Efendimiz’in vefatı ve sonrasında yaşananlar ashab için yeni bir
imtihan olmuştu. Hz. Ömer (ra) ölümü bir türlü kabul edemezken, Hz. Ebû
Bekir ise her zamanki soğukkanlılığıyla onu ve diğer ashabı
sakinleştiriyordu.
Rasûlullah’ın (sas) vefât haberi, ashâb üzerinde büyük bir hüzün
meydana getirdi. Daha sabahleyin ayağa kalkmış halde görmüşler,
iyileşiyor diye sevinmişlerdi. Acı haber, herkesi şaşkına çevirdi.
Münâfıklar ise, “Hak peygamber olsaydı, ölmezdi...” gibi küstahça
sözler söylemişler, ortalığı bulandırmışlardı. Bu duruma sinirlenen Hz.
Ömer, kılıcını çekerek, “Rasûlullah (sas) ölmemiş, bayılmıştır. Kim
Muhammed öldü derse, boynunu vururum.” diyordu. Böyle bir hengâmede
metânetini muhâfaza edebilen sâdece Hz. Ebû Bekir oldu:
-Sizden her kim Muhammed’e (sas) tapıyorsa, iyi bilsin ki, O (sas)
öldü. Her kim Allah’a kulluk ediyorsa, iyi bilsin ki, Allah bâkîdir,
asla ölmez.” dedi ve şu anlamdaki âyetleri okudu:
“Muhammed ancak bir peygamberdir. O’ndan önce de nice peygamberler
geçti. Eğer o ölür, veya öldürülürse geri mi döneceksiniz. Her kim geri
dönerse, Allah’a hiçbir zarar vermez. Allah şükredenlerin mükâfatını
verecektir.” (Âl-i İmrân Sûresi, 144) Hz. Ebû Bekir’in sözlerini ve
âyetleri dinleyince herkes kendine geldi. Aynı gün Benî Saide sofasında
toplandılar. Hz. Ebû Bekir’i halife seçtiler. (1 Rabiulevvel 11 H./ 27
Mayıs 632 M.)
Rasûlullah’ın (sas) cenâzesi, halîfe seçimi yapıldıktan sonra, salı
günü yıkanıp hazırlandı. Son hizmetinde bulunabilmek isteyen herkes,
Hz. Âişe’nin odası önünde toplanmıştı. Bu yüzden Hz. Ali odanın
kapısını kapattı, içeriye kimseyi almadı. Yalnızca Ensar adına Bedir
mücâhidlerinden Havlî oğlu Evs içeri alındı.
Rasûl-i Ekrem’in (sas) mübârek vücûdu, bir sedir üzerine konuldu. Dış
elbisesi soyuldu. Yıkama işini bizzat Hz. Ali yaptı. Amcası Abbâs ile
oğulları Abdullah, Fazl ve Kusem, cesedin çevrilmesine yardımcı
oldular. Üsâme ile azadlı kölesi su döktüler. İç gömleği çıkarılmayıp
vücûdu üzerinden ovulduğu için Hz. Ali’nin eli Rasûlullah (sas)’in
mübârek vücûduna dokunmamıştır.
Cenâzelerde genellikle görülen koku ve nahoş şeylerden hiçbiri O’nda
yoktu. Bu yüzden Hz. Ali, “Hayâtında da pâksın, ölümünde de pâksın.”
diyerek yıkadı. Üç parça beyaz pamuk bezi ile kefenlenip odanın kapısı
açıldı. Mübârek naaş, sedirin üzerine konmuştu. Önce erkekler, sonra
kadınlar, en sonra da çocuklar ayrı ayrı namazını kıldılar Rasûlullah
(sas) hayâtında olduğu gibi ölümünden sonra da herkesin imâmı olduğu
için, O’nun cenâze namazında kimse imâm olmadı. Hz. Âişe’nin odası
küçüktü. Bu yüzden namaz, gece yarısına kadar devâm etti. Efendimiz
(sas), “Cenâb-ı Hak, peygamberlerin ruhunu, onların defnedilmesini
istediği yerde kabzeder.” buyurmuştu. Bu sebeple Rasûlullah (sas)’ın
kabri, Hz. Âişe’nin odasında, üzerinde son nefesini verdiği döşeğin
serildiği yerde, Ensâr’dan Ebû Talha tarafından kazıldı. Salıyı
çarşambaya bağlayan gece yarısı defnedildi. (2/3 Rabiulevvel 11 H-28/29
Mayıs 632 M.) Mübârek cesedini, kabri saâdete Hz. Ali, Fazl, Üsâme ve
Avf oğlu Abdurrahman indirdiler. Hz. Âişe, “Biz Rasûlullah (sas)’in
defnedildiğini, çarşamba gecesi gece yarısı duyduğumuz kürek
seslerinden anladık.” demiştir.