. 4/538 - 540, Hadis No:
    644, Bkz. ed-Duhâ Sûresi, 8 ) Abbas da aynı maksatla Câfer'i yanına
    almıştı. (Bkz. İbn Hişâm, 1/263)







    3- AÇIK DÂVETİN BAŞLAMASI (613-614 M)



    Peygamber (s.a.s.) Efendimiz ilk üç yıl halkı gizlice İslâm'a dâvet
    etti. Yalnızca çok güvendiği kimselere İslâm'ı açıkladı. Başta Hz. Ebû
    Bekir olmak üzere, Hak dini kabul etmiş olanlar da, el altından
    güvendikleri arkadaşlarını teşvik ediyorlardı. Bu üç yıl içinde
    Müslümanların sayısı ancak 30'a çıkabildi. Bunlar ibâdetlerini
    evlerinde gizlice yapıyorlardı.



    Peygamberliğin dördüncü yılında (614 M.) inen: "Sana emrolunan şeyi açıkca ortaya koy, müşriklere aldırma".
    (el-Hicr Sûresi, 94) anlamındaki âyet-i celile ile İslâm'ı açıktan
    tebliğ etmesi emrolundu. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) halkı
    açıktan İslâm'a dâvete başladı.


    Harem-i Şerif'e gidip kendisine inen âyetleri açıktan okuyordu:

    "Ey insanlar şüphesiz ben, göklerin
    ve yerin mülk (ve hâkimiyetine) sâhip ve kendinden başka hiç bir tanrı
    olmayan, dirilten ve öldüren Allah'ın sizin hepinize gönderdiği
    Peygamberiyim. O halde Allah'a, ümmî nebiy olan Rasûlune-ki O'da
    Allah'a ve O'nun sözlerine inanmıştır,- imân edin, O'na uyun ki doğru
    yolu bulmuş olasınız..."
    (el-A'raf Sûresi, 158) diyerek onları İslâm'a dâvet ediyordu.



    Açık dâvetin başlamasından sonra, halkla daha kolay temas edebilmek
    için Rasûlullah (s.a.s.), kendi evinden, Safâ ile Merve arasında işlek
    bir yerde bulunan "Erkam"ın evine taşındı. Bir çok kimse bu evde
    İslâm'la şereflendiği için bu eve "Dâr-ı İslâm" denildi.(64/1)








    4- YAKIN AKRABASINI İSLÂM'A DÂVETİ



    "Önce en yakın akrabanı (Allah'ın azâbıyla) korkut" (eş Şuarâ Sûresi, 214) anlamındaki âyet-i celîle inince Rasûl-i Ekrem (s.a.s.), Safâ Tepesi'ne çıkarak:



    - "Ey Abdülmuttaliboğulları, Ey Fihroğulları, Ey Abdimenâfoğulları, Ey Zühreoğulları..." diyerek bütün akrabasına oymak oymak seslendi. Hepsi toplandıktan sonra:



    - "Ey Kureyş cemâati, size "şu dağın
    eteğinde veya şu vâdide düşman süvârisi var. Üzerinize baskın yapacak''
    desem, bana inanır mısınız?"
    diye sordu. Hepsi bir ağızdan:



    - "Evet, inanırız, çünkü şimdiye kadar senden hiç yalan duymadık, sen yalan söylemezsin..." dediler. O zaman Rasûlullah (s.a.s.):



    - "O halde ben size, önümüzde
    şiddetli bir azâb günü bulunduğunu, Alah'a inanıp, O'na kulluk
    etmeyenlerin bu büyüyk azâba uğrayacaklarını haber veriyorum... Yemin
    ederim ki, Allah'tan başka ibâdete lâyık tanrı yoktur. Ben de Allah'ın
    size ve bütün insanlara gönderdiği Peygamberiyim...
    Rasûl-i Ekrem her bir oymağa ayrı ayrı hitâb ederek) Allah'tan
    kendinizi ibâdet karşılığında satın alarak, azâbından kurtarınız. Bu
    azâbtan kurtulmanız için, ben Allah tarafından verilmiş hiç bir nüfûza
    sâhip değilim..."(64/2)




    - "Ey Kureyş Cemâati! Siz
    uykuya dalar gibi öleceksiniz. Uykudan uyanır gibi dirileceksiniz.
    Kabirden kalkıp Allah divânına varınca, muhakkak dünyadaki bütün
    yaptıklarınızdan hesâba çekileceksiniz. İyiliklerinizin mükâfâtını,
    kötülüklerinizin de cezâsını göreceksiniz. "O Mükâfât ebedi Cennet,
    cezâ da Cehennem'e girmektir..."
    diyerek sözlerini bitirdi.



    Peygamberimiz (s.a.s.)'in bu sözleri, umumi bir muhâlefetle karşılanmadı. Yalnızca Ebû Leheb:



    - "Helâk olasıca, bizi bunun için mi çağırdın?" sözleriyle Rasûlullah (s.a.s.)'in gönlünü kırdı.



    Bunun üzerine onun hakkında:

    "Ebû Leheb'in iki elleri kurusun,yok
    olsun. O'na ne malı ne de kazandığı fayda verdi. Alevli bir ateşe
    yaslanacaktır O. Boynunda bükülmüş bir ip olduğu halde, karısı da odun
    hammalı olarak."
    (Leheb Sûresi, 1-5) meâlindeki sûre-i celîle nâzil oldu.(66)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:50 pm

III- MEKKE MÜŞRİKLERİNİN MÜSLÜMANLARA KARŞI DAVRANIŞLARI



İslâm'ın Mekke'de yayılmaya başlaması ile Mekke halkı iki kısma ayrıldı.

1) Müslümanlar, 2) Müslümanlığı kabûl etmeyen müşrikler.



Müşriklerin, Müslümanlara karşı davranışları, sırasıyla beş safha
geçirdi: Alay, hakaret, işkence, ilişkileri kesme (boykot), memleketten
çıkarma ve öldürme (şiddet politikası).







1- ALAY VE HAKARET DÖNEMİ



Kureyşliler başlangıçta Hz. Muhammed (s.a.s)'in Peygamberliğini
önemsememiş göründüler. İmân etmemekle beraber, putlar aleyhine söz
söylemedikçe, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in dâvetine ses çıkarmadılar.
Yalnızca, Rasûlullah (s.a.s.)'i gördüklerinde, "İşte gökten kendisine haber geldiğini iddia eden..." diyerek eğlendiler. Müslümanları alaya alıp küçümsediler. Böylece "alay devri" başlamış oldu.



Kurân-ı Kerîm, onların bu tutumlarını bize bildirmektedir.

"Suçlular, şüphesiz mü'minlere
gülerlerdi. Yanlarından geçtiklerinde, birbirlerine göz kırpıp, kaş
işâretiyle istihzâ ederlerdi. Arkadaşlarına döndüklerinde, eğlenerek
(neş'e içinde) dönerlerdi. Mü'minleri gördüklerinde, "bunlar gerçekten
sapık kimseler" derlerdi. (el-Mutaffifîn Sûresi, 29-32)
Putlarla ilgili, "Siz de; Allah'ı bırakıp tapmakta olduklarınız (putlar) da, hiç şüphesiz Cehennem odunusunuz..."

(el-Enbiya Sûresi, 98 ) anlamındaki âyet-i kerîme inince, müşrikler son
derece kızdılar. Artık Müslümanlara düşman olup, hakaret ettiler.
Böylece, "hakaret devri" başladı.

Kureyş'in puta tapıcılıkta yararı vardı. Mekke puta tapıcıların merkezi
durumundaydı. Kâbe ve civârındaki putları ziyâret için gelenlerle Mekke
hergün dolup taşıyor, bu yüzden Kureyş, hem para, hem itibâr
kazanıyordu. Mekke'de Müslümanlık yayılırsa bütün bu menfaatler elden
gittiği gibi, diğer kabîleler Kureyş'e düşman olabilirlerdi. Üstelik
Müslümanlık herkesi eşit sayıyor, soy-sop, asâlet, zenginlik-fâkirlik
farkı gözetmiyordu. Bu yüzden Kureyş ileri gelenleri Müslümanlığı kendi
çıkarları için tehlikeli gördüler. Müslümanlığın yayılmasını önlemek ve
ortadan kaldırmak için her çâreye başvurdular.


2- İŞKENCE DÖNEMİ



a) Kureyş'in Ebû Tâlib'e Başvurması:

Kureyş'in ileri gelenlerinden Utbe b. Rabia, Şeybe b. Rabia, Ebû Cehil,
Ebû Süfyan, Velîd b. Muğıra, Âs b. Vâil ve Âs b. Hişâm'dan oluşan bir
hey'et Hâşimoğullarının reisi Ebû Tâlib'e gelerek:
"Kardeşinin oğlu ilâhlarımıza hakaret
ediyor, dinimizi yeriyor, bizi aptal, dedelerimizi sapık gösteriyor. Ya
O bu işten vazgeçsin, yahut sen himâyeden vazgeç de, biz hakkından
gelelim..."
dediler. Ebû Tâlib onları tatlılıkla savdı. Hz.
Peygamber (s.a.s.)'in eskisi gibi görevine devam ettiğini görünce
yeniden Ebû Tâlib'e geldiler.


"Artık sabır ve tahammülümüz kalmadı. Ne olacaksa olsun, iki taraftan biri yok olsun, diğeri kurtulsun..."
diye tehdit ettiler. Ebû Tâlib durumun nâzik olduğunu gördü. Bütün
Kureyş'e karşı koyamazdı. Yeğeni Hz. Muhammed (s.a.s.)'e durumu
anlatarak: "Bak oğlum, akraba
arasında düşmanlık sokmak iyi olmaz. Sen yine dinine göre hareket et,
ama onların putlarını aşağılama, onlara sapık deme. Kendini de , beni
de koru, bana gücümün üstünde yük yükleme..."
dedi. Hz.
Peygamber (s.a.s.) üzüldü. Artık amcası da kendisini koruyamıyacaktı.
Müslümanlar henüz sayıca az ve zayıftı. Mübârek gözleri yaşlarla
dolarak:


- "Ey amca, Allah'a yemin ederim ki, onlar sağ elime Güneş'i, sol elime de Ay'ı koysalar, ben yine görevimi bırakmam..." diyerek ayrılmak üzere yerinden kalktı.Yeğeninin gücenmesine dayanamayan Ebû Tâlib:



- "Ey kardeşimin oğlu, istediğini
söyle, yemin ederim ki, seni hiç bir zaman, hiç bir şey karşısında
himâyesiz bırakacak değilim."
dedi. Daha sonra Ebû Tâlib,
Hâşimoğullarını toplayarak durumu anlattı ve Kureyş'e karşı âile şerefi
adına Hz. Peygamber (s.a.s.)'in korunmasını istedi. Ebû Leheb'den başka
bütün âile fertleri, Müslüman olsun, olmasın, bu teklifi kabûl ettiler.



b) Kureyş'in Hz.Peygamber (s.a.s)'e Başvurması:

Ebû Tâlib'e yaptıkları mürâcaatlardan bir sonuç alamayınca Kureyş uluları bizzât, Hz. Peygember (s.a.s.)'e geldiler:



- "Yâ Muhammed! Sen soy ve şeref yönünden hepimizden üstünsün.
Fakat Araplar arasında, şimdiye kadar hiç kimsenin yapmadığını yaptın;
aramıza ayrılık soktun, bizi birbirimize düşürdün. Eğer maksadın zengin
olmaksa, seni kabîlemizin en zengini yapalım. Reislik istersen, başkan
seçelim. Evlenmek düşünüyorsan, Kureyş'in en asil ve en güzel kadınları
ile evlendirelim. Eğer cinlerin kötülüğüne kapılmışsan, seni tedâvî
ettirelim. İstediğin her fedakârlığa katlanalım. Bu davâ'dan vazgeç,
düzenimizi bozma..."[/i] dediler. Rasûlullah (s.a.s.):


-"Söylediklerinizden hiç biri bende yok. Beni Rabb'ım size Peygamber
gönderdi, bana kitâp indirdi. Cenâb-ı Hakk'ın emirlerini size tebliğ
ediyorum. İmân ederseniz, dünya ve âhirette mutlu olursunuz. İnkâr
ederseniz, Cenâb-ı Hak aramızda hükmedinceye kadar sabredip
bekleyeceğim. Putlara tapmaktan vazgeçip, yalnızca Allah'a ibadet
ediniz...." diye cevâp verdi.


- "Bizim 360 tane putumuz Mekke'yi idâre edemezken bir tek Allah dünyayı nasıl idâre eder..." diyerek gittiler.



"O kâfirler, içlerinden bir
uyarıcının (Peygamberin) geldiğine şaştılar. 'Bu yalancı bir
sihirbâzdır' dediler. O (Peygamber) bütün ilâhları tek bir Tanrı mı
yapmış? Bu cidden şaşılacak birşey... dediler".
(Sa'd Sûresi, 4-5).



c) İlk Müslümanların Gördükleri Eza ve Cefalar:

Müşrikler, Ebû Tâlib ve Hz. Peygamberle yaptıkları görüşmelerden netice
alamayınca Müslümanlara ezâ ve işkenceye başladılar. Hz. Ebû Bekir, Hz.
Osman gibi kuvvetli ve itibârlı bir âileye mensup olanlara pek
ilişemiyorlardı. Fakat kimsesiz, fakir Müslümanlara, özellikle köle ve
câriyelere cihân târihinde eşine rastlanmayan vahşet derecesinde
işkenceler yapıyorlardı. Ebû Füheyke, Habbâb, Bilâl, Suhayb, Ammâr,
Yâsir ve Sümeyye bunlardandı.


Safvân b. Ümeyye'nin kölesi olan Ebû Füheyke, efendisi tarafından her
gün ayağına ip bağlanarak, kızgın çakıl ve kumlar üzerinde
sürükletilirdi. Demirci olan Habbâb, kor hâlindeki kömürlerin üzerine
yatırılmış; kömürler sönüp kararıncaya kadar, göğsüne bastırılarak
kıvrandırılmıştı.



Ammâr'ın babası Yâsir, bacaklarından iki ayrı deveye bağlanıp,
develer ters yönlere sürülerek parcalanmış, kocasının bu şekilde
vahşice öldürülmesine dayanamayıp müşriklere karşı söz söyleyen
Sümeyye, Ebû Cehil'in attığı bir ok darbesiyle öldürülmüştü.



Halef oğlu Ümeyye, kölesi Habeşli Bilâl'i hergün çırılçıplak kızgın
kumlar üzerine yatırır, göğsüne kocaman bir taş koyarak güneşin altında
saatlerce bırakır; Hz. Peygamber (s.a.s.)'e küfretmesi, Müslümanlığı
terk etmesi için ezâ ederdi. Birgün, ellerini ayaklarını sımsıkı
bağlayarak boynuna bir ip geçirmiş, sokak çocuklarının eline vererek
çıplak vücûdunu kızgın kumlar üzerinde Mekke sokaklarında sürütmüştü.
Sırtı yüzülüp kanlar içinde kalan Bilâl, bu durumda yarı baygın halde
bile "Ehad, Ehad" (Allah bir, Allah bir) diyordu.



Anne ve babası vahşice öldürülen Ammâr, gördüğü işkencelere
dayanamamış, müşriklerin istedikleri sözleri söylemişti. Ellerinden
kurtulunca, ağlayarak Hz. Peygamber (s.a.s.)'e durumu anlatmış,
Rasûlullah (s.a.s.)'de: "Sana tekrar eziyet ederlerse; kurtulmak için yine öyle söyle" demişti.



Hz. Ebû Bekir, müşrik sâhiplerinin işkencelerinden kurtarmak için, yedi
tane Müslüman köle ve câriyeyi büyük bedeller ödeyerek satın alıp âzâd
etmişti. Rasûlullah (s.a.s.)'in müezzini Bilâl bunlardandı.



Hâşimîlerden çekindikleri ve Ebû Tâlib'in himayesinde olduğu için
önceleri Rasûlullah (s.a.s.)'in şahsına dokunamıyorlardı. Zamanla "mecnûn, falcı, şâir sihirbaz"
gibi sözler söylemeğe başladılar. En sonunda fırsat buldukça O'na da
hakaret, işkence ve her türlü kötülüğü yapmaktan çekinmediler. Geçeceği
yollara dikenler döküyorlar, üzerine pis şeyler atıyorlar, kapısına kan
ve pislik sürüyorlar, evinin önüne pislik atıyolardı. Bir defa Harem-i
Şerifte namaz kılarken "Ukbe b. Ebî Muayt" saldırıp boğmak istemiş, Hz.
Ebû Bekir kurtarmıştı.



Başka bir zaman, Kâbe'nin yanında namaz kılarken, Ukbe b. Ebî
Muayt Ebû Cehil'in teşvikiyle yeni kesilmiş bir devenin iç organlarını,
secdeye vardığında üzerine atmış; kızı Fâtıma yetişip üzerindeki
pislikleri temizledikten sonra, başını secdeden kaldırabilmişti.
Müşriklerin kötülükleri giderek dayanılmaz bir duruma gelmiş.
Müslümanlar Mekke'de barınamaz hâle gelmişlerdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:51 pm

3- HABEŞİSTAN'A HİCRET



"Zulme uğradıktan sonra, Allah
yolunda hicret edenleri, and olsun ki, dünyada güzel bir yerde
yerleştiririz. Âhiret ecri ise daha büyüktür."
(en-Nahl Sûresi, 41)



a) Habeşistan'a İlk Hicret Edenler: (615 M.)

Müşriklerin ezâları dayanılmaz bir hal almıştı. Müslümanlar serbestçe
ibâdet edemiyorlardı. Bu sebeple Rasûlullah (s.a.s.) Müslümanların
Habeşistan'a hicret etmelerine izin verdi.
Müslümanlar Habeşistan'a iki defa hicret ettiler. İlk defa 12'si erkek,
4'ü kadın 16 kişi Mekke Devri'nin (Peygamberliğin) 5'inci yılında (615
M.) Recep ayında Mekke'den gizlice ayrılarak Kızıldeniz kıyısında
birleştiler. Başlarında bir reisleri yoktu. Buradan kiraladıkları bir
gemi ile Habeşistan'a geçtiler. İçlerinde, Hz. Osman, eşi Rukiyye,
Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf ve Abdulllah b. Mes'ûd gibi
muhterem zâtlar da vardı.


b) İkinci Habeşistan Hicreti: (616 M.)

İlk hicret edenler Habeşistan'da iken inen "en-Necm Sûresi"ni Hz.
Peygamber (s.a.s.) Hârem-i Şerifte müşriklere okudu. Bitince, sûrenin
sonunda "secde âyeti" bulunduğu için, Allah'a secde etti. Bu sûrenin 19
ve 20'inci âyetlerinde müşriklerin putlarından "Lât, Uzza ve Menât'ın"
isimleri de geçtiğinden müşrikler de Hz. Peygamber (s.a.s.)'le birlikte
putları için secde etmişlerdi. Bu olay, "Mekkeliler toptan Müslüman
oldu" diye bir şâyianın çıkmasına sebep olmuş, bu asılsız şâyia tâ
Habeşistan'da duyulmuş, bu yüzden hicret eden Müslümanlar da,
Habeşistan'da üç ay kaldıktan sonra dönmüşlerdi. Müslümanlar,
Habeşistan'dan döndüklerine pişman oldular. Çünkü müşrikler zulüm ve
işkencelerini daha da artırmışlardı. Bu sebeple Müslümanlar, Mekke
Devri'nin 7'inci yılında (616 M.) 77'si erkek, 13'ü kadın olmak üzere
90 kişi 2'inci defa Habeşistan'a hicret ettiler. Bu ikinci hicrette
kafile başkanı Hz. Ali'nin ağabeyi Câfer Tayyar'dı.


c) Kureyş Elçileri İle Câfer Arasında Geçen Münâzara:

Müslümanların Habeşistan'a hicreti, müşrikleri endişelendirdi.
Müslümanlığın etrâfa yayılmasından korktular. Hicret eden Müslümanların
kendilerine teslim edilmesi için Habeşistan Necâşi'si (82) Ashame'ye
kıymetli hediyelerle Amr b. Âs ile Abdullah b. Ebî Rabia'yı elçi olarak
gönderdiler.(83) Necâşi Müslümanlarla Kureyş elçilerini huzurunda
karşılaştırdı. Müslümanlara:


- Kureyşliler elçi göndermişler, sizi geri istiyorlar, ne dersiniz diye sordu. Müslümanların reisi Câfer ayağa kalkarak:



- Ey hükümdar, sorunuz onlara, biz onların kölesi miyiz?



Kureyş delegeleri adına Âs oğlu Amr (Amr b.Âs) cevâp veriyordu:



- Hayır, hepsi hürdür.



- Onlara borcumuz mu var?



- Hayır, hiç birinde alacağımız yok.



- Kısas edilmemiz için, onlardan öldürdüğümüz kimse var mı?



- Öyle bir isteğimiz yok.



- O halde bizden ne istiyorlar?



Amr cevap verdi:

- Bunlar atalarımızın dininden çıktılar, ilâhlarımıza hakaret ettiler,
gençlerin inançlarını bozdular, aramıza ayrılık soktular.


Bu iddialara karşı Câfer:



- Ey hükümdar, biz câhil bir kavimdik. Taştan, ağaçtan yaptığımız
putlara tapıyorduk. Kız çocuklarımızı diri diri taprağa gömüyor, ölmüş
hayvanların leşlerini yiyorduk. İçki, kumar, fuhuş ve hertürlü
ahlâksızlığı yapıyorduk. Hak hukuk tanımıyorduk. Kuvvetliler zayıfları
eziyor, zenginler fakirlerin sırtından geçiniyordu.


Cenâb-ı Hakk bizim hidâyetimizi diledi. İçimizden soyu-sopu, asâleti,
ahlâk, fazilet ve dürüstlüğü hakkında kimsenin kötü söz edemeyeceği bir
Peygamber gönderdi. O bizi puta tapma zilletinden kurtardı. Tek,
Allah'ı tanıttı. Yalnız O'na kulluğa çağırdı. Bütün ahlâksızlıklardan
uzaklaştırdı. Doğru söylemeği, emâneti gözetmeyi, akrabalık haklarına
riâyeti, komşularla hoş geçinmeyi öğretti. Yalan söylemeği, yetim malı
yemeği, haksızlık etmeği yasakladı.


Biz O'na inandık. O'nun gösterdiği Hak Dini kabûl ettik. Bu yüzden
kavmimizin hakaret ve işkencelerine uğradık. Fakat dinimizden dönmedik.
Dayanamaz hâle gelince onlardan kaçıp, sizin himâyenize sığındık..."
dedi.


Kur'ân-ı Kerim'den âyetler okuyarak herkesi heyacâna getirip ağlattı. Hz. İsâ ve Meryem'le ilgili olarak:

"Meryem çocuğu alıp kavmine getirdi. Onlar: Meryem, utanılacak bir şey
yaptın. Ey Harûn'un kızkardeşi, baban kötü bir kimse değildi, annen de
iffetsiz değildi... dediler. Meryem çocuğu gösterdi: Biz beşikteki
çocukla nasıl konuşabiliriz... dediler. Çocuk: Ben şüphesiz Allah'ın
kuluyum, bana kitap verdi ve beni Peygamber yaptı. Nerede olursam
olayım, beni mübârek kıldı. Yaşadığım müddetçe namaz kılmamı, zekât
vermemi ve anneme iyi davranmamı emretti, beni bedbaht bir zorba
kılmadı. Doğduğum günde, öleceğim günde ve dirileceğim günde bana selâm
olsun.. dedi".
İşte hakkında şüpheye düştükleri Meryem oğlu İsâ gerçek söze göre budur." (Meryem Sûresi, 27, 34)



Bu âyetleri dinleyen Habeş hükümdarı:

- Allah'a yemin ederim ki, bu sözler Hz. İsây'a gelen sözlerle aynı kaynaktan, dedi ve Kureyş elçilerinin teklifini reddetti.



Ertesi gün, Amr Necâşi'nin huzuruna çıkarak: "Onlar Hz. İsâ hakkında
yakışıksız sözler söylüyorlar", diyerek hükümdarı tahrik etmek istedi.
Çünkü Habeş Necâşisi Ashame Hırıstiyandı.
Bu idiaya karşı Câfer: "Biz, Hz. İsâ hakkında Cenâb-ı Hak Kur'ân'da ne
bildirmişse ancak onu söyleriz" dedi ve sonra şu anlamdaki âyeti okudu.
"Meryem oğlu İsâ Mesih, Allah'ın Peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı
kelimesidir. O, Allah tarafından bir rûhdur..." (en-Nisâ Sûresi, 171)


Bunun üzerine Necâşi yerden bir çöp alıp göstererek: "Hz. İsâ'nın
dedikleri ile sizin söyledikleriniz arasında şu çöp kadar bile fark
yok. Sizi ve Peygamberinizi tebrik ederim. Şehâdet ederim ki, O zât,
hak Peygamberdir. O'nu Hz İsâ müjdelemişti..." dedi. Sonra, Kureyş
elçilerine: "Peygamberlerini yalanlayan kavmin hediyesi bana lâzım
değil," diyerek getirdikleri hediyeleri geri verdi.



Habeşistan'da Müslümanlar güven içinde kaldılar. Bunlardan bir
kısmı, Müslümanlar Medine'ye hicret edince Medine'ye gittiler (622 M.).
Bir kısmı Hudeybiye barışına kadar orada kaldılar. (628 M.) Câfer'in
başkanlığında son 16 kişilik kafile ise Hayber'in fethi esnâsında
Medine'ye döndü. (628 M.)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:51 pm

4- HZ. HAMZA VE HZ. ÖMER'İN MÜSLÜMAN OLMALARI



a) Hz. Hamza'nın Müslüman Olması:

Hamza, Peygamberimizin amcalarındandır. Süveybe'den O da emdiği için,
Rasûlullah (s.a.s.) ile süt kardeştir. Mekke Devri'nin 6'ıncı (616 M.)
yılında Müslüman olmuştur.


Peygamberimiz bir gün "Safâ" tepesinde otururken yanından Ebû Cehil
geçti. Rasûlullah (s.a.s.)'e çirkin sözlerle hakarette bulundu.
Peygamberimiz hiç bir karşılık vermedi. Hamza o gün ava gitmişti.
Dönüşünde, bir câriye, olayı Hamza'ya anlattı. Hamza henüz Müslüman
olmamıştı. Yeğenine hakaret edilmesine dayanamadı, silahını çıkarmadan,
derhal Kureyşin toplantı yerine gitti. "Kardeşimin oğluna hakaret eden
sen misin?" diyerek yayı ile Ebû Cehil'in kafasına vurup yaraladı. Ebû
Cehil, "Hamza Müslüman oluverir"
korkusu ile ses çıkarmadı. Ebû Cehil'den, Peygamberimize yaptığı
hakaretin öcünü alan Hamza, Rasûlullah (s.a.s.)'e giderek O'nu teselli
etmek istedi. Rasûlullah (s.a.s.)'in ancak imân etmesi ile memnûn
olacağını söylemesi üzerine, şehâdet getirip Müslüman oldu.



Hz. Hamza son derece cesûr, kuvvetli, gözünü budaktan sakınmaz bir
kişiydi. Kendisinden üç gün sonra da Ömer Müslüman oldu. Bu ikisinin
Müslüman olmalarıyla, Müslümanlar büyük destek buldular.


b) Hz. Ömer'in Müslüman Olması:

Hz. Hamza'nın İslâm'ı kabûlü, Müslümanları sevindirmiş fakat müşrikleri telaşlandırmıştı. Kureyş ileri gelenleri "Dârü'n-Nedve" de toplandılar. "Bunlar
gittikce çoğalıp kuvvetleniyorlar, çabuk çâresine bakmazsak, ileride
önünü alamayacağımız tehlikeler doğar... Buna kesin çâre bulmalayız"
dediler. Çeşitli teklifler ortaya atıldı. Ebû Cehil:



- Muhammed (s.a.s.)'i öldürmekten başka çıkar yol yok. Bu işi yapana şu
kadar deve ve altın verelim," deyince Ömer ayağa kalktı:
- Bu işi ancak Hattâb oğlu yapar? dedi. Ömer alkışlar arasında yola
çıktı. Silahlarını kuşanıp giderken yolda Abdullah oğlu Nuaym'e
rastladı. Nuaym:


- Nereye böyle ya Ömer? diye sordu. Ömer:



- Araplar arasına ayrılık sokan Muhammed'in vücûdunu ortadan kaldırmağa... diye cevâp verdi.

- Ya Ömer, sen çok zor bir işe kalkışmışsın. Müslümanlar Muhammed
(s.a.s.)'in etrafında pervane gibi dönüyor, seni O'na yaklaştırmazlar.
Yapabildiğini kabûl etsek, Hâşimoğulları seni yaşatmazlar... dedi. Ömer
bu sözlere kızdı.


- Yoksa sen de mi onlardansın? diye çıkıştı. Nuaym:

- Sen benden önce kendi yakınlarına bak. Enişten Saîd ile kız kardeşin Fâtıma Müslüman oldular, dedi.



Ömer buna hiç ihtimâl vermedi. Fakat içine düşen şüpheyi gidermek için,
yolunu değiştirip doğru eniştesi Saîd b. Zeyd'in evine vardı. Bu esnâda
içeride Kur'ân-ı Kerîm okunuyordu. Ömer, kapı önünde okunanları işitti.
Kapıyı kırarcasına vurdu.


İçerdekiler Ömer'i görünce telaşlandılar. Ömer'in İslâm'a olan
düşmanlığını biliyorlardı. Hemen Kur'ân sahifesini sakladılar ve kapıyı
açtılar. Ömer:


- Nedir o okuduğunuz şey? diye bağırdı. Eniştesi:



- Bir şey yok, diye cevap verdi. Ömer:



- İşittiklerim doğruymuş, diyerek, hiddetle eniştesinin üzerine atıldı.
Araya giren kız kardeşinin, bir tokatla yüzünü kan içinde bıraktı. Canı
yanan kızkardeşi Fâtıma:


- Ya Ömer, Allah'tan kork. Ben ve eşim Müslüman olduk, bundan gurur
duyuyoruz ve senden korkmuyoruz. Öldürsen de dinimizden dönmeyiz"...
dedi ve şehâdet getirdi. Yüzü kan içindeki kız kardeşinin bu hâli ve
sözleri Ömer'i sarstı, kalbinde bir yumuşama başladı, âdeta
yaptıklarına pişmandı. Olduğu yere oturdu:


- Hele şu okuduğunuz şeyi getirin, göreyim, dedi. Kız kardeşi Kur'ân-ı
Kerîm sahifesini O'na verdi. Bu sahife "Tâ Hâ" veya "Hadîd" Sûresinin
ilk âyetleriydi. Ömer büyük bir ilgi ile sahifeyi okumaya başladı.


"Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi
Allah'ı tesbîh ederler. Yegâne galip ve hikmet sahibi olan O'dur.
Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur, hem diriltir, hem öldürür. O
her şeye hakkıyla kâdirdir. O her şeyden öncedir. Kendisinden sonra hiç
bir şeyin kalmayacağı Son'dur, varlığı aşikârdır, gerçek mâhiyeti insan
için gizlidir, O her şeyi bilir"...
(el- Hadîd Sûresi, 1-3)



Ömer bu âyetleri okuduktan sonra derin bir düşünceye daldı. Allah
Kelâmı'nın yüksek mânâ ve fesâhati onun kalbine işlemişti. "Göklerde ve
yerde olan şeyler hepsi Allah'ın, bizim putlarımızın bir şeyi yok...,"
diye düşündü. "Beni Rasûlullah (s.a.s.)'in yanına götürün" dedi O esnada Hz. Peygamber (s.a.s.) Safâ semtinde Erkâm'ın evindeydi.



Ömer'in silahlı olarak geldiğini gören Müslümanlar telaşlandılar. Yalnızca, Hz. Hamza:

-İyilik için gelirse ne âlâ, aksi halde geleceği varsa, göreceği de
var, telâşa gerek yok... dedi. Sağından ve solundan iki kişi tutarak
Rasûlullah (s.a.s.)'in huzuruna götürdüler. Ömer, Hz. Peygamber
(s.a.s.)'in önünde diz çökerek şehâdet getirdi. Orada bulunanlar
sevinçlerinden hep birden tekbir getirdiler. Safâ tepesinde yükselen
"Allâhü Ekber" sadâsı ile Mekke ufuklarını çınlattılar.



Ömer:



- Kaç kişiyiz? diye sordu.



- Seninle 40 olduk, dediler. Ömer:



- O halde ne duruyoruz? Hemen çıkalım, Harem-i Şerîf'e gidelim,
dedi. Bütün Müslümanlar toplu halde Kâbe'ye gittiler. Kureyş,
Dâru'n-Nedve'de sonucu merak içinde beklemekteydi. Müslümanların toplu
halde Harem-i Şerîf'e ilerlediğini görünce:


- İşte Ömer, hepsini önüne katmış getiriyor... dediler.



Ömer Kureyşlileri görünce:



- Beni bilen bilsin, bilmeyen öğrensin, Ben Hattab oğlu Ömer'im. İşte
Müslüman oldum... dedi ve şehâdet getirdi. Kureyşliler şaşkına
döndüler. Her biri bir tarafa savuştu.


Müslümanlar ilk defa Harem-i Şerîfte saf olup topluca namaz kıldılar.

Hamza ve Ömer'in Müslüman olmalarıyla, İslâm'ın yayılması hız kazandı.
Daha önce 6 yılda sayıları ancak 40 kişiye ulaşabilmişken bir yıl sonra
Müslümanların sayısı 300'ü geçmiş, bunlardan 90 kişi Habeşistan'a
hicret etmişti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:51 pm

5- MÜŞRİKLERİN BOYKOT İLÂNI



a) Müslümanların Muhâsaraya Alınması: (616 M.)

Mekke müşrikleri, İslâm nûrunun sönmesi için , ellerinden gelen her
şeyi yaptılar. Alay, hakaret ve işkencenin her çeşidini denediler.
Bütün bunlar İslâm'ın yayılmasına, Müslümanların sayılarının günden
güne artmasına engel olamıyordu.


Mekke Devri'nin 7'nci yılı (616 M.) Muharrem ayında Kureyş ileri
gelenlerinden 40 kişi Ebû Cehil'in başkanlığında toplandılar. Hâşim
oğullarıyla alış-veriş yapmamağa, kız alıp-vermemeğe, görüşüp
buluşmamağa, ekonomik ve sosyal her türlü ilişkiyi kesmeğe karar
verdiler. Bu kararı bir ahidnâme şeklinde yazıp mühürlediler ve bir
beze sararak Kâbe'nin içine astılar. Böylece Müslümanları canlarından
bezdirip Hz. Peygamberin kendilerine teslim edileceğini umdular. Karara
aykırı hiç bir şey yapmayacaklarına dâir yemin ederek karar hükümlerini
müsâmahasız uygulamağa başladılar.



Bu karardan sonra, şurada-burada dağınık halde olan bütün
Müslümanlar Ebû Tâlib mahallesi'nde Hâşimî'lerle birleştiler. Ebû
Leheb, Hâşimî'lerden olduğu halde, müşriklerle beraber oldu ve
mahalleden çıktı. Ebû Tâlib, Müslüman olmadığı halde, Müslümanların
başına geçti. Hz. Peygamber de üç yıldan beri ikamet etmekte olduğu
Erkâm'ın evinden, Ebû Tâlib Mahallesine taşındı. Müslümanlar burada üç
yıl (616-619 M.) abluka altında kaldılar.


b) Acıklı Günler:

Müslümanlar abluka altında kaldıkları bu üç yıl içinde çok sıkıntı
çektiler. Yeteri kadar erzâk temin edemedikleri için, açlıktan ağaç
yapraklarını yediler. Bazı küçük çocuklar, gıdasızlıktan öldü. Ebû
Cehil gece-gündüz Ebû Tâlib Mahallesi'ne girip çıkanları kontrol
ediyor, mahalleye gizlice yiyecek maddesi sokulmasına imkân vermiyordu.
Hamza ve Ömer gibi cesûr olanların dışında kimse çarşıya çıkıp
alış-veriş yapamıyordu. Sa'd İbn Ebî Vakkas, bir defa bulduğu bir deri
parçasını ıslatmış, ateşte kavurarak yemişti. Kadınların ve çocukların
açlıktan feryatları mahalle dışından duyuluyordu. Müslümanlar yıllık
yiyecek ve diğer ihtiyâçlarını ancak "eşhür-i hurum" denilen kan
dökülmesi yasak dört ayda (Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep) temin
etmeğe çalışıyorlardı. Peygamber Efendimiz de dâvet ve tebliğ
vazifesini, özellikle Mekke'ye dışarıdan gelenlere ancak bu aylarda
yapabiliyordu. Müslümanlar üç yıl süren bu boykot esnâsında dayanılmaz
sıkıntılara katlandılar. Fakat Kureyş bundan da hiç bir netice alamadı.



c) Boykot Anlaşması'nın Yırtılması: Müslümanların
bu acıklı durumu müşriklerden bazı insaflı kimseleri de rahatsız etmeğe
başladı. Hişâm b. Amr, Züheyr b. Ebî Ümeyye, Mut'im b. Adıy,
Ebu'l-Bahterî, Zem'a b. Esved ve Adıy b. Kays bu kararı bozmak üzere
anlaştılar.(92) Kureyş'in toplu bulunduğu bir anda Harem-i Şerîf'e
gittiler. İçlerinden Züheyr: "Ey Kureyş topluluğu, şu yaptığımız şey,
insanlığa yakışmaz. Biz her imkândan yararlanırken, bizim kabilemizin
bir kolu olan Hâşimoğullarının aç bırıkılması insâfla bağdaşmaz. Bu
kararın bozulması gerekir... Yemin ederim ki bu zâlim ahidnâme
yırtılmadıkça buradan ayrılmıyacağım." diye söze başladı. Ebû Cehil,
Züheyr'i susturmak istediyse de, diğerleri de onu destekledikleri için
muvaffak olamadı.



Esâsen Kâbe' ye astıkları bu ahidnâmenin ağaç kurtları tarafından
yendiğini Hz. Peygamber (s.a.s.) haber vermişti. Bir köşede oturmakta
olan Ebû Tâlib de: "Gidin, bakın. Eğer yeğenimin sözü doğru çıkmazsa
ben her istediğinize râzıyım. Ama doğru ise sizin de bu zulme son
vermeniz gerekir." demiş, bu haber bütün Mekke'de yayılmıştı.
Gerçekten, ahidnâmeyi yırtmak için ellerine aldıklarında, bütün
yazıların kurtlar tarafından yenilmiş olduğunu gördüler. Müslümanlar
Mekke Devri'nin 10'uncu yılında böylece bu korkunç boykottan kurtulmuş
oldular.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:51 pm


    IV- HÜZÜN YILI (Nübüvvet'in 10.Yılı)



    1- İKİ BÜYÜK ACI; EBÛ TÂLİB VE Hz. HATİCE'NİN VEFATLARI



    Müslümanlar ablukadan kurtuldukları için sevindiler. Çektikleri
    sıkıntıları unutmağa başladılar. Fakat sevinçleri uzun sürmedi.
    Boykotun kalkmasından 8 ay kadar sonra, iki büyük acı ile
    karşılaştılar. Mekke Devri'nin 10'uncu yılı Şevvâl ayında önce Ebû
    Tâlib, üç gün sonra da Hz. Hatice vefât etti.



    Ebû Tâlib, Müslüman olmamıştı. Fakat Hz. Peygamber (s.a.s.)'e son
    derece bağlıydı. O'nu çok seviyor, bu yüzden her fedâkârlığa
    katlanarak, müşriklerden gelecek kötülüklere karşı O'nu koruyordu.
    Ölürken bile, Hâşimoğullarına, "O'na bağlı kalmalarını, uğrunda her
    fedâkârlığı yapmalarını, sözünden çıkmamalarını" vasiyyet etmişti.


    Hz. Hatice O'nun gam ortağı, şefkatli bir hayat arkadaşıydı. En
    sıkıntılı anlarında O'nu teselli ediyor, bütün varlığı ile O'na destek
    oluyordu. En büyük desteği olan, sevdiği iki insanı peşpeşe kaybettiği
    için Rasûlullah (s.a.s.) çok üzüldü. Bu sebeple Mekke Devri'nin 10'uncu
    yılına "Senetü'l-huzn" (Hüzün yılı ) denildi.


    Müşrikler, Ebû Tâlib'in sağlığında, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in şahsına
    pek ilişemiyorlardı. O'nun ölümünden sonra, Rasûlullah (s.a.s.)'in
    şahsına da her türlü kötülüğü yapmağa başladılar. Bir defa, Kâbe'de
    namaz kılarken, Ebû Cehil'in teşvîki ile Ebû Muayt oğlu Ukbe, yeni
    kesilmiş bir devenin barsaklarını getirip, secdede iken üzerine koymuş,
    Rasûlullah (s.a.s.) başını secdeden kaldıramamıştı. Kızı Fâtıma
    yetişerek, üzerini temizlemiş, Rasûlullah (s.a.s.) namazını bitirdikten
    sonra etrâfında gülüşen müşrikleri işâret ederek üç defa: "Allah'ım Kureyşten şu zümreyi sana havâle ediyorum" dedikten sonra: "Ebû
    Cehil'i, Ebû Muayt oğlu Ukbe'yi, Haccâc oğlu Şu'be'yi, Rabîa'nın
    oğulları Utbe ve Şeybe'yi, Halef'in oğulları Übeyy ve Ümeyye'yi, sana
    havâle ediyorum."
    diye isimlerini birer birer saymıştı.
    Rasûlullah (s.a.s.)'in isimlerini saydığı bu azılı müşriklerin hepsi de
    Bedir Savaşı'nda katledilip, leşleri Bedir'deki "Kalîb" denilen kuyuya
    atılmıştır.








    2- TÂİF YOLCULUĞU (620 M.)



    a) Hz. Peygamber'in Tâif'te Karşılanışı:

    Kureyş'in zulümleri artık katlanılamaz bir duruma gelmişti. Bu
    yüzden Hz. Peygamber (s.a.s.) Mekke Devri'nin 10'uncu yılı (620 M.)
    Şevvâl ayında, yanına evlâtlığı Hârise oğlu Zeyd'i de alarak Tâif'e
    gitti. Tâiflileri "Hak Din"e dâvet edecekti.


    Tâif'te Sakiyf Kabîlesi vardı, onlar da putperestti. Rasûlullah
    (s.a.s.) 10 gün kadar, onlara İslâm'ı anlatmağa çalıştı, ileri
    gelenleri ile görüştü. Hiç biri Müslüman olmadığı gibi, "Senden başka
    Peygamberlik gelecek kimse kalmadı mı?" diye alay ettiler
    "Memleketimizden çık da nereye gidersen git.." diye Allah sevgilisini
    kovup hakaret ettiler. Tâif'ten ayrılırken de çoluk çocuğu ve ayak
    takımı düşük tabîatlı kişileri yolun iki tarafına sıralayıp
    taşlattılar. Rasûlullah (s.a.s.)'in ayakları, atılan taşlarla yara-bere
    içinde kaldı, ayakkabıları kanla doldu. Ayaklarındaki yaraların verdiği
    acıdan yürüyemez hâle gelip oturmak istedikçe, zorla kaldırıp yaralı
    ayaklarını taşlamağa devâm ediyorlar, bu yürekler parçalayan acıklı
    hâline gülüp eğleniyorlardı. Vucûdunu atılan taşlara siper eden
    evlâtlığı Zeyd, bir kaç yerinden yaralandı. Rasûlullah (s.a.s.) hayâtı
    boyunca karşılaştığı sıkıntılardan en büyüğünü o gün yaşamıştı. Nihâyet
    Rabîa'nın oğulları Utbe ve Şeybe'nin yol üstündeki bağına sığınarak
    ayak takımının tâkiplerinden kurtulabildi. Burada bir çardağın
    gölgesinde, ellerini kaldırıp şu hazîn duâyı yaptı:


    "İlâhi, kuvvetimin za'fa
    uğradığını, çâresizliğimi, halkın gözünde hor ve hakîr görüldüğümü
    ancak sana arzederim. Ey merhametlilerin en merhametlisi, herkesin
    zayıf görüp de dalına bindiği bîçârelerin Rabbı sensin, İlâhî, huysuz
    ve yüzsüz bir düşmanın eline beni düşürmeyecek, hatta hayâtımın
    dizginlerini eline verdiğim akrabamdan bir dosta bile bırakmayacak
    kadar bana merhametlisin.


    Yâ Rabb, eğer bana karşı gazablı değilsen, çektiğim belâ ve sıkıntılara
    hiç aldırmam, fakat senin esirgeyiciliğin bunları da göstermeyecek
    kadar geniştir.


    Yâ Rabb gazabına uğramaktan, rızandan mahrûm kalmaktan, senin
    karanlıkları aydınlatan, din ve dünya işlerini dengeleyen yüzünün
    nûruna sığınırım. Râzı oluncaya kadar işte affını diliyorum. Bütün
    kuvvet ve kudret ancak seninledir..."




    Görüldüğü üzere yapılan bunca ezâ ve cefâya rağmen bedduâ etmemiş,
    hatta yolda Mekke'ye iki konak mesâfede "Karn" denilen yerde kendisine
    Cebrâil gelerek:


    - "Ey Allah'ın Rasûlü, Allah kavminin sana söylediklerini işitti,
    yaptıklarını gördü, sana şu Dağlar Meleği'ni gönderdi. Kavmin hakkında
    ne dilersen, bu meleğe emredebilirsin..." dedi. Dağlar emrine verilmiş
    olan melek de kendisini selâmladıktan sonra:


    - "Ya Muhammed, emrine hazırım. (Ebû Kubeys ile Kayakan denilen) şu iki
    yalçın dağın Mekkeliler üzerine devrilip, birbirine kavuşarak
    müşrikleri tamâmen ezmelerini istersen emret..." dedi. Fakat Rasûlullah
    (s.a.s.):


    - "Hayır, onların ezilip yok olmalarını değil, Rabbımın bu müşriklerin
    sulbünden, O'na hiç bir şeyi ortak kılmayan ve yalnız Allah'a ibâdet
    eden bir nesil meydana getirmesini istiyorum..." demiştir.



    Rabîa'nın oğulları, Peygamber Efendimizin acıklı hâlini gördüler.
    Hıristiyan köle Addâs ile O'na bir salkım üzüm gönderdiler. Rasûlullah
    (s.a.s.) "Bismillah..." diyerek üzümü yemeğe başlayınca, Addâs
    hayretle:


    - "Bu bölge halkı böyle söz söylemezler, onlar Allah adını anmazlar", dedi. Hz. Peygamber ona nereli olduğunu sordu. Addâs:



    - "Ninovalıyım, Hıristiyanım", diye cevâp verdi. Rasûlullah(s.a.s.):



    - "Demek kardeşim Yunus Peygamberin memleketindensin".... dedi. Addâs:



    - Sen Yûnus'u nerden biliyorsun? diye sordu. Rasûlullah (s.a.s.):



    - Yûnus benim kardeşim, O'da benim gibi Peygamberdi, dedi. Daha sonra
    Rasûl-i Ekrem Addâs'a İslâmiyeti anlattı. Addâs da orada Müslüman oldu.
    Hz. Muhammed (s.a.s.) en zor ve en sıkıntılı anlarında bile
    Peygamberlik görevini ihmâl etmiyordu.


    b) Mekke'ye Dönüş:

    Rasûl-i Ekrem'in himâyesiz Mekke'ye girmesi imkânsızdı. Esasen, hayâtı
    tehlikede olduğu için Mekke'den Tâif'e gitmişti. Bu sebeple dönüşte,
    Hira (Nûr) Dağına çıkarak, Kureyşin hatırı sayılır büyüklerinden Adiyy
    oğlu Mut'im'e haber gönderdi. O'nun himâyesinde gece vakti Mekke'ye
    girdi. Kâbe'yi tavâf edip Hârem-i Şerif'de iki rek'at namaz kıldıktan
    sonra evine döndü. Arap âdetlerine göre, bir kimse himâyesine aldığı
    kişiyi korumağa mecburdu. Bu sebeple, Mut'im ve çocukları silahlanıp
    Kâbe'nin dört bir tarafını tuttular. Peygamber Efendimizin Mekke'ye
    girip serbestçe tavâf etmesini ve evine gitmesini sağladılar.(620 M.)


    Mut'im, Bedir savaşında müşrik olarak öldü. Peygamber Efendimiz,
    Mut'im'in bu iyiliğini unutmamış, Bedir esirlerinin kurtarılması için
    Medine'ye gelen oğlu Cübeyr b. Mut'im'e:


    - "Eğer senin o ihtiyar baban, sağ olsaydı da bu murdar herifleri benden isteseydi, hepsini ona bağışlardım." demişti.






Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:51 pm

3- İSRÂ VE MÎRÂC MÛCİZESİ (Receb 621 M.)



a) Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Mîrâcı:

İkinci Akabe görüşmesinden sonra, Mekke Devri'nin 11'inci yılı Recep
ayının 27'inci gecesi (Hicretten 19 ay önce) Peygamber Efendimizin
"İsrâ ve Mîrâc" mûcizesi gerçekleşti.


İsrâ, gece yolculuğu ve gece yürüyüşü; Mîrâc ise, yükseğe çıkmak ve
yükselme âleti demektir. Bu büyük mûcize, gecenin bir bölümünde cereyân
ettiği ve Rasûlullah (s.a.s.) bu gece semâlara ve yüce makamlara
yükseldiği için bu mûcizeye
denilmiştir.



Kur'ân-ı Kerîm'de el-İsrâ Sûresi'nin 1'inci âyetinde:

"Kulu Muhammed (s.a.s.)'i, bir gece
Mescid-i Harâm'dan, kendisine bir kısım âyetlerimizi göstermek için,
etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah'ın şânı ne
yücedir. Doğrusu O işitir ve görür."
buyrulmuştur.



Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'in Mekke'deki Mescid-i Harâm'dan Kudüs'teki
Mescid-i Aksâ'ya olan mîrâcı, yukarıda anlamı yazılan âyet-i kerime ile
sâbittir. Mescid-i Aksâ'dan semâlara ve yüce makamlara yükseldiğini
ise, Peygamber Efendimizden nakledilen sahîh hadîs-i şerîflerden
öğrenmekteyiz. Hadîs-i şerîflerde anlatılanların özeti şöyledir.



Rasûlullah (s.a.s.) bir gece Kâbe'nin "Hatîm" denilen kısmında iken, Cebrail'in getirdiği "Burak"
denilen bineğe binerek Kudüsteki Mescid-i Aksâ'ya gelip burada namaz
kılmıştır. Buradan da "Mîrâc" denilen âlete binerek, semâlara
yükselmiştir. 1'inci semâda Hz. Âdem, 2'inci semâda Hz. Yahyâ ve Hz.
İsâ, 3'üncü semâda Hz. Yûsuf, 4'üncü semâda Hz. İdrîs, 5'inci semâda
Hz. Harûn, 6'ıncı semâda Hz. Mûsâ ve 7'inci semâda Hz. İbrâhim ile
görüştü. Bunlardan her biri Rasûlullah (s.a.s.) 'i selâmlayıp tebrik
ettiler, "hoşgeldin sâlih kardeş," dediler.



Daha sonra "Sidretü'l-müntehâ"ya yükseldi. Orada kazâ ve kaderi
yazan kalemlerin çıkardıkları sesler duyuluyordu. Sidretü'l-müntehâ'dan
ötesi, sözle anlatılması mümkün olmayan bir âlemdi. Buraya kadar
beraber oldukları Cebrâil de buradan öteye geçememiş, "benim için
burası sınırdır, parmak uçu kadar daha ilerlersem, yanarım..." demiştir



Mîrâcta Cenab-ı Hakk, sevgili Peygamberine nice âlemler gösterdi.
Kuluna vahyedeceğini vâsıtasız vahyetti. Bu makamda Hz. Peygamber
(s.a.s.)'e üç şey verildi.



1) Beş vakit namaz farz kılındı.

2) Bakara Sûresi'nin son iki âyeti (Amene'r-rasûlü...) vahyedildi.

3) Ümmetinden şirk koşmayanların Cennet'e girecekleri müjdesi verildi.




b) Mîrâc Mûcizesine Karşı Müşriklerin Tutumu:

Peygaber Efendimiz, mîrâcı ve mîrâcda gördüklerini ertesi sabah
anlattı. Mü'minler Rasûlullah (s.a.s.)'i tasdik ve tebrik ettiler.
Müşrikler ise inkâr ettiler. Bir gecede Kudüs'e gidip gelmek imkânsız
bir şey, dediler. İçlerinde Kudüs'e gitmiş ve Mescid-i Aksâ'yı görmüş
olanlar vardı.
- Mescid-i Aksânın kaç kapısı var? Şurası nasıl, burasında ne var? diye Rasûlullah (s.a.s.)'i soru yağmuruna tuttular.



Hz. Peygamber bu konuyu daha sonra şöyle anlatmıştır:

"Kureyş bana seyâhat ettiğim yerler,
özellikle Mescid-i Aksâ ile ilgili öyle şeyler sordular ki, İsrâ gecesi
bunlara hiç dikkat etmemiştim. Fakat Cenâb-ı Hakk, benimle Beyt-i
Makdis arasındaki mesâfeyi kaldırdı. Ne sordularsa, oraya bakarak cevâp
verdim".




Bu durumda ne yapacaklarını şaşıran müşrikler Hz. Ebû Bekir'e koştular.
Muhammed dün gece Kudüs'e gidip geldiğini, göklere çıktığını...
söylüyor. Buna da mı inanacaksın, dediler. Ebû Bekir, hiç tereddüt
göstermeden:


"Bunu O söylemişse inandım gitti. Ben O'nu bundan daha önemli olan
konularda tasdik ediyorum. Akşam- sabah göklerden vahiy geldiğini
söylüyor, buna inanıyorum..." dedi. Bu yüzden Hz. Ebû Bekir'e "Sıddîk"
denildi.


Ehli- sünnet bilginlerinin çoğunluğuna göre, İsrâ ve Mîrâc aynı gecede;
Rasûlullah (s.a.s.) 'in rûh ve vücuduyla birlikte uyanık hâlde iken
olmuştur. İsrâ ile Mîrâcın ayrı gecelerde olduğunu, rüyâ hâlinde ve
rûhâni olarak vuku bulduğunu kabûl eden bilginler de vardır; fakat
bunların sayısı azdır.



c) Mîrâc'ta Teşri Kılınan Hükümler:

Kur'ân-ı Kerîm'de, Mirâc'ın en yüksek hâli anlatılırken:

"(Rabbına) iki yay kadar veya daha da yakın oldu. Allah Kulu'na vahyettiğini o anda vahyetti..." (en Necm Sûresi, 9-10) buyrulmaktadır.

Bu âyetlerden Rasûlullah (s.a.s.)'e, Mîrâc'ta pek çok esrâr ve maârifin bildirildiği anlaşılmaktadır.

Baştan sona Mîrâc ve Mîrâc'ta teşri kılınan hükümlerin anlatıldığı
el-İsrâ Sûresi'nin 80'inci âyetinde Hz. Peygamber (s.a.s.)'e: "Rabbim,
beni şerefli bir girişle (Medine'ye) koy, sâlim bir çıkışla da
(Mekke'den) çıkar" diye dua etmesi emredilerek yakında hicretine izin
verileceğini; 81 'inci âyetinde ise: "De ki: Hakk geldi, bâtıl yok olup gitti, esâsen bâtıl yok olmağa mahkûmdur"
buyurularak çok yakında İslâm'ın küfre galebe çalacağına, neticede
Mekke'nin Rasûlullah (s.a.s.) tarafından fethedilip Kâbe'nin putlardan
temizleneceğine işâret olunmuştur. Yine aynı sûrenin 23-29'uncu
âyetlerinde dinin temelini teşkil eden hükümler yer almıştır.


Bu âyetlerin anlamları şöyledir: "Rabb'ın
şunları kesinlikle hükmetti: Kendisinden başkasına kulluk etmeyin.
Ana-babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi, senin yanında
ihtiyarlayacak olursa, onlara "öf" bile deme, onları azarlama, her
ikisine de hep tatlı söyle. Onlara şefkatle tevâzu kanadını ger ve
'Rabbım, onlar, küçükken beni nasıl ihtimâmla yetiştirmişlerse, sen de
kendilerini öylece esirge..' diye onlar için duâ et. Rabbınız,
içinizdekini en iyi bilendir. İyi kimseler olursanız, kendisine yönelip
tevbe edenleri bağışlar.


Hısıma, yoksula, yolda kalmışa, herbirine hakkını ver. Elindeki malını
saçıp savurma, saçıp savuranlar, şüphesiz şeytânla kardeş olmuşlardır.
Şeytân ise Rabb'ına karşı son derece nankördür.
Rabbından umduğun rahmeti elde etmek için hak sahiplerinden yüz
çevirmek zorunda kalırsan, bâri onlara yumuşak söz söyle (sert
davranma).


Elini boynuna bağlayıp cimrilik etme, onu büsbütün açıp hepsini de saçma. Yoksa pişmân olur, açıkta kalırsın,



Şüphesiz Rabb'n, dilediği kimsenin rızkını genişletir, dilediğininkini
daraltır, ölçü ile verir. O, kullarını gören ve her şeyden haberdâr
olandır.


Çocuklarınızı yoksulluk korkusu ile öldürmeyin. Onları da sizi de Biz
rızıklandırırız. Şüphesiz ki onları öldürmek büyük bir suçtur.


Sakın zinâya yaklaşmayın. Doğrusu bu çirkindir ve çok kötü bir yoldur.

Allah'ın harâm kıldığı cana, haklı bir sebep olmadıkça kıymayın. Haksız
yere öldürülen kimsenin velisine bir yetki vermişizdir. Artık o da
öldürmekte aşırı gitmesin. Çünkü o, ne de olsa yardım görmüştür.


Erginlik çağına ulaşıncaya kadar, yetîmin malına, en güzel şeklin
dışında yaklaşmayın. Bir de verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü
verilen sözde sorumluluk vardır. Ölçtüğünüz zaman ölçeği tam yapın,
doğru terâzi ile tartın. Bu daha iyi ve sonuç bakımından daha güzeldir.



Bilmediğin şeyin ardına düşme. Doğrusu kulak, göz ve kalb, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur.

Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü ne yeri delebilir, ne de
boyca dağlara ulaşabilirsin, (onlarla büyüklük yarışı yapabilirsin).
Rabb'ının katında bunların hepsi, beğenilmeyen kötü şeylerdir.
Bunlar Rabb'ının sana bildirdiği hikmetlerdir. Sakın Allah'la beraber
bir başka tanrı edinme. Yoksa kınanmış ve kovulmuş olarak Cehennem'e
atılırsın."
(İsra Sûresi, 23-29).



Bu âyetlerdeki ilâhî emirler şöylece özetlenebilir:



1.) Allah'tan başkasına kulluk etmeyin,

2.) Anne-babaya iyi muâmele edin,

3.) Hısıma,yoksula, yolda kalmışa haklarını verin,

4.) Ne hasis, ne cimri, ne de müsrif (savurgan) olun,

5.) Çocuklarınızı öldürmeyin,

6.) Zinâya yaklaşmayın,

7.) Haklı bir sebep olmadıkça cana kıymayın,

8.) Daha iyiye götürmek amacı dışında yetim malına yaklaşmayın,

9.) Verdiğiniz sözü yerine getirin, sözünüzde durun,

10.) Ölçü ve tartıyı tam yapın,

11.) Hakkında bilginiz olmayan şeyin peşine düşmeyin,

12.) Yeryüzünde kibir ve azametle yürümeyin, alçak gönüllü olun.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:52 pm

VI- MEDİNEYE HİCRET



"Rabb'ım, beni şerefli bir girişle (Medineye) koy, sâlim bir çıkışla da (Mekke'den) çıkar". (el-İsrâ Sûresi, 80)








1- MÜSLÜMANLARIN MEDİNE'YE HİCRETLERİ



Hicret bir yerden başka bir yere göç etme demektir. Müşriklerin
zulümleri yüzünden Mekke'de Müslümanlar barınamaz hâle gelmişlerdi. Bu
sebeple 2'inci Akabe Bîatında Hz. Peygamber (s.a.s.) ve Müslümanların
Medine'ye hicretleri de kararlaştırılmıştı. Rasûlullah (s.a.s.) "Sizin hicret edeceğiniz yerin iki kara taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi..."
diyerek Müslümanların Medine'ye hicretlerine izin verdi. 2'inci Akabe
Bîatı, Peygamberliğin 12'nci yılının son ayı olan Zilhicce'de
yapılmıştı. 13'üncü yılın ilk ayı Muharrem'de (Temmuz 622) Medine'ye
hicret başladı. Mekke'den Medine'ye ilk hicret eden, Beni Mahzûm'dan
Abdülesed oğlu Ebû Seleme, en son hicret eden ise Rasûlullah
(s.a.s.)'in amcası Abbâs'tır.



Mekke'nin fethine kadar geçen süre içinde, dini uğruna,
evini-barkını, malını-mülkünü, âilesini, kabîlesini, akrabasını, bütün
varlığını Mekke'de bırakarak Rasûlullah (s.a.s.)'in müsâdesiyle
Medine'ye göç eden Mekke'li Müslümanlara "Muhâcirûn" adı verilmiştir.



Medine'de muhâcirleri misâfir eden, onlara bütün imkânları ile yardımcı olan Medine'li Müslümanlara da "Ensâr" denilmiştir. Muhâcirûn ve Ensâr, Kur'ân-ı Kerîm'de bir çok vesîlelerle övülmüşlerdir.



Muharrem ve safer aylarında Müslümanlar, âileleri ile birlikte hicret
ettiler. Birer, ikişer, gizlice Mekke'den ayrılıp Medine'ye gittiler.
Ensâr tarafından Medine civârındaki "Avâlî" denilen köylere yerleştirildiler.



Hz. Ömer Mekke'den gizli ayrılmadı. Kılıcını kuşandı, Kâbe'yi tavâf
etti. Bütün müşriklere meydan okuyarak: İşte ben Medine'ye gidiyorum.
Analarını ağlatmak, karılarını dul, çocuklarını yetim bırakmak
isteyenler peşime düşsün... dedi. Ömer'in hicreti Hz. Peygamber
(s.a.s.)'in hicretinden 15 gün kadar önce olmuştu.


Kısa zamanda, Mekke'li Müslümanların hemen hepsi Medine'ye göç etti.
Yalnızca Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ali'yi Rasûlullah (s.a.s.) Mekke'de
alıkoymuştu. Ebû Bekir hicret için izin istediğinde, Rasûlullah
(s.a.s.): "Acele etme, Allah sana hayırlı bir arkadaş verecek..."
diyerek hicretini geciktirmişti. Mekke'de müslümanlıkları yüzünden
âileleri tarafından hapsedilmiş olanlar ile köle ve câriyelerden başka
Müslüman kalmamıştı. Rasûlullah (s.a.s.) düşmanları arasında, en büyük
tehlike karşısında yapayalnız bulunuyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:52 pm



    2- HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)'İN HİCRETİ



    a) Dâru'n-Nedve'nin Korkunç Kararı:

    Akabe görüşmeleri ile Müslümanlık Medine'de yayılmağa başlamış,
    müşrikler korktuklarına uğramışlardı. Üstelik Mekke'deki Müslümanlar da
    Medine'ye göç etmişlerdi. Şimdi Hz. Muhammed (s.a.s.)'de Medine'ye
    gider, Müslümanların başına geçerse, Mekke'lilerin Şam ticâret yolu
    kapanabilirdi. Mekke müşrikleri Müslümanlara son derece kötü
    davranmışlar, târihte eşine ender rastlanan işkence ve hakarette
    bulunmuşlardı. Bunlar Medine'lilerle birleşip, kuvvetlendikten sonra
    kendilerinden öç alabilirlerdi. Esâsen Mekke'lilerle Medine'liler
    arasında, öteden beri geçimsizlik vardı. Çünkü Mekke'liler
    Adnânîlerden; Medine'liler ise Kâhtânîlerdendi. Durumun ciddiliğini
    anlayan Kureyş müşrikleri, Mekke'de yapayalnız kalan Peygamber
    Efendimize ne yapmak gerektiğini kararlaştırmak üzere Dâru'n-nedve'de
    toplandılar. Toplantıda Ebû Cehil, Ebû Süfyan, Ebu'l-Bahterî, Utbe b.
    Rabîa, Cübeyr b. Mut'im, Nadr b.Hâris, Ümeyye b.Halef, Hakim
    b.Hızâm...... gibi Mekke ileri gelenlerinin hemen hepsi vardı.
    Müslümanlık tehlikesinin önlenmesiyle ilgili çeşitli fikirler ileri
    sürdüler. İçlerinden Ebûl Bahteri:


    - Muhammed (s.a.s.)'i bağlayıp her tarafı kapalı bir yerde ölünceye kadar hapsedelim, dedi. Amr oğlu Hişâm:



    - O'nu bir deveye bindirip Mekke'den çıkaralım, uzak yerlere sürelim, dedi. Ebû Cehil ise:



    - Kureyş'in bütün kollarından birer temsilci seçelim. Bunlar aynı anda
    hücûm edip Muhammed (s.a.s.)'i bir hamlede öldürsünler. Kimin vurduğu,
    kimin darbesiyle öldüğü belli olmasın. Böylece kanı bütün Kureyş
    kabîlesine dağılsın, Hâşimîler bütün Kureyş kollarına karşı
    çıkamayacaklarından kan davasına kalkışamazlar. Çâresiz diyete (kan
    bedeline) râzı olurlar. Bu iş böylece kapanır... dedi. Ebû Cehil'in
    teklifi ittifakla kabûl edildi. Diğer teklifler beğenilmedi. Hemen
    Kureyş kollarında 40 yeminli kişi seçip toplantıyı bitirdiler.


    Müşriklerin Dâru'n-Nedve'deki bu konuşma ve plânları el-Enfâl Sûresi'nin 30'uncu âyetinde şöyle özetlenmektedir.



    "Ya Muhammed, hatırla şu zamanı ki,
    inkâr edenler (Mekke müşrikleri) seni bir yere kapatmak veya (hepsi
    birden) öldürmek yahut da (Mekke'den) çıkarmak için sana tuzak
    hazırlıyorlardı. Onlar sana tuzak kurarken, Allah da (onlara) tuzak
    kuruyordu. Allah tuzakların en iyisini kurar."




    b) Rasûlullah (s.a.s.)'in Evinin Müşrikler tarafından Kuşatılması:

    Müşriklerin bu korkunç plânını Cebrâil (a.s.) Peygamber Efendimize
    haber verdi. "Bu gece, her zaman yatmakta olduğun yatağında
    yatmayacaksın, evini terkedeceksin..." dedi. Böylece Rasûlullah
    (s.a.s.)'e de hicret için izin verildi. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) Hz.
    Ali'yi çağırdı.


    "Ben Medine'ye gidiyorum. Sen bu gece benim yatağımda yat, hırkamı
    üstüne ört. Müşrikler beni yatıyor sansınlar, onlara bir şey sezdirme.
    Sabahleyin şu emânetleri sâhiplerine ver. Ondan sonra sen de hemen gel"
    dedi.


    Ortalık kararınca, Kureyş'in seçme cânileri evin etrâfını sardılar.
    Sabahleyin evinden çıkarken hep birden saldırıp öldüreceklerdi. Hz.
    Ali, Rasûlullah (s.a.s.)'in yatağına yattı. Hz. Peygamber (s.a.s.)
    eline bir avuç kum alıp, evini çeviren müşriklerin üzerine saçtı.
    Saçılan kum taneleri cânilerden herbirine isâbet etmiş, hepsi de derin
    bir uykuya dalmışlardı. Rasûlullah (s.a.s.) "Yâ-Sîn Sûresi"nin
    başından: "Biz onların önlerine ve arkalarına birer sed çektik, böylece
    gözlerini perdeledik. Onlar artık elbette görmezler" anlamındaki 9'uncu
    âyetine kadar olan kısmı okuyarak, aralarından geçip gitti. Müşrikler
    Hz. Muhammed (s.a.s.)'in yatağında yattığını sanıyorlardı. Sabahleyin,
    yatakta yatanın Ali olduğunu görünce, donakaldılar, ne yapacaklarını
    şaşırdılar; hiddetlerinden çıldıracak hâle geldiler. Hemen her tarafı
    aramağa koyuldular. Mekke'yi alt üst ettiler. Fakat Hz. Peygamber
    yoktu.



    Muhammed (s.a.s.)'i bulana 100 deve verilecek, diye ilân ettiler.
    Bu haber duyulunca, ne kadar mâceracı, cânî, katil varsa, hepsi etrâfa
    yayıldı. Mekke'de ve Mekke dışında, harıl harıl Hz. Peygamber
    (s.a.s.)'i arıyorlardı.


    Rasûlullah (s.a.s.), gece evinden ayrıldıktan sonra Kâbe'yi tavâf etti.
    "Ey Mekke, sen Allah katında yeryüzünün en hayırlı ve bana en sevimli
    yerisin; eğer çıkmak zorunda bırakılmasaydım, senden ayrılmazdım",
    dedi. Ertesi gün öğle sıcağında Hz. Ebû Bekir'in evine vardı. Allah'ın
    emri ile, berâber hicret edeceklerini bildirdi. Hz. Ebû Bekir, sevinç
    göz yaşları ile, 4 aydır dışarıya bırakmayıp, ağaç yaprakları ile
    beslemekte olduğu iki cins devesini işâret ederek:



    - Dilediğini seç, Yâ Rasûlallah, dedi. Rasûlullah (s.a.s.) bedelini ödeyerek devenin birini aldı.

    Rasûlullah (s.a.s.) ve Ebû Bekir için hazırlanan yol azığı bir
    dağarcığa konuldu. Ebû Bekir'in kızı Esmâ, belindeki bez kemeri ikiye
    ayırıp bir parçası ile bu dağarcığın ağzını bağladığı için Esma'ya
    "Zâtü'n-nitâkayn" (iki kemerli) ünvânı verild.


    c) Mağarada Gizlenmesi:

    Gece olunca, her ikisi evin arka penceresinden çıktılar. Ayakkabılarını
    çıkarıp, ayaklarının uçlarına basarak ıssız yollardan Mekke'nin
    güneyine doğru ilerlediler. 1.5 saat (3 mil) mesafede Sevr Dağı'nın
    tepesindeki mağaraya vardılar. Kureyşin araması bitinceye kadar,
    (perşembeyi cumaya bağlayan geceden pazar gününe kadar) üç gün bu
    mağarada gizlendiler.



    Ebû Bekir'in oğlu Abdullah, geceleri mağaraya gelip Mekke'de olup
    biteni anlatıyor, ortalık ağarmadan gene Mekke'ye dönüyordu. Kölesi Âmr
    b. Füheyre de koyunlarını otlatırken akşamları Sevr dağına götürüp
    onlara süt veriyordu.


    Peygamber Efendimizi ve Ebû Bekir'i arayanlar, iz sürerek, nihâyet
    Sevr'deki mağaranın ağzına kadar geldiler. Ayak sesleri ve konuşmaları
    içeriden duyuluyordu. Hz. Ebû Bekir, başını kaldırdığı zaman onların
    ayaklarını görmüş ve heyecanla: "Yâ Rasûlallah, eğilip baksalar, bizi
    görecekler,'' demişti, bunun üzerine Peygamber Efendimiz: "Korkma, Allah'ın yardımı bizimledir. İki yoldaş ki, üçüncüsü Allah'tır, hiç endişe edilir mi?" buyurdu.



    Tâkipçiler Sevr dağı'na henüz çıkmadan, bir örümcek mağaranın ağzına ağ
    örmüş, bir çift beyaz güvercin yuva yapıp yumurtlamıştı. Bu durumda
    Kureyşliler mağaranın içine bakmanın ahmaklık olacağını düşünerek
    bırakıp gittiler.



    Kureyşlilerin aramaları üç gün sürdü. Peygamber Efendimiz ile Ebû
    Bekir Mekke'de iken Abdullah b. Uraykıt adında henüz müslüman olmamış,
    fakat son derece emîn bir şahsı kılavuz olarak kiralayıp develeri de
    ona teslim etmişlerdi. Kılavuz Abdullah, üç gün sonra, dördüncü günün
    (Pazar) sabahı develeri mağaraya getirdi. Devenin birine Rasûlullah
    (s.a.s.) ile Ebû Bekir diğerine ise kılavuz Abdullah ile Ebû Bekir'in
    kölesi Âmir b. Füheyre bindiler. Sâhili takibederek Medine'ye doğru 24
    saat hiç dinlenmeden yol aldılar Deve yürüyüşü ile 13 günlük olan
    Medine yolunu 8 günde katederek 12 Rabiulevvel/23 Eylül 622 pazartesi
    günü Kuba'ya ulaştılar.


    Rasûlullah (s.a.s.)ilk vahiy Hîra (Nûr) dağı'ndaki mağarada gelmişti.
    Hira'daki mağara ile Sevr'deki mağara arasında geçen müddet, Rasûlullah
    (s.a.s.) 'in Peygamberlik hayatının Mekke Devri'ni teşkil etmişti. Sevr
    dağı'ndaki mağaradan başlayan hicret ise, Mekke Devri'nin sonu, Medine
    Devri'nin başı olmaktaydı.


    d) Rasûlullah (s.a.s.)'i Tâkibedenler:

    Hicret yolculuğunda Peygamber Efendimiz iki önemli takiple karşılaştı.

    Müdliçoğullarından Sürâka, Kureyş'in ilân ettiği mükâfâtı ele geçirmek
    hevesiyle, kendi bölgelerinden geçmiş olan hicret kafilesini tâkibe
    koyuldu. Atını dört nala sürerek Rasûlullah (s.a.s.) ve arkadaşlarına
    yaklaştığı sırada, atı sürçüp kapaklandı. Kendisi de yere yuvarlandı.
    Yeniden atına binip koşturdu. Tam yaklaştığı sırada, atının ön ayakları
    kuma saplandığı için, yine düştü. Atını zorlukla kurtardı. Sürâka'nın
    morali iyice bozulmuştu. Rasûlullah (s.a.s.)'den özür diledi. Yazılı
    bir emânnâme alarak geri döndü; diğer tâkipçileri de "ben aradım,
    boşuna yorulmayın, bu tarafta yok..." diyerek geri çevirdi.



    Eslemoğullarından Büreyde de, Kureyşin ilân ettiği mükâfâtı
    alabilmek için Rasûlullah'ı tâkibe başlamıştı. Fakat ilk görüşte,
    yanındakilerle beraber Müslüman oldu. Daha sonra başındaki beyaz sarığı
    çözerek mızrağının ucuna bağladı. "Sizin gibi şanlı bir kafile bayraksız gitmez. İzin verirseniz ilk alemdârınız olayım" diyerek ta Kuba Köyü'ne kadar Rasûlullah (s.a.s.)'e bayraktarlık yaptı.



    Daha sonra, Şam'dan Mekke'ye dönmekte olan bir ticâret kafilesine
    rastladılar. Kafilede bulunan, ilk 8 Müslümandan Avvâm oğlu Zübeyr,
    Rasûlullah (s.a.s.) ve Ebû Bekir'e beyaz elbiseler giydirdi.(135) Ve
    Medine'lilerin kendilerini sabırsızlıkla beklediklerini haber verdi.


    Rasûlullah (s.a.s.)'ın yola çıktığı Medine'de duyulmuştu. Bu yüzden
    Medineliler, Rasûlullah (s.a.s.)'i karşılamak üzere her sabah şehir
    dışına çıkıp bekliyorlardı. 12 Rabiulevvel /23 Eylül 622 Pazartesi günü
    yine öğleye kadar beklemişler, sıcak bastırınca ümitlerini kesip
    dönmüşlerdi. Bu esnâda bir iş için evinin yüksek kulesinden etrafı
    seyreden bir Yahûdî, beyazlar giyinmiş bir kafilenin uzaktan gelmekte
    olduğunu gördü ve yüksek sesle:


    İşte günlerdir yolunu beklediğiniz devletli geliyor, diye haykırdı.







Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:52 pm

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Hicret




3- MEDİNE'YE VARIŞ



a) Hz. Peygamber (s.a.s.) Kuba'da:

Medineliler derhal silahlanarak, bir bayram sevinci içinde yollara
döküldüler. Rasûlullah (s.a.s.)'i Medine'ye bir saat uzaklıkta Kuba
Köyünde karşıladılar. Rasûlullah (s.a.s.) burada Amr b. Avf
Oğulları'nda 14 gece misâfir kaldı. Bu esnâda Kur'ân-ı Kerîm'de "takvâ
üzere yapıldığı" bildirilen Kuba Mescidi'ni binâ etti ve burada namaz
kıldı.



Rasûlullah (s.a.s.)'den 3 gün sonra tek başına yola çıkmış olan Hz.
Ali de, gündüzleri gizlenip, geceleri yürüyerek, Kuba'da iken kafileye
yetişti.


b) İlk Cuma Namazı ve İlk Hutbe:

14 gün sonra, bir cuma günü Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz devesine
bindi. Karşılamağa gelenlerle muhteşem bir alay içinde Medine'ye
hareket etti. Yolda "Sâlim b. Avf oğulları"na âit "Rânûnâ Vâdisi"nde
öğle vakti oldu. Rasûlullah (s.a.s.) burada arka arkaya iki hutbe
okuyarak ilk Cuma Namazını kıldırdı.


İlk hutbede Allah'a hamd ve senâ ettikten sonra:

Ey
nâs, ölmeden önce Allah'a tevbe ediniz, fırsat elde iken iyi işlere
koşunuz. Allah'ı çok anmak, gizli ve âşikâr çok sadaka vermek sûretiyle
O'nunla aranızdaki bağı kuvvetlendiriniz. Böyle yaparsanız,
rızıklandırılır, yardım görürsünüz, kaçırdıklarınızı tekrâr elde
edersiniz.



Biliniz ki, Cenab-ı Hakk, içinde bulunduğum yılın bu ayında, bugün
şu bulunduğum yerde Cuma namazını kıyâmete kadar, üzerinize farz kıldı.
Hayâtımda veya benden sonra, -âdil veya zâlim- bir imamı olduğu halde,
önemsiz gördüğü veya inkâr ettiği için kim bu namazı terkederse, Allah
onun iki yakasını bir araya getirmesin ve hiç bir işine hayır vermesin.
Biliniz ki, böylesinin, tevbe etmedikçe, ne namazı, ne zekâtı, ne
haccı, ne orucu, ne de herhangi bir iyiliği Allah katında bir değer
taşır. Ancak, kim tevbe ederse Allah tevbesini kabûl eder.



Ey Nâs, kendinize âhiret için azık hazırlayıp önceden gönderin.
Hepiniz ölecek ve sürünüzü çobansız bırakacaksınız. Sonra Rabbınız,
-arada tercümân veya perdedâr olmaksızın- bizzat:


- Sana benim peygamberim gelip haber vermedi mi? Ben sana mal vermiş,
ihsânda bulunmuştum. Sen bunlardan âhiretin için ne gönderdin? diye
soracaktır. O kimse sağına, soluna bakacak, hiç bir şey göremeyecek.
Sonra önüne bakacak, orada Cehennem'i görecek. Öyleyse yarım hurma ile
de olsa, kendini ateşten korumağa gücü yeten, bunu yapsın. Buna gücü
yetmeyen, bâri güzel sözle kendini kurtarsın. Çünkü bir iyiliğe 10'dan
700 katına kadar sevap verilir. Allah'ın selâm ve rahmeti üzerinize
olsun.



Rasûlullah (s.a.s.) birinci hutbeyi böylece bitirdikten sonra ikinci hutbede de şunları söylemiştir.

Hamd Allah'a mahsustur. O'na hamdeder. O'ndan yardım dileriz.
Nefislerimizin şerlerinden ve kötü işlerimizden Allah'a sığınırız.
Allah'ın hidâyet verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da
kimse doğru yola koyamaz.


Allah'tan başka ilâh olmadığına şehâdet ederim. O birdir, eşi , ortağı ve benzeri yoktur.

Sözlerin en güzeli, Allah Kitabı (Kur'ân-ı Kerîm) dir. Allah'ın kalbini
Kur'ân ile süslediği, küfürden sonra İslâm'a soktuğu, Kur'ân'ı diğer
sözlere tercîh eden kimse felâh bulup kurtulmuştur.
Allah'ın sevdiğini seviniz. Allah'ı bütün kalbinizle (can ve gönülden)
seviniz. Allah Kelâmı Kur'an'dan ve zikrinden usanmayınız.


Allah'ın Kelâmına karşı kalbiniz katılaşmasın.

Yalnız Allah'a kulluk edip ibâdetinizde O'na hiç bir şeyi ortak
yapmayınız. O'ndan hakkıyla sakınınız. Yaptığınız iyi şeyleri dilinizle
doğrulayınız. Aranızda Allah'ın rahmet ve merhametiyle sevişiniz.
Allah'ın selâm ve rahmeti üzerinize olsun.




c) Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Medine'de Karşılanışı:

Cuma namazından sonra Rasûlullah (s.a.s.) Medine'ye hareket etti.
Medine, târihinin en önemli gününü yaşıyordu. Halk bayram sevinci
içinde, Kuba'dan itibâren yolu iki taraflı doldurmuştu. Kadınlar
şiirler söylüyor, çocuklar "Rasûlullah geldi, Rasûlullah geldi" diye
bağrışıyor, küçük kızlar def çalarak şenlik yapıyorlardı. Medine halkı,
Rasûlullah (s.a.s.)'in gelişinden duyduğu sevinci, hiç bir şeyden
duymamıştı.


Herkes Peygamber Efendimizi kendi evinde misâfir etmek istiyor, "Ey
Allah'ın Rasûlü, bize buyurunuz... "diyerek deveyi durdurmak
istiyorlardı. Rasûlullah (s.a.s.) ise, kimseyi gücendirmemek için
devesini serbest bırakmıştı.


- "Siz deveyi kendi hâline bırakınız. O memurdur, emrolunduğu yere
gider," diyerek dâvet edenlerden izin istiyordu. Nihâyet deve, hâlen
"Mescidü'n-Nebi"nin bulunduğu boş arsada çöktü, Rasûlullah (s.a.s.)
inmedi. Deve kalkarak bir kaç adım gittikten sonra geri dönüp ilk
çöktüğü yere yeniden çöktü, bir daha kalkmadı. Rasûlullah (s.a.s.)
üzerinden inerek:


- "Akrabamızdan en yakın kimin evi?" diyerek etrâfındakilere sordu. Zeyd oğlu Hâlid.



- İşte evim, işte kapısı, buyurunuz Yâ Rasûlallâh... diyerek Rasûlullah
(s.a.s.)'i dâvet etti. Peygamber Efendimiz böylece Hz. Hâlid'in
misâfiri oldu. Bu misâfirlik "Mescidü'n-Nebî"nin inşâatı tamamlanıncaya kadar 7 ay devam etti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:53 pm

İKİNCİ BÖLÜM: MEDİNE DEVRİ



I- HİCRETİN BİRİNCİ YILI (622-623 M.)



"Doğrusu inanıp hicret edenler Allah
Yolunda mallarıyla, canlarıyla cihâd edenler ve muhâcirleri barındırıp
onlara yardım edenler, işte bunlar birbirlerinin dostudurlar."
(el-Enfâl Sûresi, 72)








1- MEDİNE'DE GENEL DURUM



Medine, Mekke'nin kuzeyinde, üç tarafı dağlarla çevrili, güneyi ise
ovalık bir şehirdir. Havası güzel, toprağı zirâate elverişli,
hurmalıkları boldur.


Rasûlullah (s.a.s.)'in hicreti esnâsında, Medine'de Evs ve Hazrec adlı
iki Arap kâbilesi ile, Kaynuka, Nadîr ve Kurayzaoğulları adlı üç Yahûdi
kabîlesi vardı. Arap kabileleri buraya "Seylü'l-arim" denilen sel
felâketinden sonra Yemen'den; Yahûdîler ise, Romalıların Kudüs'ü işgal
ve tahriplerinden sonra Kudüs'ten gelip yerleşmişlerdi.


Başlangıçta, bir müddet Araplarla Yahûdîler iyi geçinmişlerse de,
Yahûdîlerin çıkarcı davranışları yüzünden zamanla araları açılmış,
Arablar Yahûdîleri yenerek Medine'de hâkim duruma gelmişlerdi. Fakat
çok geçmeden Yahûdîlerin entrikaları ile birbirlerine düştüler ve iki
kardeş kabîle uzun yıllar birbirleriyle savaştılar. Bu savaşların en
sonuncusu Buâs Harbi'dir. Hicretten yaklaşık 5 yıl önce sona eren ve
bazı fâsılalarla tam 120 yıl süren bu savaşta her iki taraf da büyük
kayıp vererek zayıf düşmüşlerdir. Bu yüzden, Hicret esnâsında
Yahûdîler, özellikle iktisâdî yönden Medine'de hâkim durumda
bulunuyorlardı.


Evs ve Hazrec kabîleleri, aralarındaki bu düşmanlığın ancak Rasûlullah
(s.a.s.)'in hakemliği, İslâm'ın getirdiği adâlet, sevgi ve kaynaşma ile
ortadan kalkabileceğini anlayarak Müslümanlığa sımsıkı bağlandılar.
Gerçekten Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Medîne'ye gelmesiyle, bu iki kardeş
kabile arasında asırlarca sürmüş olan kin ve düşmanlıktan eser
kalmamıştır.


2- MESCİD-İ NEBÎ'NİN İNŞÂSI



Hicret esnâsında Medîne'de câmi yoktu. Rasûlullah (s.a.s.) namaz
vaktinde nerede bulunursa namazı orada kıldırırdı. İlk mescid, hicretin
ilk günlerinde Kuba'da yapıldı.


Hicret sırasında, Rasûlullah (s.a.s.)'in devesinin çöktüğü, Halid b.
Zeyd'in evinin karşısındaki boş arsaya mescid yapılacaktı.
Neccâroğullarından iki yetim çocuğa âit olan bu arsayı, Neccâroğulları
hibe etmek istedilerse de Peygamber (s.a.s.) Efendimiz kabûl etmedi.
Bedeli olan 10 miskal (40.9 gr) altını Hz. Ebû Bekir ödedi.


Arsada müşrik kabirleri, yabâni hurmalar ve engebeler vardı. Kabirler
başka yere nakledildi. Hurma ağaçları kesildi, çukurlar düzlendi.
Mescid'in yapımında bizzât Rasûlullah (s.a.s.)'de bir işçi gibi
çalıştı. Temeli taştan, duvarları kerpiçten, direkleri hurma
ağaçlarından yapıldı. Üzeri de hurma dallarıyla örtüldü; zemini ise
topraktı. Kıblesi Kudüs'e doğru olan bu mescid'in, biri mihrab'ın
karşısındaki ana kapı, biri Rasûlullah (s.a.s.)'in evine açılan kapı,
diğeri de "Bab-ı Rahmet" denilen kapı olmak üzere üç kapısı vardı.
Kıble'nin değişmesinden sonra, ana kapı ile mihrap yer değiştirdiler.








3- HÂNE-İ SAÂDET'İN İNŞÂSI ve RASÛLÜLLAH (S.A.S.)'İN HZ. ÂİŞE İLE EVLENMESİ



İnşâsı 7 ay süren Mescid'in bir tarafına Rasûlullah (s.a.s.) ve
âilesinin ikameti için odalar (hücreler) yapıldı. Bu odaların sayısı
daha sonra dokuza çıkmıştır. Odalardan her birinin genişliği 3-3,5
arşın, uzunluğu 5 arşın, yüksekliği ise bir adam boyu kadardı. Hz.
Aişe, Safiyye ve Sevde'nin odaları Mescid'in güneyinde; Ümmü Seleme,
Ümmü Habibe, Meymûne, Cüveyriye, Zeyneb bt. Cahş ve Zeyneb bt.
Huzeyme'nin odaları ise Mescidin kuzeyinde bulunuyordu. Rasûlullah
(s.a.s.)'in hâlen "Kabr-i Saâdet"inin bulunduğu yer, Hz. Âişe'ye tahsis
edilen oda idi.


Mescid ve hücrelerin yapımı tamamlanınca, Hz. Peygamber (s.a.s.)
misâfir kaldığı Halid b. Zeyd'in evinden buraya taşındı. Evlâtlığı Zeyd
b. Hârise ve Ebû Râfi'i Mekke'ye gönderip kendi âilesi ile Ebû Bekir'in
âilesini de Medine'ye getirtti. Kendi âilesi, Hz. Hatice'nin vefâtından
sonra evlendiği Zem'a kızı Hz. Sevde ile kızları Ümmü Gülsüm ve Fâtıma
idi. Kızlarından Rukiyye daha önce eşi Hz. Osman'la birlikte hicret
etmişti. Diğer kızı Zeyneb, kocası henüz müşrik olduğu için
gelemedi.(Zeyneb, Bedir savaşından sonra hicret edebildi)


Ebû Bekir'in âilesi ise, karısı Ümmü Rumân ile çocukları Abdullah, Esmâ
ve Âişe'den ibâretti. Bunlarla berâber Zeyd b. Hârise'nin eşi Ümmü
Eymen ile oğlu Üsâme de Medine'ye geldiler.
Hz. Ebû Bekir'in kızı Âişe ile Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) hicretten önce
Mekke'de iken nişanlanmışlardı. Hicretten 8 ay sonra, Şevval ayında
Medine'de evlendiler. Böylece, Rasûlullah (s.a.s.) ile Hz. Ebû Bekir
arasındaki mânevi bağ, akrabalık bağı ile daha da kuvvetlenmiş oldu.


Hz. Âişe son derece zeki, bilgili ve kültürlü bir hanımdı. Dinî
hükümlerin, Müslüman kadınlara öğretilmesinde büyük gayreti yanında,
özellikle Rasûlullah (s.a.s.)'in ev ve âile hayatıyla ilgili bilgileri
Müslümanlar O'ndan öğrenmişlerdir. Kendisinden 2210 hadis rivâyet
edilmiştir.







4- SUFFE ASHÂBI (ASHÂB-I SUFFE)



Mescid'in bir tarafına da, etrâfı açık, üstü hurma dallarıyla örtülü
bir gölgelik, (çardak, suffe) yapıldı. Evi ve âilesi olmayan fakir
Müslümanlar burada kaldıkları için onlara "Ashâb-ı Suffe" denilmiştir.
Suffe ashâbı son derece fakirdi. İş buldukları zaman çalışırlar, diğer
zamanlarda Mescidde ilim ve ibâdetle meşgul olurlardı. Burası İslâm
Târihinde ilk yatılı öğretmen okulu durumundaydı. Bu okulun dershanesi
mescid, yatakhanesi suffe, öğrencileri suffe ashâbı, öğretmenleri de
bizzat Rasûlullah (s.a.s.) idi. Medine'nin dışında yeni Müslüman olan
topluluklara İslâm'ı öğretmek üzere bir öğretmen göndermek
gerektiğinde, bunlar arasından gönderiliyordu. Sayıları 70 ile 400
arasında değişen Suffe ashâbının ihtiyaçları, ashâbın zenginleri
tarafından karşılanıyordu. Rasûlullah (s.a.s.) her akşam bunlardan bir
kısmını kendi sofrasına alır, bir kısmını da ashâb arasına dağıtırdı.
Getirilen sadakaları tamamen bunlara gönderir, kendisine gelen
hediyelerden de suffe ashâbı için hisse ayırırdı. Rasûlullah
(s.a.s.)'den en çok hadis rivâyet etmiş olan Ebû Hüreyre de suffe
ashâbındandı.







5- FARZ NAMAZLARIN DÖRT REKAT OLMASI



Mirâctan önce Müslümanlar akşam ve sabah olmak üzere iki vakit namaz
kılıyorlardı. Beş vakit namaz mirâcta farz kılındı. Ancak, Hicretten
önce, akşam namazının farzı üç rekât, diğer vakitlerin hepsi de ikişer
rekâttı, Hicretten sonra, öğle, ikindi ve yatsı namazlarının farzları
dört rekâta çıkarıldı. Sefer zamanlarında ise ilk farz kılındığı sayıda
bırakıldı.








6- EZÂN'IN MEŞRÛİYETİ



Mescid-i Nebi'nin inşâsı bittikten sonra, namaz vakitlerinin
Müslümanlara duyurulmasına ihtiyaç duyuldu. Çünkü, namaza erken
gelenler vaktin girmesini bekleyip işlerinden kalıyorlar; geç gelenler
ise cemâate yetişemedikleri için üzülüyorlardı.


Rasûlullah (s.a.s.) vahiy gelmeyen konularda ashâbı ile istişâre
ederdi. Bu konuda yapılan istişâre esnâsında, namaz vakitlerinin "çan
veya boru çalınarak, ateş yakılarak, yüksek bir yere bayrak çekilerek
duyurulması" teklifleri yapıldı. Rasûlullah (s.a.s.), "çan çalmak Hristiyanların, boru çalmak Yahûdîlerin, ateş yakmak Mecûsîlerin âdetidir." diyerek kabûl etmedi. Bayrak çekme teklifi de beğenilmedi. İstişâre sonunda hiç bir şeye karar verilemedi.



Ensârdan Zeyd oğlu Abdullah, rüyâsında elinde nâkûs (çan) bulunan
birini görmüş, namaz vakitlerini duyurmak için bu nâkûsu satın almak
istemiş, Rüyâsında gördüğü bu zât ona:


- "Ben sana daha güzelini öğreteyim" diyerek ezân lafızlarını söylemiş.
Abdullah uyanınca, Rasûlullah (s.a.s.)'e gelerek rüyasında gördüklerini
haber verdi. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.):


- "İnşâllah hak rüyâdır. Bilâl'in sesi seninkinden gür. Gördüğünü ona
öğret. Namaz vaktinde ezânı o okusun", buyurdu. Bilâlin okuduğu ezân,
Medine'nin her tarafından duyuldu. Aynı rüyâyı Hz. Ömer de görmüş,
fakat Abdullah daha önce haber vermişti. Daha sonra Bilâl, sabah
ezânlarına "es-salâtü hayrun minen-nevm" (namaz uykudan hayırlıdır.) cümlesini de eklemiştir.



Ezân, şeâir-i İslâmiye'dendir. Vâcib derecesinde kuvvetli bir
sünnetdir. Yalnız rüyâ ile değil, Rasûlullah (s.a.s.)'in sünneti ve
daha sonra inen âyetlerle de sâbittir.









Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:53 pm

7- ENSÂR İLE MUHÂCİRLER ARASINDA KARDEŞLİK



Mekke'li Müslümanlar, dinleri uğrunda bütün servet ve varlıklarını
Mekke'de bırakmışlar, Medine'ye hicret ederek muhâcir olmuşlardı.
Medineli Müslümanlar, onları kendi nefislerine bile tercih ederek, her
türlü yardımı yapmışlar, onların bütün ihtiyâçlarını karşılamışlardı.
Fakat muhâcirler, ensâr'a yük oluyoruz, kendi kazancımız yok, diye
üzülüyorlardı.


Rasûlullah (s.a.s.) muhâcirlerin bu üzüntüsünü gidermek, aradaki sevgi
ve samimiyeti güçlendirmek, herhangi ayrılık belirtisini önlemek için
Hicretin 7'inci ayında muhâcirlerle ensârı, Mâlik oğlu Enes'in evinde
topladı. Burada, bir muhâciri, bir ensârla kardeş yaparak 90 (veya 360
kişi asarında kardeşlik bağı kurdu. Ensâr, muhâcir kardeşlerini alıp
evlerine götürdüler Mallarına ortak ettiler. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'e
başvurarak:



- Ya Rasûlallah, hurmalıklarımızı, muhâcir kardeşlerimizle aramızda paylaştır... dediler. Rasûlullah (s.a.s.):



- Hayır, mülkiyet size âit. Muhâcir kardeşlerinizle birlikte
çalışacak, mahsûlü paylaşacaksınız... buyurdu. İki taraf buna râzı
oldular. Kardeşler birbirlerine o derece bağlandılar ki, başlangıçta,
zev'il-erhâmdan önce birbirlerine mirâsçı bile oldular.



Ensâr'dan Reb'i oğlu Sa'd, muhâcir Avf oğlu Abdurrahman'a:



-Ben malca ensârın en zenginiyim. Rasûlullah (s.a.s.) ikimizi
kardeş yaptı. Malımın yarısı senindir. İki zevcem var, dilediğini
boşayacağım. Onu da nikâhlarsın... dedi. Abdurrahman:


-Allah malını da, zevceni de sana mübârek kılsın. Benim bunlara ihtiyâcım yok. Sen bana çarşıyı göster... dedi.



Abdurrahman ticârete başladı, kısa zamanda zengin oldu. Muhâcirlerin
büyük kısmı ticâretle hayatlarını kazandılar. Ensâr ve muhâcirlerden
belirli kimseler arasında Hz. Peygamber tarafından yapılan kardeşlik,
daha sonra "Mü'minler ancak kardeştirler"(el-Hucurât Sûresi, 10) âyet-i
celîlesiyle genişledi. Fakat bu kardeşliğin, mirâsla ilgili hükmü,
Bedir Savaşı'ndan sonra "...Akraba olanlar (mîrâs hususunda) Allah'ın
Kitabında mü'minlerden ve muhâcirlerden daha yakındır.." (el-Ahzâb
Sûresi, 6) ve "Allah'ın Kitâbında (mirâs hususunda) hısımlar
birbirlerine daha yakındır." (el-Enfâl Sûresi, 75) ayet-i kerimeleri
ile kaldırıldı.Çünkü muhâcirler, çalışıp ticâret yaparak ilk sıkıntılı
günlerinden kurtuldular. Bedir Savaşı ganimetlerinden de yararlandıktan
sonra, artık ensârın yardımına ihtiyaçları kalmadı.







8- MÜSLÜMANLARLA YAHÛDÎLER ARASINDA VATANDAŞLIK ANLAŞMASI



Rasûlullah (s.a.s.) Mekkeli muhâcirlerle, Medineli ensârı kardeş
yaparak birbirlerine bağladıktan sonra, Medine'yi dış düşmanlara karşı
müştereken savunmak üzere muhâcirler, ensâr ve Medine'deki Yahûdîler
arasında yazılı bir "vatandaşlık anlaşması" yaptı. Bu anlaşmaya göre:


1.) Diyet ve fidyelere ait kurallar, eskiden olduğu şekilde devam edecek:

2.) Yahûdîler kendi dinlerinde serbest olacaklar;

3.) Müslümanlarla Yahûdîler, barış içinde yaşayacaklar,

4.) İki taraftan biri, üçünçü bir tarafla savaşırsa, diğer taraf yardımcı olacak,

5.) Taraflardan biri Kureyşle dostluk kurmayacak ve onları himâyesine almayacak,

6.) Dışardan bir tecâvüz olursa, Medine müştereken savunulacak,

7.) İki taraftan biri, üçüncü bir tarafla sulh yaparsa, diğer taraf bu sulhü tanıyacak,

8.) Müslümanlarla Yahûdîler arasında çıkacak her türlü anlaşmazlıkta Hz. Peygamber (s.a.s.) hakem kabûl edilecekti.








9- MEDİNE'DE MÜSLÜMANLARIN DURUMU



Müslümanlar Medineye göç etmekle rahata kavuşmuş olmadılar. Bir bakıma
tehlike ve düşmanları daha da çoğaldı. Hicretten önce karşılarında
düşman olarak yalnızca Mekke müşrikleri vardı. Hicretten sonra puta
tapıcı müşrikler, münâfıklar ve Yahûdîler olmak üzere üç sınıf düşmanla
karşı karşıya geldiler.


a) Puta tapıcı müşrik Arablar:
Arabistan'ın çeşitli bölgelerinde Kâbe'yi ve putlarını ziyârete gelen
Arab kabîleleri sâyesinde bol kazanç elde eden Mekkeliler, maddî
çıkarlarını putperestliğin yaşamasında gördükleri için, Müslümanlığa
düşman olmuşlar, Müslümanları yok etmek için ellerinden gelen her şeyi
yapmışlardı. Müslümanlığın, Şam ticâret yolu üzerinde bulunan Medine'de
yayılması da onların işine gelmedi. Bu sebeple hicretten sonra,
Müslümanların peşini bırakmadılar. Müslümanlığı henüz kuvvetlenmeden
yok edebilmek için her tedbire başvurdular.


b) Yahûdîler: Evs ve
Hazrec kabîleleri arasındaki anlaşmazlığı körükleyerek onları zayıf
düşürüp, Medine'de ekonomik yönden hâkim duruma gelen Yahûdîlerin de,
Müslümanlık menfaatlerine uygun gelmemişti. Hz. peygember (s.a.s.)
Efendimiz bunlardan gelecek tehlikeleri önlemek için Yahûdî
kabîlelerinin her biriyle ayrı ayrı anlaşmalar yapmıştı. Fakat, bunlar
anlaşmalara sâdık kalmıyorlar, Kureyş kabîlesi ve Müslümanlara düşman
olan diğer unsurlarla işbirliği yapıyorlardı.



c) Münâfıklar:
Hicretten önce Hazrec kabîlesinin ileri gelenlerinden Übeyy oğlu
Abdullah'ın (Abdullah b. Übeyy b. Selûl) Hazrec kabîlesine reis olması
kararlaştırılmıştı. Taraftarları ona süslü bir taç bile
hazırlamışlardı. Müslümanlığın Medine'de süratle yayılması ve
Rasûlullah (s.a.s.)'in hicret etmesi, Abdullah'ın reisliğine engel
oldu. Bu yüzden Abdullah ve taraftarları Müslümanlığa düşman oldular.
Fakat mücâdele ve bozgunculuklarını daha etkili yapabilmek için, imân
etmedikleri halde Müslüman göründüler. Böylece bir de "Münafıklar
zümresi" meydana geldi. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bunları bilyor,
fakat ayıplarını yüzlerine vurmuyordu.


Mekkeli müşrikler, Medine'deki Yahûdîlerle münâfıkları, Müslümanlara
karşı el altından devâmlı teşvik ve tahrik ediyorlar, Medine
etrafındaki müşrik Arab kabîleleriyle anlaşmalar yaparak Medine'ye
baskın yapmağa hazırlanıyorlardı. Münâfıkların reisi Übeyy oğlu
Abdullah'a bir mektup yazarak: "Siz
Muhammed (s.a.s.)'in yurdunuzda barınmasına izin verdiniz. O'nu ya
öldürmez veya bize teslim etmez, yahut da Medine'den çıkarmazsanız
hepinizi öldürmek, esir etmek ve kadınlarınıza tecâvüzde bulunmak üzere
Medine'yi basacağız"
diye münâfıkları bile tehdit etmişlerdi.
Medine'lilerin gözlerini korkutmak ve Müslümanlara yardımcı olmaktan
vazgeçirmek için bir defa da Câbir oğlu Kürz komutasındaki bir çete ile
Medine'lilerin mer'ada otlamakta olan hayvanlarını sürüp götürmüşlerdi.



Görüldüğü üzere Müslümanlar, Medine'ye hicretten sonra da güven içinde
olmadılar. Bu yüzden Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Medine'nin
savunmasıyla ilgili bütün tedbirleri aldı. Medine'deki Yahûdîler ve
Medine etrâfındaki müşrik Arab kabîleleri ile saldırmazlık anlaşmaları
yaptı. Etrafa seriyyeler (küçük askeri birlikler) göndererek, düşmanın
hareketlerini kontrol altına aldı. Mekkelilerin Şam ticâret yolunu
kapattı. Müşriklerin gece baskını ihtimâline karşı geceleri Medine
sokaklarında ashâb nöbet tuttu. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bile ancak
kapısında nöbet beklendiği zamanlarda endişesiz uyuyabiliyordu.








10- İLK NÜFUS SAYIMI



Savunma ile ilgili alınan tedbirler arasında, Müslümanların
sayısını bilmeğe de lüzûm görüldüğünden, Rasûlullah (s.a.s.) "Bana
Müslüman olduklarını söyleyenlerin isimlerini yazınız," buyurmuştur.
Sayım sonunda Medine'de 1500 müslüman bulunduğu anlaşılmıştır.








11- İLK SERİYYELER



Rasûlullah (s.a.s.) düşmanın hareketini kontrol altında tutmak,
Medine'yi muhtemel bir tecâvüzden korumak için, civârdaki bazı
bölgelere "keşif kolları" (seriyye) göndermiş, fakat kendilerine
silahlı tecavüz olmadıkça çarpışma izni vermemiştir.


Hicretin ilk yılında üç seriyye gönderilmiştir. İlk seriyye, Hz
Peygamber (s.a.s.)'in amcası. Hz. Hamza komutasındaki 30 kişilik
seriyyedir. İslâm'da ilk sancak bu seriyyeye verilmiştir.
2'inci seriyye, Rasûlullah (s.a.s.)'in amcalarından Hâris'in oğlu
Ubeyde komutasında; 3'üncüsü ise Sa'd b. Ebî Vakkas komutasında
gönderilmiştir.


Bunlar Kureyş kervanlarını takip için gönderilmişlerdi. İlk iki
seriyyede karşılaşma olduğu halde çarpışma olmamıştır. Sadece Sa'd b.
Ebî Vakkas, ikinci seriyye'de bir ok atmıştır ki İslâm'da Allah yolunda
atılan ilk ok budur.


Bu seriyyeler, hicretin 7-8 ve 9' uncu (Ramazan, Şevval ve Zilkade) aylarında gönderilmiştir.

Seriyye: Rasûlullah (s.a.s.)'in kendisinin bulunmadığı küçük harp
müfrezesi demektir. Rasûlullah (s.a.s.)'in katıldığı ve bizzât idare
ettiği askeri harekâta ise "Gazve" denir. Seriyyeler, genellikle gece
çıkarılan ve sayıları 5-400 arasında değişen askeri birliklerdir.
Gazvelerin sayısı 19'dur. Seriyyelerin sayısı daha çoktur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:53 pm


    II- HİCRETİN İKİNCİ YILI (623-624 M.)



    "Sizinle savaşanlara karşı, Allah yolunda siz de savaşın. Aşırı
    gitmeyin; doğrusu Allah aşırı gidenleri sevmez" (el- Bakara Sûresi,
    190)








    1- SAVAŞA İZİN VERİLMESİ



    İslâm'da asıl olan barıştır. Savaş, zulmün önlenmesi, hakkın kabûl
    ettirilmesi için meşrû kılınmıştır. 13 seneye yaklaşan Mekke Devri'nde
    ve Medine Devrinin ilk yılında, müşriklerden gördükleri bunca zulüm,
    işkence ve haksızlığa rağmen, mü'minlere sabırlı olmaları, Allah'ın
    dinini güzellikle tebliğe çalışmaları emredilmiş, savaşa izin
    verilmemişti. Müslümanlardan:


    - Ey Allah'ın Rasûlü, nedir bu çektiklerimiz? İzin ver de şunları gizli
    gizli öldürelim, diye izin istiyenlere Hz. Peygamber (s.a.s.):


    - Henüz savaş izni verilmedi, sabredin Allah'ın yardımı yakındır,
    çektiğiniz çilelerin mükâfâtını göreceksiniz, diye cevap vermişti.


    Hicretten sonra Müslümanlar, giderek müşriklere karşı koyabilecek
    duruma geldiler. Üstelik Müslümanların düşmanları çoğaldı, sabır yolu
    ile barışı sürdürmek artık mümkün değildi. Bundan dolayı Hicretin
    2'inci yılı başlarında Safer ayında;


    "Zulüm ve haksızlığa uğratılarak, kendilerine savaş açılan kimselere
    (mü'minlere) savaş izni verildi. Allah onlara yardım etmeğe elbette
    Kâdirdir. Onlar, 'Rabbımız Allah'tır' dediler diye, haksız yere
    yurtlarından (Mekke'den) çıkarıldılar..." (el-Hacc Sûresi, 39-40)
    anlamındaki âyet-i kerimelerle Müslümanlara, kendilerini savunmak üzere
    savaş izni verildi.






Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:53 pm


    2- İLK GAZVELER



    Mekke müşrikleri, Medine'ye baskın hazırlığı içindeydiler. Rasûlullah
    (s.a.s.) düşmanın hazırlıkları hakkında bilgi edinmek için zaman zaman
    seriyyeler gönderdiği gibi, Medine ile Mekke arasındaki kabîlelerle
    görüşüp anlaşmalar yapmak, kureyş'in planladığı yağmaları önlemek için
    bizzat kendisi de askerî yürüyüşlere katıldı. Rasûlullah (s.a.s.)'in
    katılıp bizzât idâre ettiği askeri harekâta "Gazve" denir.


    Rasûlullah (s.a.s.)'in ilk gazvesi, 60 kişilik müfreze ile Ebvâ Köyüne
    yapılan gazvedir. Hicretin ikinci yılı Safer ayı başında yapılmıştır.
    Aynı yıl içinde sırasıyla Buvat, Uşeyre, Küçük Bedir ve Büyük Bedir
    Gazveleri olmuştur. İlk dördünde düşmanla karşılaşma olmamış, kan
    dökülmemiştir. Büyük Bedir Gazvesi, Müslümanların yaptığı ilk savaş
    olmuştur.






Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:53 pm

3- KIBLENİN DEĞİŞMESİ



İslâm'ın ilk yıllarında namaz, Beyt-i Makdis'e (Kudüs'e) doğru
kılınıyordu. Ancak, Hicret'ten önce Rasûlullah (s.a.s.) Mekke'de namaz
kılarken, mümkün mertebe Kâbe'yi arkasına almaz; Kâbe, kendisiyle
Beyt-i Makdis arasında kalacak şekilde, Rükn-i Yemânî ile Rükn-i
Hacer-i esved arasında namaza dururdu. Böylece hem Kâbe'ye hem de
Kudüsteki Mescid-i Aksa'ya yönelmiş oluyordu. Hicretten sonra Medine'de
Mescid-i Aksa'ya yöneldiğinde Kâbe'nin arka tarafta kalmasından
Rasûlullah (s.a.s.) üzüntü duyuyor, kıblenin Kâbe'ye çevrilmesini içten
arzu ediyordu. Çünkü Kâbe, atası Hz. İbrahim'in kıblesiydi.


Hicretten 16-17 ay kadar sonra, Şaban ayının 15'inci günü Hz. Peygamber
(sa.s.) Medine'de Selemeoğulları Yurdu'nda öğle namazı kıldırırken,
ikinci rek'atın sonunda;



"Yüzünü gök yüzüne çevirip durduğunu
görüyoruz. Seni elbette hoşnut olduğun kıbleye çevireceğiz. Hemen
yüzünü Mescid-i Harâm'a doğru çevir. (Ey mü'minler) siz de nerede
olursanız, (namazda) yüzlerinizi, onun tarafına çeviriniz..."

(el-Bakara Sûresi, 144) anlamındaki âyet nâzil oldu. Hz. Peygamber
yönünü hemen Kudüs'ten Mescid-i Harâm'a çevirdi. Cemâat da saflarıyla
birlikte döndüler. Kudüs'e doğru başlanılan namazın, son iki rek'atı,
Kâbe'ye yönelinerek tamamlandı. Bu yüzden Selemeoğulları Mescidine "Mescid-i Kıbleteyn" (iki kıbleli mescid) denilmiştir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:53 pm

    4- CAHŞ OĞLU ABDULLAH SERİYYESİ ve BATN-I NAHLE OLAYI



    Medine'ye baskın hazırlığı yapan Kureyş'in harekâtından haber almak
    üzere, Peygamber Efendimiz, Recep ayının son günlerinde, Mekke tarafına
    halasının oğlu Cahş oğlu Abdullah komutasında, 8 kişilik bir seriyye
    gönderdi. İki gün sonra açılmak üzere Abdullah'a bir de mektup
    vermişti. Mektupta, Mekke ile Tâif arasındaki Nahle Vâdisi'ne kadar
    gidilmesi, Kureyş'in faâliyetleri konusunda bilgi toplanması
    isteniyordu.



    Nahle Vâdisinde, Kureyş'in Tâif'ten dönmekte olan bir kervanına
    rastladılar. Kervanın reisi Hadramî oğlu Amr'ı öldürüp ele geçirdikleri
    iki esir ve zaptettikleri mallarla Medine'ye döndüler. Rasûlullah
    (s.a.s.) bu olayı hoş karşılamadı. Çünkü kendilerine çarpışma izni
    verilmemişti. Üstelik bu olay, kan dökülmesi yasak sayılan "eşhür-i
    hurum"dan Recep ayında meydana gelmişti. Mekke müşrikleri bu olayda
    öldürülen Hadramî oğlu Amr'ın intikamını vesile ederek savaş
    hazırlıklarını hızlandırdılar. "Muhammed harâm aylara bile saygı
    göstermiyor, harâm aylarda kan döküyor, yağma yapıyor.." diye de
    yaygara kopardılar.






Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:54 pm

BEDİR SAVAŞI (17 Ramazan 2 H/13 Mart 624 M.)



Bedir Savaşı, İslâm'ın gelişinin 15'inci, hicretin ikinci, miladın
624'üncü yılında Medine'ye 80 millik mesafedeki Bedir köyünde meydana
geldi. Kâfirlere karşı korunmak ve Allahü Teâlâ'nın dinini yaymak için
verilen savaş izninden sonra yapılan ilk gazâ olan Bedir'in; tarihteki
yeri çok büyük ve mühimdir.



Müslümanları Medine'de de rahat bırakmayan, tehdit mektublarıyla
şehirde huzuru bozan, yakın yerlere kadar gelerek yağmacılıkla mal
emniyetini sarsan Kureyş müşrikleri harbe hazırlanıyorlardı. Bunun için
Ebû Süfyan idaresinde büyük bir ticaret kervanını şam'a göndermişlerdi.
Elde edilecek gelir ile silahlarını ve kuvvetlerini iyice arttırmak
istiyorlardı.



Peygamberimiz Aleyhisselâm Ramazan ayı içerisinde, Kureyş
kervanının halini anlamak ve hazırlık olmak için sahabileriyle beraber
Medineden çıktı. ıslâm Ordusunda ilk defa Medine'li ensâr da yer
almıştı. Müslümanların bu hareketini haber alan Ebû Süfyan, kervanının
korunması için Mekke'ye haber saldı. Mekke'de koparılan yaygara üzerine
büyük bir kâfir ordusu yola çıkarıldı. Müminlerden önce gelerek
Bedir'de su başını tuttular.



Peygamberimiz Aleyhisselâm bir savaş maksadıyla çıkmamıştı. Ancak
Kureyşlilerin bu kötü niyetleri karşısında sahabileriyle görüştü.
Onların fikirlerini, düşüncelerini öğrendi. Buraya kadar sokulmuş
bulunan düşmana karşı konulmasında birleşildi. Sahabiler Fahri Kâinat
Efendimize sonuna kadar bağlılıklarını bildirdiler.



Ebû Süfyan ticaret Kaafilesini sahilin kestirme yollarından
geçirerek tehlikeli bölgeden uzaklaştırmıştı. Kervanı kurtardığını
Kureyşlilere de bildirmişti. Ancak müslümanlarla savaşmak, onların
birliğini dağıtmak için çoktan beri fırsat arayan müşrikler geri
dönmediler. Sayı ve silah üstünlüklerine güvenerek müslümanları ortadan
kaldırabileceklerini sandılar.








Tarafların Kuvvetleri:

Kureyşliler saldırarak, müminler ise kendilerini koruyarak savaşa
başlayacakları sırada kuvvet dengesi birbirinden hayli farklıydı. Ebû
Cehil'in kumandası altındaki kâfirler, 100 atlı, 700 develi, geri
kalanı yaya olmak üzere 950 kişiydi. Çoğu zırhlı ve ağır silahlarla
donatılmıştı.



Müminler ise 3 atlı, 70 develi 313 yiğitti. Hayvanlara nöbetleşe
biniyorlardı. Ancak Peygamberimiz Aleyhisselâmın kızı olan, zevcesi
Hazreti Rukayye'nin ağır hastalığı sebebiyle Hazreti Osman gibi bir kaç
sahabîye izin verilmişti.



Bedir'de, şimdiye kadar kan ve başka anlaşmazlıklar için çarpışan
Arap kavmi, ilk defa din uğruna savaşıyordu. Bunun içindir ki, iki
tarafın askerlerinden çoğu birbirlerinin en yakınıydı. Müslümanların
sancağını Hazreti Mus'ab, kâfirlerin bayrağını kardeşi Ebû Aziz
taşıyordu. Peygamberimiz Aleyhisselâmın amcalarından Hazreti Hamza
kendi yanında, diğer amcası Abbas düşman safındaydı. Yine damadlarından
Hazreti Ali yanında iken; diğeri, Hazreti Zeyneb'in kocası Ebû Âs
kâfirler arasındaydı. Hazreti Ebû Bekir'in oğullarından Hazreti
Abdullah yanında, Abdurrahman ise karşısında bulunuyordu. Diğerlerinin
yakınları da bunlar gibiydi.








Savaş Başlıyor (M. 13 Mart 623 - H. 17 Ramazan 2):

Hazırlıklardan sonra, iki ordu 17 Ramazan'a rastlayan Mîlâdî 13
Mart 624 Cuma günü sabahı karşı karşıya geldi. Peygamberimiz
Aleyhisselâm müminlerin orucunu bozdurdu. Gece yağan yağmurla su
ihtiyaçlarını da karşılamışlardı. Çünkü su kuyusu kâfirlerin elinde
bulunuyordu. Peygamberimiz Aleyhisselâm Allahü Teâlâ'ya dualarda
bulunuyor, yalvarıyor, müminlere müjdeler veriyordu. Müslümanların da
kendilerinden üç misli fazla düşman karşısında, maneviyatı artıyor,
gayretleri çoğalıyordu.



Hazreti Abdullah b. Cahş seriyyesinde öldürülen Amr'ın kardeşi
Âmir, bir ok atarak Hazreti Ömer'in âzadlı kölesi Hazreti Mihca'yı
şehîd etti. ıslâm yolunda savaşta, ilk düşen şehîd o oldu ve çarpışma
da böylece başladı. ılk hücumu ve öldürmeyi kâfirler yapmış, müminler
de karşılık vermek zorunda kalmış oluyorlardı. O zamanın âdetine göre,
Kureyşliler ortaya üç kişi çıkardı. Müminlerden de Hazreti Hamza,
Hazreti Ali ve Hazreti Ubeyde karşılık verdiler ve düşman kâfirleri
yere serdiler. Artık savaş, iyice kızışmış, Kureyşliler korkunç bir
saldırıya geçmişti. Müminler iman kuvvetiyle karşı koydular ve büyük
bir azimle dayandılar. Sonunda Allahü Teâlâ'nın yardımına kavuştular.








Zafer Müslümanların:

Savaşın sonunda kâfirler bozguna uğramış, galib gelenler Allah ve
Rasûlüne inananların olmuştu. Aralarında Ebû Cehil gibi büyük
kâfirlerin de olduğu 70 Kureyşli öldü, 70 kişi de esir düştü. Canını
kurtArapilenler de ölülerine, mallarına bakmadan kaçtı. Müminler jse 14
şehîd verdi, bol ganimet aldı. Peygamberimiz Aleyhisselâm esirlere hoş
davranılmasını emretti. Kâfirlerin ölüsünü ise bir çukura doldurttu.
Haber Mekke'ye ulaşınca kimse inanamadı. şehir halkı mateme büründü.
Savaşa gelmeyen ve yerine paralı asker gönderen Ebû Leheb, bir hafta
sonra kahrından öldü.



Müslümanlar büyük ve mühim bir zafere kavuştu. Ancak Peygamberimiz
Aleyhisselâmın kızı Hazreti Rukayye'nin ölüm haberi gelmekle,
sevinmeleri uzun sürmedi. Savaşta alınan ganimetler eşit şekilde
sahabîlere dağıtıldı. ızinli olanların hakkı da verildi. Esirler ise
kurtulup paraları ödettirilerek serbest bırakıldı. Kurtulma parasını
bulamayan kâfirlere ise mühim bir hak tanındı. Ensâr çocuklarından onar
kişiye okuma-yazma öğreterek kurtuldular. Bazıları ise hallerine göre
karşılıksız salıverildi. Esirler hakkındaki bu güzel davranış,
çoklarının îman etmesine yol açtı.








Zekât Ve Oruç Farz Kılınıyor (M. 623- H.2):

Hicretin ikinci senesinde mühim dinî hükümlerden bir kısmı daha
emrolundu. Bunlar, oruç, fıtır sadakası, zekât, kurban, Ramazan ve
Kurban bayramları namazlarıdır. Ramazan orucu, Bedir gazasından önce
şaban ayında farz kılındı. Ayrıca fıtır sadakası da emrolundu. Ramazan
ve Kurban bayramları namazları ve bu bayram günlerindeki beş vakit
namazdan sonra tekbir getirmek vâcib oldu. Zilhicce ayında kurban
kesmek vacip zekât da, farz kılındı.








Kaynuka Yahudileriyle Savaş (M. 623- H.2):

Müslümanların Bedir zaferini kazanarak kuvvetlenmesi, yahudilerin
hoşuna gitmedi. Kıskançlıkları iyice artarak huzursuzluk çıkardılar.
Daha önce müminlerle yaptıkları andlaşmayı da bozdular. Kendilerine
güvendikleri ve Kureyşlilerden üstün gördükleri için savaşa
hazırlandılar. Bir yahudi kuyumcunun dükkanına gelen bir mümine kadının
hakarete uğraması ile iş alevlendi. Hakaret eden yahudi ile mümine
kadını korumaya gelen müslümanın öldürül mesiyle savaşa girilmiş oldu.



Hemen Kalelerine çekilen ve savaşa başlayan yahudiler,
Peygamberimiz Aleyhisselâmın sulh tekliflerini reddettiler. Bunun
üzerine kale kuşatıldı. 15 gün kuşatma altında kalan yahudilere,
umdukları yardım gelmedi. Sonunda teslim olduklarını açıkladılar. O
zamanın savaş kanunlarına göre, teslim olanlar öldürülebilirdi. Ancak
münafıklardan araya girenler oldu. Peygamberimiz Aleyhisselâm fitnenin
büyümemesi için ricaları kabul etti. 700 kişilik Kaynuka Oğulları
yahudileri canlarını kurtarıp Suriye'ye sürgüne gittiler. Ele geçen
ganimet askerlere dağıtıldı. Topraklar da ihtiyaç sahibi müminlere
verildi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:54 pm




BEDİR



Hazırlanın uzunca bir yolculuk var şimdi.

Asr-ı saadete Cezîretül araba gidiyoruz.

Bismillah diyin

Bedir’e öyle girin

Gökte melekler, yerde siz

Ve bekleyin sessiz...

Gelince

İyi bakın onlara;

Hem kendi zamanlarının

Hem tüm zamanların en cesur yiğitleridir onlar

Gökte yıldız; yerde arslandır onlar

Yüz yirmi beş bin beden

Ama bir tek ruh,

Muhammedî ruhtur onlar





Aslanlar çıkmıştır Medine’den

Şimdi yoldadır Bedrin Arslanları

İşte bakın şu Hz.Umeyr

Aslan yavrusu.

Yaşı küçük diye geri çevirecek rasulullah

Ama öyle ağlıyor ki umeyr izin veriyor nebi

Ey sad bin ebi vakkas!

Sen bağla kardeşin Umeyr’in kılıcını

Boyu kısa bağlayamıyor.



Hz.Hamza’nın belinde iki kılıç duruyor.

Attığı her adım bir kalbi durduruyor.

Ey Hamza

Gördüğün hiçbir şeyden korkmazsın bu doğru

Ama heybetini gizli tut

Yürüyüşün ölümü korkutuyor.



Dinleyin Âlemlerin sultânını

O konuşunca rüzgar bile susuyor;

“Ey ashap! Hazır mısınız?”

Sad bin muaz ayakta:

“Ya Rasulallah!” diyor

“Seni hak dinle gönderen Allah’a andolsun ki,

Sen bize şu denizi gösterip dalarsan,

Biz de seninle birlikte dalarız.

Allah’ın bereketiyle yürüt bizi!”

Tebessüm buyuruyor Habîb-i Zîşan!

O, gülünce suya kanıyor susamışlar.

Güller açıyor yüreklerde.

Kederler unutuluyor.

O gülünce, cennetler yaratılıyor.

Gülüyor nebi ve yürüyorlar!

Mekke’de çekilen acılar dinmiş

Yürüyorlar!

Sanki yıldızlar yere inmiş.

Önlerinde Kâinatın Güneşi



İşte Hz.Ömer ve Hz. Ali

Biri Hattaboğlu!

Biri Haydâr-ı Kerrar!

Ve kolkola

Ölümün ağzına giriyorlar!





Bedir’de baba oğul,

Bedir’de kardeş kardeşe...

Mekke müşrikleri Üç yiğit istiyorlar önce

Üç yiğit gösterin aranızdan bize.

Melekler Alemlerin sultanına bakıyor

Kimi işaret edecek Sultan-ı Rasul.

Çünkü o işaret edince ay ikiye bölünüyor.

Acaba mübarek elleri kime uzanacak;



“Kalk ya Ubeyde! Kalk ya Hamza! Kalk ya Ali!”

Gördünüz mü yiğitleri!

Hamza’yı gördünüz mü?

Nasıl da salına salına gidiyor.

Ya Ali?

Sanki gökten iniyor, velilerin babası!

Ubeyde ayağından yara alıyor

Efendisine gidiyor hemen

“Ya Rasulallah, ben şehit miyim?” diyor

“Evet sen şehitsin”





Ve dua ediyor efendiler efendisi;

Rabbi Rahimine uzatıyor ellerini



“Allah’ım bana yaptığın va’dini yerine getir.

Allahım bu bir avuç insanı helak edersen,

Artık sana yeryüzünde ibadet edecek kimse kalmaz.



Bir fırtına kopuyor Bedir’de...

Hz.Mikail’in komutasında bin melek Rasulullah’ın Sağında!

Bir fırtına kopuyor Bedir’de

Hz. İsrafil’in komutasında bin melek Rasulullah’ın solunda

Ve bir firtina daha!

Hz. Cebrail,

Bin melekle Rasulullah’ın önünde

Üç bin melek alaca atlarla.



Ey Ebu Cehil!

Ne oldu?

Düğüne gider gibi çıkmıştın Mekke’den

Bedir’e çalgılarla, güle oynaya gelmiştin.

Sen Allah’ın Rasulünü

Ve O’na sevda çekenleri

Sahipsiz mi sanmıştın?





Dönüyorlar Bedir’den.

Esirler arasında Peygamber amcası Hz.Abbas!

Vakit gece...

Esirlerin elleri bağlı

Abbasın elleri sıkıca bağlı

Bir inilti yayılıyor geceye.

Uyuyamıyor rahmet peygamberi...

Ya rasulallah niçin uyumuyorsunuz?” diyor sahabiler.

“Amcamın iniltisi uyutmuyor beni”

ve hemen Ashâb-ı Güzin

Çözüyor peygamber amcasının ellerini.

Rasulullah öğrenince durumu emir veriyor:

“Tüm esirlerin çözün ellerini!”



Dönüyorlar Bedir’den,

Esirler arasında Peygamber damadı var.

Fidye karşılığı serbest kalacak.

Allah rasulüne bir gerdenlık uzatılıyor

Kızınız Hz.Zeynep göndermiş,

Beyinin fidyesi olarak...

Şefkat peygamberinin gözleri doluyor.

Çünkü bu gerdanlık,

Kızının düğününde Hz.Hatice’nin taktığı kendi gerdanlığıdır.

Yaşlı gözlerle konuşuyor nebi;

“ O’nu salıverseniz, gerdanlığı da zeynep’e gönderseniz olur mu?

“Olur Ya rasulallah sen üzülme!

Sen bize canlarımızdan daha azizsin!

Buyur, canımız feda sana yeter ki sen üzülme!”



Dönüyorlar Bedir’den

Sevgilileri dua ediyor

Peygamber duasıyla dönüyorlar;

“Kuluna yardım eden, dinini üstün tutan Allah’a hamdolsun.”

Hamdolsun Âlemlerin Rabbi’ne

Hamdolsun Âlemlerin Sahibi’ne...





DURSUN ALİ ERZİNCANLI






Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:54 pm



    III-HİCRETİN ÜÇÜNÇÜ YILI (624-625 M.)



    UHUD SAVAŞI



    Hicret'in Üçüncü Yılında Uhud Dağı Civarında Müşriklerle Yapılan Savaş:

    Uhud savaşından önce Kureyş'in öfkesi kabarmış, kin ve intikam
    duyguları artmıştı. Bedir'de yakınlarını kaybeden Utbe kızı Hind; "..Muhammed'le
    arkadaşlarından öç almadıkça içim rahatlamayacak, Muhammed'le savaş
    yapmadıkça koku sürünmek bana haram olsun. Sevdiklerimin intikamının
    alındığını gözümle görmedikçe bana sevinmek yok!"
    diyordu. Ebu
    Süfyan ve başkaları da buna benzer şekilde and vermişlerdi. Ebu
    Süfyan'ın yürüttüğü kervanın malları Daru'n-nedve'de topluca
    durmaktaydı. Müşriklerin ileri gelenleri, herkese katılma payını
    verdikten sonra geri kalan kâr ile güçlü bir ordu hazırlanmasına karar
    verdiler. Onlara göre Müslümanlar Kureyş büyüklerini öldürmüşlerdi,
    onların intikamını almak gerekliydi. Bedir'de yakınları öldürtücüler
    karalar giyinmiş vaziyette kabileler arasında dolaşıyor, şairler
    mersiyeler söyleyerek Araplar savaşâ teşvik ediyorlardı.



    Putperest Kureyşliler Mekke dışındaki Arap kabilelerinin de
    katılmasıyla 3000 kişilik bir askerî kuvvet hazırladılar. Bu kuvvette
    700 zırhlı, 200 atlı süvari, 3000 deve vardı. Aralarında, başta Ebu
    Süfyan'ın karısı Hind olduğu halde 14 tane de kadın vardı. Bedir'de
    babasını ve öteki yakınlarından bazılarını kaybetmiş olan Hind'in
    kalbini iğrenç bir intikam duygusu bürümüştü. Amcası Abbas (r.a) Hz.
    Muhammed (s.a.s)'i çok severdi. Bu sebeple bir mektup yazarak Kureyş'in
    savaş hazırlıklarını yeğenine bildirdi. Peygamberimiz (s.a.s)
    amcasından gelen mektubu okuttu ve mektupta bildirilen haberi gizli
    tutarak keşifçiler gönderdi. Keşifçilerin getirdiği haberler mektupta
    amcasının bildirdiklerine aynen uyuyordu. Düşman büyük bir ordu
    hazırlamıştı ve Medine'ye doğru ilerliyordu.



    Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) bir savaş meclisi kurarak meseleyi
    ayrıntılı olarak ashabıyla görüştü. Resulullah (s.a.s) düşmanı şehrin
    dışında karşılamayıp şehri içerden savunmak görüşündeydi. Fakat
    özellikle Bedir savaşına katılan gaziler hakkında nazil olan övücü
    ayetlerin etkisinde kalan gençler, düşmanın dışarıda karşılanmasından
    yana idiler. Düşmanla bir meydan savaşı yapmak istiyorlardı:



    Resulullah (s.a.s) ashabın isteklerini kırmayarak düşmanı
    karşılamak üzere kılıcını kuşandı, zırhını giydi. Münafıkların reisi
    Abdullah b. Ubey b. Selül şehrin içinde kalınarak savunma yapılmadığını
    bahane ederek 300 kişilik kuvvetini geri çekti. Gayesi savaşmak
    değildi. Müslümanları düşman karşısında güçsüz bırakmak istiyordu.
    Böylece Müslüman ordusunun mevcudu 1000'den 700'e düşmüş bulunuyordu.



    İslâm Ordusunun Harp Alanına Hareketi:

    Düşman, Medine'nin yegane açık sahası olan kısımdan içeriye sızarak
    karargâhını Uhud dağının Medine'ye bakan eteklerinde kurmuştu.
    Resulullah (s.a.s) 700 Müslümanla Cumartesi sabahı Uhud dağına ulaştı.
    Sırtını dağa vererek karşıdaki çorak arazide yer tutan düşmana karşı
    saf tuttu. Düşmanın düşüncesi Müslüman ordusunu mağlub ettikten sonra
    şehri yağmalamaktı. Bunun için Medine'nin yakınında Uhud önleri savaş
    sahası seçilmişti.



    Resulullah (s.a.s) Bedir'de olduğu gibi bu savaşta da İslâm
    ordusunu savaş düzenine göre yerli yerine yerleştirdi, düşmanın
    sızabileceği, kuşatma yapabileceği geçit ve gedikleri de okçularla
    korudu ve özellikle ordunun sol tarafındaki dağın vadisini beklemek
    üzere Abdullah b. Cübeyr kumandası altında elli kişilik, okçu birliğini
    bıraktı ve "Düşman yense de, yenilse de kesinlikle yerlerinizden
    ayrılmayınız. " diye tembihte bulundu.



    11 Şevval 3 (27 Mart 625) Cumartesi günü savaş teke tek
    vuruşmalarla başladı; Hz. Ali, Hz. Hamza ve öteki İslâm savaşçıları
    hasımlarını öldürdüler. Sonra savaş kızıştı. Resulullah (s.a.s) almış
    olduğu askerî tedbirler ve uygulamış olduğu planlar sayesinde ilk
    safhada Müslümanlar galip geldiler.








    HZ. HAMZA'NIN ŞEHID EDİLMESİ



    Resulullah (s.a.s)'in amcası Hz. Hamza kükremiş bir arslan gibi
    düşmana kılıç sallayarak ilerliyor, hasımlarını kırıp geçiriyordu.
    Diğer Müslümanlar da ellerinden gelen çâbayı gösteriyorlardı. Düşmanlar
    da olanca gayretleriyle kılıca sarılmalarına rağmen bozguna uğramaktan
    kendilerini kurtaramadılar. Tef çalarak askerlere moral veren düşman
    kadınları bile korku içinde dağ yamacına tırmanmaya, kaçmaya başladı.
    Bununla beraber henüz kesin netice alınmış değildi; düşmanın hızlı bir
    şekilde takibi ve dönmeyeceği bir noktaya kadar kovalanması
    gerekiyordu. Halbuki bu inceliği ve harp usulünün bu yönünü bir an
    unutarak gaflete düşen ve dünyalığa meyleden Müslümanlar kılıçlarını
    bırakıp ganimet toplamaya koyulmuşlardı. Ordunun gerisindeki vadiyi
    bekleyen elli okçu da kumandanlarının ısrarlarına rağmen Resulullah
    (s.a.s)'in kesin emrini unutarak "Kardeşlerimiz üstün geldi, biz niye
    bekleyelim" diyerek yerlerinden ayrıldılar, ganimet toplamaya
    giriştiler.



    İşte bu sırada böyle bir anı gözetlemekte olan 200 kişilik düşman
    süvari birliği komutanı Halid b. Velid az sayıdaki İslâm okçusunun
    kaldığı geçidi rahatça ele geçirerek İslâm ordusunu arkasından vurmaya
    başladı. Bunu gören müşrikler geri döndüler ve yeniden hızlı bir
    saldırıya giriştiler. Böylece Müslümanlar iki ateş arasında kaldılar,
    üstünlüğü sağlamışken dünyalığa dalmaları ve Peygamber'in emrini
    çiğnemeleri yüzünden zor durumlara düştüler. İşte bu safhada Hazma
    (r.a) Ebu Süfyan'ın karısı Hind'in kölesi Vahşi tarafından mızrakla
    vurularak şehid edildi. Resulullah (s.a.s)'in Hicretten evvel Medine'ye
    tayüz ettiği ilk öğretmen Mus'ab b. Umeyr (r.a) de bu esnada şehid
    düşenler arasındaydı. Mus'ab (r.a) sima itibariyle Resulullah'a
    benzediğinden şehit düştüğünde, onu şehit eden kimse Resulullah
    (s.a.s)'i öldürdüğünü haykırıyordu. Bu durum Müslümanların daha da
    dağılmasına sebep oldu. Ancak kısa zaman sonra Resulullah (s.a.s)'in
    sağ olduğu anlaşıldı. Uhud dağının hemen eteklerinde bulunan
    Resulullah(s.a.s)'in çevresi büyük çarpışmalara sahne oldu. Müslümanlar
    onun etrafında dönüyorlar gerektiğinde kollarını, bacaklarını kalkan
    yerine kullanıyorlardı, Hz. Talha bu yolda kolunu kaybetmişti. Sa'd b.
    Ebi Vakkas (r.a)'a ise Resulullah ok veriyor ve: "Anam babam fedâ ol
    sun, at yâ Sa'd" diyor; oklarının isabet etmesi için Allah'a dua
    ediyordu. Müşrikler Resulullah (s.a.s)'ı öldürmek için hücum ettikçe
    Müslümanlar onun çevresinde giderek çoğalmışlar ve çetin bir savunma
    hattı kurmuşlardı. Düşman bu hattı yaramayacağını anlayınca geriye
    çekilmek durumunda kaldı ve böylece savaş üçüncü safhada denk bir
    duruma geldi. Ebu Süfyan karşı dağa, Resulullah (s.a.s)'da Uhud'a doğru
    tırmandı ve bugün hâlâ ziyaret edilen mağarada dinlendi. Resulullah
    (s.a.s)'ın dişi kırılmış, yanağı yarılmıştı. Kızı Fatma onu tedavi
    etti. Ebu Süfyan ile Hz. Ömer'in karşılıklı konuşması da bu esnada
    cereyan etmişti.



    Kureyşli müşrikler bu savaşta o kadar vahşiyane şeyler yapmışlardı
    ki, belki tarihte benzerine az rastlanırdı. Müslümanlar bu savaşta 70
    şehid vermişlerdi. Düşmanlar özellikle de müşrik kadınlar şehid
    Müslümanların burunlarını ve kulaklarını kesiyorlardı. Ebu Süfyan'ın
    karısı Hind ve öteki bazı müşrik kadınları Müslüman şehidlerin
    organlarından yaptıkları gerdanlıkları boyunlarına takmışlardı. Ayrıca
    Hind, Hz. Hamza'nın ciğerini çıkartarak ağzında çiğnemek iğrençliğini
    gösterebilmişti.



    Uhud'tan ayrılan Ebu Süfyan bir süre sonra geri dönerek Medine'ye
    saldırmak ve başladıkları işi tamamlamak isteğine kapılmıştı. Esasen
    böyle bir durumu, Resulullah (s.a.s) tahmin etmiş, 70 şehid ve yaralıya
    rağmen savaşın hemen ertesi Pazar günü düşmanı takibe karar vermişti.
    Resulullah (s.a.s) 70 kişilik süvari birliği ile 8 km. Kadar müşrikleri
    takibetti. Sonra konaklayarak üç gün bekledi. Geceleri ateş yaktırarak
    düşmana savaştan yılmadıkları mesajını veriyordu. Müslüman olmadığı
    halde Müslümanların dostlarından olan Huzaa kabilesinden Mabed-i Huzâî,
    Resulullah (s.a.s)'i gördükten sonra Ebu Süfyan'a giderek onun
    arkadaşlarıyla birlikte savaş için geldiklerini söylemiş, Ebû Süfyan da
    yeni bir vuruşmayı göze alamayarak Mekke'ye gitmiş ve Medine'ye
    saldırmaktan vazgeçmişti. Böylece Müslümanlar, bu savaşta birinci
    safhada üstünlük sağlamışlar, gaflet ve dikkatsizlik neticesinde ikinci
    safhada ilahî bir imtihana uğratılarak mağlubiyet acısı kendilerine
    tattırılmış, fakat üçüncü safhada durum denkleşmişken Resulullah
    (s.a.s)'in cesaretle takibi neticesinde düşman korkutulmuş ve üstünlük
    tekrar Müslümanlara geçmişti.








    SAVAŞTAN BAZI İLGİNÇ TABLOLAR



    Enes b. Mâlik diyor ki: ''Amcam
    Enes b. Nadr'ı Uhud meydanında öldürülmüş olarak bulduk; üzerinde 80
    kadar kılıç, süngü ve ok yarası vardı. Müşrikler işkence yapmış
    olduklarından, kimse onu tanıyamadı, yalnız kız kardeşi parmaklarından
    tanıdı. Biz şu ayetin amcam ve benzeri hakkında inmiş olduğunu
    sanıyoruz: Müminlerden bir çok kimseler Allah'a vermiş oldukları
    sözlerini yerine getirdiler"
    (el-Ahzâb, 33/23).



    Hz. Hamza'nın kız kardeşi, Müslümanların bozguna uğradığı haberini
    alınca Medine'den savaş alanına gelmişti. Bunu farkeden Resulullah
    (s.a.s) Hz. Zübeyr'e, Hamza'nın cesedinin parçalanmış vaziyette ona
    gösterilmemesini tenbih etmişti. Bunu hisseden Safiyye, "Kardeşimin şehid olduğunu biliyorum. Allah yolunda böyle fedakarlıklar her zaman gerekir"
    demiş ve parça parça edilmiş kardeşinin cesedini görünce de, Hepimiz
    Allah'ın mülküyüz ve O'na döneceğiz"demek suretiyle büyük bir
    teslimiyet örneği gösterebilmiştir.



    Ensar'dan bir kadın da savaşta babasını, kardeşini ve kocasını
    kaybetmişti., Bunları haber aldıkça hep Hz. Muhammed (s.a.s)'in sağ
    olup olmadığını soruyordu. Onun sağ olduğunu öğrenince; "Sen sağ
    olduktan sonra her felâket hiç gelir!" demişti.



    İslâm şehidleri ikişer ikişer toprağa verildiler. Tablo göz yaşartıcı idi.



    Hz. Hamza (r.a) kaftanı ile toprağa veriliyordu. Hz. Peygamber'in
    hicretten önce Medinelilere İslâmî öğretmesi için tayin ettiği ilk
    öğretmen Mus'ab b. Umeyr (r.a) toprağa verilirken üzerindeki elbise
    kısa gelmişti. Göğüs tarafına örtülünce alt kısmı, alt kısmına
    örtülünce de göğüs kısmı açıkta kalıyordu. Resulullah (s.a.s) örtünün
    alt kısmına örtülmesini üst kısmına da izhir denilen kokulu otlardan
    konulmasını emir buyurmuştu.








    RESULULLAH (S.A.S) UHUD ŞEHIDLERI HAKKINDA ŞÖYLE BUYURMUŞTUR:



    "Uhud harbinde kardeşleriniz şehit olunca Allah Teâlâ onların
    ruhlarını bir takım yeşil kuşların içlerine koymuştur. Bunlar Cennet
    ırmaklarına gelirler, içerler ve Cennet meyvelerinden yerler. Sonra bu
    kuşlar, arşın gölgesinde asılı bulunan altın kandillere konup tünerler.
    Şehid ruhları artık böyle mesut bir hayata erişince; bizim cennetteki
    bu halimizi dünyadaki kardeşlerimize kim bildirir ki, onlar da
    bilsinler de cihatdan çekinmesinler demişlerdi"





Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
 
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 3 sayfasıSayfaya git : 1, 2, 3  Sonraki
 Similar topics
-
» Peygamber efendimiz (SAV) 24 saati
» Peygamber Efendimiz (SAV) Ne Getirdi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
XBOXCAFE OYUNCU TOPLULUĞU PLATFORMU( www.xboxcafe.com.tr ) 2008 - 2022 :: www.webyardim.org Forumu :: WEBYARDİM FORUMU İCİN TİKLAYİN :: Dini Bölüm :: Hz. Muhammed s.a.v Efendimiz ve Diğer Peygamberler-
Buraya geçin: