XBOXCAFE OYUNCU TOPLULUĞU PLATFORMU( www.xboxcafe.com.tr ) 2008 - 2022
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

XBOXCAFE OYUNCU TOPLULUĞU PLATFORMU( www.xboxcafe.com.tr ) 2008 - 2022

Hoşgeldiniz!, Misafir
5939 Gündür yayındayız Toplam Mesajınız: 16777215
 
AnasayfaXboxcafeAramaLatest imagesHtml Deneme AlanıKayıt OlGiriş yap
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
Giriş yap
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni hatırla: 
:: Şifremi unuttum
En son konular
» gamestockcity (instagram)
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimetarafından Blackdream Ptsi Kas. 28, 2022 9:01 pm

» İngilizce Öğreniyorum Ders 5 (Bahar Şahin)
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimetarafından Blackdream Perş. Kas. 24, 2022 12:22 am

» İngilizce Öğreniyorum Ders 4 (Bahar Şahin)
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimetarafından Blackdream Perş. Kas. 24, 2022 12:20 am

» İngilizce Öğreniyorum Ders 3 (Bahar Şahin)
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimetarafından Blackdream Perş. Kas. 24, 2022 12:17 am

» İngilizce Öğreniyorum Ders 2 (Bahar Şahin)
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimetarafından Blackdream Perş. Kas. 24, 2022 12:14 am

» İngilizce Öğreniyorum Ders 1 (Bahar Şahin)
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimetarafından Blackdream Perş. Kas. 24, 2022 12:12 am

» P1-P2 Kardeşlik Hesabi Anlatim
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimetarafından Blackdream Paz Kas. 20, 2022 12:28 pm

» Oyuncu isimleri paylaşım alani
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimetarafından Blackdream Paz Kas. 20, 2022 11:58 am

» PES 2015 SATİLİK VEYA TAKASLİK (100 TL)
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimetarafından Blackdream Paz Kas. 20, 2022 11:47 am

» GAMEPASS 3 YILLIK ALMA TAKTİĞİ
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimetarafından Blackdream C.tesi Kas. 12, 2022 11:01 pm

Kimler hatta?
Toplam 26 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 26 Misafir :: 1 Arama motorları

Yok

Sitede bugüne kadar en çok 262 kişi Perş. Mart 29, 2018 2:45 pm tarihinde online oldu.
Veterans FC
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Img-2010

 

 Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)

Aşağa gitmek 
2 posters
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3  Sonraki
YazarMesaj
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:47 pm

Konunun ilk mesajı :

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Ustbgkw9




    I-Peygamberlikten Önceki Hayatı


    HZ. MUHAMMED (S.A.S)'İN ÇOCUKLUK DÖNEMİ



    1- DOĞUMU:



    Hz. Muhammed (s.a.s.) Milâddan sonra 571 senesi, Fil Yılı'nda, 12
    Rebiülevvel (20 Nisan) pazartesi gecesi sabaha karşı, Mekke'nin
    doğusunda bulunan "Hâşimoğulları Mahallesi"nde, babasından kendisine
    mirâs kalan evde doğdu. Arapların takvim başı olarak kullandıkları "Fil
    Vak'ası", Peygamberimiz (s.a.s.)'in doğumundan 52 gün kadar önce
    olmuştu.


    Abdülmuttalib, torununun doğumu şerefine verdiği ziyâfette çocuğun adını soranlara:



    "Muhammed adını verdim. Dilerim ki, gökte Hakk, yeryüzünde halk, O'nu hayırla yâdetsinler..."
    cevâbını verdi. Annesi de "Ahmed" dedi. (Muhammed, üstünlük ve
    meziyetleri anılarak çok çok övülüp senâ edilen; Ahmed de Cenab-ı
    Hakk'ı yüce sıfatları ile öven, hamdeden kimse demektir. ıslâm
    târihçileri, Peygamberimiz (s.a.s.)'in doğduğu gece bir takım
    olağanüstü olayların meydana geldiğini naklederler. O
    gece İran Kisrâsı (Hükümdarı)'nın Medâyin şehrindeki sarayının 14
    sütûnu yıkılmış, mecûsîlerin İran'da Istahrâbat şehrinde bin yıldan
    beri yanmakta olan "ateşgede"leri sönmüş, Sâve (Taberiyye) gölü yere
    batmış, bin yıldan beri kurumuş olan Semâve deresi'nin suları taşmış,
    mecûsîlerin büyük bilgini Mûdibân korkunç bir rüya görmüş, Kâbe'deki
    putların yüz üstü devrildikleri görülmüştü.
    Gerçekten O'nun
    doğması ile bütün dünyada hüküm sürmekte olan cehâlet ve küfür ateşi
    sönmüş, putperestlik yıkılmış, zulmün baskısı son bulmuştur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr

YazarMesaj
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:54 pm


UHUD



Günlerden cuma...

Uhut a gelenler var.

Medine yolu toz duman...

Uhut a gelenler var.

Bir dağılsa da şu hava,

Görsek Medine-i Münevvere den Uhut a gelenleri.

Bir görsek Allah Rasulü nü

Ve eroğlu erleri...

Bakın göründüler işte;

Atının üzerinde evrenin efendisi!

Cihanın gözbebeği!

Uhut un sevgilisi!

Sağında ve solunda ashab-ı güzin

Önündeyse iki üveyk yürüyor;

Biri Sad bin Muaz,

Diğeri Sad bin Übade.

Allah ım bu ne edep

Atlarının bile başı yerde...

Bakın şu iki gence!

İkisi de onbeşinde...

Şu kısa boylu olanı Rafi bin Hadic!

Parmaklarının ucuna basıyor ki

Boyu uzun görünsün!

İyi ok attığı söylenince

İzin veriyor efendimiz.

Diğer gençse Semüre bin Cündüp...

Ağlayarak peygamberinin yanına gidiyor.

Ya rasulallah! diyor,

Rafi ye izin verdiniz. Bana niye izin yok?

Ben rafi yi güreşte yeniyorum.

Efendimiz tebessüm buyuruyorlar.

Ve bu iki ana kuzusuna güreş tutturuyorlar.

Semüre Rafi yi yenince güreşte,

Fahr-i kainat ona da izin veriyor.

Günlerden cumartesi...

Uhud a gelenler var.

İşte Ayneyn Tepesi-Okçular Tepesi-

Başlarında Abdullah bin Cübeyr

Sultanı dinliyorlar.

Düşmanı yendiğimzi görsenizde

Size haber vermedikçe, adam göndermedikçe

Yerlerinizden ASLA ayrılmayın!

Kuşların cesetlerimizi kapıştıklarını görseniz dahi

Ben size adam göndermedikçe

Yerlerinizden asla ayrılmayın!

İki ordu da hazır...

İki ordu da harp nizamında...

Ve Uhud un kalp atışları dışında yeryüzü nefes bile almıyor!

Sessizliği bozan Kureyş in Sancaktarı dır.

Söylediği her söz küfür kokulu...

Benimle çarpışmaya er meydanına kim çıkar!

Bu bir meydan okumadır.

Cevapsa bir çift ayak sesi...

Gözler Uhud toprağında yürüyen bu ayaklarda...

Kime ait bu adımlar ki bastığı toprak ALLAH diyor!

Ve Esedullah namıyla Hz. Ali(R.A.) yürüyor.

Birkaç saniye, bir tek hamle...

ALLAH ın(C.C.) Arslanı dimdik ayakta

Kureyş in sancağı ise yerde...

Ardından bir başkası yükseltiyor sancağı

Ama bilmiyor ki bu defa kim var Uhud meydanında

Gökyüzünde yıldırımlar

Yeryüzünde Hamza var.

Asıl şimdi başladı Uhud un Türküsü.

Tam üç katı düşmanla Peygamber(A.S.M) ordusu

Göz göze ve diş dişe.

Uhud da yiğitler var.

İşte: Ebu Lücane...

Kılıcın üzerinde bir yazı

Korkaklıkta ar

İlerlemekte şeref var!

İşte: Musab bin Umeyr...

Zırhını giyinince

Nasılda Peygamber e(A.S.M.) benziyor.

Ve döne döne savaşan Hz. Hamza...

Ben Allah ın(C.C.) Arslanı yım diyor!

Ebu Katade ye bakın.

Bakın bir ok fırlıyor müşrik yayından

Bir havayı yara yara geliyor.

Hedefte Rasulullah(A.S.M.) var.

İşte: Ebu Katade...

Okun Fahr-i Kainat a(A.S.M) doğru gittiğini görünce

ALLAH ı(C.C.) andı önce

Ve uzattı başını!

Ok Katade nin gözüne saplandı.

Uhud da yiğitler var...

Şirk ordusunu bozguna uğratan...

Ömer bin Hattab a bakın

Gözleri çakmak çakmak...

Ama telaş var yüzünde Hz. Ömer in(R.A.)

Bu ne hal ey Ömer...

Düşman hüsran yaşarken

Zafer kaznılmışken

Bu ne hal ey koca Ömer!

Niçin okçular tepesine bakıyorsun?

Neler oluyor orda?

Niye iniyor okçular Ayneyn Tepesi nden?

Allah Rasulü(A.S.M) haber vermeden niye iniyorlar?

Ey Abdullah bin Cübeyr!

Durdursana okçuları!

Durun, Allah(C.C.) aşkına durun!

Arkanızdan düşman geliyor, inmeyin yerinizden.

Sahabe sendeliyor inmeyin yerinizden.

Kainat yalvarıyor inmeyin!

Sultanlar Sultanı nı(A.S.M) incitecekler, inmeyin!



Peygamber(A.S.M) ordusu iki ateş arasında...

Efendimizin(A.S.M) etrafında on beş sahabe...

Bakın, mübarek elleri Rasulullah ın(A.S.M.)

Yüzüne kapanıyor!

Kainatın affı için semaya kalkan eller

Şimdi kan içinde!

Yetiş Ey Ebu Ubeyde!

Nur saçan yüz kan içinde!



Zaman donuyor sanki,

Ve dudaklarının arasından birşey düşüyor.

Kıpkırmızı bir yakut gibi

Peygamberin(A.S.M.) mübarek dişi!

Uhud Dağı nı bir titreme alıyor.

Zaman donuyor sanki,

Ve gökler yırtılıyor!

Uhud Dağı nı bir titreme alıyor!

Kimse Uhud a ilişmesin.

Çünkü bir ses geliyor altı yerden!

Muhammed in(A.S.M.) dişi yere düşmesin!

Ve Cibril-i Emin yaratıldığı günden beri,

En hızlı inişiyle iniyor!

Çünkü altı yönden bir ses geliyor!

Yere düşmesin Muhammed in(A.S.M.) dişi!



Kara bulutlar çöktü Uhud a!

Bir ses ortalığı velveleye verdi:

Muhammed(A.S.M.) öldürüldü!

Muhammed(A.S.M.) öldürüldü!

Eğer O(A.S.M.) öldürüldüyse ben niye yaşıyorum!

Diyen Enes bin Nad atıdı küfrün alevleri arasına!

Artık yaşlı gözler Sevgili yi(A.S.M.) arıyor.

Kab bin Malik Hz. sesi duyuldu:

Rasuluh(A.S.M) yaşıyor,

Allah(C.C.) ın Rasulü(A.S.M.) yaşıyor,

Onu(A.S.M.) miğferinin arasından ışıl ışıl parlayan gözlerinden tanıdım.

Habibullah(A.S.M.) yaşıyor.

Onu(A.S.M.) şefkat dolu gözlerinden tanıdım.



Ashab-ı Güzin in sevincine bir bakın!

Uhud un sevincine bir bakın!

Hz.Hamza duydu ya bu yeter!

Rasulullah(A.S.M.) yaşıyor ya bu yeter!

Yine daldı Hamza Kureyş in dalgalarına!

Ama savaşırken bir ara sendeledi Hamza.

Ve boşlukta bir mızrak belirdi.

Ey Hamza! Uhud u her anışımızda kaç mü min girmek ister mızrakla senin arana?

Kaç mü min keşke ben öleydim, keşke mızrak benim sineme saplansaydı der?

Ama Şehidlerin Seyyidi sensin!

Şehidlerin Efendisi sensin!

Uhud da şehidler var...

Şehidlerin Seyyidi Hamza var Uhud da!

Rasul-i Zişan ın(A.S.M.) gözlerinden boşalan yaş,

Hamza yı yıkar gibiydi!

Fahr-i Kainat(A.S.M.) hiç bu kadar elem duymamıştı!

Hiç bu kadar üzülmemişti!

Ve amcasına hiç böyle seslenmemişti:

Ey Rasulullah ın(A.S.M) amcası Hamza;

Ey Allah(C.C.) ın ve Rasulü nün(A.S.M) Arslanı Hamza;

Ey hayırlar işleyen Hamza;

Ey Rasulullah a(A.S.M) koruyucu olan Hamza;

Allah(C.C.) sana rahmet etsin!

Eğer senden sonra yas tutmak gerekseydi;

Sevinmeyi bırakıp sana yas tutardım!

Ve bir ayet yankılanıyor Ahzab dağında:

(Bismillahirrahmanirrahim-Rahman ve Rahim olan Allah ın adıyla!)

Mü minlerden öyle yiğitler vardır ki,

Onlar Allah(C.C.) a verdikleri sözde sadakat gösterdiler.

Onlardan bazıları şehid oluncaya kadar

çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi.

Kimisi de şehid olmayı bekliyor.

Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler...



DURSUN ALİ ERZİNCANLI
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:55 pm


    HENDEK SAVAŞI (Şevval 5 H./ Şubat 627 M.)



    Hz. Peygamber (s.a.s)'in müşriklerle yaptığı büyük ve en önemli
    savaşlarından birisi. Uhud savaşından iki yıl sonra, Hicret'in beşinci
    yılının şevval ayında (23 şubat 627) Medine'nin kuzeyinde cereyan
    etmiştir.



    Kureyş müşrikleri Uhud savaşında başarılı olmuşlardı ama
    müslümanların gücünü kıramamışlardı. Tam tersine müslümanlar
    Medine'deki birlik ve beraberliklerini sağlamlaştırmış, askeri bakımdan
    daha güçlü bir duruma gelmişlerdi. Medine'de sürekli problem çıkaran
    Yahudi Benu Nadir kabilesi sürülmüş; doğuda Zatu'r-Rika, kuzeyde
    Dumetü'l-Cendele yapılan seferler kesin zaferle sonuçlanmış,
    müslümanların gücü ve etkinliği gün geçtikçe daha da büyümüştü. Bunun
    sonucu olarak Mekke müşriklerinin Mısır, Suriye ve Irak yönündeki
    kervan yolları tamamen kapatılmıştı.



    Müslümanların bölgeye hakim bir güç olmaya başlaması İslâma
    katılanların sayısını hızla artırmış, geçen zaman, müslümanların sosyal
    hayatlarını düzenleme ve yerleştirme yolunda önemli adımlar atmasına
    fırsat tanımıştı. İslâm'ın bu gözle görülür güçlenişi karşısında
    müslümanların başlıca düşmanlarından olan yahudiler, düşmanca
    faaliyetlerine hız verdiler. Özellikle Medine'den sürülen Benu Nadir
    kabilesi bütün çevrede İslâm aleyhinde sürekli propaganda yapıyor,
    İslâm'ın güçlenmesini önlemek için müslümanlara kesin bir darbe
    vurmanın yollarını arıyordu. Bu çalışmaları sonuçsuz kalmamış,
    yahudiler aralarında görüş birliği sağlanarak Kureyş ve diğer müşrik
    kabilelerle birleşmenin yolları aranmaya başlamıştı.



    Yahudilerden oluşan bir heyet Mekke'ye gelerek kışkırtıcı
    çalışmalardan sonra Kureyş'e ortak düşmanları olan müslümanlara
    birlikte saldırmayı Rasûl Aleyhisselâm'ı ve İslâm'ı ortadan kaldırmayı
    teklif ettiler. Ticaret yollarının kesilmesiyle ekonomik bir çıkmaza
    düşen ve içlerinde hala Bedir'in acısını taşıyan müşrikler bu teklifi
    olumlu karşıladı (Taberî, Tarihu't-Taberi, Mısır,1961, II, 564-5).
    Yahudi heyeti ve Kureyş'ten seçilen elli adam Kâbe örtüsünün altına
    girip göğüslerini kâbe duvarına dayayarak tek başlarına kalıncaya kadar
    müslümanlarla savaşmaya yemin ettiler. Artık tek düşünceleri vardı. Bu
    savaşı mutlaka başarmak ve İslam'ı ebediyyen yok etmek (İbnü'l-Hişâm,
    es-Siretü'n-Nebeviyye, Beyrut, 1407/1987, II, 254, 255).



    Yahudiler Kureyş'le anlaştıktan sonra Necid'e giderek Benu Süleym
    ve Gatafan kabilelerini de bu ittifaka dahil etmeye çalıştılar. Gatafan
    kabilesini Hayber'in bir yıllık hurmasının yarısı karşılığında
    müslümanlara karşı savaşmaya razı ettiler. Arkasından diğer Arap
    kabilelerini dolaşarak putperestliğin İslam'dan üstün olduğunu, fakat
    müslümanlarla savaşılmadığı takdirde putperestliğin sonunun yaklaştığı
    propagandasıyla savaşa kışkırttılar. Bu çalışmaları sonunda Fezare,
    Süleym, Sa'd ve Esedoğulları kabileleri de ittifaka dahil oldu (Taberî,
    a.g.e., II, 566).



    Savaş hazırlıklarına başlayan Kureyş, üçyüz at, bin beşyüz devenin
    bulunduğu dörtbin kişilik bir ordu donattı. Buna Yahudi ve diğer Arap
    kabilelerinin kuvvetleri de eklenince yaklaşık onbin kişilik bir ordu
    meydana geldi. Bu büyük ordu İslâm'a son ve öldürücü darbeyi vurmâk,
    Allah'ın nurunu boğmak niyet ve umuduyla Medine'ye yöneldi. Arap
    yarımadası belki de o güne kadar böyle büyük bir orduya şahit olmamıştı
    (İbn Hişam, es-Siretit'n-Nebeviyye, Mısır, 1375/1955, II, 214, 216,
    220):



    Râsulullah (s.a.s) müttefiklerin girişimini haber alır almaz derhal
    bir savaş meclisi topladı. Mecliste düşmana karşı ne gibi tedbirler
    alınması, nasıl bir savaş taktiği izlenmesi gerektiği konusunda
    istişare edildi. Ashâbın çoğunluğu Medine'yi içerden savunmanın uygun
    olacağı görüşünde idi. Bu görüş benimsendikten sonra Selman-ı Farisî
    hazretleri, "bizde bir şehir üstün kuwetlerle kuşatıldığı zâman daima çevresine bir hendek kazılır ve şehir bu şekilde savunulur"
    şeklinde görüş bildirince Rasûl aleyhisselam bunu uygun görerek savunma
    planının bu doğrultuda hazırlanmasını emretti. Vakidî'nin Hendek Savaşı
    sırasında Rasûlullah'ın Kureyş lideri Ebû Süfyan'a yazdığım söylediği
    bir mektuba göre ise, şehrin çevresine hendek kazılmasını doğrudan
    doğruya şanı yüce Allah, Rasûlüne ilham etmiştir. Düşmanın geleceği
    yöne kazılacak hendekle şehrin koruması esas olmakla birlikte Selmân-ı
    Farisî'nin teklifi içinde Medine'yi çevreleyen binalar arasına kapatmak
    da vardı, zaten şehrin diğer tarafı dağ ve hurmalıklarla çevrili idi
    (İbn Hişam, a.g.e., II, 255).



    Rasûlullah, vakit kaybetmeden, ileri gelen sahabîlerle birlikte
    keşfe çıkarak hendek kazılması gereken yerleri tesbit etti. Düşmanın
    saldırısına açık bulunan yerlerin tesbitinden sonra bütün müslümanlar
    toplanarak hendek kazma çalışmalarına başladılar. Medine'deki bütün
    araçlar toplandığı halde yine de birçok müslüman araçsız kalmıştı.
    Bunun üzerine Rasûlullah, müslümanlarla anlaşmalı bulunan Benu Kurayza
    kabilesinden ödünç aletler aldırdı.



    Başta Rasûl aleyhisselam olmak üzere bütün müslümanlar canla başla
    çalışıyorlardı. Mevsim kış olduğu için çalışmak oldukça güç ve
    yorucuydu. Buna rağmen müslümanlar büyük bir coşkuyla çalışıyor, hep
    bir ağızdan "bizler ömrümüz oldukça Muhammed'le birlikte savaşa devam
    etmek üzere bey'ât etmişizdir" anlamında mısralar okuyorlardı. Hendek
    kazarken Hz. Peygamberin birçok mucizesinin geldiğini yine İslâm
    tarihçileri nakletmektedirler (İbn Hişam, a. g. e., II, 217, 219).



    Rasûlullah da coşkuyla çalışan arkadaşları ile birlikte toprak
    kazıyor, taşıyor, onlarla bir ağızdan şu anlamdaki beyitleri okuyordu: "Allah'ın
    lütfu ve hidayeti olmasaydı biz ne hidayete erer, ne sadakalar verir,
    ne de ibadet ederdik. Ya Rab! Bizi huzur ve sükuna erdir. Düşmanla
    karşılaşırsak bize sebat ve metanet ver. Bize saldıranlar fitne
    çıkararak fesat peşinde koşuyorlar. Biz ise onlara karşı koyuyoruz."

    Münafıklar ise bu işi ağırdan alıyor ve çeşitli bahanelerle çalışmamak
    istiyorlardı (İbn Hişam a.g.e., II, 216; Taberî, a.g.e., II, 566, 567).



    Bu şekilde iki hafta boyunca süren gayret sonunda Medine çevresinin
    gerekli yerleri hendeklerle kuşatılmış, hendeklerden çıkan topraklar iç
    tarafa yığılarak siperler oluşturulmuştu.



    Hendek kazma çalışmaları biter bitmez Rasûl aleyhisselam
    savaşabilecek durumdaki bütün müslümanları topladı. Müslüman
    mücahitlerin sayısı üçbindi ve otuz altı da at vardı. Müslüman
    savaşçılar gruplar halinde siperler gerisine yerleştirildi. Bu sırada
    Ebû Süfyan komutasındaki ordu Medine'nin Batısından, Necid kabileleri
    de Doğudan Medine önlerine geldiler.



    Kureyş ordusu Medine'nin kuzeyinden dolaşarak Uhud dağı civarına
    geldi. Ortalığı boş görünce evvelce Uhud savaşında aldıkları mevkiye
    doğru yaklaştılar. Burada diğer kuvvetlerle birleşerek Uhud-Medine yolu
    üzerinde ilerlemeye başladılar. Bir müddet sonra Rasûlullah'ın
    hendekler gerisinde görülen çadırları karşısına geldiler ve onun
    karşısında yer aldılar (Taberî, a.g.e., II, 570).



    Müşrikler çevrede müslümanları görmeyince hızla Medine üzerine
    atıldılar. Fakat müslümanlar tarafından kazılan hendeklere gelir gelmez
    ne yapacaklarını şaşırdılar. O zamanlar böylesi istihkamlar inşa etmek
    Araplar tarafından bilinmiyordu. Rasûlullah'ın bu değişik savunma
    yöntemi müşrikleri hayret ve şaşkınlık içinde bıraktı. İçerlerinde
    bazıları atlarını hendekler boyu sürerek bir geçit aradılar. Fakat
    hendek gayet derin kazılmış olduğu için geçmeyi başaramadılar. Bu arada
    hendek gerisinde siperlenen müslümanlar düşmanı ok ve taş yağmuruna
    tuttular. Düşman süvarileri de bu şekilde karşılık vermek zorunda
    kaldılar. Müşrikler bir aya yakın bir süre hendek gerisinde kaldılar.
    İki taraf arasında herhangi bir savaş olmadı. Bir kaçı mübareze ve
    karşılıklı ok atmaktan başka ciddi bir hareket olmadı (Taberî, a.g.e.,
    II, 572).



    Müslümanlar arada sırada taarruz eden düşmanı bu şekilde
    karşılayarak savunma süresini uzatıyorlardı. Fakat bu sırada
    müslümanlarla anlaşma içindeki Benu Kurayza kabilesinin anlaşmayı
    bozarak geceleyin Medine üzerinde baskın yapmak için hazırlandıkları
    söylentisi yayıldı. Bu haber müttelik ordulara göre oldukça zayıf olan
    müslümanlar arasında büyük bir endişeye neden oldu. Rasûl aleyhisselam
    durumun açıklığa kavuşturulması için Kurayza kabilesine birisini
    gönderdi. Benu Kurayza kabilesinin reisi Kaab b. Esed'in Benu Nâdir
    kabilesi reisi Nayy b. Ahtab tarafından kandırılmış olduğu ve
    Kurayzalıların gerçekten anlaşmayı bozmuş oldukları anlaşıldı. Kurayza
    kabilesi ile Evs kabilesi arasında dostluk bulunduğu için Evs'in lideri
    Sa'd b. Muaz ve bazı Evs ileri gelenleri özel olarak Benu Kurayza
    kabilesine gönderildi ise de olumlu bir sonuç alınamadı.








    Kur'ân, Düşmanın Gelişini ve Durumun Vehametini Şöyle Dile Getirir:



    "Onlar size yukarınızdan ve
    aşağınızdan gelmişlerdi. Gözler dönmüş, yürekler ağızlara gelmişti.
    Allah için çeşitli tahminlerde bulunuyordunuz"
    (el-Ahzab, 33/10). Rasûlullah zaman geçirmeden ortaya çıkan yeni duruma uygun tertibatı aldı. Müslümanlara hitaben, "Emin olunki bunun sonu hayırlıdır. Müslümanların yegane koruyucusu Allah'tır."
    buyurarak müslümanlara güven verdi. Şehir içinde ve savunma hattı
    çerçevesinde güvenlik önlemleri bir kat daha artırıldı. Geceleri
    düşmanın ani bir baskın yapmasını önlemek amacıyla devriye kolları
    çıkarılmaya başlandı.



    Gece basar basmaz bütün devriye görevlileri görev yerlerine
    dağılıyor, Rasûlullah ise savunma hattının en zayıf noktasında
    bekliyordu. Geceleri çok soğuk olduğu için savaşın zorlukları kendisini
    daha ağır biçimde hissettiriyordu. Bununla birlikte Müslümanlar inançla
    ve sabırla görevlerini yerine getiriyorlardı.



    Bu arada münafıklar da boş durmuyor bir takım teşvikler ve aldatıcı
    sözlerle imanı zayıf kimseleri kandırmaya çalışıyorlardı. Nitekim
    Kur'ân bu duruma "İki yüzlüler ve kalplerinde hastalık olanlar, Allah ve Rasûlü size sadece kuru vaadlerde bulundu" diyorlardı (el-Ahzab, 33/12). Ayetiyle işaret etmektedir.






Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:55 pm


    Kuşatma onbeş günden fazla sürdüğü halde müşrikler hiçbir sonuç alma
    başarısını gösteremediler. Muhasaranın devamı sabahlara kadar
    siperlerde bekleyen müslümanları oldukça kötü etkiliyordu. Şehrin
    dışarıyla bütün bağlarının kestirilmiş olması yiyecek sıkıntısının
    başlanmasına neden oldu. Münafıklar bundan da güç alarak yersiz
    konuşmalarını çoğalttılar. Eskiden beri meydan savaşlarına alışmış olan
    müslümanlar düşman karşısındâ hiçbir şey yapmadan beklemekten sıkılmaya
    başlamışlardı. Mevsimin şiddeti bu durumu daha da etkiliyordu.
    Özellikle geceleri çıkan soğukta devriye görevini yapanlar fazlasıyla
    muzdarip olmaya başladılar. Hatta hayvanlarına yedirecek birşey bulamaz
    hale geldiler. Müslümanların direnci yavaş yavaş kırılmaya yüz
    tutmuştu. Kur'ânın deyimiyle "İşte orada mü'minler denenmiş ve çok şiddetli sarsıntıya uğramışlardı" (el-Ahzab, 33/11).



    Durumun vehameti karşısında Hz. Peygamber, Müşriklerin birliğini
    bozabilmek için bir ara Gatafanlıların reisleri Uyeyne b. Hısn b.
    Huzeyfe ve el-Haris b. Avf b. Ebi harise el-Murriye haber göndererek
    dönüp gitmeleri karşılığında Medine hurmalarının üçte birini onlara
    vermek üzere anlaşmak istediyse de (hatta anlaşma metni bile
    hazırlanırken) Sa'd b. Mu'az ve Sa'd b. Ubâde ile istişaresi sonucu bu
    fikirden vazgeçti (İbn Hişam, a.g.e., II, 223; Taberî, a.g.e., II,
    572-3).



    Diğer yandan düşman ordusu baskısını giderek arttırıyordu. Değişik
    yönlerden peşpeşe saldırılarda bulunuluyor, hendeği aşamayarak çaresiz
    geri dönüyordu. Muhasaranın olağanüstü şiddet kazandığı bir sırada
    müşrikler ne pahasına olursa olsun hendeği aşmaya karar verdiler.
    Savaşçılıktaki büyük ustalığı ve Kahramanlığıyla şöhret kazanmış olan
    Amr b. Abdived ile İkrime b. Ebû Cehl, Nevfel b. Abdullah, Dırar b.
    Hattab, Hübeyre b. Ebî Vehb hendeği geçmek üzere ileriye gönderildi.
    Ebû Süfyan ve Halid b. Velid de onun arkasından genel bir saldırı için
    kuvvetlerini ileriye doğru hareket ettirdiler. Amr ve yanındakiler
    binbir güçlükle de olsa hendeği aşmayı başardılar.



    Amr b. Abdived atını ileriye sürerek müslümanları kendisiyle
    savaşacak bir savaşçı taleb etti. Amr birçok savaşlarda bulunmuş,
    yiğitlik ve gözüpekliği sayesinde birçok birlikleri dağıtmış gayet usta
    bir silahşor, çevik bir süvari olduğundan, onunla dövüşmeye kimse
    cesaret edemezdi. Nitekim müslümanlardan da kimse onun isteğine cevap
    veremedi.



    Bu durumu gören Hz. Ali, Amr'a karşı çıkmak için izin istedi. Fakat
    Rasûlullah izin vermedi. Amr tekrar ileriye atılarak müslümanlara
    hitaben; "İçinizden kahramanlık meydanına çıkacak kimse yok mu? Hani ölenlerinizin gideceğini söylediğiniz Cennet?"
    diye bağırdı. Müslümanlardan yine ses çıkmayınca Hz. Ali ikinci defa
    izin istedi. Rasulullah kendi zırhını çıkarıp Ali'ye giydirdi, beline
    zülfikâr'ı taktı ve ellerini açarak "Ya Rabb amcam Übeyd Bedirde; Hamza
    Uhudda şehid oldular bu Ali ise kardeşimdir ve amcamın oğludur. Onu
    koru, beni kimsesiz bırakma. Sen Varislerin en hayırlısısın" diye dua
    ederek uğurladı.



    Amr'ın karşısına çıkan Hz. Ali kendisini tanıttı. Amr, Ali'nin
    gençliğini ve babasıyla olan dostluğunu ileri sürerek onunla savaşmak
    istemedi. Hz. Ali ise kendisiyle savaşmayı ve onu öldürmeyi
    arzuladığını bildirdi. Kendisinin savaşa çıkanların üç tekliflerinden
    birini kabul ettiğini duyduğunu; eğer öyleyse, üç teklifi olduğunu
    söyledi. Ya müslüman olmasını, ya savaşı bırakıp gitmesini, yada
    kendisiyle dövüşmesini teklif etti. İlk ikisini reddeden Amr dövüşmeyi
    seçti.



    İlk saldırı Amr'dan geldi. Vurduğu kılıç darbesi Ali'nin kalkanını
    parçalayarak başından yaralanmasına neden oldu. Sıra kendisine
    geldiğinde Ali indirdiği darbe ile Amr'ı cansız yere yuvarladı.
    Müslümanlar sevinçle tekbir getirirken müşrikler büyük bir hayal
    kırıklığına uğradılar.



    Hz. Ali Amr'ın işini bitirince Dırar ile Hübeyre Ali'nin üzerine
    yürüdüler. Dırar Hz. Ali'nin yüzüne bakar bakmaz dönüp kaçmaya başladı.
    Sonradan Dırar, "ölüm meleği surete bürünmüş bana görünmüştü,"
    diyecektir, bu kaçış hakkında. Çarpışmaya yeltenen Hübeyre de Ali'nin
    bir kılıç vuruşu ile zırhı delinince kurtuluşu kaçmakta buldu, (İbn
    Hişam, a.g.e., II. 224-225).



    Hz. Ömer, kaçan kardeşi Dırar'ın peşinden, Zübeyr b. Avvam da
    Hübeyr'in arkasından koştular. Bu sırada Nevfel b. Abdullah hendeğe
    düşmüş, yaralanmıştı. Müslümanlar onu taşa tuttular. Fakat Ali onları
    durdurdu, hendeğe inerek boynu kırılmış Nevfel'in kafasını uçurdu.



    Bu kötü sonuç karşısında Ebû Süfyan çaresiz ordugahına döndü.



    Ertesi günü Benu Kurayza Kabilesi de düşman ordusuna katıldı.
    Müttefikler böylece kuvvet kazanınca bir kat daha cesaretlenerek
    saldırılarını sıklaştırmaya, tazyiklerini arttırmaya başladılar. Ok ve
    taş muharebeleri akşama kadar sürüp gitti. Karanlık basınca müşrikler
    ordugahlarına çekildiler. Genel bir saldırı düşüncesi müslümanlar
    arasındaki endişeyi bir kat daha artırdı.



    Bu arada savaşın yönünü değiştirecek önemli bir olay oldu. Düşman
    saflarında iken müslüman olan Nuaym b. Mes'ud es-Sakafî gizlice
    Rasulullah'ın ordusuna katıldı. Durumun kötülüğünü gören Nuaym,
    müttefiklerle Benu Kurayza Kabilesinin arasını bozmak için iyi bir
    vesile oldu. Hz. Peygamber ona Benu Kurayza ile müşriklerin arasını
    açması için talimat verdi. İslâma girdiği bilinmediği için rahatça Benu
    Kurayza lideri Kaab b. Esed'in yanına gitti. Kaab'ın yanında daha başka
    Yahudi liderleri de bulunuyordu. Onlara yahudilere bir iyilik etmek
    isteğimi söyleyerek Kureyş ve Gatafan kabilelerinin artık savaştan
    usandığından söz etti "hatta
    daha fazla zahmet çekecek olurlarsa sizi bırakıp gidecekler. O zaman
    siz İslâm ordusuna karşı koyamazsınız. Bu tehlikeyi önlemek için Kureyş
    ve Gatafan kabileleri ileri gelenlerinden birkaç kişiyi rehin alın"
    dedi. Yahudiler bu haberden son derece memnun oldu.



    Nuaym, oradan Ebû Sufyan'ın ordugahına geldi. Ona Kurayzalıların
    anlaşmayı bozduklarından dolayı pişmanlık duyduklarını ve anlaşmayı
    gizlice yenilediklerini, hatta suçlarını affettirmek için Kureyş ve
    Gatafan liderlerinden birkaç kişiyi rehin alarak müslümanlara teslim
    etmeyi düşündüklerini söyledi. Bu haber Ebû Süfyan'ı vesveseye düşürdü.
    Derhal kurayza liderine İkrime b. Ebî Cehl ve Benî Gatafanlı bir grupla
    haber göndererek muhasaranın çok uzadığını, askerin açlıktan şikayet
    ettiğini bu nedenle ertesi günü genel bir saldırı ile bu duruma bir son
    verilmesi gerektiği arzusunda olduğunu söyledi. Buna karşılık
    Kurayzalılar, Kureyş ve Gatafan ileri gelenlerinden birkaç kişi rehin
    verilmedikçe kendilerine güvenemeyeceklerini bildirdiler. Kureyş ve
    Gatafan liderleri bu haberi işitince Nuaym'ın sözüne hak vererek rehin
    vermekten imtina ettiler. Kurayza kabîlesi ise onların tavrının Nuaym'ı
    doğruladığını görünce müttefiklerden ayrılarak onları kendi başlarına
    bıraktılar, (İbn Hişam, a.g.e. II. 230) (Taberî, a.g.e. II 578-9).



    Kuşatma yine sürüyordu, ama eski şiddetini kaybetmişti. Rasûlullah
    (s.a.s) bu günlerde, bugün Ahzab Mescidinin bulunduğu yerde ayakta
    durup ellerini yukarıya kaldırarak müşrik kabileleri aleyhinde üçgün
    boyunca dua ettiler. Üçüncü gün öğle ile ikindi namazı arasında
    duasının kabul edildiği kendisine vahyedildi. Ashab bunu Rasûlullah'ın
    yüzünde dalgalanan sevinçten anladı. Cebrail (a.s.) "sevininiz, Allah
    onlara bir rüzgar saldı."diyerek Allah'ın müşrikleri kasırga ile
    perişan edeceğini haber vermişti. Allah Rasûlü hemen iki dizi üzerine
    çöküp ellerini kaldırdı. gözlerini yere indirdi. ve "bana ve ashabıma
    acıdığın için sana şükranlarımı sunarım Allah'ım" dedi. Sonrada haberi
    ashâbına o müjdeledi.



    Beklenen rüzgar birkaç gün sonra geldi. Bu soğuk, dondurucu bir
    rüzgardı. Tozları, toprakları müşriklerin gözlerini dolduruyordu.
    Rüzgar, onları kendi başlarının derdine düşürmüş, çekilmek, zorunda
    bırakmıştır. Çadırların bezlerini, derilerini yırtıyor, direklerini
    söküyor, sergileri kumlara gömüyor, yakılan ateşleri, aşıkları
    söndürüyor, develeri, atları birbirine karıştırıyor, hiç kimse kimsenin
    yanına gidemiyor. Müşrikler ordugahlarından devamlı tekbir sesleri,
    silah şakırtıları duyuyorlardı. Kalplerine büyük bir korku düşmüş,
    amansız bir paniğe kapılmışlardı. Kur'an sonradan bu olayı mü'minlere
    şöyle hatırlatmaktadır: "Ey
    mü'minler. Allah'ın size olan nimetini anın. Hani üzerinize ordular
    gelmişti. Biz de onların üzerine rüzgar ve görmediğiniz ordular
    göndermiştik. Allah yaptıklarınızı görüyordu. "(ef-Ahzâb. 33/9)" "Allah
    kâfirleri öfkeleri ile geri çevirdi. Hiçbirşey elde edemediler. Savaşta
    iman edenlere Allah'ın yardımı kâfi geldi. Allah güçlüdür, herşeye
    galiptir"
    (el-Ahzâb; 33/25).



    Gece boyunca devam eden fırtına, sabahleyin biraz sükûnet buldu. Allah
    Rasûlü, Huzeyfe b. Yeman'ı düşman ordusu hakkında bilgi alması için
    gönderdi. Huzeyfe, düşman ordusunun perişan halini görerek geri döndü.
    Hz. Peygamber bundan son derece memnun oldu ve sonucu beklemeye
    başladı. (İbn Hişâm, a.g.e. II. 231-2).



    Ebû Süfyan ansızın uğradığı bu büyük felâket üzerine Kurayza
    kabilesinin ordudan ayrıldığı ve orduda ihtalâf çıktığı bahanesiyle
    kuşatmayı sona erdirerek geri çekilme emrini verdi. Amr İbnû'l-âs ile
    Halid b. Velid ikiyüz süvari ile müşriklerin geri çekilişini
    denetlediler. Müşrikler başansızlıklarından doğan umutsuzluk ve sıkıntı
    içerisinde hızla ricat etmeye başladılar.


    Kureyş ordusu Mekkeye, Gatafan kabileleri Necid'e doğru yol alırken
    müslümanlar savunma hattından çıkarak düşman ordugahına vardılar.
    Düşmanın telaş ve heyacan içinde geri çekilirken bırakmış oldukları
    erzak ve zahirelere ve Ebû Sufyan'ın yahudi reislerinden Hayg'a
    gönderdiği yirmi deveye el koydular. Develer kurban edildi, hurma dolu
    sepetler boşaltıldı ve müslümanlara dağıtıldı. Bu ganimet vasıtasıyla
    muhasaranın ortaya çıkardığı kıtlık ortadan kalkmıştı. Rasûlullah
    (s.a.s.) müslümanlara hitab ederek, "Ey
    İslâm mücahidleri! Emin olunuz ki bu muzafferiyet sizin için ölümsüz
    bir başaııdır. Bundan böyle Kureyş kabilesi size değil, siz Kureyş'e
    taarruz edeceksiniz"
    buyurdu. Rasûlullah'da bu sözleriyle
    müşriklerin bütün gücünün tükendiğini, artık müslümanların zafer
    yollarının açıldığını da müjdelemiş oluyordu.



    O gün öğleye doğru Hz. Peygamber, aldığı ilâhi bir emir gereği
    müslümanlara derhal bir ilan yaptırarak bu savaşta müşriklerle bir
    olup, kendilerini arkadan vuran Benu Kurayzaya karşı savaşmak üzere şu
    emri verdi: "Kim dinler ve itaat ediyorsa, ikindi namazını Benû Kurayza önlerinden başka yerde kılmasın" Bu emri alan müslümanlar derhal hareket ederek bu yahudi belasını da ortadan kaldırdılar.






Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:55 pm


FARAN DAĞLARINDA AÇAN SEVGİLİ



Selam sana nazlı Nebi

Selam sana gözbebeği

Mevla’nın kudretiyle selam.



Selam sana nur-i dilara

Selam sana Hakk habibi

Rahman’ın kudretiyle selam.



Selam sana Andelib_i Zişan

Selam sana Muhammedi

Cebrail’in yüreğiyle selam

İbrahimce selam sana

Rahimce selam sana

Gafurca selam.



Selam sana ey yetimler padişahı

Selam sana Ahmedi nefesli yar

Eyyupça selam sana

Selam sana ya Habiballah

Selam sana ya Nebiallah

Selam sana ya Resulallah.



Ya Resulallah

Sen, sevmek için istenen

Can, dudakta istenen

Sevda ikliminin en güzel mevsiminin

En güzel çiçeğisin.



Cemre gibi düştün kainatın kışına

Bahar, senin elinde doğdu

Senin elinle indi toprağa

Öyle bir sevildin ki

Candan aziz bilerek

Uğruna can verildi

Ama bu, ölüm değildi

Adını bir kez anan

Bir kez gönülden anan

Rahmetin nur kaynağı gözlerinde dirildi

Şimdi biz de seni anıyoruz

Mevla’mızın yeminleriyle anıyoruz seni

Ey Faran Dağları’nda açan sevgili



Fecre

On geceye

Her şeyin çiftine ve tekine

Akşamın alacakaranlığına

Kararıp bürüdüğü zaman geceye

Açılıp aydınlattığı zaman

Gündüze and olsun ki

Sen olunca sitem yok

Serzeniş yok

Eyvah yok

Alemlere ambersin

O’ndan başka ilah yok

Sen, en son peygambersin.



Beni ilk öksüz oluşun vurdu

Yetim kalışın yaraladı önce

Elden ele dolaşmıştın

Herkesin gözbebeğiydin



Ama mahzun

Ama kederli

Bir yanın arşa kadar azamet

Bir yanın ürkek



Mekke akşamları yanar

Verdiğin her nefeste

Ve gökten inen bir sesle

Allah korumasına alır.



Senin derdin Allah’tı

Hüznün kederin Allah

Senin dostun Allah’tı

Sana en yakın Allah.



Biz seni göremedik ya Resulallah

Uhud Dağı’nı seyrettik

Okçular tepesinden bir sabah

Bir Medine sabahında

Uhud’u seyrettik

Seni göremedik

Ebu Ubeyde bin Cerrah sanki ordaydı

Sanki mübarek yüzüne batan miğfer halkalarını

Dişleriyle sökmek için nefes nefeseydi

Kalbi yerinden fırlayacakmış gibiydi

Seni öyle seviyordu ki

Tenine bir dikenin batması bile

O kalbi durdururdu.



Biz seni göremedik ya Resulallah

Uhud’u gördük bir sabah

Malik bin Sinan olamadık

Mübarek kanının, kanına karıştığı

Malik bin Sinan sanki oradaydı

Ve inemedik okçular tepesinden

Sanki sen inin demeden inersek

Uhud tekrar cehenneme dönerdi.



Ey Faran Dağları’nda açan sevgili

Güneşe ve onun ışığına

Ardından gelmekte olan aya

Onu ortaya koyan gündüze

Onu bürüyen geceye

Göğe ve onu meydana koyana

Yere ve onu yayana and olsun ki

Sen olunca sitem yok

Serzeniş yok

Eyvah yok

Alemlere ambersin

O’ndan başka ilah yok

Sen, en son peygambersin



Vazgeçtim seni hep ötelerde aramaktan

Seni yüzyıllar öncesine hapsetmekten vazgeçtim

Mesafelerden usandım ya Resulallah

Sana sesleniyorum



Alemlere rahmetsin

Seslenince yanımdasın

Burdasın

Günahkarım



Ama sen günahkarların umudusun

Temizle beni ya Resulallah!

Temizle beni ya Resulallah!

Temizle beni ya Resulallah!



Mescid-i Nebevi’de gördüm

Mübarek sözlerinden birini süsleyip duvara asmışlar:

“Benim şefaatim, ümmetimden büyük günahları olanlar için.”

Buyurmuşsun

İçimde her şey üşür

Rüzgar üşür

Yağmur üşür

Dua üşür

Melekler üşür

Isıtırsan bir sen ısıtırsın

Medine’ye akan nur gibi ak kalbime

Ey ban u cihan

Yorgunum

Güçsüzüm

Çaresizim

Sen çaresizlerin yardımcısısın



Yüreğimi koşturdum

Sana doğru

Çatlarcasına koşturdum

Kimseye hakkım yok

Huzurunda sana ait varlıkları dava etmem

Ben bir davalıyım

Tükendim ya Resulallah

Hicretimi kabul et ya Resulallah!

Hicretimi kabul et ya Resulallah!

Hicretimi kabul et…



DURSUN ALİ ERZİNCANLI
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:56 pm

İÇKİ VE KUMARIN HARAM KILINMASI



Mekke devrinde içki ve kumar yasaklanmış değildi. Müslümanlardan da
içki içen ve kumar oynayanlar vardı. Rasûlullah (s.a.s.) bunlara ses
çıkarmıyordu. İçki ve kumarın yasaklanması birden bire değil, tedricen
olmuştur.


İçki ile ilgili Kur'ân-ı Kerîm'de 4 âyet vardır. Mekke'de inen ilk âyetde:

"Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinden içki yapar, güzel bir rızık edinirsiniz",(en-Nahl Sûresi, 67) buyrulmuş, içki yasaklanmamıştır.



Medine devrinde Hz Ömer ve Muâz gibi bazı sahâbe:

-Ey Allah'ın Rasûlü, içki hakkında bize yol göster, çünkü şarab aklı
gideriyor, diye Rasûlullah (s.a.s.)'e baş vurdular: Hicretin 4'üncü
yılı Şevvâl ayında: "Sana
içki ve kumarı soruyorlar. De ki: Bunlar da hem büyük günah, hem de
insanlara bazı yararlar var, fakat günahları menfaatlerinden daha
büyük..."
(el-Bakara Sûresi, 219) anlamındaki âyet indi. İçkiyi
ilk yasaklayan âyet bu oldu. Fakat bu âyetle içki kesinlikle
yasaklanmadığından, "günahı var" diye bırakanlar olduğu gibi, "faydası
da var" diye eskisi gibi içenler de vardı.


Abdurrahman b. Avf'ın verdiği bir ziyâfette dâvetliler içki de
içmişlerdi. Akşam namazında cemâte imâm olan zât "el-Kâfirûn Sûresi"ni
sarhoşluk sebebiyle yanlış okudu. Âyetlerin anlamları değişti.


Bunun üzerine:

"Ey inananlar, ne söylediğinizi bilecek duruma gelmedikçe, sarhoş iken namaza yaklaşmayın," (en-Nisâ Sûresi, 43) anlamındaki âyet indi.



Bir müddet sonra Ensardan Mâlik oğlu Itbâ'nın ziyâfetinde dâvetliler
sarhoş oldular. Sa'd b. Ebî Vakkas bir şiir okuyarak kendi soyunu övdü,
ensârı ise yerdi. Ensârdan bir zât da, sofrada yedikleri devenin çene
kemiğini Sa'd'a vurup başını yardı. Sa'd, Hz. Peygamber (s.a.s)'e
şikâyette bulundu. O zaman: "Ey
İnananlar, içki, kumar, tapınılmak için dikilmiş taşlar (putlar), fal
okları, ancak şeytanın işinden birer pisliktir. Bunlardan uzak durun
ki, kurtuluşa eresiniz..."
(el-Mâide Sûresi, 90) anlamında inen
âyetle içki ve kumar kesinlikle yasaklandı. Rasûlullah (s.a.s) bu
yasağı hemen ilân ettirdi. Bütün Müslümanlar içkiyi bıraktılar.
Evlerinde, dükkânlarında bulunan bütün içkileri sokaklara döktüler.


Rasûlullah (s.a.s) Efendimiz içkiyle ilgili olarak:

"Sarhoş edici bütün içkiler haramdır." (Müslim,3/ 1575-1576; et-Tâc, 3/141).



"Çoğu sarhoşluk veren içkinin azı da haramdır" buyurmuştur. (İbn Mâce, es-Sünen, 2/l124 Hadis No: 3392;et-Tâc 3/142)



"İçki, bütün kötülüklerin anasıdır." (Keşfü'l Hafâ, l/382 (Hadis No: 1225, Beyrut 1351) buyurmuştur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:57 pm

VI- HİCRETİN ALTINCI YILI (627-628 M.)



1- HUDEYBİYE BARIŞI (Zilkade 6 H./Mart 628 M.)



"Ey Muhammed, Biz sana apaçık bir zafer sağladık." (Fetih Sûresi, 1)



a) Müslümanların Kâbe'yi Ziyâret Arzusu:



Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), Medine'ye hicret edeli 6 yıl
olmuştu. Bu süre içinde Mekke müşrikleriyle, Medine'de bulunan
Müslümanlar arasında, sırasıyla Bedir, Uhud ve Hendek Savaşları oldu.
Mekke müşrikleri Medine'yi basmak, Hz. Rasûlullah (s.a.s.)'i öldürmek,
Müslümanlığı yok etmek için her çâreye baş vurdular; bütün imkân ve
güçlerini ortaya koydular; fakat amaçlarına ulaşamadılar. Müslümanların
günden güne güçlenmelerine, sayılarının artmasına engel olamadılar.
Ancak Medine dışındaki kabîleler, Müslümanlığın ne olduğunu yeterince
bilmiyorlardı. Kâbe'nin komşusu ve koruycusu olduğu için saygı
duydukları Kureyş kabîlesi, kendi içlerinden çıktığı halde Hz. Muhammed
(s.a.s.)'in peygamberliğini kabûl etmemiş,hatta O'nu yurdundan
çıkarmışlardı. Bu yüzden, Müslümanlığın Medine dışındaki kabîlelere
tanıtılabilmesi ve geniş ölçüde yayılmasının sağlanabilmesi için,
Mekke'lilerle barış yapılmasına ihtiyaç vardı. Rasûlullah (s.a.s.),
geçici de olsa Mekkelilerle barış yaparak, diğer kabîlelerle serbestçe
ilişkiler kurmayı arzu ediyordu.
Diğer taraftan, Mekkeli Müslümanlar, doğup büyüdükleri ve her şeylerini
bırakıp ayrıldıkları yurtlarını çok özlemişlerdi. Her namazda
yöneldikleri kutsal Kâbe'yi 6 yıldan beri ziyâret edemiyorlardı.
Kâbe'yi ziyâret, bütün Müslümanların en büyük ortak özlemleri olumuştu.



b) Rasûlullah (s.a.s.)'in Rüyâsı:



Hicretin 6'ıncı yılı, Rasûlullah (s.a.s.), gördüğü bir rüyâ üzerine hep
birlikte Kâbe'yi ziyâret edeceklerini ashâbına müjdeledi.(246)
Hazırlıklar tamamlandı. Savaş yapılması yasak olan aylardan Zilkade'nin
ilk pazartesi günü (2 Zilkade 6 H./14 Mart 628 M.), yerine Mektûm oğlu
Abdullah'ı vekil (kaymakam) bırakarak, ashâbından 1400 kişi ile
Medine'den ayrıldı. Hanımlarından Ümmü Seleme de berâberinde
bulunuyordu. Maksadı savaş olmayıp, yalnızca Kâbe'yi ziyâret etmekti.
Mekkelileri telâşlandırmamak için, ashâbının silah taşımalarına izin
vermemiş, sadece yolcu silâhı olarak birer kılıç almışlardı. Hac için
Mekke'ye gelecek düşman kabîlelerle yolda karşılaşmamak için, Kâbe
ziyâretini hac günlerinden önce yapmayı uygun görmüştü. Yanlarındaki 70
kurbanlık deveyi kıladelediler ve Zülhuleyfe'de "umre" niyyetiyle
ihrama girdiler. Yol güvenliğini sağlamak için 20 kadar süvâriyi öncü
olarak gönderdiler.


c) Mekkelilerin Tepkisi:



Mekkeliler, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Kâbe'yi ziyâret için yola
çıktığını duyunca telâşlandılar. Müslümanları Mekke'ye sokmamağa karar
verdiler. Velîd oğlu Hâlid ve Ebû Cehil'in oğlu İkrime'yi 200 süvâri
ile öncü olarak gönderdiler.



Resûlullah (s.a.s.), Mekkelilerin bu kararını önden gönderdiği
gözcüleri vasıtasiyle öğrendi. Sağ tarafa sapıp, yol güzergâhını
değiştirerek, Hudeybiye'ye kadar ilerledi. Rasûlullah (s.a.s.)'in
bindiği "Kasvâ" adlı deve burada çöktü, bütün gayretlere rağmen
kalkmadı.


Müslümanlar:

- Kasvâ harin oldu, çöktü kalkmıyor, diye söylenmeğe başladılar.



Rasûlullah (s.a.s.):

- "Kasvâ harinleşmez,
onun çökme huyu da yoktur. Fakat vaktiyle Fil'in Mekke'ye girmesine
engel olan ilahi kudret, şimdi de Kasvâ'yı ilerletmiyor. Allah'a yemin
olsun ki, Kureyş Cenâb-ı Hakk'ın kutsal kıldığı şeylere hürmet ve tâzim
kasdıyle benden her ne isterse, ne kadar ağır olursa olsun,
istediklerini kabûl edeceğim.. "
buyurdu.



d) Barış Müzakereleri:



Bu sırada Huzâa kabîlesi reisi Büdeyl çıkageldi. Kureyşin, Müslümanları
Mekke'ye sokmamak için müşrik kabilelerle anlaştığını ve savaş
hazırlığı içinde olduklarını haber verdi.



Rasûlullah (s.a.s.) savaş maksadiyle değil, sâdece Kâbe'yi ziyâret
için geldiklerini, daha önce yapılan savaşlarda Kureyş'in uğradığı
kayıpları anlattı.


-İsterlerse belirli bir süre onlarla barış yapalım. Benimle diğer
kabîlelerin arasını serbest bıraksınlar, (karışmasınlar). Eğer ben
üstün gelirde, Araplar İslâmiyeti kabûl ederlerse, Mekkeliler de
isterlerse bu dine girebilirler. Şayet Araplar bana üstün gelirlerse,
Kureyş savaş külfeti çekmeden istediğini elde etmiş olur. Aksi halde,
Allah'a yemin ederim ki, O'nun yolunda ölünceye kadar onlarla
savaşırım, Allah da yardımını gerçekleştirir, dinini üstün kılar,
buyurdu.


Büdeyl, Rasûlullah (s.a.s.)'den duyduklarını Kureyş'e iletti. Kureyş
ileri gelenleri de savaşa taraftar değildi. Sakif kabilesi reisi Tâifli
Mes'ûd oğlu Urve'yi Hz. Peygamber (s.a.s.)'e gönderdiler. Rasûlullah
(s.a.s.) Büdeyl'e söylediklerini Urve'ye de anlattı. Urve hem Rasul-i
Ekrem (s.a.s.)'le konuşuyor, hem de Müslümanların durumunu ve bütün
davranışlarını dikkatle tâkip ediyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:57 pm


Dönüşünde gördüklerini özetle şöyle anlattı:

- Bilirsiniz ki ben birçok devlet başkanını ziyâret ettim, Rum Kayseri,
Fars Kisrâsı, Habeş Necâşi'sinin huzurunda elçi olarak bulundum. Yemin
ederim ki, Müslümanların Muhammed (s.a.s.)'e gösterdikleri hürmet,
sevgi ve bağlılığı bunların hiçbirinin sarayında görmedim... Sözlerini
dikkatle dinliyorlar. Bir şey sorunca, alçak (hafif) sesle cevâp
veriyorlar. İsteklerini derhal yerine getiriyorlar. Saygılarından
yüzüne dikkatle bakamıyorlar. Abdestinden artan suyu bile,-teberrük
için-aralarında paylaşıyorlar... Madem ki, bize barış teklif ediyor,
kabûl edelim, dedi.


Mekkeliler, Urve'nin sözlerinden hoşlanmadılar. Bir iki elçi daha gidip
geldi, fakat hiç bir sonuca varılamadı. Rasûlullah (s.a.s.), Kureyş'ten
gelen eçilerle sonuca ulaşılamadığını gördü. Kureyş'le görüşmek üzere
Hz.Ömer'i Mekke'ye göndermeyi düşündü.


Ömer:

- Yâ Rasûlallah, Mekkeliler benim kendilerine olan düşmanlığımı
bilirler, himâyesine sığınabileceğim bir yakınım da yok. Osman'ın
Mekke'de akrabası çok, Ebû Süfyân ile amcazâde. Osman bu işi benden
daha iyi başarır, dedi.


Hz. Osman Mekke'ye gitti. Ebû Süfyân ve diğer Kureyş ileri gelenleriyle
görüştü. Maksatlarının sâdece Kâbe'yi ziyâret olduğunu anlattı.


Mekkeliler:

- Hepinizi Mekke'ye bırakırsak, Araplar, "Kureyş Müslümanlardan korktu",
derler. Fakat istersen Kâbe'yi sen tavâf et, hepiniz birden olmaz,
dediler. Hz. Osman, Kâbe'yi Müslümanlardan ayrı olarak ziyâret etmeği
kabûl etmedi.


- Rasûlullah (s.a.s.) tavâf etmedikce, ben de etmem, diyerek
tekliflerini reddetti. O'nun bu davranışı Mekkelileri kızdırdı, göz
hapsine aldılar ve dönmesine izin vermediler.







2- RIDVÂN BÎATI:



"Allah, mü'minlerden ağacın altında
sana bîat ederlerken hoşnud olmuştur.Gönüllerindekini bilerek onlara
güvenlik vermiş, onlara yakın bir zafer ve ele geçirecekleri bol
ganimetler bahşetmiştir."
(el-Fetih Sûresi, 18-19)



Hz. Osman'ın gecikmesi, Müslümanları telâşlandırdı. Öldürüleceğine dâir
söylentiler çıktı. Böyle bir ihtimâle karşı Resûlullah (s.a.s.) gereken
tedbirleri aldı. Müslümanları Allah yolunda yapacakları savaşta,
canlarını fedâ etmekten çekinmeyeceklerine dâir, kendisine bîat etmeğe
çağırdı. "Artık bunlarla vuruşmadan buradan ayrılamayız," buyurdu.


İlk biat eden Ebû Sinan el-Esedî oldu. "Rasûlullah (s.a.s.)'in gönlündeki muradı ne ise, onun gerçekleşmesi üzerine biat ediyorum." dedi.



Hudeybiye'de bodur bir ağacın aldında, bütün Müslümanlar sırayla
Rasûlullah (s.a.s.)in ellerini tutarak bîat ettiler. Allah yolunda
ölünceye kadar savaşmağa, düşmandan kaçmamaya söz verdiler. Hz.
Peygamber (s.a.s.), Hz. Osman adına da bir elini diğeriyle tuttu, onu
da böylece bîata kattı. Yalnızca Cedd b. Kays adlı münâfık, devesinin
arkasında gizlendi, bîata katılmadı.


Cenâb-ı Hak, Kur'an-ı Kerîm'de, Hudeybiye'de Rasûlullah (s.a.s.)'e bîat
eden mü'minlerden hoşnud olduğunu bildirmiştir. Bu sebeple, İslâm
Târihinde bu bîata "Rıdvân Bîatı" adı verilmiştir.
Müslümanların kararlılığını ve Rasûlullah (s.a.s.)'e bağlılıklarını
gösteren bu bîatın Mekkeliler üzerindeki etkisi büyük oldu. Derhal Hz.
Osman'ı serbest bıraktılar ve Hz. Peygamber (s.a.s.)'le barış yapmak
üzere Amr oğlu Süheyl başkanlığında bir hey'et gönderdiler.


a) Barış Şartları:



Uzun müzâkere ve tartışmalardan sonra kabûl edilen barış şartları şunlardır:

1- Müslümanlar bu sene Kâbe'yi ziyâret etmeden dönecekler, bir yıl sonra ziyâret edecekler.



2- Müslümanlar Kâbe'yi ziyâret için geldiklerinde, Mekke'de üç günden
çok kalmayacaklar ve yanlarında birer kılıçtan başka silah
bulundurmayacaklar.


3- Müslümanların Mekke'de bulunduğu günlerde, Kureyşliler Mekke dışına çıkacaklar, Müslümanlarla temâs etmeyecekler.



4- Mekkelilerden biri Müslümanlara sığınırsa, Müslüman bile olsa, geri
verilecek; fakat Müslümanlardan Mekkelilere sığınan olursa, geri
istenmeyecek.


5- Kureyş dışında kalan diğer kabileler, iki taraftan istediklerinin himâyesine girmekte ve anlaşma yapmakta serbest olacaklar.



6- Bu anlaşma on yıl geçerli olacak, bu müddet içinde iki taraf arasında tecâvüz ve savaş olmayacak.



b) Barış Anlaşmasının Yazılması:



Barış şartlarını Rasûlullah (s.a.s) Hz. Ali'ye yazdırdı. "Bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm. Bu anlaşma, Muhammed Rasûlullah ile Kureyş elçisi Süheyl arasında yapılmıştır." diye yazılmasına Süheyl itiraz etti.



- "Rahmân" sözünü anlamıyoruz, ayrıca senin Rasûlullah olduğunu kabûl etseydik, bu anlaşmaya gerek yoktu "Bismike'llâhümme (Allah'ım, senin adınla). Bu anlaşma Abdullah'ın oğlu Muhammed ile Kureyş elçisi Süheyl arasında yapılmıştır." diye yazılmasını istedi.



-Rasûlullah (s.a.s) mutlaka barışı sağlamak istiyordu. Daha işin başında, "Allah'a
yemin olsun ki Kureyş benden Cenab-ı Hakk'ın kutsal kıldığı şeylere
hürmet kasdiyle her ne isterse, ne kadar ağır olursa olsun, isteklerini
kabûl edeceğim,"
buyurmuştu. Bu sebeple, bütün bu ağır şartları
kabûl etti. Fakat müslümalar son derece üzgündüler. Büyük bir ümit ve
heyecanla gelmişlerdi. Oysa şimdi Kâbe'yi ziyâret edemeden
döneceklerdi.


Anlaşmanın yazılması henüz bitmişti ki, Süheyl'in oğlu Ebû Cendel,
ayağındaki zinciri sürükleyerek çıkageldi. Babası onu Müslüman olduğu
için, zincire vurarak hapsetmişti. Her nasılsa kurtulmuş, bin bir
güçlükle Mekke'den kaçmış, Müslümanlara sığınmağa gelmişti.


Süheyl oğlunun geri verilmesinde isrâr etti. Aksi halde anlaşmayı
imzalamadan döneceğini söyledi. Bütün çabalara rağmen, inadından
dönmedi. Barışın sağlanabilmesi için, Ebû Cendel'in müşriklere teslimi
gerekiyordu. Çektiği işkenceleri ve acıklı hâlini anlatarak müşriklerin
elinde bırakılmamasını isteyen Ebû Cendel'i Rasûlullah (s.a.s):


- Ey Ebû Cendel, biraz daha sabret, pek yakında Yüce Rabbım sana ve
senin gibilere kurtuluş yolunu açacaktır, diye teselli etti.


c) Ashâbın Üzüntüsü:



Fakat bu son durum, artık Müslümanların üzüntülerini dayanılmaz hâle getirmişti. Hepsinin sinirleri gergindi.



Hz. Ömer dayanamadı. Rasûlullah (s.a.s) 'ın huzuruna gelerek:

- Sen Allah'ın Peygamberi değil misin? Bizim dinimiz hak değil mi? Neden bu zilleti kabûl ediyoruz, neden? diye söylendi.



Hz. Peygamber (s.a.s):

- Evet ben Allah'ın Peygamberiyim. Bu yaptığım işlerde Allah'a isyan etmiş de değilim. O, benim yardımcımdır, diye cevap verdi.



Fakat Ömer'in üzüntü ve öfkesi devâm ediyordu.

- Sen bize Kâbe'yi tavaf edeceğiz., demedin mi? diye sordu.



Rasûlullah (s.a.s):

- Evet, dedim. Fakat bu sene ziyâret edeceğimizi söylemedim, Tekrâr
ediyorum, Kâbe'yi hep beraber tavâf ve ziyaaret edeceğiz, buyurdu.


Anlaşmanın imzalanmasından sonra Rasûlullah (s.a.s) ashâbına:

- Haydi, artık kurbanlarınızı kesiniz, sonra tıraş olup ihramdan
çıkınız, emrini üç defa tekrarladığı halde, hiç kimse yerinden
kıpırdamamıştı. Hz Peygamber (s.a.s), ashâbının bu ilgisizliğine
üzülerek, eşi Ümmü Seleme'nin yanına gitti.


Ümmü Seleme:

- Yâ Rasûlallah, onlar üzüntülerinden ilgisiz görünüyorlar. Siz
kimseyle konuşmadan kendiniz kurbanınızı kesin, tıraş olun. Onlar size
uyacaklardır, dedi.


Ashâb, Hz. Peygamber (s.a.s) 'in kurbanını kesip tıraş olduğunu
görünce, hemen onlar da kurbanlarını kesip, birbirlerini tıraş etmeğe
başladılar.



d) Hudeybiye Barışı Aslında Zaferdi:



Hudeybiye Barışı'nın hemen bütün şartları, Müslümanların aleyhine
görünüyordu. Fakat barışın Müslümanların yararına ve sonucun lehlerine
olacağını Rasûlullah (s.a.s) biliyordu. Bu sebeple, barışı sağlamak
için, aleyhlerinde görünen en ağır şartları kabûl etmişti. Rasûlullah
(s.a.s) barış anlaşmasının imzalanmasından üç gün sonra Medine'ye
döndü. Böylece Müslümanlar Hudeybiye'de 19-20 gün kalmış oldular.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:57 pm


Dönüşte yolda "Fetih Sûresi" indi, Cenâb- Hakk Hudeybiye anlaşmasının Müslümanlar için zillet ve yenilgi değil, aksine zafer olduğunu bildiriyordu.



Gerçekten Hudeybiye anlaşması, Müslümanlığın Medine dışında yayılmasına
bir başlangıç oldu. Mekkeliler o zamana kadar müslümanlara, dağılıp yok
olmağa mahkûm, derme-çatma bir toplululk gözü ile bakıyorlardı. Bu
anlaşma ile Müslümanları bir devlet olarak tanımış oldular.


Anlaşmadan sonra Müslümanlarla müşrikler arasında görüşme ve temâslar
arttı. Hz. Peygamber (s.a.s) İslâm'ı serbestçe yaymağa başladı.
Hudeybiye musâlahasından Mekke'nin fethine kadar geçen 21 aylık devrede
Müslüman olanların sayısı, İslâm'ın doğuşundan, Hudeybiye Barışına
kadar geçen 19 yılda Müslüman olanların sayısından kat kat fazla oldu.
Hayber'in ve Mekke'nin fethi gibi zaferler, Hudeybiye musâlahasını
takibetti. Dört yıl sonra, Rasûlullah (s.a.s)'ın vefâtında Müslümanlık
bütün Arab yarımadasına yayılmış bulunuyordu.


e) Barış Şartlarının Müslümanlar Lehine Dönmesi:



Hz. Peygamber (s.a.s.) anlaşmaya bağlı kaldı. Mekkeliler istemedikçe,
hiç bir hükmünü tek taraflı kaldırmadı. Kısa bir süre sonra, Kureyş'le
aralarında anlaşma bulunan Sakîf kabîlesinden Ebû Basîr adında biri,
Medine'ye gelip Müslümanlara sığındı. Ebû Basîr de Ebû Cendel gibi
işkence gören Müslümanlardandı. Mekkeliler, arkasından hemen iki kişi
gönderip Ebû Basîr'in iâdesini istediler.



Rasûlullah (s.a.s):

- Ey Ebû Basîr, biliyorsun ki, biz Kureyşle bir sözleşme yaptık,
ahdimizi bozamayız. Biraz daha sabret, Rabb'ım yakında bir kurtuluş
yolu açacaktır, diyerek Ebû Basîr'i Kureyşlilere teslim etti.
Ebû Basîr, Mekke'ye ölüme götürüldüğünü biliyordu. Bu sebeple, bu
adamların elinden kurtulması gerekiyordu. Yolda, Zülhuleyfe'de(260)
yemek için oturdular. Ebû Basîr, bunlara saf ve samîmî göründü.


Bir ara:

- Kılıcın ne kadar da güzelmiş, bakmama müsaade eder misin? diyerek,
birinin elinden kılıcı aldı, hemen üzerine atılıp onu öldürdü; diğeri
ise kaçıp kurtuldu.


Ebû Basîr öldürdüğü Kureyşlinin atına bindi, silahını kuşandı, tekrar Medine'ye döndü.



Rasûlullah (s.a.s)'ın huzuruna çıkıp:

- "Ey Allah'ın Rasûlü, siz sözünüzü yerine getirdiniz. Beni onlara
teslim ettiniz. Fakat Allah beni kurtardı'', dedi. Hz. Peygamber
(s.a.s) ona anlaşma şartlarına göre Medine'de kalmasının mümkün
olmadığını anlattı. Ebû Basîr Medine'den çıktı. Mekke'ye dönemezdi.
Medine'de kalamıyordu. Deniz kıyısında, Mekke- Şam yolu üzerinde "İys"
denilen bir yere yerleşti. Mekke'de Müslümanlıklarını gizleyenler ve
işkence görenler, birer, ikişer kaçıp, Ebû Basîr'in yanında
toplandılar. Ebû Cendel de kaçıp buraya geldi. Kısa zamanda sayıları
70'e yükseldi, daha sonra 300 oldular. Mekkelilerin Şam ticâretini
önleyecek bir kuvvet hâline geldiler.


Ebû Basîr'in yanında toplananlar, Hudeybiye anlaşması hükümlerine bağlı
değildiler. Kureyşin Şam ticâret yolu tehlikeye girmişti. Mekkeliler
telâşlandılar. Anlaşmanın, Medine'ye sığınan Mekkelilerin geri
verilmesiyle ilgili maddesini hükümsüz saymaktan başka çâre yoktu.
Baskı ile Müslümanlığın önlenemeyeceğini anladılar. Hemen, Hz Peygamber
(s.a.s)'e Ebû Süfyan'ı elçi olarak gönderip, bu maddenin kaldırılmasını
ve Mekke'den kaçan bütün Müslümanların Medine'ye kabûlünü istediler.
Anlaşma yapılırken en çok ısrar gösterdikleri bu madde, gene onların
isteğiyle kaldırılmış oldu.
Peygamber (s.a.s.), Ebû Basîr ve arkadaşlarını Medine'ye çağırdı. Bu
sırada Ebû Basîr ölüm yatağında idi. Vefât edince orada defnettiler.
Arkadaşlarını Ebû Cendel toplayıp Medine'ye götürdü. Böylece Kureyşin
Şam ticâret yolu açıldı. Müslümanlar da anlaşmanın en ağır hükmünden
kurtulmuş oldular.


Hudeybiye Barışı 2 yıl devâm etti. Anlaşmayı Kureyş bozdu. İki yıl
sonra Mekke, Müslümanlar tarafından fethedildi. (20 Ramazan 8 H./11
Ocak 630 M.)







3- RASÛLÜLLAH (S.A.S.)'IN ÜMMÜ HABÎBE'YLE EVLENMESİ



Ümmü Habîbe Ebû Süfyân'ın kızıdır. Mekke Devrinde Müslüman olmuş ve
kocası Ubeydullah b. Cahş'la birlikte Habeşistan'a hicret eden ikinci
kafileye katılmıştı. Alkolik bir adam olan kocası, Habeşistan'da
Hristiyan oldu. Ümmü Habîbe Müslümanlıkta sebât edip kocasından
ayrıldı. Bu yüzden, yabancı bir ülkede kimsesiz ve himâyesiz kaldı.
Henüz müşrik olan babasının yanına da dönemezdi.


Rasûlullah (s.a.s), Hicretin 6'ıncı yılı Habeşistan'a bir elçi
gönderdi. Habeş Necâşi'sini vekil yaparak Ümmü Habîbe'yi nikâhladı.
Nikâh merâsiminde Câfer Tayyar ve diğer Müslümanlar da bulundu.
Nikâhtan sonra Necâşi Ümmü Habîbe'yi Medine'ye gönderdi. Bu evlilikten
önce şu âyet inmişti:
"Allah'ın, sizinle düşmanlık gösterdiğiniz kimseler arasında dostluk ve sevgi yaratması mümkündür." (el-Mümtehine Sûresi,7)



Gerçekten bu evlilikten sonra Ebû Süfyân'ın, Hz. Peygamber (s.a.s)'e olan düşmanlığında bir yumuşama başlamıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:58 pm


GELSEYDİN



Sevgili!

Ümmü Mektum gibi

Seni görmeden sana sesleniyoruz

Alıp verdiğin nefesi duyar gibi

Sanki açınca gözlerimizi

Seni görecekmişiz gibi

Sana sesleniyoruz.

Senin huzurunda ses yükselmez.

Edeple konuşulur; edeple susulur.

Hele biz ki bu kapının dilencileri,

El açıp beklemekten başka

Bize bir şey düşmezdi ama

Şu araya giren yıllar olmasa

Medine’ne uzak yollar olmasa

İsmin anılınca yürek yanmasa

Kapında beklemekten başka

Bize bir şey düşmezdi.

Bekliyoruz Sultânım!

Rüyada olsa bile

Belki teşrif edersin diye

Hem de hiç kimseyi beklemediğimiz gibi.

Seni bekliyoruz.

Gelseydin,

Bizim için cennet olurdu gelişin.

Gelseydin,

Saadetli asrından gönderdiğin selâmını,

'Kardeşlerim' deyişini

Birbirimize nasıl anlattığımızı görürdün.

Gelseydin,

Dolaşsaydın sofralarımızı,

Bir tabak fazla görecektin,

Bir bardak, bir kaşık fazla...

Ve sofrada bir yer boş,

Baş köşe! ..

Ola ki Sen(A.S.M.) lutfeder gelirsin diye.

Gelseydin,

Dolaşsaydın gecelerimizi,

O 'Kutlu Doğum' gecelerini,

Anneler görecektin.

Yeni doğmuşsun gibi,

Yeryüzünü yeni teşrif etmişsin gibi,

Mışıl mışıl uyuyasın diye

Seni sabahlara kadar

Hayalen ayaklarında sallayan anneler görecektin.

Sevgili!

Gelseydin,

Medine-i Münevvere'den dünyaya yayılan Ashabın gibi,

Eyyüb Sultan gibi,

Kab bin Malik gibi,

Bir fecir vaktinde,

Henüz yirmisinde yirmi beşinde,

Bırakarak yurtlarını ocaklarını,

Hedeflerine ilahi rızayı koyan,

Arkalarına bakmayı ar sayan,

Yiğitler görecektin.

Onlar senin yiğidin,

Elleri, o öpülesi elleri,

Kimbilir hangi memleketin zemheri soğuklarında üşürken,

Senin köyünün hayaliyle ısındılar.

Gelseydin,

Gecenin zifiri karanlığında,

Uykunun en tatlı aralığında,

Rabiatül Adeviyye gibi Rabbiyle başbaşa

Gençler görecektin.

Gözyaşı dökerken günahlarına,

Veysel Karani'den istediğin gibi,

İnsanlığa dua eden gençler görecektin.

Gelseydin,

Asr-ı saadet gibi olmasa da,

Koklanmaya değer güllerimiz vardı.

Yine senin ikliminde yetişen.

Ama sen gelseydin,

Dikenler bile gül kokardı EFENDİM(A.S.M.) ! ! !

Seninle göz göze gelmeden gizli gizli seni seyretmek...

Hz.Vahşi gibi...

Hani sen Hane-i Saadet'ten Mescid-i Nebevi'ye giderken

Aişe annemiz ardından hayran hayran bakardı.

Seni mescidin önünde bekleyen Ashabı'nınsa

Bakışları yerdeydi.

Edepten göz göze gelmezlerdi.

Sende(A.S.M.) tebessüle nazar ederdin.

Mütebessim çehreni bir Ebu Bekir(R.A.) görürdü,

Bir de Ömer(R.A.) ...

Şimdi okununca Ezan-ı Muhammedi

Pencerelerde, kapı önlerinde,

Seni(A.S.M.) bekleyen nemli gözler var.

Gelseydin,

Ve yürüyüp geçseydin önümüzden,

Gülleri bayıltan o enfes kokunu çekerdik içimize.

Sevgili!

Hakiki aşıkların sana doğru uçarken

Bizim bu yaptığımız yolda emeklemekti.

Dünya güzelliğiyle kollarını açarken

Bize düşen el açıp kapında beklemekti.

Sevgili..



DURSUN ALİ ERZİNCANLI
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:58 pm

VII-HİCRETİN YEDİNCİ YILI (628-629 M.)



1- İSLÂMA DAVET İÇİN ELÇİLER GÖNDERİLMESİ



"Ya Muhamed! De ki; doğrusu ben,
göklerin ve yerin yegâne mâliki, kendisinden başka ilâh olmayan;
dirilten ve öldüren Allah'ın hepiniz için gönderdiği peygamberiyim..."
(el-A'raf Sûresi, 158)



Hz. Muhammed (s.a.s), daha önceki peygamberler gibi, sâdece Arapların
veya belli bir toplumun peygamberi değildir. O'nun peygamberliği
umûmîdir. Kıyâmete kadar gelecek bütün insanlara peygamber ve âlemlere
rahmet olmak üzere gönderilmiştir. Bu sebeple İslâm'ı her tarafa
yayması, peygamberliğini bütün dünyaya duyurması gerekiyordu. Fakat
şimdiye kadar Mekke müşrikleri buna imkân vermemişlerdi.


Hudeybiye Anlaşmasıyle iki taraf arasında barış ve güvenlik sağlandı.
Artık, Müslümanlığın yayılması için herkese ve her tarafa duyurma
zamanı gelmişti. Rasûlullah (s.a.s) Hudeybiye'den dönünce bu konuyu
ashâbıyle istişâre etti. Büyük ve komşu devletlerin hükümdarlarıyla
bazı Arap beyliklerine mektup ve elçi gönderilmesi kararlaştırıldı.
Kaşında "Muhammed Rasûlullah" yazılı gümüş bir yüzük yaptırıldı,
mektuplar bununla mühürlendi.



Elçiler ve Gönderildikleri Hükümdarlar:



Bizans Kayser'i Hirakliyus'a, Halîfe oğlu Dihyetü'l-Kelbî; İran
Kisrâ'sı Hüsrev Perviz'e, Huzâfe oğlu Abdullah; Habeşistan Necâşisi
Ashame'ye, Ümeyye oğlu Amr; Mısır (İskenderiyye) Mukavkısı Çüreyc'e,
Ebû Beltea oğlu Hâtıb; Gassan Emîri Hâris b. Ebî Şemmer'e, Vehb oğlu
Şuca'; Yemâme Emîri Hevze b.Ali'ye de Amr oğlu Salît elçi olarak mektup
götürdüler.








2- HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)'İN HÜKÜMDARLARA YAZDIRDIĞI MEKTUPLAR





a) Bizans Kayseri'ne Gönderilen Mektûp:



"Bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahim...
Allah'ın kulu ve Rasûlü Muhammed (s.a.s.)'den, Rum'un büyüğü Hirakl'e.
Hidâyet yoluna uyanlara selâm olsun. Bundan sonra: Ben seni İslâm'a ve
onu yayma hizmetine dâvet ediyorum. Müslüman ol ki, selâmete eresin,
Allah da sana ecrini iki kat versin. Eğer kabûl etmezsen, halkının
vebâli senin boynundadır."


"Ey Ehl-i Kitab! Bizimle sizin aranızda müşterek bir kelimeye gelin:
Ancak Allah'a kulluk edelim. O'na kullukta hiç bir şeyi ortak
yapmayalım. Allah'ı bırakıp bir kısmınız diğer kısmınızı Rab edinmesin.
Eğer yüz cevirirlerse, 'şâhid olun, biz Müslümanız' deyin" (Âl-i İmrân
Sûresi, 64).




Dihye, Rasûlullah (s.a.s.)'in mektubunu Hirakl'e götürdüğü zaman Hirakl
Kudüs'te bulunuyordu. Elçiyi iyi karşıladı. Rasûlullah (s.a.s) hakkında
bilgi edinmek için, bölgede bulunan Arap tâcirlerinin huzûruna
getirilmesini emretti.


Mekke'den bir ticâret kafilesi o sırada bu bölgede bulunuyordu.
Kafilede Kureyş'in reisi Ebû Süfyân da vardı. Ebû Süfyan ve arkadaşları
getirildiğinde, Bizans'ın ileri gelen din ve devlet adamları,
piskoposlar, papazlar İmparator Hirakl'in etrâfında sıralanmışlardı.
Kayser tercüman vâsıtasiyle:


- Peygamberlik davasında bulunan bu zâta, içinizde soyca en yakın olan kim? diye sordu.



Ebû Süfyân:

- Burada nesebce O'na en yakın benim, diye ilerledi. Kayser Ebû
Süfyân'ı arkadaşlarının önüne oturttu. Sorularıma doğru cevâp vermezse,
siz düzeltin, dedi.


Sonra İmparator ile Ebû Süfyân arasında şu konuşma geçti:

- İçinizde Muhammed (s.a.s.)'in soyu nasıldır?



- Asil bir soydandır.



- Memleketinizde ondan önce Peygamberlik davasında bulunan oldu mu?



- Hayır.



- Sülâlesinde hükümdar var mı?



- Hayır.



- O'nun dinine girenler halkın eşrâfı mı, zayıfları mı?



- Çoğunlukla fakir ve zayıf kimseler.



- O'na uyanlar gün geçtikce çoğalıyor mu, azalıyor mu?



- Çoğalıyor.



- Dinine girdikten sonra, beğenmeyip ayrılanlar oldu mu?



- Olmadı.



- Daha önce yalan söylediği olur muydu?



- Aslâ olmazdı.



- Hiç sözünde durmadığı oldu mu?



- Olmadı, ancak şimdi biz onunla barış yaptık. Bu müddet içinde nasıl davranacağını bilmiyoruz.



- O'nunla hiç savaştınız mı?



- Evet savaştık.



- Netice ne oldu ?



- Bazan biz, bazan O kazandı.



- Size ne emrediyor?



- Yalnız Allah'a kuluk edin, O'na hiç bir şeyi ortak yapmayın,
dedelerinizin taptığı putları bırakın, diyor. Namaz kılmayı, doğru ve
iffetli olmayı, akrabalık bağını kesmemeyi emrediyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:58 pm


Bundan sonra imparator sözlerine şöyle devam etti:

Nesebce asîl olduğunu söylediniz.
Peygamberler dâima asil soydan gelmiştir. İçinizden daha önce böyle bir
davada bulunan olmadığını anlattınız. O'halde eski bir davanın peşinde
bir kişi sayılamaz. Soyunda hükümdar yoktur, dediniz. Bu durumda servet
ve saltanat peşinde olduğu da söylenemez. Daha önce kesinlikle yalan
söylemediğine şehâdet ediyorsunuz. İnsanlara yalan söylemeyen Allah'a
karşı da yalan söylemez. O'na imân edenlerin çoğunlukla fakir ve
zayıflar olduğunu ifade ettiniz. Peygamberlere ilk uyanlar dâima böyle
olmuştur. O'na uyanların gün geçtikçe arttığını söylediniz. Hakk'a
uyanlar azalmaz, dâima çağalır. Dinine girdikten sonra dönen hiç yok
dediniz. İmân kalbde kökleşince çıkmaz. Sözünde durduğunu, kimseyi
aldatmadığını itirâf ettiniz. Peygamberler kimseyi aldatmaz. Sizi ancak
Allah'a kulluk etmeğe, O'na hiç bir şeyi ortak koşmamağa dâvet ettiğini
açıkladınız. Eğer bu söyledikleriniz doğru ise, ayaklarımın bastığı şu
topraklar, yakında O'nun olacaktır. Ben bir peygamber geleceğini
biliyordum ama, sizden çıkacağını sanmazdım. Eğer O'na ulaşabileceğimi
bilsem, her zahmete katlanırdım. Yanında olsam, ayaklarını yıkar,
hizmet ederdim.
dedi.



Sonra mektûbu okuttu. İmparatorun Ebû Süfyânla yaptığı konuşma,
papazları kızdırmıştı. Mektup okununca salonda gürültü çoğaldı.
İmparator işin kötüye varmasından korktu. Elçinin ve Arap tâcirlerin
çıkmalarını istedi. Ben sizin dininize bağlılığınızın derecesini
anlamak istemiştim, diyerek tutumunu değiştirdi.



Kayser Hirakl'in kalbinde iman kıvılcımı belirmişti. Dünya hırsı ve
saltanatını kaybetme korkusu, bu kıvılcımı söndürdü. Fakat elçiye
saygısız davranmadı, hediyeler vererek nezâketle geri çevirdi.




b) İran Kisrâ'sına Gönderilen Mektup:



Bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahim.
Allah'ın kulu ve Peygamberi Muhammed (s.a.s.)'den Fars'ın ulusu
Kisrâ'ya. Hidâyete uyanlara, Allah ve Rasûlüne imân edenlere, Allah'tan
başka hiç bir ilah olmayıp O'nun bir tek olduğuna, ortağı ve benzeri
bulunmadığına, Muhammed (s.a.s.) 'in O'nun kulu ve rasûlü olduğuna
şehâdet edenlere selâm olsun. Ey Kisrâ! Seni Allah'ın dinine dâvet
ediyorum. Çünkü ben, dirileri (Allah'ın azabıyla) uyarmak, kâfirler
üzerine o söz (azab) hak olmak için, bütün insalara Peygamber
gönderildim. Ey Kisrâ! müslüman ol ki selâmet bulasın. Eğer olmazsan,
mecûsîlerin günâhı boynuna olsun.



Rasûlullah (s.a.s.), mektubun Kisrâ'ya verilmek üzere, Bahreyn
emiri Münzir'e teslimini emretmişti. Bahreyn, o zaman İran'a bağlıydı.
Münzir mektubu Kisrâ'ya götürdü. Kisrâ mektubu okuyunca yırtıp
parçaladı. Rasûlullah (s.a.s.) bundan haberdar olunca; ''Parça parça
olsunlar'' buyurdu.




Çok geçmeden Kisrâ Hüsrev Perviz, oğlu Şirvehy tarafından karnı
deşilerek öldürüldü. Hz. Ömer'in halifeliği sırasında da Kisrâ'nın
imparatorluğu parçalandı, Sâsâni Sülâlesi son buldu. Bütün İran
toprakları Müslümanların eline geçti.




c) Habeşistan Necâşisi'ne Gönderilen Mektup:



"Bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm.
Allah'ın Rasûlü Muhammed (s.a.s.)'den Habeş Meliki Necâşî'ye. Ey Melik,
Müslüman ol. Ben, kendisinden başka ilâh olmayan, Melik, Kuddûs, Selâm,
Mü'min, Müheymin (gibi yüce sıfatlarla muttasıf) Allah'ın sana olan
nimetlerinden dolayı mesrûrum, senin adına hamdediyorum.


Şehâdet ederim ki, Meryem'in oğlu İsâ, Allah'ın ruhu ve kelimesidir.
O'nu hiç evlenmemiş, tertemiz ve çok iffetli bir hanım olan Meryem'e
ilka etti. Böylece Meryem İsâ'ya hâmile oldu. Âdem'i (anasız-babasız)
kudretiyle yarattığı gibi, İsâ'yı da (babasız) olarak ruhundan ve
nefhinden yarattı.
Ey Melik! Seni eşi ve benzeri olmayan tek bir Allah'a itâata, bana
uymaya ve bana Allah'tan gelene imâna dâvet ediyorum. Çünkü ben
Allah'ın Peygamberiyim. Seni ve askerlerini Allah'ın dinine
çağırıyorum. Ben size tebliğ ve nasihat ettim. Nasihatımı kabûl edin.
Selâm hidâyete uyanlara.''






Habeşistan'a hicret etmiş olan müslümanlardan bir grup ile, Hz. Ali'nin
ağabeyi Câfer Tayyar hâlâ dönmemişlerdi. Rasûlullah (s.a.s.) elçisi
vâsıtasiyle bunların gönderilmesini ve Ümmü Habîbe'nin de zât-ı
risâletlerine nikâh edilerek, gönlünün hoş edilmesini istemişti.


Necâşi, Ümmü Habîbeyi Rasûlullah (s.a.s.)'e nikâhladı. Habeşistan'da
bulunan Müslüman muhâcirleri gemiye bindirip gönderdi. Rasûl-i Ekrem'e
bir mektup yazarak Müslüman olduğunu da bildiridi.


Rasûlullah (s.a.s.)'e Habeş Necâşi'sinin Mektubu:



"Bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm,
Allah'ın Rasûlü Mahammed (s.a.s.)'e Necâşi Ashame tarafından. Ey
Allah'ın Peygamberi, kendisinden başka ilâh olmayan Allah'ın selâmı,
rahmet ve bereketi üzerine olsun.


Ey Allah'ın Rasûlü, Hz. İsâ hakkındaki açıklamayı hâvi mektubunuz bana
ulaştı. Göklerin ve yerin Rabbı olan Allah'a yemin ederim ki, Hz. İsa
da, kendisiyle ilgili olarak, zikrettiğinizden ziyâde birşey
söylememiştir. O'nun söyledikleri de, sizin buyurduğunuz gibidir. Bize
tebliğ ettiğiniz şeyleri öğrendik. Amcanız oğlu (Câfer) ve
arkadaşlarıyle tanıştık. Ben şehâdet ederim ki sen, Allah'ın geçmiş
Peygamberleri tasdik eden, sözünde sâdık Rasûlüsün. Sana bîat ettim,
(daha önce) amcanız oğluna bîat ederek, âlemlerin Rabb'ı Allah Teâla'ya
imân edip Müslüman olmuştum.''






d) Mısır Meliki Mukavkıs'a Gönderilen Mektup:



"Bismi'llâhi'r-rahmâni'r–rahîm.
Allah'ın kulu ve Rasûlü Muhammed (s.a.s.)'den Kıbt milletinin büyüğü
Mukavkıs'a. Selâm hidâyet yoluna uyanlara. Ben, seni İslâm Dini'ne
dâvet ediyorum. Müslüman ol ki selâmete eresin, Allah da ecrini iki kat
versin. Kabûl etmez, yüz çevirirsen, Kıbt milletinin günâhı boynuna
olsun." (Mektup, Âl-i İmrân Sûresi'nin 64'üncü âyetiyle son bulmaktadır.




Mısır Mukavkısı Cüreyc, Rasûlullah (s.a.s.)'in elçisine hürmet
gösterdi, fakat Müslüman olmadı. Elçiye bir mektup verdi, hediyelerle
geri çevirdi.




Rasûlullah (s.a.s.)'e Mısır Mukavkısı'nın Mektubu:



''Bismi'llâhir'r-rahmâni'r-rahîm.
Abdullah oğlu Muhammed (s.a.s.)'e, Kıbtın büyüğü Mukavkıs'tan, Selâm
sana. Mektubunu okudum. Münderecâtını ve dâvetinizi anladım. Zuhûru
beklenen bir peygamber kaldığını biliyordum. Fakat ben O'nun Şam'dan
çıkacağını sanırdım. Elçinize ikram ettim. Size Kıbt milleti arasında
mevkii yüksek iki câriye ile bir elbise ve binmeniz için de bir ester
hediye gönderiyorum. Selâm sana muhterem Peygamber.''




Bu câriyelerden Mâriye'yi Rasûlullah (s.a.s.) kendisi aldı. İbrahim
adındaki oğlu bundan oldu. Kardeşi Şirin'i ise şâiri, Hassan b. Sâbit'e
verdi. Düldül adı verilen beyaz estere de bindi.




e)Yemâme Emiri Hevze'ye Gönderilen Mektup:



"Bismi'llâhi'r-rahmâni'r–rahîm.
Allah'ın Rasûlu Muhammed (s.a.s.)'den Ali oğlu Hevze'ye. Selâm hidâyet
yolunda olanlara. Bil ki, Rabb'ım benim dinimi yakın bir zamanda,
dünyanın en uzak ufuklarında parlatacak. Ey Hevze, Müslüman ol da
selâmete er. Ben de idâren altındaki yerleri, senin idârende
bırakayım.''




Hrıstiyan olan Hevze, Müslüman olmadı. Rasûlullah (s.a.s.)'e yazdığı cevapta:

- Beni dâvet ettiğin din çok güzel. Ancak Arablar benim yerime göz koymuşlardır. Beni veliahd yaparsan, sana tâbi olurum, dedi.



Rasûllüllah (s.a.s.)'a Hevze'nin cevâbı okununca:

- Bu adam ne söylüyor? Bu şartla O'na bir karış yerin idaresini bile
bırakmam, buyurdu. Hevze, Mekkenin fethinden sonra öldü. Çok geçmeden
bu bölge Müslüman oldu.




f) Gassân Emiri Hâris'e Gönderilen Mektup:



"Bismi'llâhi'r-rahmâni'r–rahîm.
Allah'ın Rasûlü Muhammed (s.a.s.)'den Ebû Şemmer oğlu Hâris'e. Selâm
hidâyete uyan, bana imân edip nübüvvetimi tasdik edenler üzerine olsun.
Seni, eşi ve benzeri olmayan tek bir Allah'a imân etmeğe dâvet
ediyorum.Kabûl ettiğin takdirde, yerinde hükümdar olarak kalacaksın.''




Hâris, Rasûlullah (s.a.s.)'in mektubunu küstahca yere attı. Elçiye
saygısız davrandı. Hatta, Bizans İmparatorundan Medine üzerine asker
sevki istemiş, fakat Kayser reddetmişti.


Elçi Şuca', Hâris'in davranışını arzedince Rasûl-i Ekrem (s.a.s.):

- Allah mülkünü elinden alsın, buyurdu.



Hâris, Mekke'nin fethi sırasında öldü. Ülkesi Hz. Ömer'in halifeliği sırasında İslâm sınırları içine girdi.










3- HAYBER'İN FETHİ (Muharrem 7 H./Mayıs 628 M.)



a) Savaşın Sebebi:



Hayber Medine'nin kuzey-doğusunda, Suriye yolu üzerinde, Medine'ye 170
km. mesâfede büyük bir Yahûdî şehriydi. Yedi kalesi vardı.
Hurmalıklarıyla meşhûr, münbit bir vâha'da kurulmuştu.


Hayber, Müslümanlara karşı bir fesâd ocağı hâline gelmişti. Daha önce
Medine'den çıkarılmış olan Yahûdîler de oraya yerleşmişlerdi.
Müslümanlara karşı, müşrik bedevî Arabları harekete geçiren, Hendek
Savaşını hazırlayan bunlardı. Hendek Savaşında, Benî Kurayza
Yahûdîlerine, düşmanla işbirliği yaptıranlar da bunlar olmuştu.


Rasûlullah (s.a.s.) Hayber ahalisiyle barış yapmak istiyordu.
Hudeybiye'den döndükten sonra, Ravâha oğlu Abdullah'ı Hayber'e
gönderdi. Fakat Yahûdîler barış teklifini kabûl etmediler. Onlar,
komşuları Gatafan kabilesiyle birlikte Medine'yi basmak için
hazırlanıyorlardı. Hudeybiye Barış Anlaşması'nın, Müslümanların
aleyhine görünen maddeleri,onlara Müslümanları kuvvetsiz göstermişti.
Münâfıklar da onları savaşa teşvik ediyorlardı.


Gatafan kabîlesi, Müslümanlara karşı Yahûdîlerle birlikte hareket
etmeyi kübûl etmişti. Düşman hazırlığını tamamlamadan harekete geçmek
gerekiyordu.


Rasûlullah (s.a.s.), ashâbına:

- "Cihâdı isteyenler bizimle gelsin"
diyerek Hayber üzerine yürüneceğini ilan etti. Hicretin 7'inci yılı
Muharrem ayında 2000 atlı ve 1600 piyâde ile Medine'den çıktı.
Harekâtını düşmana sezdirmeden, üç günde Raci' Vâdisi'ne ulaştı. Burada
ordugâhını kurdu. Böylece Gatafan kabîlesinden, Yahûdîlere gelecek
yardımın yolunu kesmiş oldu.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:58 pm

b) Hayber'in Kuşatılması:



Rasûlullah (s.a.s.) düşman üzerine gece vakti varırsa, hemen baskın
yapmaz, sabahı beklerdi.(277) Bu sebeple geceyi Raci'de geçirdi. Sabah
namazını kıldıktan sonra, Hayber üzerine yürüdü.
Sabahleyin, kazma ve kürekleriyle işlerine gitmek üzere evlerinden
çıkan Yahûdîler, karşılarında Müslüman ordusunu görünce şaşkınlıkla:
- Muhammed, vallâhi Muhammed ve askeri... diye bağrıştılar, geri dönüp kalelerine kapandılar.



Hayber'de hepsi de gayet sağlam 7 kale vardı. En kuvvetlisi ise Kamûs
kalesiydi. Hepsinde de bol miktarda silah ve yiyecek vardı. Yahûdîler
savaş için hazırlıklıydılar. Bu yüzden Rasûlullah (s.a.s.)'in sulh
teklifini kabûl etmediler.




c) Son Kale ve Fethin tamamlanması:



Yirmi gün kadar devâm eden kuşatma ve savaş sonunda, bütün kaleler
birer birer zaptedildi. Sadece Kamûs kalesi kaldı. Bu kalenin
kumandanlığında, Arablarca bin cengâvere bedel sayılan meşhûr Yahûdî
pehlivanı Merhab bulunuyordu. Her gün sıra ile ashabın ileri
gelenlerinin komutasında yapılan hücumlardan bir sonuç alınamamıştı.
Nihâyet Rasûlullah (s.a.s.) bir gün:
-Yarın sancağı bir kişiye vereceğim ki, Allah Hayber'in fethini O'nun
eliyle müyesser kılacak. O kişi Allah ve Rasûlünü sever, Allah ve
Rasûlü de onu sever, buyurdu. Bu yüce şerefin kime nasib olacağı
bilinmediğinden, herkes o gece ümitle sabahlamıştı. Hz. Ali'nin
gözlerinde şiddetli bir ağrı vardı. Bu yüzden hiç kimsenin hatırından O
geçmiyordu.


Sabah olunca Hz. Peygamber (s.a.s.):

- Ali nerede? Bana O'nu çağırın, buyurdu.



- Yâ Rasûlallah, gözleri ağrıyor, dediler ve yederek huzuruna getirdiler.

Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) duâ edip üfledi. Hz. Ali'nin gözleri derhal
iyileşti, sanki hiç ağrımamış gibi oldu. Sonra sancağı O'na verdi.



Hz. Ali, Yahûdîleri önce İslâm'a çağırdı; kabûl etmediler. Sulh teklifine de yanaşmayıp, savaşa devâm ettiler.



İlk önce Merhab kaleden çıktı. Kahramanlık şiirleri söyleyerek
meydan okudu. Karşısına çıkacak er diledi. O'na karşı bizzât Hz. Ali
çıktı, kahramanca dövüşerek bu güçlü Yahûdîyi yere serdi. Merhab
öldürülünce, Yahûdîler fazla dayanamadılar. Ümitsizliğe düşüp kaleyi
teslim ettiler. Böylece Hayber feth edildi; Hz. Ali de Hayber Fâtihi
oldu. Savaş sırasında Yahûdîlerden 93 kişi ölmüştü, Müslümanlar ise 15
şehit vermişlerdi.




d) Hayber Arâzisi:



Savaş sonunda Hayber arâzisi, Müslümanların eline geçti. Ancak
Yahûdîler, bu topraklarda yarıcı olarak çalışmak istediler; istekleri
kabûl edildi. Bu sebeple Rasûlullah (s.a.s.) her yıl mahsûl zamanı
Ravâhaoğlu Abdullah'ı Hayber'e gönderirdi. Abdullah da mahsûlü iki eşit
kısma böler, yarısını Yahûdîlere bırakır, diğer yarısını da Medine'ye
götürürdü.
Yahûdîler, Hz. Ömer'in hilâfeti zamanına kadar yerlerinde kaldılar. Hz. Ömer'in hilâfetinde, Arabistan dışına çıkarıldılar.





e) Hz. Peygamber (s.a.s.)'i Zehirleme Teşebbüsü:



Hz. Peygamber (s.a.s.) fetihden sonra Hayber'de bir kaç gün daha kaldı.
Yahûdîler gördükleri insânî muâmeleye rağmen, hâince davranışlarından
vazgeçmediler. Rasûlullah (s.a.s)'e suikast yapmayı plânladılar.


Yahûdî reislerinden Hâris kızı Zeynep, bir ziyâfet hazırladı.
Rasûlullah (s.a.s.)'i de bazı arkadaşlarıyla birlikte yemeğe dâvet
etti. Fakat sofraya konulan koyun eti zehirliydi. Hz. Peygamber
(s.a.s.) durumu ilk lokmada anladı, çiğnediği parçayı ağzından çıkardı;
ashâbına da yememelerini emretti. Fakat, Berâ oğlu Bişr bir kaç lokma
yemişti. Rasulüllah (s.a.s.) bunu niçin yaptıklarını Yahûdîlere
sorduğunda:


- Eğer yalancı isen, senden kurtuluruz, şayet hak peygamber isen, sana
zarar vermez.. diye düşündük, diye, güya akıllıca bir cevap verdiler.



Zeynep de suçunu inkâr etmedi.

- Babam, amcam, kocam ve kardeşlerim, hepsi savaşta öldüler. İntikam için yaptım, dedi.



Rasûlullah (s.a.s.) şahsına karşı işlenen suçları affederdi. Bu
sebeple Zeynep'i cezâlandırmadı. Ancak çok geçmeden zehirli etten yiyen
Bişr ölünce, Zeynep de kısâs edilerek öldürülmüştür.







4- RASÛLÜLLAH (S.A.S.)'IN HZ. SAFİYYE İLE EVLENMESİ



Hayber esirleri arasında, Benî Nadîr reisi Ahtab oğlu Huyey'in kızı
Safiyye de vardı. Safiyye Hz. Harun'un neslinden olup, annesi de Benî
Kurayza reisinin kızıydı. Hayber Yahûdîlerinin reisi Rabi' oğlu Kinâne
ile evlenmişti. Kocası savaşta ölmüş, kendisi esir düşmüştü. Rasûl-i
Ekrem (s.a.s.) O'nu Dihyetü'l-Kelbî'ye vermişti. Ashâb bunu uygun
bulmadılar:


- Hayber reisinin eşi Benî Kurayza ve Benî Nadîr'in en şerefli
hanımının câriye olarak Dihye'ye verilmesi, Yahûdîler için son derece
haysiyet kırıcı olur. Bu sebeple Safiyye'yi ancak sizin nikâhlamanız
uygun olur, dediler.


Rasulüllah (s.a.s.) Dihye'ye başka bir câriye verdi. Safiyye'yi azâd
etti ve onunla evlendi. Böylece O'nun haysiyet ve şerefini korudu.







5- FEDEK VE VÂDİ'L-KURÂ'NIN ALINMASI



Fedek, Medine'ye iki günlük mesâfede, akar suları ve hurmalıkları bol,
zengin bir Yahûdî köyü idi. Rasûlullah (s.a.s.), Hayber'in muhâsarası
devam ederken, Fedeklileri, İslâm'a dâvet için bir elçi gönderdi.
Fedekliler, Müslümanlığı kabûl etmediler. Topraklarımız sizin olsun,
biz burada Hayberliler gibi, yarıcı olarak çalışalım, dediler.
İstekleri kabûl edildi.


Vâdi'l-Kurâ ise, Hayber'le Medine arasında bir çok Yahûdî köyünün
bulunduğu bir vâdi idi. Buradaki Yahûdîler de çevredeki Arap
kabîleleriyle anlaşarak, Müslümanlarla savaş için hazırlanıyorlardı.
Rasûlullah (s.a.s.) Hayberden dönerken buraya uğrayıp onları da İslâm'a
dâvet etti, kabûl etmediler, Müslümanlara ok yağdırarak savaşı
başlattılar. Dört gün süren çarpışma sonrasında yenik düştüler. Hayber
gibi, elde edecekleri mahsûlün yarısı kendilerinin olmak üzere,
yerlerinde bırakıldılar.


Devâmlı Müslümanlara düşmanlık besleyen Yahûdîlerin işi böylece tamamlanmış oldu. Müslümanlar Safer ayında Medine'ye döndüler.



Ele Geçen Arâzi Müslümanların, düşmandan (kâfirlerden) savaşarak
aldıkları mallara "ganimet" denir. Ganimet malların, beşte dördü savaşa
katılan mücâhidlere paylaştırılır. Beşte biri ise beytü'l-mâl'e (Devlet
Hazinesine) bırakılır. Düşmandan (Kâfirlerden) savaşmadan barış ve
anlaşma yolu ile elde edilen mallara ise "fey"
adı verilir. Fey'in tamamı beyt'ül mâl'e aittir. Rasûlullah (s.a.s.)
hayatta iken, Beytü'l-mâle âit malların tasarrufu O'na âitti.


Bu sebeple savaşsız ele geçen Fedek arazisinin tamamı ile Hayber ve
Vâdi'l-Kurâ topraklarının beşte biri Rasûlullah (s.a.s.)'ın emrine
ayrıldı. Beni Nadîr arâzisi de, daha önce böyle olmuştu. Hayber ve
Vâdi'l-Kurâ'nın kalan arâzîsi, mücâhidlere verildi.







6- HABEŞİSTAN GÖÇMENLERİNİN DÖNÜŞÜ



Habeşistan'a hicret etmiş bulunan Müslümanların 16 kişilik son kafilesi
de, Hayber'in fethi sırasında döndü. Başlarında Hz. Ali'nin kardeşi
Câfer Tayyar vardı. Rasûlullah (s.a.s.) son derece memnun oldu.


- Hangisine sevineceğimi bilemiyorum, Hayber'in fethine mi, yoksa
Câfer'in gelişine mi? buyurdu. Ganimetlerden onlara da hisse ayırdı.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:58 pm


7- KÂBE'Yİ ZİYARET (Umretü'l Kazâ) (Zilkade 7 H./Mart 629 M.)



"Başladığınız hac ve umreyi Allah için tamamlayın" (el-Bakara Sûresi, 196)



Hudeybiye anlaşmasına göre, Müslümanlar Kâbe'yi bir yıl sonra ziyâret
edebileceklerdi. Anlaşma gereğince üç günden fazla Mekke'de
kalamayacaklardı. Mekkeliler de bu esnâda, şehrin dışına
çekileceklerdi.


a) Bir Yıl Önce Edâ Edilemeyen Umre:



Anlaşma'dan bir yıl sonra, Rasûlullah (s.a.s.), Hudeybiye'de bulunan
Müslümanların, bir yıl önce edâ edemedikleri Umre'yi kazâ etmek üzere
hazırlanmalarını emretti. Hicretin 7'inci yılı zilkade ayında (Mart
629) Medine'den hareket edildi. Hudeybiye'de bulunmayanlardan da
katılanlar olduğu için, Kâbe'yi ziyârete gidenlerin sayısı 2000'i
geçti.


Müşrikler, Müslümanların geldiğini duyunca Mekke'yi boşalttılar. Şehri
çevreleyen yüksek tepelere kurdukları çadırlardan, Müslümanları merakla
izlediler.


Müslümanların Mekke'ye girişleri çok heyecanlı oldu. Hz. Peygamber
(s.a.s.) devesi Kasva üzerinde ilerliyor, hep birden yüksek sesle, "Lebbeyk, Allahümme lebbeyk...." diye telbiye söylüyorlardı. Uzaktan Kâbe görülünce "Allâhü Ekber, Allâhü Ekber, Lâilâhe illallâhü vallâhü ekber..."
diye tekbir getirmeğe başladılar. Yıllardan beri hasretini çektikleri
Kâbe, işte şimdi karşılarındaydı. Özellikle muhâcirler, yedi yıllık bir
ayrılıştan sonra doğup büyüdükleri kutsal beldeye girerken ayrı bir
heyecân duyuyorlardı.


Kâbe, usûlüne göre tavâf edildi, etrafı yedi defa dolaşıldı. Safâ ve Merve tepeleri arasında sa'y yapıldı.



Müşriklerin ileri gelenleri, Dâru'n-nedve önünde toplanmışlar, Müslümanları seyrediyorlardı. Aralarında:

- Medine'nin humması bunları zayıf düşürmüş.. diye konuşuyorlardı.



Rasûlullah (s.a.s.) Müslümanların zayıf ve güçsüz olmadıklarını
göstermek istedi. Sağ kolunu ihramın dışında tutup bâzûsunu şişirdi.
Tavafın ilk üç şavtını kısa adımlarla koşarak yaptı. Ashâbına da böyle
yapmalarını emretti. "Bu gün kendini onlara kuvvetli gösterene Allah rahmet etsin" buyurdu.



Ertesi gün peygamber (s.a.s.) Efendimiz Kâbe'ye girdi. Öğle vaktine
kadar orada kaldı. Kâbe hâlâ putlarla doluydu. Habeşli Bilal, Kâbe'nin
damına çıkarak öğle ezanını okudu. Mekke ufukları "Allahü Ekber" sedâlarıyla çınladı. Rasûlullah (s.a.s.)'ın arkasında, cemâatle namazlarını kıldılar.



Daha sonra Müslümanlar tıraş olarak ihramdan çıktılar. Bir sene önce
eda edemedikleri umreyi kazâ etmiş oldular Rasûlullah (s.a.s.)'in
rüyâsı ve ashabına müjdesi de böylece gerçekleşmiş oldu. Bu sebeple,
Hicretten sonra, müslümanların bu ilk Kâbe ziyâretine "Umretü'l-Kazâ'' (Kazâ Umresi) adı verilmiştir





b) Kazâ Umresi'nin Mekkeliler Üzerindeki Tesirleri:



Müslümanlar, Hudeybiye Anlaşması uyarınca üç gün Mekke'de kaldıktan
sonra, Medine'ye döndüler. Bu esnâda, müşrikler, uzaktan uzağa
Müslümanların bütün hallerini, davranışlarını merakla ve dikkatle
izlediler. Son derece kibâr ve nâzik,huzûr ve sükûn içinde kardeşçe
geçinen insanlar olduklarını gördüler. Ne içki içip sarhoş olan, ne
başkasına saygısız davranan var. Hepsi edepli, tertemiz, üstün ahlâklı
insanlar. Topluca ibâdet ediyorlar, oturup sohbet ediyorlar,
birbirlerini sevip sayıyorlar, kimseye kötülük etmiyorlar, dâima
Allah'a itâat içinde bulunuyorlar.. Evet, bunlar ne iyi insanlar.


Müslümanların üstün meziyetleri, örnek davranış ve yaşayışları,
Mekkeliler üzerinde büyük tesirler meydana getirdi. Müslümanlık
hakkındaki düşünceleri değişmeye başladı. İçlerinde Müslüman olma
arzusu belirenler bile oldu. Kureyş'in ileri gelenlerinden Velîd oğlu
Hâlid, Âs oğlu Amr,Talha oğlu Osman bunlardandı.







8- RASÛLÜLLAH (S.A.S.)'İN MEYMÛNE İLE EVLENMESİ



Hz. Meymûne, Peygamber (s.a.s.) Efendimizin amcası Abbâs'ın eşi
Ümmü'l-Fadl'ın kız kardeşidir. Hâris el-Hilâliye'nin kızıdır. Önce Amr
oğlu Mes'ûd ile evlenmiş, sonra Adüluzza oğlu Ebû Rahm'in eşi iken dul
kalmıştı. Rasûllüllah (s.a.s.)'ın eşleri arasında bulunmak en büyük
emeliydi. Bu yüzden, külfetsiz ve mehirsiz olarak Rasûl-i Ekrem
(s.a.s.)'in kendisini nikâhlamasını istiyordu. Hz. Abbâs, dul
baldızının isteğini Rasûlullah (s.a.s.)'a iletti. Peygamber (s.a.s.)
Efendimiz, şeref ve asâletine hürmet ederek, Hz. Meymûne'nin teklifini
kabûl buyurdu. Kaza Umresi esnâsında ihramlı iken nikah edip, ihrâmdan
çıktıktan sonra zifâf oldu.



Hz. Meymûne, Rasûlullah (s.a.s.)'ın nikâhlandığı son eşidir.
Hicretin 51.'inci yılı, hac dönüşünde, Mekke'ye 6 mil mesâfede "Serif"
denilen yerde vefât etmiştir.


Teyze Anne Yerindedir:



Hz. Hamza'nın küçük kızı Umâme, (veya Umâre) Mekke'de kalmıştı. Kazâ
Umresi'nden Medine'ye dönerken, "amca, amca" diye Rasûlullah
(s.a.s.)'in peşinden koştu. Hz. Ali onu kucaklayıp:
- Al, amcamızın kızı, diyerek eşi Hz. Fâtıma'ya verdi. Medine'ye
varınca Hz. Ali, Hz. Câfer Tayyar ve Zeyd b. Harise hepsi de çocuğun
bakımının kendilerine verilmesini istemişlerdi. Câfer Tayyar'ın eşi
Esmâ,Ümâme'nin teyzesiydi.


Rasûlullah (s.a.s.):

- Teyze, anne yerindedir, buyurdu ve çocuğun bakımını ona verdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:59 pm


MİRAÇ



Kapatın gözlerinizi

Ve karanlığı seyredin.

İşte böyle bir gece.

Mekke’de bir gece

Yorgunluk havada

Gariplik suda

Simsiyah bir sessizlik

Uyku bile uykuda.

Kâbe’nin hatîm kısmında

Yanı üzre yatan biri var

Yıl hüzün yılı

Ebu Talib yok

Yıl hüzün yılı

Vefakâr eş

Haticetül kübrâ yok.



Kâbe’nin hatîm kısmında

Yanı üzre yatan biri var

Teselli arayan kalp

Hüzünle çarpan kalp

O’nun kalbi.



Ve ayak sesleri

Yıldızlar ışıldıyor.

Bu ayak sesleri göklerden

Yol veriyor yıldızlar.

Semâdan inenler var.

İzin verseydi Allah

Kâinat inerdi yere

Çünkü kâbe’nin hatîm kısmında yatan

Sultân-ı levlâk’tır.

Habîb-i zîşândır o

Nur-u hüda’dır.

Merhamet ufkunun nazlı güneşi

Kainatın biricik çiçeğidir o.

İzin verseydi Allah

Âlemler inerdi yere

Oysa emir yalnız cebrail’e

Ve yalnız cebrail iner yere



Kalk ya Rasulallah!

Semada melekler seni bekler

Taif’te taşlanan yüzüne hasret

Alaya alınan sözüne hasret

Seni bekler melekler.



Yer yüzünde vefa yok mu?

Seni teselli edecek birini mi arıyor kalbin.

Sevdiklerin bir bir uçuyor mu elinden?

Davetini hafife mı aldılar?

Üzülme ve aç gözlerini

Öteler bekliyor seni

Bu gece kainat adını anacak,

Aç gözlerini ki alemler nazarına kanacak.

Burak, senin için uçacak.

Aç gözlerini ya habiballah

Bu gecenin adına isra diyecek Allah!



Ey yedi kat sema aç kapılarını!

Ve haber ver hasretle bekleyen peygamberlere

Deki hazreti Adem’e;

Cennetin kapısına adı yazılan

İsminin hatrına af istediğin

Salih oğul geliyor.

Söyle İsa’ya:

Kuytu köşelerde

Havarilerinle Allah’a sığınırken,

Bir adım ötedeymiş gibi kokusunu aldığın

Ve insanlığa gelişini müjdelediğin

Ahmet geliyor!

Yusuf’a, İdris’e, Harun’a söyle

Musa’ya deki:

Vasıflarına hayran olup da

Ümmetinden olmak istediğin

Salih kardeş geliyor.

Müjde ver İbrahim Peygamber’e:

Dua dua yalvarıp

Gelmesini istediğin oğul geliyor

Aç kapılarını ey yedi kat sema

Bu gelen Muhammed Mustafa!!!



Cebrail yol gösterir

Ve yürür sultanlar sultanı

Bu nasıl bir yürüyüştür?

Bu nasıl bir eda?

İnci inci ter mübarek alınlarında

Baştan ayağa edep var

Attığı her adımda.



Sultanım,

Cennetler gösterilirken o gece

Ümmetini hayal ettin mi Cennet'te?

Cehennemin alevleri selamlarken seni,

Gözyaşlarını gördü mü Cebrail?

Ümmetim dedin mi?

Sen unutmazsın bizi, bunda kuşku yok

Tahiyyat duası haber verdi bize

Sen bizi hiçbir yerde

Hiçbir zaman unutmadın

İnşallah biz de seni unutanlardan olmayız.

Allah seni unutturmasın bize.

Bir söz sultanının dediği gibi

Eğer günahlarımızdan dolayı girersek cehenneme

Ve Allah biran olsun açarsa ufkumuzu

Talaal bedru aleyna diyeceğiz.

Miraç gecesi

Yürüdü Rasulullah

Cebrail önde

Bir gece yürüyüşüyle

Yürüdüler… Yükseldiler.

Yükseldikçe yükseldiler.

Cebrail durdu birden,

Ya Rasulallah, benimle buraya kadar.

Efendimiz niçin diye sordu

Burası sidre-i münteha’dır

Bir adım daha atarsam; yanarım, kavrulurum.

Allah rasulu, sordular:

Nasıl gidilir sidre-i münteha’da?

Cibril-i emin cevap verdi:



Aşkla!

Aşkla gidilir ya Rasulallah!

Aşkla gidilir ya Habiballah!

Aşkla gidilir ya Nebiyyallah

Yürü sultanım yol senindir!

Aşk vadisinde mühür senin.

Söz senindir hal senindir.

Muhabbetin adı sensin.

Varlıkların tadı sensin.

Yürü ve selamını ilet.

Gözü yaşlı ümmetinin

Sensiz bunca yetimin

İlet selamını..

Ahir zamanın ahını,

Yüceler yücesine ilet..



Sultanım

Sen dönerken miraçtan

İlahi hediyelerle

Bizim için miraç olan

Beş vakit namazla,

Bakara suresinin son iki ayetiyle

Ve şirke düşmeyenin affedilebileceği müjdesiyle

Dönerken sen miraçtan

Biz ahir zamandan

Ebu Bekir edasıyla bakıyoruz sana

“O söylediyse doğrudur”

Rasulullah söylediyse doğrudur.

Ve bir ayetin sıcaklğı sarıyor

Kainatin kalbini!

''Her türlü noksanlıktan münezzeh olan Allah

Kulunu geceleyin mescid-i haram’dan alıp,

Kendisine bir takım ayetler gösterelim diye

Etrafını mübarek kıldığımız

Mescid-i aksa’ya götürdü.

Çünkü, işiten ve bilen odur.''

Şimdi açın gözlerinizi

Ve mîrâc’a hazırlanın...





DURSUN ALİ ERZİNCANLI






Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:59 pm

VIII- HİCRETİN SEKİZİNCİ YILI (629-630 M.)



1- MÛTE SAVAŞI (Cumâde'l-ûlâ 8 H./Eylül 629 M.)





a) Savaşın Sebebi:



Mûte Savaşı, Müslümanlarla Hristiyanlar (Rumlar ve Hristiyan Araplar)
arasında yapılan ilk savaştır. Sebebi, Rasûlüllah (s.a.s.)'in elçisinin
öldürülmesidir.


Rasûlüllah (s.a.s.), İslâm'a dâvet için hükümdarlara elçilerle
mektuplar gönderdiği sırada, Sûriye'de Busrâ (şimdiki Havran) Emîri
Şürahbil'e de Hâris b. Umeyr ile bir mektup göndermişti. Gassânî
Araplarından Şürahbil, Hristiyandı. Bizans'ın himayesinde bulunuyordu.
Hâris, Şürahbil'e, Kudüs'ün iki konak güneyinde, bulunan Mûte
kasabasında rastladı. Elçi olduğunu söyleyerek Hz. Peygamber
(s.a.s.)'in mektubunu verdi. Fakat, Şürahbil, devletler arası hukuk
kurallarını çiğnedi, Rasûlüllah (s.a.s.) elçisini öldürttü.


Şimdiye kadar Hz. Peygamber (s.a.s.)'in elçilerinden hiçbiri
öldürülmemişti. Bir elçinin öldürülmesi, tarih boyunca bütün
toplumlarda insanlığa ve hukuk kurallarına aykırı bir davranış
sayıldığı gibi, gönderene de en büyük hakaret ve meydan okuma demekti.
Bu sebeple Rasûlullah (s.a.s.) üç bin kişilik bir kuvvet hazırlayarak,
azadlı kölesi Hârise oğlu Zeyd'in komutasında yola çıkardı(298) Elçi
Umeyr oğlu Hâris'in şehid edildiği Mûte'ye kadar gidilmesini, Şürahbil
ve maiyetinin İslâm'a dâvet edilmesini, kabûl etmezlerse savaşılmasını
emretti.(299) "Kadınları, çocukları, yaşlıları öldürmeyin. Evleri yıkıp
hârap etmeyin, ağaçları kesip, tahribâtta bulunmayın!" dedi.


Orduyu "Seniyyetü'l-vedâ" denilen ayrılık tepesi'ne kadar uğurlayan Hz. Peygamber (s.a.s.):

- "Zeyd şehid olursa, komutanlığı Câfer alsın; Câfer de şehit düşerse, Ravâha oğlu Abdullah komutan olsun." buyurdu.





b) İki Tarafın Durumu ve Aradaki Eşitsizlik:



Müslüman ordusunun hareketini Şürahbil duydu. Derhal Lahm, Cüzâm, Kayn,
Belkın, Behrâ gibi Hristiyan Arap kabîlelerinden büyük bir kuvvet
hazırladı. Ayrıca durumu Bizans İmparatoruna bildirerek, ondan da
yardım istedi. Böylece Şürahbil, 200 bin kişilik büyük bir ordu
topladı. Bunun 100 bini Rumlardan, 100 bini de Hristiyan Araplardan
meydana gelmişti. (301) İmparator Hirakl de işi önemseyerek, Belkadaki
Meab şehrine kadar geldi.


Müslümanlar, ancak Sûriye topraklarına girdikten sonra düşmanın gücü ve hazırlıkları hakkında bilgi edinebildiler.



İki taraf arasında gerek sayı, gerek silah ve teçhizât bakımından
korkunç bir fark vardı. Tarihte, iki taraf arasında böylesine ölçüsüz
bir fark görülmemiştir. 200 bin (bazı rivâyetlerde 100 bin) kişilik bir
kuvvet karşısında üç bin mücâhid ne yapabilirdi? Fakat, savaşmadan geri
dönülemezdi. Komutan Zeyd, Maan'da, Mücâhidlerin ileri gelenleriyle
toplanıp durumu istişâre etti. Acaba, durumu Rasûlüllah (s.a.s.)'e
bildirip alınacak cevâba göre mi hareket edilmeliydi?


Fakat, Ravâhaoğlu Abdullah bütün tereddütleri giderdi.

- Arkadaşlar, çekindiğimiz şey, ele geçirmek için yola çıktığımız
şeydir, yani şehid olmaktır. Dinimizi yüceltmek için savaşalım. Yâ
şehid, ya gazi olacağız. Bunun ikisi de güzel değil mi ? dedi.
Abdullah'ın konuşması mücâhitlerin maneviyâtını yükseltti.



Hepsi de:

- Ravâhaoğlu doğru söylüyor. Savaşmalıyız, dediler.





c) Komutanlar Sırayla Şehâdet Şerbetini İçtiler:



İki ordu Mûte'de karşılaştı. Zeyd, sancak elinde, ileri atıldı.
Kahramanca çarpıştı, ölümden yılmadığını gösterdi. Fakat düşman
mızraklarının arasında şehid düşdü.



Zeyd şehid olunca, sancağı hemen Câfer aldı. Emsâlsiz
kahramanlıklar gösterdi. Önce sağ eli kesildi, sancağı sol eliyle
tuttu. Sol eli de kesilince, kollarıyla sancağa sarıldı. Pek çok yara
aldığı halde son nefesine kadar sancağı bırakmadı. Nihâyet o da şehid
oldu.



Câferden sonra sancağı Ravâhaoğlu Abdullah aldı. O da şiirler
söyleyerek, kahramanca savaştı. Vücudu delik deşik oldu. Sonunda o da
şehid oldu.




d) Hâlid b. Velîd'in Üstün Mahâreti:



Râvâhaoğlu da şehid olunca, asker komutansız kaldı, umûmî bir panik
başladı. Dağılan askerin kaçışını Velîdoğlu Hâlid önledi. Mücâhidler,
Hâlid'in etrâfında yeniden toplandılar. Hâlid komutayı aldı, sancak
elinde akşama kadar çarpıştı. O gün elinde tam dokuz kılıç
parçalandı.(305) Bu Müslüman olduktan sonra Hâlid'in katıldığı ilk
savaştı.


Gece olunca, Hâlid askeri yeniden tertipledi. Öndekileri arkaya,
arkadakileri öne, sağdakileri sola, soldakileri sağa aldı. Böylece
düşmana, yardım için yeni kuvvetler gelmiş intibâını verdi. Sabah
olunca da ansızın şiddetli bir hücuma geçerek, düşmanı bozguna uğrattı.
Bu fırsattan yararlanarak, askerini ustalıkla geri çekti. Büyük bir
kayba uğramadan Medine'ye döndü. İslâm ordusunu korkunç bir felâketten
kurtardı.


200 bin kişiye karşı yapılan bu çetin savaşta, Müslümanlar sadece 12
şehid vermişlerdi. Bu durum, komutanların savaşı çok başarılı idâre
etmeleri ve canlarını fedâ etmekten çekinmemelerinin bir sonucuydu.


e) Rasûlüllah (s.a.s.)'in Medine'den Savaşı Seyretmesi:



Rasûlüllah (s.a.s.) savaşın bütün safhalarını, Medine'ye henüz hiç bir haber ulaşmadan, ashâbına bildirmişti.



Cenab-ı Hakk, zaman, mekân ve mesâfe kavramlarını kaldırarak, sevgili
Peygamberine savaş meydanını olduğu gibi göstermişti. Mescid-i Nebî'de
minber üzerine oturmuş bulunan Allah Rasûlü (s.a.s.) gözlerinden yaşlar
akarak:


-İşte sancağı Zeyd aldı, Zeyd vuruldu, şehid düştü. Sonra Câfer aldı,
O' da şehid oldu. Sonra Ravâhaoğlu aldı, O 'da şehid oldu. En sonunda
sancağı, Allah'ın kılıçlarından bir kılıç, Velîdoğlu Hâlid aldı. Allah
O'na fethi müyesser kıldı, buyurdu.


Rasûlüllah (s.a.s.), Zeyd, Câfer ve Abdullah'ın şehid düştüklerini
haber verdikçe, her biri için istiğfâr etmiş ve Cennete girdiklerini de
müjdelemişti.


Sancağı Hâlid alınca ise:

- Allah'ım, Hâlid senin kılıçlarından bir kılçtır. Sen O'na nusret
ihsan buyur, diye duâ etmişti. Bundan sonra Hâlid'e "Seyfullah"
(Allah'ın kılıcı) denildi.



Câferin şehâdet haberini duyunca, âilesi feryâda başladılar.
Rasûlüllah (s.a.s.)'de son derece üzgündü. Çok sevdiği, en değerli
arkadaşlarını kaybetmişti. Câfer'in âilesini teselli etti. Acılıdırlar,
yemek yapamazlar, diye evine yemek gönderdi.


- Allah Câfer'e, Mûte'de kesilen iki koluna bedel, iki kanat verdi.
O'nu Cennet'te meleklerle birlikte uçuyor gördüm, diye müjdeledi. Bu
sebeple Câfer, bundan sonra Câfer Tayyâr diye anıldı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Tem. 21, 2008 11:59 pm



    2- ZÂTÜ'S-SELASÎL SAVAŞI (Cumâde'l-âhir 8 H./629 M.)



    Kudâa kabîlesi'nin Uzre ve Belî kolları, Medine hayvanlarını yağmalamak
    üzere, Vâdi'l-Kurâ yakınlarında toplanmışlardı. Rasûlüllah (s.a.s.)
    durumdan haberdâr olunca, bunların üzerine Amr b. As (Âs oğlu Amr)
    komutasında 30'u atlı 300 kişilik bir seriyye gönderdi. Bunlar arasında
    Sa'd b. Ebî Vakkas, Üseyd b. Hudayr, Sa'd b. Ubâde, Sâid b. Zeyd, Âmir
    b. Rabîa.. gibi ensâr ve muhâcirlerden ileri gelen kimseler de vardı.


    Amr b. Âs. ashâbın büyüklerinden değildi. Henüz bir yıl kadar önce
    Müslüman olmuştu. Fakat dedesi Vâil'in annesi Belî kabîlesinden olduğu
    için Amr'ın bu kabîle ile ilgisi vardı. Amr, aynı zamanda savaş usûlünü
    iyi bilen, son derece zekî bir kimse idi. Bu sebeple Rasûlüllah
    (s.a.s.), komutanlığa O'nu seçmişti.


    Amr, Vâdi'l-Kurâ civarında Selâsil suyu'na varınca, düşmanın sayıca
    üstün olduğunu öğrendi. Burada konaklayarak, bir haberci ile Rasûlüllah
    (s.a.s.)'den yardım istedi. Rasûlüllah (s.a.s.)'de Ebû Ubeyde b. Cerrâh
    komutasında 200 kişilik ek kuvvet gönderdi. Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer
    de bunlar arasındaydı.


    Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) Ebû Ubeyde'yi gönderirken:

    - Ayrılığa düşmeyin, işbirliği yapın, buyurmuştu. Amr b. Âs, Ebû Ubeyde'nin, askerlere imâm olarak namaz kıldırmasına itirâz etti.



    - Sen bana yardıma geldin, kumandan benim, namazda ben imam olacağım, dedi.



    Ebû Ubeyde yumuşak tabiatlı bir zâttı, hiç itirâz etmedi.

    - Yâ Amr, Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz, ihtilâfa düşmememizi emretti. Sen bana uymazsan, ben sana uyarım, telâşa gerek yok,
    diye cevâp verdi. Amr bütün Müslümanlara sefer süresince imam olup
    namaz kıldırdı. Böylece Hz. Ömer ve Hz. Ebûbekir de Amr'ın idâresine
    girmiş oldular. Oysa Rasûlüllah (s.a.s.) Amr'ı ilk 300 kişiye; Ebû
    Ubeyde'yi de 200 kişiye kumandan tâyin etmişti. Ebû Ubeyde'yi Amr'ın
    emrine değil, yardımına göndermişt.



    Amr, düşmana yaklaşınca gerekli tedbirleri aldı. Hava çok soğuk ve sert olduğu halde, gece ateş yakmayı yasakladı. "Kim ateş yakarsa, onu yaktığı eteşin içine atarım," diye tehdit etti. Asker, soğuktan Ebû Bekir ve Ömer'e başvurdular.



    Hz. Ömer:

    - Bu nasıl şey, herkesi soğuktan kıracak mı? diye Amr'a haber gönderdi.



    Amr b. Âs:

    - Yâ Ömer, sen bana itâatle memûrsun, İşime karışma, diye , cevâp verdi. Hz. Ebû Bekir de:

    Rasûlüllah (s.a.s.) O'nu savaş usûlünü iyi bildiği için kumandan
    yaptı. Madem ki kumandan O'dur, işine karışmamak gerekir, dedi. Böylece
    gece soğukta geçirildi. Çünkü ateş yakılsaydı, düşman Müslümanların
    azlığını öğrenecekti.


    Amr, plânını kimseye söylemedi. Sabaha karşı, alaca karanlıkta ansızın
    düşman üzerine hücûma geçti ve savaşı kazandı. Düşman pek çok ganimet
    bırakarak kaçtı. Ashâb, düşmanın peşini tâkibetmek istedilerse de Amr
    buna da izin vermedi. Bir kaç gün orada kalıp etraftaki ganimet hayvan
    sürülerini topladıktan sonra, Medine'ye döndü.


    Sefer esnâsında Amr b. Âs ihtilâm olmuş, hava soğuk olduğu için gusletmeyerek teyemmümle namaz kıldırmıştı.



    Dönüşte ashâb, Rasûlüllah (s.a.s.)'e, Amr b. Âs'tan:

    1- Hava çok soğuk olduğu halde, gece ateş yaktırmadı,



    2- Galip geldiğimiz halde düşmanı tâkip ettirmedi,



    3- Su bulunduğu halde gusletmeyip, teyemmümle namaz kıldırdı, diye şikâyette bulundular.





    Amr bu şikâyetlere karşı:

    1- Sayımızın az olduğunu düşman anlamasın diye ateş yaktırmadım.



    2- Yardım için kuvet gönderebileceği düşüncesiyle düşmanı tâkip ettirmedim.



    3- Soğukta yıkanmak tehlikeli olduğu ve Cenâb-ı Hakk "Elinizle kendinizi tehlikeye atmayın." (ElBakara Sûresi, l95) "Kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size acımaktadır." (en-Nisâ Sûresi, 29) buyurduğu için gusletmeyip teyemmüm yaptım, diye cevâp verdi.

    Rasûlüllah (s.a.s.) Amr'ın cevâplarını tebessümle karşıladı.



    Amr b. Âs, henüz yeni müslüman olduğu halde, ashâbın büyüklerinin de
    bulunduğu bir orduya kumandan tâyin edilmesinden dolayı gururlanmıştı.
    Savaşı da kazanarak dönünce, Rasûlüllah (s.a.s.)'in yanındaki derece ve
    itibârını öğrenmek istedi.


    Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'e:

    - En çok kimi seversiniz? diye sordu.



    Rasûlüllah (s.a.s.):

    -Âişe'yi diye cevâp verdi.



    - Sonra kimi?



    - Âişe'nin babasını, Ebû Bekir'i.



    - Sonra kimi?



    - Ömer'i.



    Amr, en sonraya kendisinin kalacağından korkarak daha fazla sormaktan vazgeçti.







Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Tem. 22, 2008 12:00 am


ELLİ İKİ GÜN



Alemlerin Rabbi olan Allah

Bir peygamber gönderecekse eğer

yıldızlarla duyurdu bu haberi

Kamer menzillerinde üç yıldız doğar

Üç yıldız kainatı bu haberle müjdeler

Şimdi son kez doğacak yıldızlar ..

Müjde üstüne müjde, nur üstüne nur gibi...

Şimdi son kez müjdeleyecek

o son aziz peygamberi ..



Elli iki gün..

Hanei saadette hüzün ve sevinç içice ..

Tesellisini bekliyor annelerin annesi

Eşini kaybetmiş hazin bakışlarıyla incisini bekliyor..

Belki o minik kalp atışlarını duyuyor,

Belki gözyaşı döküyor babasız dünyaya geleceğin..

Ama taşıdığı rahmetin farkındadır Hz Amine..



Tam elli iki gün

Ve yıldızların da ötesinde hazırlıklar...

Kuşlar bakışları ile mesafeler aşıyor..

Kuşlar dünyadan çok uzakta ama hızla dünyaya yaklaşmakta..



Tam elli iki gün var..



Mekkeyi mükerremede bir felaket haberi

Yemen valisi Ebrehe Kabe’ye saldıracak !..

Abdulmuttalibin alınan iki yüz devesi..

Mekke reisi develerini istiyor ..

"Kabe’nin sahibi Kabe’yi korur "



Ebrehe öfkeli:



“Onu bana karşı kimse koruyamaz diyor”

Kureyş’in ulusu son sözünü söylüyor ;

"Ben ona karışmam.... İşte sen işte o.. "



Elli iki gün var ..

Mekke halkı tepelere yürüyor, dağ başlarına..

Mekke boşaltılıyor..Harem-i şerif mahzun,

Abdulmuttalib mahzun ,Kureyş’in ulusu Kabe’nin halkasına tutunur ..



"İlahi dokunulmazlığı tehlikeye düşmüş olanları koru

Kabe’yi ve Kabe halkını koru ! "

Ve ardından o da yürür dağlara ..

Bir tek örtüsü kalır Kabe’nin ..Yemen alacası bir örtü ..

Hane-i saadet yalnız ,

Makam-ı İbrahim yalnız,

Hicri İsmail,Hacerul Esved Ve Kabe-i muazzama yapayalnız..

Ve kuşlar ...ayak yapılarından belli ki sadece uçmak için yaratılmışlar!!

Bir yere kesinlikle konmayacaklar !!!

Kuşlar hızla dünya semasına yaklaşmakta !!!



Elli iki gün !!!



Muhassab vadisinde Ebrehe’nin ordusu..

En önde devasa bir fil ...Ardında altmış bin sefil...

Kabe’yi yıkmak için harekete geçiyor..

Daha adımını atmadan fil Ebrehe’nin yol göstericisi Tufeyl yaklaşıp kulağına bir şey Fısıldıyor:

“Mamud sağ ve selametle geldiğin yere dön”

"Çünkü sen Allah’ın dokunulmaz kıldığı memlekettesin !"

Ve Tufeyl’de çekilir dağlara.. Ve fil dizlerinin üstüne çöker ..

Orduda bir kargaşa, ne oldu bu file !!



Yönü başka tarafa çevrilince koşuyor hem de delice bir süratle..

Ama Kabe’ye doğru döndürülünce yüzü, kapanıyor dizlerinin üstüne

Ucu sivri demirler sokuluyor ..Mamud kalksın ve yürüsün diye ..Ama nafile ..



Tam o esnada gökyüzünde Yemen tarafında bir karartı ..

Kaplara bir bulut gibi deniz üzerinden git gide yaklaşan ..

Yaklaştıkça netleşen bir karartı ..

Ve dehşetle açılan gözler ve sapsarı kesilen yüzler..

Bir ses “dayanabilecekseniz bakın!!!” diyor .

Çünkü gökten Ebabiller yağıyor

Yeryüzünde hiç görülmemiş kuşlar

İrili ufaklı ,bölük bölük, fırka fırka, birbiri ardınca

Başları vahşi hayvanların başı gibi

Gagalarında ve ayaklarında taşlar pişirilmiş çamurdan

Kanatları benek benek kar beyazı o ilahi nurdan

Ve alınlarında bir yazı “ El –Kahhar” !

Belli ki azap için yaratılmışlar

İşte başlıyor azap!!

Ebreheyle altmış bin kişilik ordusu ve sicim gibi yağan taşlar...

Taşlanmış yürekleri söküp çıkaran taşlar!



Elli iki gün var..

Kabe yalnız değil, Kabe sahipsiz değil ! Ve haykırıyor Kabe;

"Hani nerde ordunuz, hani gururlanıyordunuz, hani nerde kaçış yurdunuz

Hem nereye kaçıyorsunuz "

Takip eden ALLAH!!! nereye kaçacaksınız? takip eden ALLAH !

"Bugün fil ordusundan bu azabı tatmayan hiç kimse kalmayacak "

Ebrehe mağlup ....galib olan ALLAH

Biliniz ki sonunuz alevli bir ahdır

İntikam alanların en hayırlısı ALLAH ‘tır.



Ya Rabbi bugün ve bugünden sonra eğer bir Ebrehe ruhu ..

Toplayıp ordusunu yürürse haremine ...

Ne olur Ebabillerini gönderme

Muhammedi muhabbetle dolu bir tek kalpte duruncuya dek ..

Gönderme azap kuşlarını ...

O gün dağlara çekilen halk nasıl korku içinde izlediyse onları ..

Bugün Ebabiller izlesin bizi... Ve yeryüzü duysun sesimizi ..

Kabe’yi muazzamanın koruyucusu biziz

Çünkü biz ümmeti Muhammediz !



Ebabiller uzaklaşırken Mekke’den Kabe’yi muazzama gönüller sultanını bekliyor

Anneler annesi gülünü bekliyor

Tam elli iki gün var...





DURSUN ALİ ERZİNCANLI
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Tem. 22, 2008 12:00 am

3-MEKKE'NİN FETHİ (20 Ramazân 8 H./11 Ocak 630 M.)



"Biz sana apaçık bir fetih ve zafer sağladık." (el-Feth Sûresi, 1)



a) Hudeybiye Muâhedesinin Bozulması:



Hudeybiye Barış Anlaşması, Müslümanlarla Kureyş arasında yapılmıştı.
Anlaşma şartlarına göre, diğer Arap kabîleleri, iki taraftan birinin
himâyesine girmekte, anlaşıp birleşmekte serbesttiler. Buna göre, Huzâa
kabîlesi, Müslümanların Benî Bekir (Bekir oğulları) kabîlesi de
Kureyş'in himâyesine girmişti.


Hicretin 8'inci yılı Şaban ayında, Benî Bekir kabîlesi, Peygamberimizin
himâyesinde bulunan Huzâa kabîlesine ansızın bir gece baskını yaptı.
Esâsen iki kabîle arasında öteden beri düşmanlık vardı. Bu baskında
Benî Bekir, Kureyşten yardım ve teşvik görmüş, hatta İkrime, Safvân ve
Süheyl.. gibi ileri gelen bir kısım Kureyş gençleri baskında bizzat
bulunmuşlardı. Baskın sonunda Huzâalılardan 23 kişi ölmüş, sağ kalanlar
Harem-i Şerîf'e sığınarak kurtulabilmişlerdi.


Bu olay üzerine Huzâalılar, 40 kişilik bir heyetle Medine'ye geldiler.
Rasûlüllah (s.a.s.)'a durumu anlatıp yardımını istediler. Huzâalılarla
Müslümanlar arasında ötedenberi dostluk vardı. Bu dostluğun temeli,
İslâm'dan öncesine kadar uzanıyordu. Bu sebeple Huzâalılar,
Müslümanlarla ilgili, Mekke'de olup biten her şeyi Rasûlüllah
(s.a.s.)'a gizlice bildirirlerdi. Hendek Savaşı hazırlığını da onlar
haber vermişlerdi.


Huzâa kabilesine yapılanlardan, Rasûlüllah (s.a.s.) son derece üzüldü.
Kendilerine yardım edeceğini va'detti. Kureyş'e derhal bir elçi
göndererek: Öldürülen Huzâalılardan diyetlerinin ödenmesini, veya Benî
Bekir Kabîlesinin himâyesinden vazgeçilmesini istedi.


İki şarttan biri kabûl edilmediği takdirde, Hudeybiye Anlaşmasının bozulmuş sayılacağını, bildirdi.

Kureyşliler, ilk iki şartı kabûl etmeyip Hudeybiye anlaşmasını
bozduklarını bildirdiler. Daha önce fiilen bozdukları antlaşmayı,
böylece resmen de bozmuş oldular.


b) Kureyş'in Barışı Yenileme Teşebbüsü:



Kureyşliler, bir müddet sonra hatalarını anladılar. Alaşmayı
bozduklarına pişmân oldular. Derhal anlaşmayı yenilemek ve barış
süresini uzatmak üzere Ebû Süfyân'ı Medine'ye yolladılar.
Ebû Süfyân, Medine'de önce, Rasûlüllah (s.a.s.)'ın zevcelerinden kızı
Ümmü Habîbe'ye gitti. Oturacağı sırada, Ümmü Habîbe minderi topladı.
Halbuki evde üzerine oturulacak başka bir şey yoktu.


Ebû Süfyân sordu:

- Kızım, minderi mi benden esirgiyorsun, yoksa beni mi minderden?



Kızı cevap verdi.:

- Bu, Rasûlüllah (s.a.s.)'e âittir. Sen ise müşriksin, pissin. Bu yüzden üzerine oturmanı istemedim.



Ebû Süfyân, daha sonra Rasûlüllah (s.a.s.)'e başvurdu. Olumlu bir sonuç
alamadı. Başta Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer olmak üzere ashâbın ileri
gelenleriyle bir bir görüştü, barışın yenilenmesi için desteklerini
istedi. Hz. Fâtıma'yı ziyâret ederek O'ndan yardım bekledi. Fakat bütün
gayretleri boşa çıktı; hiç bir netice elde edemedi. Eli boş dönmek
istemiyordu. Hz. Ali'nin tavsiyesine uymaktan başka çâre yoktu.


Mescide geldi:

- Ey nâs, ben her iki tarafı da himâyeme alarak, Hudeybiye barışını yeniliyorum. Sanırım, kimse benim ahdimi bozmaz..
dedi. Fakat, kimseden cevâp alamadı. Devesine bindi, ümitsiz olarak
Mekke'nin yolunu tuttu. Bir işâretle bütün Mekke'yi harekete geçiren
Ebû Süfyan, Medine'de kimseye sözünü dinletememiş, öz kızına bile
merâmını anlatamamıştı. Dönüşünde olup bitenleri olduğu gibi
Mekkelilere anlattı.


Onun sözlerini dinleyenler:

- Yazık, sen hiç bir şey
yapmamışsın. Bize barış haberi getirmedin ki, güven içinde olalım,
Savaş haberi getirmedin ki, hazırlanalım. Ali seninle alay etmiş. Senin
tek başına ilân ettiğin barış neye yarar...,
dediler.





c) Fetih Hazırlığı:



Ebû Süfyan Mekke'ye döndükten sonra Rasûlüllah (s.a.s.)gizlice fetih
hazırlığına başladı. Ashâbına sefer için hazırlanmalarını emretti.
Ayrıca, Gıfâr, Eslem, Eşca' Müzeyne, Cüheyne, Süleym gibi, kendisine
bağlı kabîlelere haber salarak Ramazan'ın ilk günlerinde Medine'de
toplanmalarını istedi.
Rasûlüllah (s.a.s.),Mekke'nin kan dökülmeden fethedilmesini istiyordu.
Kureyş savunma için hazırlık yapar da karşı koyarsa, kan dökülürdü. Bu
yüzden hazırlıklar son derece gizli tutuldu. Mekke ile Medine
arasındaki bütün yollar kesildi. Bu vazife Huzâa kabilesine verildi.
İki taraf arasında sanki kuş uçmuyordu. Bu arada dikkatlerin başka yöne
çekilmesi için Necid tarafına bir de seriyye göndermişti.




d) Ebû Beltea oğlu Hâtıb'ın Kureyş'e Yazdığı Mektup:



Ancak ashabtan Ebû Beltea oğlu Hâtıb, durumdan Kureyş'i haberdar etmek
istemiş, bir mektup yazarak gizlice Mekke'ye göndermişti. Hz. Peygamber
(s.a.s.), İlâhî vahiy ile bunu öğrendi. Hemen Hz. Ali ile iki
arkadaşını görevlendirdi.


- Hah bostanına kadar gidin, orada, mahfe içinde yolcu bir kadın
bulacaksınız. Yanında bir mektup var, onu alıp getirin, buyurdu. Kadın
önce inkâr etti, fakat, "seni şimdi çırılçıplak soyar, her tarafını
ararız", deyince, çâresiz mektubu saçının hotozu arasından çıkardı.



Mektupta, Rasûlüllah (s.a.s.)'ın önüne durulamaycak bir ordu ile
Mekke üzerine yürüyeceği bildiriliyordu. Herkes şaşırıp kaldı, çünkü
Hâtıb'dan böyle bir şeyi kimse beklemiyordu. Rasûlüllah (s.a.s.) bir
hey'et önünde Hatıb'ı sorguya çekti.


- Ey Hâtıb, bu ne iş, niçin bunu yaptın, diye sordu.



Hâtıb:

- Ya Rasûlüllah hakkımda karar
vermekte acele etmeyin. Ben Kureyş'e anlaşarak bağlı bir kimseyim,
fakat hiç bir zaman onların mahremi olmadım. Yanınızdaki muhacir
kardeşlerimin, Mekke'de âilesini ve mallarını koruyacak yakınları var,
benimse kimsem yok. Mekkelilerden nimetdârlar kazanarak âilemi korumak
istemiştim. Bu işi dinimden dönmek için yapmadım, ben Müslüman olduktan
sonra, kat'iyyen küfre razı olmam
, diye kendini savundu.



Hz. Ömer, dayanamayıp:

- Yâ Rasûlallah, izin ver de şu münâfığın boynunu vurayım, demişti. Fakat, Rasûlüllah (s.a.s.) Hâtıb'ın suçunu bağışladı.



- Yâ Ömer, Hâtıb Bedir
Gazası'nda bulundu, ne bilirsin belki de Cenâb-ı Hak Bedir ehline:
"Bundan böyle istediğinizi yapın, sizi bağışladım" demiş olabilir,
buyurdu.



Fakat bu olayla ilgili olarak:

"Ey inananlar, benim de
düşmanım, sizin de düşmanınız olan kimseleri dost edinmeyin. Onlar,
size gelen hakkı tanımadıkları ve Rabbımız olan Allah'a inandığınız
için peygamberi de sizi de (yurdunuzdan) çıkardıkları halde onlara
sevgi (mi) gösteriyorsunuz? Siz benim yolumda savaşmak ve benim rızamı
kazanmak için (yurdunuzdan) çıkmışsanız, ben sizin gizlediğinizi de,
açığa vurduğunuzu da bildiğim halde, nasıl olur da onlara sevgi
gösterirsiniz. İçinizden her kim bunu yaparsa, doğru yoldan sapmış
olur."
(el-Mümtehine Sûresi, 1) anlamındaki âyet-i kerime indirilmiştir.





e) Mekke'ye Yürüyüş:



Müslümanlığın temeli, "Tevhid İnancı"
dır. Tevhid İnancı'nın, yeryüzünde en büyük âbidesi, Mekke'deki
Kâbe'dir. Ancak bu kutsal yer, putlarla doldurulmuş, putperestliğin
merkezi hâline getirilmişti. İslâm güneşi doğalı 20 yıl olmuştu. Artık,
Mekke'nin şirkten kurtulması, Kâbe'nin putlardan temizlenmesi
gerekiyordu.


Rasûlüllah (s.a.s.), Hicretin 8'inci yılı, Ramazan'ın 10'uncu Pazartesi
günü 10 bin kişilik muazzam bir ordu ile Medine'den çıktı. (1 Ocak 630)
Yolda katılan birliklerle, ordunun sayısı daha sonra 12 bine
yükselmişti. O gün Rasûlüllah (s.a.s.) ve ashâbı oruçluydu. Yola
çıktıktan sonra oruçlarını bozdular.


Rasûlüllah (s.a.s.)'ın amcası Abbâs Müslüman olmuş, fakat
Müslümanlığını gizliyerek Mekkede müşrikler arasında kalmıştı. Böylece
Mekke'deki haberleri gizlice Rasûlüllah (s.a.s.)'e ulaştırıyordu. Artık
Mekke'de yapılacak iş kalmamıştı. Hîcret için Mekke'den çıktı, fakat
yarı yolda Fetih Ordusuyla karşılaştı. Eşyâsını çocuklarıyla Medine'ye
gönderip O da orduya katıldı. Rasûlüllah (s.a.s.) Abbâs'ın gelişinden
memnun oldu.


- Peygamberlerin sonuncusu ben oldum, muhâcirlerin sonuncusu da sen; diye iltifatta bulundu.

Mekke'ye bir konak (yaklaşık 16 km.) mesâfede "Merru'z-zahrân"
denilen yerde karargâh kuruldu. Rasûlüllah (s.a.s.), ortalık kararınca
burada ordu mevcûdunun sayısınca ateş yakılmasını emretti. Böylece,
ordunun haşmetini Kureyş'e göstermek istiyordu.


Yollar iyice tutulduğu için, İslâm ordusu Merru'zahrân'a gelinceye
kadar Mekkeliler hiç bir haber alamamışlardı. Müslümanların
yaklaştığını duyunca ne yapacaklarını şaşırdılar. Ebû Süfyân durumu
anlamak, Müslümanlar hakkında bilgi edinmek istiyordu. Yanına bir kaç
kişi alarak, Mekke'den çıktı. Uzakta yanmakta olan ateşler, hacıların,
Arafatta arefe gecesi yaktıkları ateşlere benziyordu. Merakla ateşlere
doğru ilerledikleri sırada Rasûlüllah (s.a.s.)'ın muhâfızları
tarafından yakalanarak Peygamber Efendimizin huzûruna getirildiler,
Rasûlüllah (s.a.s.)'a karşı en çok kin besleyen Mekke'nin resi Ebû
Süfyân burada müslüman oldu. Artık Mekke fethedilmiş demekti. Belki hiç
mukavemet görülmeyecekti.


Hz. Abbâs:

- Yâ Rasûlallah, Ebû Süfyân övünmeyi sever, iftihâr edebileceği bir lütufta bulunsanız,



Rasûl-i Ekrem:

- Her kim Ebû Süfyân'ın evine girerse, emniyettedir. Her kim kendi
evine kapanır, ordumuza karşı koymazsa, emniyettedir. Her kim Harem-i
Şerîf'e girerse, emniyettedir. Ebû Süfyân bunu ilân etsin, buyurdu.
Daha dün, İslâm düşmanlarının lideri olan kişi, bugün Rasûlüllah'ın
emirlerini tebliğ etmekle iftihâr edecek, şeref kazanacaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Tem. 22, 2008 12:00 am


Merru'z-zahrân'dan hareket edileceği sıra Rasûlüllah (s.a.s.) Hz. Abbas'a:

- Ebû Süfyân'ı yolun dar bir yerine götür, İslâm ordusunun ihtişâmını görsün, diye emretti.

Hz. Abbâs, Ebû Süfyân'ı, ordunun geçeceği dar bir geçit yerine oturttu.
Mücâhidler sırayla alay alay Ebû Süfyân'ın önünden geçtikçe Ebû
Süfyân'ın yüreği burkuluyor, geçen her kafilenin hangi kabîle olduğunu
soruyordu.


Hz. Abbâs:

- Bunlar Gıfâr kabîlesi, şunlar Cüheyne.. diye geçen kabîleleri bir bir anlattıkça



Ebû Süfyân:

- Şaşılacak şey, bunlarla benim aramda ne düşmanlık var ki , buraya kadar gelmişler, diye hayretini ifâde ediyordu.



Bir ara:

- Yâ Abbâs, kardeşinin oğlunun saltanatı ne kadar da büyümüş, dedi.



Hz. Abbâs:

- Hayır, bu saltanat değil, nübüvvettir, diye cevâp verdi.



Nihâyet, Ebû Süfyân'ın daha önce benzerini görmediği bir birlik geçti.
Bunlar, ensârdı. Başlarında Sa'd b. Ubâde sancağı taşıyordu. Son gelen
birlik, sayıca hepsinden azdı. Bu birlikte Rasûlüllah (s.a.s.) ile
ensar ve muhâcirlerden en yakın arkadaşları vardı. Rasûlüllah
(s.a.s.)'in sancağını Avvâm oğlu Zübeyr taşıyordu. Ensâr alayı, Uhud ve
Hendek Savaşları'nda müşrik ordusunun başkomutanı Ebû Süfyân'ın önünden
geçerken Sa'd b. Ubâde:
- Ey Ebû Süfyân, bugün en büyük kıtal günüdür, bu gün Kâbe'de kan
dökmenin helal kılındığı gündür, demişti. Ebû Süfyân Sa'd'ın sözlerini
Rasûlüllah (s.a.s.)'a nakletti.


Hz. Rasûlüllah (s.a.s.):

- Sa'd yanlış söylemiş, bugün Cenab-ı Hakk'ın Kâbe'yi yücelteceği gündür. Bugün Kâbe'nin tevhid elbisesine bürüneceği gündür,
buyurdu. Sa'd'ın kan dökmesinden endişelendiği için, hemen Hz. Ali'yi
gönderdi, ensâr sancağının Sa'd'dan alınıp oğlu Kays'a verilmesini
emretti.


Müslüman mücâhidlerin geçit resmini baştan sona seyreden Ebû Süfyân,
Mekke'nin tesliminden başka çâre olmadığını anladı. Hz. Abbas'tan
ayrılarak, hemen Mekke'ye döndü. Harem-i Şerif'e vardı. Heyecân içinde
kendisini bekleyen Mekkelilere yüksek sesle hitâbetti:


- Muhammed (s.a.s.) , karşı koymamıza imkân olmayan bir ordu ile geliyor:

1) Her kim Ebû Süfyan'ın evine gelirse emniyettedir.



2) Her kim silahını bırakır, evine kapanırsa emniyettedir.



3) Her kim, Harem-i Şerîf'e sığınırsa emniyettedir. Ey Kureyş, Müslüman olunki, selâmet bulasınız...

Ebu Süfyân'ı dinleyenler, şaşırıp kaldılar. Her gün Müslümanlığın aleyhinde bulunan bu adam, şimdi herkese "müslüman olun",
diyordu. Herkeste bir telâş başladı. Kimisi küfrediyor, kimisi bağırıp
çağırıyor, kimi de mukavemet için hazırlanıyordu. Çoğunluk ise Ebû
Süfyân'ın sözlerine uyup evlerine çekildiler. Bir kısmı da Harem-i
Şerîf'te ve Ebû Süfyân'ın evinde toplandılar.




f) Mekke'ye Giriş (20 Ramazan 8 H./11 Ocak 630 M.):



Rasûlüllah (s.a.s.), Mekke'ye girmeden önce, "Zî Tuvâ" denilen yerde
durdu. Ordusunu dört kısma ayırıp her birinin gireceği yerleri tâyin
etti. "Sakın savaşa girmeyin, saldırıya uğrayıp mecbûr kalmadıkça kan dökmeyin..." diye tenbihte bulundu.



Sekiz yıl önce, yurdundan üç kişilik bir kafile ile nasıl ayrılmıştı,
şimdi nasıl bir ihtişâmla dönüyordu. Rasûlüllah (s.a.s.) devesinin
üstünde bütün bunları düşünüyor, mağrûr bir fâtih gibi değil, son
derece mütevâzi bir halde, başı secde eder gibi, devenin boynuna
yapışmış, tesbih, tehlil ve duâ ile, Cenâb-ı Hakk'ın sonsuz lütuflarına
şükrederek ilerliyordu.


Bütün birlikler, kan dökmeden Mekke'ye girdiler. Yalnızca Velîd oğlu
Hâlid'in komuta ettiği birlik tecâvüze uğradı. Kureyş'in azılılarından
Ümeyye oğlu Safvân, Amr oğlu Süheyl ve Ebû Cehil'in oğlu İkrime bir
çete kurdular. Hâlid'in birliklerini Mekke'ye girerken ok yağmuruna
tutarak iki müslümanı şehid ettiler. Bu durumda Hâlid, saldırganlar
üzerine hücûm ederek, bir hamlede onüç tanesini öldürdü, diğerleri
dağılıp kaçtılar. Rasûlüllah (s.a.s.) kan döküldüğünü duyunca üzüldü.


Fakat, tecâvüzün müşriklerden başladığını öğrenince:

- İlahî takdir böyleymiş, buyurdu.



Rasûlüllah (s.a.s.) çadırını Kinâneoğulları yurdunda "Hacûn" denilen
yerde kurdurdu. Mekke Devri'nin 7'inci yılında, Kureyş müşrikleriyle
Kinâneoğulları burada küfr üzerine anlaşmışlardı. Bu anlaşma gereğince
müslümanlar üç yıl muhasara altında çok acı günler yaşamışlardı.


Rasûlüllah (s.a.s.) çadırında gusledip 8 rek'at "duhâ namazı" kıldı,
sonra, devesine binerek, Kâbe'ye geldi. Yol boyunca Fetih Sûresi'ni
okuduğu işitiliyordu. Deve üzerinde, ihrâmsız olarak Kâbe'yi tavâf
etti. Elindeki ucu eğri değnekle hacer-i Esved'i istilâm etti.




g) Kâbe'nin Putlardan Temizlenmesi:



Kâbe etrâfında 360 put vardı. Bunların en büyüğü olan "Hubel", Kâbe'nin
üstüne konulmuştu. Diğerleri Kâbe'nin etrafına ve içine
yerleştirilmişlerdi. Rasûlüllah (s.a.s.) değnekle bunları itiyor, her
birini bizzât deviriyordu.


Putlar yıkılırken:

"Hak geldi, bâtıl yok oldu, esasen bâtıl yok olmağa mahkûmdur."

"Hâk geldi, artık bâtıl ne yeniden başlar, ne de geri gelir" diyordu.



Kâbe'ye girmek için Rasûlüllah (s.a.s.) anahtarını istedi. Talha oğlu Osmân anahtarı getirdi. "Emânettir Ya Rasûlallah",
diyerek Hz. Peygamber (s.a.s.)'e teslim etti. Kâbe'nin içi de putlarla
doluydu. Duvarlarına resimler asılmıştı. Rasûlüllah (s.a.s.)'ın emriyle
Hz. Ömer bunları dışarı attı. Müşrikler, ilah diye taptıkları putların
parçalanışını şaşkın şaşkın seyrettiler. Dünkü mabûdlar bir anda moloz
yığını haline gelmiş, çöplüklere atılmıştı. Sonra, Rasûlüllah (s.a.s.),
yanına Üsâme, Bilal ve Talha oğlu Osmân'ı da alarak Kâbe'ye girdi,
kapının karşısındaki duvara doğru namaz kıldı. Beyt-i Şerifi dolaşıp
her tarafında tekbir getirdi. Uzunca bir müddet içeride kaldı. Bu
sırada bütün Kureyş Hârem-i Şerif'te toplanmış, sabırsızlıkla,
haklarında verilecek hükmü bekliyorlardı.




h) Fetih Hutbesi ve Genel Af:



Rasûlüllah (s.a.s.) Kâbe kapısının eşiğinde durdu. Karşısında
sıralanmış olan Mekkelilere baktı. 20 yıl boyunca şahsına ve
müslümanlara ellerinden gelen her kötülüğü yapmaktan çekinmeyen bu
adamların hayâtı, şimdi O'nun iki dudağı arasından çıkacak hükme
bağlıydı. Rasûlüllah (s.a.s.) 20 yıl boyunca çektiklerini bir anda
zihninden geçirdi, sonra şöyle hitâbetti.



"Allah'tan başka ilâh yoktur,
yalnız O vardır. O'nun eşi ve ortağı yoktur. O va'dine bağlı kaldı,
sözünü yerine getirdi. kuluna yardım etti, tek başına bütün düşmanları
hezîmete uğrattı.
İyi bilinki bütün câhiliyet âdetleri, mal ve kan davaları bugün şu iki
ayağımın altındadır. Yalnız, Kâbe hizmetleriyle hacılara su dağıtma işi
(hicâbe ve * hizmetleri) bu hükmün dışında bırakılmıştır.
Ey Kureyş Cemâati! Allah sizden câhiliyet gururunu, babalarla, soylarla
büyüklenmeği giderdi. Bütün insanlar, Âdem'dendir, (O'nun
çocuklarıdır.) Âdem de topraktan yaratılmıştır."




Sonra şu anlamdaki âyet-i kerîmeyi okudu.

"Ey insanlar! Biz sizi bir
erkekle bir dişiden yarattık. Övünesiniz diye değil, kolaylıkla
tanışasınız diye, sizi milletlere ve kabîlelere ayırdık. Allah katında
en değerliniz, Ona karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Allah her
hâlinizi bilir, O her şeyden haberdârdır."
(Hucurât Sûresi, 13)



Rasûlüllah (s.a.s.) Mescid-i Harâm'ın geniş sâhasını dolduran kalabalığı mânâlı bir bakışla süzdükten sonra:

- Ey Kureyş cemaâtı! Size şimdi nasıl bir muâmele yapacağımı sanıyorsunuz? diye sordu.



Mekkeliler hep bir ağızdan:

- Hayır umuyoruz. Sen kerîm bir kardeş, âlicenâb bir kardeş oğlusun, diye cevap verdiler.



Rasûl-i Ekrem (s.a.s.):

- Ben de size Yûsuf'un kardeşlerine söylediği gibi, "Bu gün size geçmişten dolayı azarlama yok." (Yûsuf Sûresi, 92) diyorum. Haydi gidiniz, hepiniz serbestsiniz, buyurdu.



Böylece Rasûlüllah (s.a.s.) hepsini affetmişti. Halbuki bunlar Hz.
Peygamber (s.a.s.)'e neler yapmamışlardı. Müslümanları en korkunç
işkencelere tâbi tutmuşlar, akla hayâle gelmedik eziyetler yapmışlardı.
Şimdi başkaları olsa ne yapardı; Hz. Peygamber (s.a.s.) ne yapmıştır?
Bu mukayese Rasûlüllah (s.a.s.)'in büyüklüğünü ortaya koymağa kâfidir.


Bu hitâbesinden sonra Rasûlüllah (s.a.s.) Mescid-i Harâm'da oturdu. *
(hacılara su ve zemzem dağıtma) hizmeti Abdülmuttaliboğullarındaydı. Bu
hizmeti Hz. Abbâs yapıyordu. Hicâbe (Kâbeyi açıp-kapama ve anahtarını
taşıma) hizmetini ise Ebû Talha oğulları yapıyordu. Bu esnâda Hz. Ali
bu iki hizmetin Abdülmuttaliboğulları'nda birleştirilmesini istemişti.


Fakat Rasûlüllah (s.a.s.) Osman b. Talha'yı çağırdı.

- Yâ Osmân, bugün iyilik ve ahde vefâ günüdür, al işte anahtarın, buyurdu.



Öğle vakti, Hz. Bilâl Kâbe'nin üstüne çıktı. Güzel ve gür sesiyle ezana başladı. "Allâhü Ekber"
nidâları müşriklerin yüreklerini burkuyordu. Bu esnâda, Ebû Süfyân,
Esîd oğlu Attâb, Hişâm oğlu Hâris gibi Kureyşin ileri gelenlerinden
birkaç kişi Kâbe'nin avlusunda bir köşeye toplanmış konuşuyorlardı.


İçlerinden Attâb:

- Babam şanslı adammış, daha önce öldü de şu sesi işitmedi, dedi.



Hâris de:

- Şunun hak olduğunu bilsem, vallâhi ben de icâbet ederdim, diye konuştu.



Ebû Süfyân ise:

- Ben bir şey söylemeyeceğim. Bir şey konuşsam şu çakılların bile dile gelip O'na haber vereceğinden korkuyorum, dedi.

Az sonra yanlarına Rasûlüllah (s.a.s.), aralarında konuştuklarını bir bir söyledi.



Bunun üzerine:

- Konuştuklarımızı kimse duymamıştı. Biz şehâdet ederiz ki, sen Allah'ın Rasûlüsün, diye şehâdet getirdiler.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Tem. 22, 2008 12:00 am



    l) Mekke Halkının Bîatı:




    Öğle namazından sonra, Rasûlüllah (s.a.s.) Safâ tepesinin yüksekce bir
    yerinde oturdu. Önce erkeklerden, sonra da kadınlardan bîat aldı.
    Erkekler, İslâm ve cihâd üzerine bîat ettiler. Kadınlar ise aşağıda
    meâli yazılı âyet-i celîledeki esaslara uyacaklarına dâir bîat ettiler.



    "Ey Peygamber, mü'min
    kadınlar Allah'a hiçbir eş ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina
    etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir bühtan
    uydurup getirmemek ve hiçbir güzel işte sana karşı gelmemek üzere sana
    biata geldiklerinde biâtlarını kabûl et, Onlara Allah'tan mağfiret
    dile, Çünkü Allah çok yargılayıcı, çok esirgeyicidir."
    (el-Mümtehine Sûresi, 12)



    Erkekler, Rasûlüllah (s.a.s.)'in elini tutup musâfaha ederek biât
    ettiler. Kadınlar ise sözle ve Rasûlüllah (s.a.s.)'in bulunduğu su
    kabına ellerini batırarak bîat ettiler. Rasûlüllah (s.a.s.) in eli, hiç
    bir zaman yabancı bir kadının eline değmemiştir.




    j) Rasûlüllah (s.a.s.)'in Ensâr'ın Endişesini Gidermesi:



    Fetihten sonra ensâr kendi aralarında :

    - Cenâb-ı Hakk, Rasûlüne doğup büyüdüğü vatanının fethini müyesser
    kıldı. Artık bizimle döner mi, yoksa buraya mı yerleşir, diye
    endişelerini belirtmişlerdi.


    Rasûlüllah (s.a.s.) bunu duyunca:

    - Böyle bir şeyden Allah'a sığınırım. Ben memleketinize hicret ettim.
    Hayatınız, hayatım; ölümünüz ölümümdür, buyurdu. Ensârın endişelerini
    giderdi.







Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Tem. 22, 2008 12:00 am


MEKKE'NİN FETHİ



Her şey bir şiirle başladı.

Peygamber huzurunda okunan bir şiirle…

Kızgın kum fırtınalarından,

Adem vadisinden kopup gelen bir şairle…

Ardında kırk süvari,

Ve alev alev yanan gözlerinde ihanet haberleri.

Bu şair, huzaa kabilesinden Amr bin Salim’di.

En üst perdeden okudu şiirini,

Ve gözlerini kırpmadan dinledi Nebi;



“Kureyşîler sana verdikleri sözde durmadılar,

Hudeybiye’de seninle yaptıkları misakı bozdular.

Bizi Vetir’de,

Kendi yurdumuzda gafil avladılar.

Benim kimseyi yardıma çağırmayacağımı,

Çağıramayacağımı sandılar.”



Dedi ve durdu.

Şair ağlıyordu.

Peygambere çevrildi tüm gözler

Ve o an tutuldu nefesler.

Sahabenin başları yere değiyordu,

Çünkü mübarek alınlarındaki damar belli oluyor,

Peygamber celalleniyordu.



“Ey Nebi!

Allah’ın kullarını yardıma çağır,

İçlerinde Allahın Rasulü de olsun

Yapılan zulme, öfkesinden renkten renge girsin,

Ve büyük bir ordunun başına geçip,

Denizler gibi köpürerek akıp gelsin.”



Şiir bitmişti,

Şair de bitmişti.

Gözler hâlâ peygamberdeydi,

Allahın râsûlü, ridasını toplayıp ayağa kalktı!

Ve sahabe ayağa kalktı.

Şimdi konuşan peygamberdi;



“Eğer kendime yardım ettiğim şeylerle

Huzaalara yardım etmezsem,

Ben de yardım görmeyeyim.

Varlığım kudret elinde olan Allah’a andolsun ki,

Kendimi ve ev halkımı koruduğum gibi,

Bunları da koruyacağım.

Şimdi haber salın yeryüzüne!

Allah’a ve Ahiret gününe iman edenler Medine’de toplansın.”

Medine dağlarında savaşın ritmi,

Sokaklarında peygamber sessizliği…

Konuşmuyor nebi

Hane-i saadet’te kılıçlar bileniyor

Hane-i Saadet’te zırhlar temizleniyor

Ve şehirlerin anası gülüyor.

Mekke-i mükerreme uzaktan gülüyor.



Gül ey Mekke! Gün senin günündür

Gün senin fetih günündür.

Gül ki, bu dönüş sanadır.

Baksana,

Dün bağrından koparılan yiğitler dönüyor sana

Erak topraklarını savuran rüzgar dönüyor önce

Ardından büyük bir birlik;

Başlarında Halid bin Velid!

Arkadan ey Mekke!

Senin topraklarında yaşarken

Rabbim Allah’tır dedi diye sövülen,

İşkence gören,

Her tarafı kıpkızıl kurban taşları gibi

Kan içinde kalan muhacirler geliyor.

En önde Zübeyr bin Avvâm geliyor

Hani sekiz yaşında müslüman olan

Hani onbeş yaşında senden koparılan

Amcası onu bir hasıra sarmıştı hani

Ateş dumanına tutmuştu

Küfre dönsün diye.

Ama o dönmedi küfre

Ve peygamber yıldızlarından biri olarak

En önde sana dönüyor ey Mekke!

Sonra bir bölük halinde Beni gıfarlar geliyor!

Bayrakları Ebu Zer Gıfari’nin elinde…

Şu müslüman oluşunu Kâbede ilan edince

Bayılana kadar dövülen Ebu Zer geliyor.

Eslemler geliyor bölük halinde

Müzeyneler bin kişilik alayla geçerken çölden

Tekbir sesleri geliyor göklerden

Ey Mekke başka kimi bekliyorsun söyle!

Hz.Hamza’yı mı?

Musab bin umeyr’i mi?

Onlar,

Şehitler ordusuyla tebessüm ediyorlar sana

Ve baksana

Gözleri ışıl ışıl

sana yaklaşan ve tozu dumana katan

bir alayı seyrediyorlar

Kapkara bir taşlığı andıran bu alay da kim

Bir hareketlilik semada…

Bunlar ölüme susamış savaş erleri Ensâr!

Ve en ortada simsiyah sarığıyla Yâr!

O an Peygamberler ayakta,

Melekler ayakta

Şehitler ayakta…

Ey Mekke Kalkabilirsen sen de kalk

Çünkü gönüllere safâ geliyor

Hazreti Muhammed Mustafa! geliyor



—–

Sekiz yıl geçti aradan

Sensiz tam sekiz yıl geçti…

Gittiğin gece

Uzaktan dönüp Kâbe’ye bakınca;

“Mekke!” demiştin,

“Sen benim için bütün dünyadan daha değerlisin

ama senin insanların beni rahat bırakmıyor”

deyip gitmiştin.

Yıldızlar da seninle birlikte gitmişti.

Kapkaranlık geceler kalmıştı ardında.

Mekke öksüz kalmıştı.

Ve Mekke çocukları…

Çocuklar hep

Sümeyye’nin toprağa düştüğü yerde oynadı,

Habbâb bin Eret’in ateşe atıldığı yerde oynadı

Hane-i Saadetin üzerinde

Sevr mağarasından kalma güvercinler bekledi seni .

Kâbe-i Muazzama’da namaz kılışını özleyen Hârem,

Haticetül Kübrâ’nın hatıraları,

O gül kokuna hasret kalan sokaklar bekledi seni.

Şimdi Kasva’dan inmez misin Ya Rasulallah!

İnmez misin ki,

Ayaklarından öpsün mekke toprakları

Ve kaldırmaz mısın başını ki

Nur çehreni seyretsin âlem



İşte Rasulullah’ın nur yüzü göründü.

İşte Rasulullah bakıyor.

Başında yemen işi simsiyah bir sarık.

O Alnındaki nura kurban olalım.

Rasulullah Kâbe’ye bakıyor.

Ve işaret ediyor Hz. Bilâl’e…

Bilâl, Kabe-i Muazzamâ’nın üzerinde…

Şimdi Bilâli dinlesin yer ve gök.





DURSUN ALİ ERZİNCANLI







Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Tem. 22, 2008 12:01 am


    4- HUNEYN GAZVESİ (6 Şevval 8 H./ 27 Ocak 630 M.)



    And olsunki, Allah size birçok
    yerlerde ve çokluğunuzun sizi böbürlendirdiği, fakat bir faydası da
    olmadığı, yeryüzünün bütün genişliğine rağmen size dar gelip de
    bozularak gerisin geriye döndüğünüz Huneyn gününde yardım etmişti."
    (et- Tevbe Sûresi, 25-26)



    Huneyn, Mekke ile Tâif arasında, Mekke'ye yaklaşık 16 km. mesafede bir
    vâdidir. Câhiliyet devri Arap şâirlerinin şiir müsabâkası yaptıkları "Zü'l-mecâz"
    panayırı da bu vâdi kanarında kurulurdu. Huneyn Savaşı, Mekke'nin
    fethinden on altı gün sonra (6 Şevval Cumartesi) bu vâdide Hevâzin
    Kabîlesi ve müttefikleriyle yapıldı.




    a) Savaşın Sebebi:



    Hevâzin, Arabistan'ın en büyük kabîlelerinden biriydi. Mekke'nin
    güney-doğusundaki dağlarda yaşıyorlardı. Mekke müslümanlar tarafından
    fethedilmiş, Kâbe'deki bütün putlar kırılmıştı. Hevâzin kabîlesi bu
    durumdan endişeye düştü. Tedbir alınmazsa, aynı hâl bir gün kendi
    başlarına gelebilirdi. Kabîle başkanı genç şâir Avf oğlu Mâlik'in
    teşvikiyle hemen savaş hazırlığına başladılar. Tâif'te bulunan Sakîf
    Kabîlesi de bunlarla birleşti. Bu iki büyük kabîle (Peygamber
    Efendimizin süt annesi Halîme'nin mensup olduğu) Sa'd Oğulları gibi
    bazı küçük kabîleleri de ittifakları içine aldılar. Böylece 20 bin
    kişilik bir kuvvetle Huneyn Vâdisi'nde toplandılar. Bu harekâtı,
    ölüm-kalım savaşı sayıyorlardı. Bu sebeple kadınlarını, çocuklarını,
    bütün hayvanlarını ve kıymetli eşyalarnı da berâberlerinde getirdiler.
    Ya savaşı kazanıp, Müslümanlığı ortadan kaldıracaklar, yahut da bu
    uğurda hepsi öleceklerdi.




    b) Düşman Üzerine Yürüyüş:



    Rasûlüllah (s.a.s.) Mekke'de şehrin idâresini düzenlemekle meşguldü.
    Düşmanın Huneyn'de toplandığını öğrenince, Mekke'de Esîd oğlu Attâb'ı
    kaymakam bırakarak, 12 bin kişilik bir kuvvetle derhal düşmana karşı
    harekete geçti. Bu kuvvetin l0 bini, Mekke'nin fethi için Medine'den
    gelen mücâhidler, 2 bini ise, Mekke'nin fethinden sonra müslüman olan
    Kureyşlilerdendi. Ayrıca bunlar arasında 80 kadar da henüz müslüman
    olmamış Mekkeli müşrik vardı. Ümeyye oğlu Safvân bunlardan biriydi.


    Müslüman ordusu gerek sayı, gerek silâh ve teçhizat bakımından
    mükemmeldi. Şimdiye kadar hiç bu kadar mükemmel bir orduları olmamıştı.
    Bu durum müslümanların bir çoğunu gururlandırıyor, "artık bu ordu yenilmez," diyorlardı.



    İki ordu Huneyn vâdisinde karşılaştı. Müslüman ordusu Huneyn'e sabah
    karanlığında ulaşmış, vâdinin alçak kısımlarında yer alabilmişti.
    Düşman kuvvetleri ise buraya önceden gelmişler, yüksek kısımlara ve en
    elverişli yerlere yerleşerek pusu kurmuşlardı.


    c) Pusaya düşünce:



    İslam ordusunun öncü kuvveti, yeni müslüman olan Mekke'lilerle Süleym
    Oğullarından meydana gelmişti. Velîd oğlu Hâlid'in komutasında sabah
    karanlığında pervasız ve tedbirsizce ilerlerken, pusuya düşdüler.
    Ansızın karşılaştıkları ok yağmuruyla dağılıp geri çekildiler. Alaca
    karanlıkta her taraftan düşman hücûma başladı. Öncü kuvvetlerdeki
    çekilme, gerideki birliklere de sirâyet etti. Müslümanlar daracık
    vâdide, yamaçları tutmuş olan düşmanın ok yağmuru altında neye
    uğradıklarını anlayamadılar. Şaşırıp birbirlerine girdiler. Umûmî bir
    panik başladı. Böylece o yenilmez sanılan mükemmel ordu, daha savaş
    başlamadan dağıldı, herkes kaçmağa başladı.
    Ancak Rasûlüllah (s.a.s.) bindiği katırı düşmana doğru sürüyordu.
    Sağında amcası Abbâs, solunda amcazâdesi Hâris oğlu Ebû Süfyân, katırın
    dizginlerini tutarak, ilerlemesine engel olmağa çalışıyorlardı.
    Rasûlullah (s.a.s. ) etrafında, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali,
    Üsame...gibi, ashâbın ileri gelenlerinden ancak 80-100 kişi kalmıştı.


    Bu âni bozgun, yeni müslüman olanlardan, henüz imânı zayıf kimselerin gerçek düşüncelerini ortaya çıkarıvermişti.



    Ebû Süfyan mânâlı bir tebessümle:

    - Artık bu bozgunun denize kadar önü alınamaz, demişti.



    Kelede:

    - Bugün sihir bozuldu, diye haykırmış.



    Henüz müşrik olan kardeşi Safvân:

    - Sus, ağzın kurusun, bana Hevâzinden biri hâkim olacağına Kureyş'den biri olsun, diyerek kardeşini azarlamıştı?



    Uhud Savaşında öldürülen Ebû Talha'nın oğlu Şeybe ise:

    - Bugün Muhammed'den intikamım alınıyor, diyecek kadar ileri gitmişti.



    Mekke'de bile:

    - Muhammed ölmüş, ordusu dağılmış, Arablar eski dinlerine dönecekler, diye söylentiler çıkmış,



    Rasûlüllah (s.a.s. ) kaymakam bıraktığı Attâb b. Esîd:

    - Muhammed ölmüşse, Allah bâkidir, şerîatı duruyor, diye halkı teskine çalışmıştı.





    d) Rasûlüllah (s.a.s. )'in Metâneti ve Düşmanın Hezîmeti:



    İşte böylesine tehlikeli bir anda Hz. Peygamber (s.a.s.), metânetle yerinde durup, kaçıp dağılan müslümanlara:

    - Ey Allah'ın kulları! Buraya geliniz. Ben Allah'ın Peygamberiyim, bunda yalan yok! Ben Abdülmuttalib'in torunuyum, diyordu.



    Sonra Rasûlüllah (s.a.s. )'in emriyle Hz. Abbâs gür sesiyle haykırdı:

    - "Ey Akabe'de bîat eden ensâr! Ey, Şecere-i Rıdvân altında, geri
    dönmemek üzere bîat edip söz veren ashâb! Muhammed (s.a.s.) burada.
    O'na doğru gelin.


    Abbâs'ın sesini duyanlar, derhal "Lebbeyk, lebbeyk"
    diyerek geri dönüp geldiler. Yâ Evs, Yâ Hazrec diye nidâ ederek bütün
    ensâr Rasûlüllah (s.a.s. )'in etrâfında yeniden toplandılar. Savaş
    bütün şiddetiyle yeniden başladı.



    Hz. Peygamber (s.a.s.), Cenâb-ı Hakk'a zafer ihsân etmesi için duâ
    ettikten sonra yerden bir avuç toprak alıp düşman üzerine savurdu.
    Düşmanlardan bu topraktan gözüne isâbet etmeyen hiç kimse kalmadı.
    Cenâb-ı Hakk'ın yardımıyla düşman hezimete uğradı. Darmadağın olup,
    kadınlarını, çocuklarını, hayvanlarını bırakıp kaçmağa başladılar.
    Müslümanlar arkalarından kovalayıp, yetişebildiklerini öldürdüler veya
    esir ettiler. Savaşı kazanmak üzere olan düşman, mağlup oldu; yenilmek
    üzere olan Müslümanlar ise galip geldi. Savaşta müşriklerden ölenlerin
    sayısı 70'i buldu, müslümanlardan ise 4 şehid vardı.


    Kur'ân-ı Kerîm'de bu savaş şöyle anlatılmaktadır:

    "(Ey mü'minler), şüphesiz
    Allah size (Bedir, Hendek, Hudeybiye, Hayber ve Mekke gibi) bir çok
    yerlerde ve Huneyn gününde yardım etti. O gün Çokluğunuz size gurûr
    vermiş, böbürlendirmişti. Fakat bu çokluğun hiç bir faydası olmamış,
    yeryüzü bütün genişliği ile başınıza dar gelmişti. Sonra gerisin geriye
    dönüp kaçmıştınız. Bu hezîmetten sonra Allah, Peygamberine ve
    mü'minlere sükûnet veren rahmetini indirdi, görmediğiniz askerler
    (melekler) gönderdi, inkâr edenleri azâba uğrattı. Kâfirlerin cezâsı
    işte budur." (et-Tevbe Sûresi, 25-26)






Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Tem. 22, 2008 12:01 am

5- EVTÂS SAVAŞI



Huneyn'de bozguna uğrayan düşmanın bir kısmı, bu bölgedeki Evtâs
Vâdisi'nde toplandı. Bunların başında ihtiyar bir savaşçı olan Düreyd
b. Simme vardı. Bir kısmı da Sakif kabîlesiyle birlikte Tâif'e çekildi.
Bunların başında ise Hevâzin reisi Avfoğlu Mâlik bulunuyordu. Bunlar,
hazırlıklarını tamamlayıp yeniden savaşmak istiyorlardı. Bu sebeple
Rasûlüllah (s.a.s. ) Evtâs üzerine Ebû Mûsa'l-Eş'arî'nin amcası "Ebû Âmir" komutasında bir birlik gönderdi.



Yapılan savaşta Düreyd öldürüldü. Ebû Âmir de şehid oldu. Ebû Âmir,
yaralandığı zaman, kumandayı yeğeni Ebû Mûsa'l-Eş'arî'ye bırakmıştı.
Ebû Mûsâ savaşı kazandı. Birçok esir ve ganimetle geri döndü.



Esirler arasında Sa'd Oğulları Kabîlesi'nden Rasûlüllah (s.a.s. )'in süt kardeşi "Şeymâ" da vardı. "Ben Peygamberin süt kardeşiyim"
deyince, Hz. Peygamber (s.a.s.)'e götürdüler. Rasûl-i Ekrem Şeymâ'yı
görünce tanıdı. Üzüntüsünden gözleri yaşardı. Hemen hırkasını serip
üzerine oturttu, hâl-hatır sorup ikrâmda bulundu. Bir köle, bir câriye,
iki deve ve bir mikdâr koyun vererek, isteği üzerine kabilesine
gönderdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Tem. 22, 2008 12:01 am

6- TÂİF MUHÂSARASI (Şevvâl 8 H./Şubat 630 M.)



Huneyn hezîmetinden sonra Sakif Kabîlesi, memleketleri olan Tâif'e
çekilmişlerdi. Hevâzin Kabîlesinin reisi Avf oğlu Mâlik de bunlarla
berâberdi. Huneyn Savaşı'nın kesin sonucunu almak için Tâif'te
toplananların da takibi gerekiyordu.


Hz. Peygamber (s.a.s.), Hâlid b. Velîd'i bin kişilik öncü kuvvetle
Tâif'i muhâsara için gönderdi. Huneyn ve Evtâs'ta ele geçen ganimet ve
esirleri Mekke'ye yaklaşık 16 km. mesâfede "Ci'râne" denilen yerde muhâfaza altına aldıktan sonra, kendisi de ordusuyla Tâif üzerine yürüdü.



Tâif, Mekke'nin güney doğusunda, etrâfı yüksek kale duvarlarıyla
çevrili eski bir şehirdi. Kale içinde bol miktarda erzâk ve silah depo
edilmişti. Muhâsara yirmi günden fazla sürdü. Müslümanlar ilk defa bu
muhâsarada, kale duvarlarını yıkmak için mancınık ve debbâbe denilen
savaş âletlerini kullandılar. Bu âletleri müslümanlara Sel-mân-ı Fârisî
öğretmişti. Fakat kale duvarları çok sağlamdı. Tâifliler, duvarlar
üzerindeki siperlerden ok atarak kaleyi savunuyorlar, gedik açılmasına
imkân vermiyorlardı. Hatta, atılan oklarla 12 kişi şehid olmuştu. Bir
ara Hâlid b. Velîd mubâreze için er diledi.


Tâifliler:

- Sana karşı çıkabilecek kimsemiz yok, erzâkımız bitinceye kadar kaleyi
savunacağız. Sonra hep birlikte çıkıp ölünceye kadar çarpışacığız, diye
cevâp verdiler.


Tâiflilerin erzâkları tükenip teslim olmaları veya kaleden çıkmaları
uzun sürecekti. Rasûlüllah (s.a.s). durumu, ashabı ile istişâre etti.


Nevfel b. Muâviye:

- Tilki inine kapandı. Uzun müddet sıkıştırılırsa, mecbûr olup çıkar,
böyle bırakılsa da zarar gelmez, dedi. Muhâsaranın uzamasında yarar
görülmedi.


Rasûlüllah (s.a.s. ):

- Allah'ım, Sakif'e hidâyet nasip et, onları bize gönder, diye duâ
etti. Muhâsarayı kaldırıp, ganimetleri mücâhidlere dağıtmak üzere
Ci'râne'ye döndü. Tâifliler bir sene sonra (Hicretin 9'uncu yılında)
Medine'ye bir hey'et gönderip İslâm Dini'ni kabûl ettiklerini
bildirdiler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Tem. 22, 2008 12:01 am

7- ESİRLER VE GANİMETLER



Huneyn ve Evtâs Savaşlarında, kadın erkek 6 bin esir, 24 bin deve, 40
bin okiyye (yaklaşık 5 ton) altın ve gümüş ve pek çok kıymetli eşyâ ele
geçmiş, bunlar Ci'râne'de toplanmıştı. O zamana kadar hiçbir savaşta bu
kadar çok esir ve ganimet ele geçmemişti. Özellikle yeni Müslüman olmuş
bedevî Araplar, Huneyn zaferinin ilk gününden itibâren, ganimet
mallarını paylaştırılmasını istemişlerdi.


Rasûlüllah (s.a.s.) ise bu mürâcaatlara:

- Tâif'ten döndüğümüzde, diye cevâp vermişti.





a) Esirlerin Serbest Bırakılması:



Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) Tâif'ten Ci'râne'ye döndükten sonra esirleri ve
ganimet mallarnı hemen paylaştırmadı. Esirleri kurtarmak üzere
Hevâzinlilerin müracaatlarını bekledi.(349) Yeni müslüman olan
bedevîler ise, kendilerine bir an önce ganimetlerin verilmesi için
sabırsızlanıyorlardı.(350)
Nihâyet, Hevâzin Kabîlesinden 14 kişilik bir hey'et geldi. Bunların çoğu bu esnâda müslüman olmuşlardı.



Aralarında Rasûlüllah (s.a.s.)'in süt annesi Halîme'nin mensûb olduğu Sa'doğulları'nın temsilcileri de vardı.

- Yâ Rasûlallah, biz asâlet ve aşîret sâhibi kimseliriz, başımıza
geleni biliyorsunuz, dediler; esirlerin ve ganimet mallarının geri
verilmesini istediler.


İçlerinden Hz. Peygamber (s.a.s.)'in süt amcası Zübeyr:

- Ey Allâh'ın Rasûlü, esir kadınlar arasında süt halalarınız, süt
teyzeleriniz de var. Onlar sana çocukluğunda hizmet ettiler. Sen ise
yardım için başvurulacak insanların en hayırlısısın... dedi.



Rasûlüllah (s.a.s.) onları dinledikten sonra:

- Ben sizi bugüne kadar bekledim. Siz çok geç kaldınız. Halk
etrâfımda, ganimetlerin paylaştırılmasını bekliyor. Şimdi siz ikisinden
birini tercih edin. Kadınlarınızı ve çocuklarınızı mı istersiniz, yoksa
mallarınızı mı? diye sordu.


Hey'et:

- Elbette kadınlarımızı ve çocuklarımızı isteriz. Âile şerefini hiç bir şeyle değişmeyiz, dediler.



Rasûl-i Ekrem (s.a.s.):

- Bana ve Abdülmuttalib oğullarının payına düşen esirler serbesttir,
onları size bağışladım, buyurdu. Diğerlerinin de serbest bırakılması
için, namazdan sonra, kendisini şefâatçi kılarak, müslamanlardan
istemelerini söyledi. Hevâzin hey'eti, Rasûlüllah (s.a.s.) 'in
öğrettiği gibi yaptılar.



Öğle namazından sonra ayağa kalkıp:

- Biz, Rasûlüllah (s.a.s.)'i şefâtçi kılarak, Müslüman
kardeşlerimizden, kadınlarımızı ve çocuklarımızı bağışlamalarını
istiyoruz, dediler. Gönülleri coşturacak sözler söylediler.


Rasûlüllah (s.a.s.) Cenâb-ı Hakk'a hamd ve sena ettikten sonra:

- Ashâbım, bana ve Abdülmuttalib oğullarının payına düşen bütün
esirleri ben serbest bıraktım. İçinizden, kardeşlerinizin gönlünü hoş
etmek, karşılığını Allah'dan almak isteyenler de böyle yapsın. Bedelsiz
vermek istemeyenlere ise, Cenâb-ı Hakk'ın ihsân edeceği ilk ganimetten
(her bir esir için 6 deve) vereceğim, buyurdu.


Bütün müslümanlar:

- Biz de hissemize düşeni, Rasûlüllah (s.a.s.)'a bağışladık, diye
bağrıştılar. Böylece 6 bin esir bir anda kurtulmuş oldu. İnsanlık
târihinde bu olayın benzerini göstermek mümkün değildir. Bu büyüklük
karşısında Hevâzin Kabîlesi toptan Müslüman oldu.


Bu esnâda, kabîle reisi Mâlik Tâif'teydi. Hz. Peygamber (s.a.s.) Hevâzin heyetine:

- Eğer Mâlik, gelir de Müslüman olursa,bütün âilesi ve mallarından
başka ayrıca 100 de deve veririm, buyurdu. Mâlik bu heberi duyunca,
gelip Müslüman oldu. Çocuklarıyla birlikte, bütün mallarını ve 100
deveyi alarak kabîlesine döndü. Rasûlüllah (s.a.s.) onu kabîlesine âmil
(zekât toplama memuru) tâyin etti.




b) Ganimetlerin Taksimi:



Esirlerin hürriyete kavuşmasından sonra sıra ganimetlerin taksimine geldi.



Esâsen Bedevîler:

- Artık bizim de deveden, davardan hakkımızı ver, diye taşkınlık yapıyorlar, Rasûlüllah (s.a.s.) 'ın peşini bırakmıyorlardı.



Rasûl-i Ekrem bunlara hitâben:

- Ey nâs! Ne diye sabırsızlanıyorsunuz? Ganimet davarları, şu vâdinin ağaçları sayısınca bile olsa, dağıtacağım.



Sonra yanındaki deveden aldığı bir tüyü parmaklarının arasında göstererek:

- Benim sizin ganimetlerinizle, değil bir deve, şu tüy kadar bile ilgim
yok. Aldığım beşte bir hisse de gene size (fakirlerinize)
sarfolunmaktadır. İğne-iplik bile olsa, aldığınız her şeyi teslim
ediniz. Çünkü kıyâmet gününde en büyük ar ve azâb vesîlesidir, buyurdu.
Sonra ganimet mallarını dağıtmağa başladı.


Ganimetler beşe bölündü. Bir hisse Beytü'l-mâl için ayrıldı, dördü
mücâhitlere paylaştırıldı. Beytü'l-mâl hissesinin tasarrufu (harcama
yetkisi) Rasûlüllah (s.a.s.) 'e âitti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Tem. 22, 2008 12:01 am

c) Müellefe-i Kulûb:



Rasûlüllah (s.a.s.) , Mekke'nin fethinden sonra müslüman olmuş olan
Kureyş ileri gelenlerine ganimetten paylarına düşenden ayrı olarak,
Beytü'l-mâl hissesinden de bol mikdârda bağışda bulundu. Bunlar uzun
yıllar, Rasûlüllah (s.a.s.)'a düşmanlık hareketinin öncülüğünü
yapmışlar, Mekke'nin fethinden sonra çâresiz müslüman olmuşlardı. Ancak
gönülleri İslâm'a ısınmamıştı. Bunca yıl İslâm düşmanlığı yaptıktan
sonra, bir anda bütün kalbiyle Müslümanlığı benimseyivermek kolay bir
iş değildi. Kur'ân-ı Kerîm, bu gibilere "el-müellefetü kulûbühüm"
adını vermekte, gönüllerinin kazanılması, İslâm'a ısındırılması için
bunlara zekât verilebileceğini bildirmektedir. Rasûlüllah (s.a.s.)
bunları İslâm'a ısındırmak istedi. Çünkü bunlar nüfûzlu ve itibârlı
kimselerdi, halk üzerindeki tesirleri büyüktü. Samîmî müslüman
oldukları takdirde, kendilerinden faydalı hizmetler beklenebilirdi.


"Müellefe-i kulûb" denilen bu
kimselerin sayısı, 30 kadardı. Rasûlüllah (s.a.s.) bunların bir kısmına
100'er deve ile münâsip miktâr gümüş verdi. Ebû Süfyân ile oğlu
Muâviye, Ebû Cehil'in oğlu İkrime, Amr oğlu Süheyl, Ümeyye oğlu Safvân,
Ebû Talha oğlu Şeybe bunlardandır. Diğer kısmına ise, durumlarına göre
50'şer veya 40'ar deve, uygun mikdarda gümüş verildi.




d) Ensâr'dan bir Kısım Gençlerin Yakışıksız Sözleri:



Müellefe-i kulûb'a yapılan bu bağışlar, imânı zayıf olanları İslam'a
ısındırmak, henüz imân etmemiş olanların, gerçek müslüman olmalarını
sağlamak içindi.



Ancak, Rasûlüllah (s.a.s.)'in bu yüksek düşüncesini ensârdan bazı gençler kavrayamamıştı.



Kendi aralarında:

- Cenâb-ı Hak, Rasûlüne hayır ihsan buyursun, artık kendi kavmine
kavuştu. Henüz kılıçlarımızdan Kureyş kanı damlarken, bizi bırakıp
bütün ganimeti onlara verdi. Savaş gibi zor işler olunca biz
çağrılıyoruz, ganimete ise başkaları... gibi sözlerle yakışıksız
dedi-kodular yaptılar.


Hatta münafıklardan biri:

- Bu taksimde Allah rızası gözetilmedi, demişti.



Rasûlüllah (s.a.s.) bu tür dedi-koduları duyunca son derece üzüldü. Hemen Ensâr'ın toplanmalarını emretti.



Allah'a hamd ve senâdan sonra:

- Ey Ensâr Cemâti! Siz yolunu şaşırmış müşriklerdiniz. Allah size benimle doğru yolu göstermedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Tem. 22, 2008 12:02 am


    ŞEMAİL


    Ne uzun ne kısa kararında boy

    Soyu İbrahim’den ne asil bir soy

    Saçları hoş siyah dalgalı bir koy

    Kemâlini giydir beni benden soy

    Âlemlere rahmet yüzünü göster

    Bu kul varlığından soyunmak ister


    Güneş pervânesi o güzel yüzün

    Nurundan ışığı vardır gündüzün

    Solmaz bir gül rengin ne kış ne güzün

    Tecelli ediyor yüzünde özün

    Hasretim, yanarım, yüzünü göster

    Kölen bu devletle avunmak ister


    Simsiyah gözlerin âhû misâli

    Dâim Hakk’a bakar her an visâlin

    Beyazı ölçüsü gözde kemâlin

    Kaşların sûreti gökde hilâlin,

    Râzıyım rûyada yüzünü göster

    Âşık maşukuna can sunmak ister


    Bir tutam sakalın birkaçı beyaz

    Mübarek vücudun serin kış ve yaz

    Cânımı yoluna kurban etsem az

    Dostlar defterine köleni de yaz

    Açıver kapını yüzünü göster

    Gönül hasretinden yakınmak ister


    Duyular mükemmel, dişleri inci

    Kokusuna tutkun, yaşlısı genci

    Yürürken koşmadan olur birinci

    Kapına gelmiş bir garip dilenci

    Açıver ne olur yüzünü göster

    Garip ayağına kapanmak ister


    Yukarıdan aşağı heybetle iniş

    Yürüyüşünde var hep bu görünüş

    Âdetin baktığın tarafa dönüş

    Bize nasip olsun hayırlı bir düş

    Kerem et ne olur yüzünü göster

    Kim böyle bir düşten uyanmak ister


    Seni ilk görenler korku çekermiş

    Sonra ülfet eder hemen severmiş

    Benzerini asla görmedim dermiş

    Erenler yolunda giderek ermiş

    Benzeri bulunmaz yüzünü göster

    Gönüller nurunla yıkanmak ister


    Zâtının nûrundan vermiş sana can

    Hilkate ruhunla başlamış Rahman

    Yûsuf’ta yok sende olan hüsnü an

    Ahlâkındır Senin, mûcize Kur’an,

    Alemlere Rahmet, cemâlin göster

    Kölen rahmetine sığınmak ister


    Ümmetin üstüne titreyen sensin

    Müjdeci, uyaran, gel diyen sensin

    Kulunu Allah’a sevdiren sensin

    Gecemi gündüze çeviren sensin

    Ey Hakk’ın şâhidi yüzünü göster

    Kul şehâdetinle tanınmak ister


    Hakk’ın halilisin, habibi sensin

    Gönüllerin eşsiz tabibi sensin

    En güzel hutbenin hâtibi sensin

    Ümmetin en büyük nasibi sensin

    Aşkımın Leylası yüzünü göster

    Gönül seni gözden sakınmak ister


    En güzel, en üstün ahlak senindir

    Cömertlikte kemâl el-hâk senindir

    Şefaatte en son durak senindir

    Miraç senin, Refref, Burak senindir

    Sen gördün, bize de cemâlin göster

    Pervâne şem’ine hep yanmak ister...



    DURSUN ALİ ERZİNCANLI






Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Tem. 22, 2008 12:02 am

PEYGAMBER EFENDiMiZiN VEDA HUTBESi

(Efendimizin vefatından evvelki son hac ziyareti sırasında)



Bismillahirrahmanirrahim:



"Ey insanlar! "



Sözümü iyi dinleyiniz!



Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.



"İnsanlar!



Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes
ay ise, bu şehriniz (mekke)nasıl bir mubarek şehir ise,
canlariniz,mallariniz, namuslarınızda öyle mukaddestir, her türlü
tecavüzden korunmuştur.


"Ashabım!



Muhakkaki Rabbinize kavuşacaksınız. O'da sizi yaptıklarınızdan dolayi
sorguya çekecektir. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve
birbirinizin boynunu vurmayiniz! Bu vasiyetimi burada bulunanlar
bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki burada bulunan kimse ,bunları
daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.


"Ashabım!



"Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin.biliniz ki
faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk
kaldırdığım faizde Abdulmuttalibin oğlu (amcam)abbasın faizidir. Lakin
ana paranız size aittir, ne zulmediniz nede zulme uğrayınız.


"Ashabım!



"Dikkat ediniz ,cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır ,
ayağımın altındadır. cahiliye devrinde güdülen kan davalarıda tamamen
kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalibin torunu ilyas
bin rabianın kan davasıdır.


"Ey insanlar!



"Muhakkakki şeytan şu toprağınızda kendisine tapınmaktan tamamen
ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona
uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dinimizi korumak için bunlardanda
sakınınız .


"Ey insanlar!



"Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı
tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emeneti olarak aldınız ve
onların namusunu kendinize Allah'ın emri ile helal kıldınız . Sizin
kadınlar üzerinde hakkınız, kadınlarında sizin üzerinizde hakkı vardır.
Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız yatağınızı hiç kimseye
çiğnetmemeleri ,hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evinize
almamalarıdır. Eğer gelmesine müsade etmediğiniz bir kimseyi evinize
alırsa Allah size onları yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha
olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınlarında sizin
üzerinizdeki hakları ,meşru örf ve adete göre yiyecek ve giyeceklerini
temin etmenizdir.


"Ey müminler!



"Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç
şaşyımazsınız. O emanetler Allah'ın kitabı Kur' an-ı Kerim ve
Peygamberinin sünnetidir.


"Müminler!



"Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz. Müslüman müslümanın
kardeşidir ve böylece bütün müslümanlar kardeştirler. Bir müslümana
kardeşinin kanıda, malıda helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile
vermişse o başkadır.


"Ey insanlar!



"Cenab-y Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan
hissesi ayrılmyştır. Mirascıya vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin
döşeğinde doğmuş ise ona aittir. Zina eden kimse için mahrumiyet
vardır. Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz yahut
efendisinden başkasına intisaba kalkan köle Allah'ın meleklerinin ve
bütün insanların lanetine uğrasın.Cenab-ı hakk bu gibi insanların ne
tevbelerini nede adalet ve Şehadetlerini kabul eder .


"Ey insanlar!



"Rabbiniz birdir
.Babanızda birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız. Adem ise
topraktandır. Arabın arap olmayana arab olmayanında arab üzerine
üstünlüğü olmadiği gibi kırmızı tenlinin siyah üzerine siyahında
kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Asıl üstünlük ancak
takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız
O'ndan en çok korkanınızdır.
"Azası kesik siyahi bir köle
başınıza amir olarak tayin edilse sizi Allah'ın kitabı ile idare ederse
onu dinleyiniz ve itaat ediniz. "Suçlu kendi suçundan başkası ile
suçlanamaz. Baba oğlunun suçu üzerine oğluda babasının suçu üzerine
suçlanamaz. "Dikkat ediniz! şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız:
Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız. Allah'ın haram ve dokunulmaz
kıldığı canı haksız yere öldürmeyeceksiniz. Hırsızlık yapmayacaksınız.
İnsanlar "la ilahe illallah" deyinceye kadar onlarla cihad etmek üzere
emrolundum. Onlar bunu söyledikleri zaman kanlarını ve mallarını
korumuş olurlar .Hesapları ise Allah'a aittir.


"İnsanlar!



"Yarın beni sizden soracaklar ne diyeceksiniz? Sahabei kiram hep birden
şöyle dediler; "Allahın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkıyla
yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatta bulundunuz, diye şehadet
ederiz". Bunun üzerine Resul'i Ekrem Efendimiz şehadet parmağını
kaldırdı, sonrada cemaatin üzerine çevirip indirdi ve şöyle buyurdu;


"Şahid ol yarab! Şahid ol yarab! Şahid ol yarab!"





Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Tem. 22, 2008 12:02 am

    Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Bizimcami

    YILLAR VAR Kİ YA MUHAMMED, AYLAR BİZE HEP MUHARREM OLDU



    "Her yer Kerbela, her ay Muharrem" diyen Ali Şeriati'nin duygusal ve samimi üslubuyla karıncalanıyor kalem...



    Yaslı ve buruk bir Ramazan'ı idrak ediyoruz.

    Memleketin üzerine çöken karabasan çekilmek bilmiyor.

    Yer sarsılıyor, yerle bir ediyor üzerindekileri.

    Yazlık çadırlarda yanıyor çocuklar.

    Buz kesen soğukta teravih namazı kılıyor acıdan yorgun bedenler.



    Mustarip çehreleriyle anneler, 'Biz size çekemeyeceğiniz yükü yüklemeyiz.'in sırrına ermeye çalışıyor.

    Allah, binbir dilli tabiat lisanıyla uyarıyor ve hatırlatıyor.

    Bütün suhufların ve Kitap'ların yaptığı bu değil mi?

    Hatırlamak ve hatırlatmak.

    Yer bir daha sarsılıyor ve yeryüzünün en zalim, en sarsılmaz köşelerine fırlatıyor uyarı taşlarını.



    Düzce'den on binlerce kilometre uzakta, Sudan'da açlıktan kırılıyor bebekler.

    Çeçenistan'da çürüyor hayat, ağuluyor yaşamak arzusunu.

    Kassel'e kavuşan otobanda deli gibi koşan arabada, kalbine çarpılan
    yumrukla hatırlıyor Kaynaşlı'da bebeği yanan annenin yangınını.


    Acziyetine rağmen gururundan asla ödün vermeyen bir Firavun gölgesi düşüyor sarsıntının enkazına.

    Kaldırıp başını, dünyaya ilk kez bakıyormuş gibi bakıyor çocuk, gölgenin sahibine.



    Akif'in feryadı iniyor, Bolu Dağı'nın eteklerine...



    'Yıllar var ki Ya Muhammed

    Aylar bize hep Muharrem oldu.'




    Çocuğunun kömürden cesediyle kalkıyor sahura Düzceli kadın.

    Nereye çevirse gözlerini bir cehennem bir cennet görüyor.

    Son vaktin yaklaştığını görüyor.

    Bir yastan çıkıyor alnındaki kederli çizgiler, bir mateme gömülüyor yorgun saçları.

    Dağın fokurdayışına ermiyor aklı, yüreği yırtılan yer kabuğuna sığmıyor.



    Uzatılan mikrofona aldırış etmiyor, uzatan muhabir kızın soğuktan uyuşmuş yüzüne bakarak, "Ne diyeyim yavrum, güzel Allah'ımdan geliyor, yüreğim yanıyor amma, O'nun takdiri."



    Gözyaşlarının aktığı mikrofonu tutan genç kızın sesi düğümleniyor Düzceli kadın gibi.

    Allah, varlıkla arasındaki bir perdeyi daha yırtıyor Bolu Dağı'nda.



    Çeçenistan'da başlıyor fay kırığı.

    Anadolu'yu boydan boya geçerek Kosova'ya uzuyor.





    Sadık Yalsızuçanlar






Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Tem. 22, 2008 12:02 am


    UMMAN HÜKÜMDARI VE KARDEŞLERİNİN İSLÂMA DÂVET EDİLİŞİ



    Hicretin 8. Senesi, Zilkâde ayı:



    Peygamber Efendimiz, Mekke'nin fethi ve Huneyn muzafferiyetinin verdiği
    sevinç ve huzur içinde Ashabıyla Medine'ye dönmüştü. Şirkin beli
    kırılmış, kabileler dalga dalga İslâm nuruna koşmuşlardı. Müslümanlara
    âdeta yeni bir heyecan ve cihad ruhu gelmişti. Arabistan'ın hemen hemen
    her tarafında İslâmın şerefli bayrağının dalgalanmaya başlaması, onlara
    huzur ve saadet veriyordu.

    Bununla birlikte, kendilerine henüz İslâm dâveti ulaşmamış
    hükümdarlar da vardı. Resûl-i Ekrem bu maksatla Medine'ye döner dönmez,
    Amr bin Âs Hazretlerini Uman'a gönderdi. Vazifesi, hükümdar Ceyfer ve
    kardeşi Abd'e kendisine verilen mektubu teslim etmek ve kendilerini
    İslâma dâvette bulunmaktı.



    Uman, Yemen-Hind Denizi sahilinde, Basra Körfezinin darlaştığı
    yerdeki büyük şehirlerden biri idi. Hurma bahçeleri ve ekinleriyle
    meşhur olan bu şehirde o zaman Ezdîler hakîm durumda bulunuyorlardı.
    Bunlar yanında başka ırktan halk da vardı.



    Amr bin Âs Hazretleri emir gereği Uman'a vardı ve mektubu hükümdar
    ve kardeşine teslim etti. Açılan mektupta Hz. Resûlullahın kendilerine
    şöyle hitap ettiğini gördüler.



    "Bismillahirrahmanirrahim. Allah'ın
    Resûlü Muhammed bin Abdullah'tan Cülendâ'nın oğulları Cevfer ve Abd'e.
    Hidâyete uyanlara, doğru yolu tutmuş olanlara selâm olsun.Bundan sonra
    derim ki; ben her ikinizi İslâma dâvet ediyorum! Müslüman olun ki,
    selâmete eresiniz! Ben sağ olanları âhiret azabıyla korkutmak, kâfirler
    hakkında da Allah'ın hükümlerini tatbik etmek için Allah'ın bütün
    insanlara gönderdiği Resûlüyüm.



    Eğer, İslâmı kabul ederseniz, hükümdarlığınız size bağlı
    kalacaktır. Eğer Müslüman olmaktan uzak durursanız, şüphesiz
    hükümdarlığınız elinizden çıkacak, süvariler, topraklarınızı çiğneyecek
    ve Peygamberliğim sizin mülk ve saltanatınızı mağlup edecektir!''




    Ceyfer ile kardeşi Abd önce Müslüman olmamak hususunda tereddüt
    geçirdiler. Bir müddet sonra da bu tereddütlerinden kurtularak,
    İslâmiyetle şereflendiler ve Peygamber Efendimizin Risâletini tasdik
    ettiler. Bununla da kalmayan Cülendâoğulları, halkı da Müslüman olmaya
    çağırdılar. Bu dâveti duyan halk da seve seve Müslüman olmayı kabul
    etti.



    Bunun üzerine, Peygamber Efendimizin emir ve tavsiyeleri gereğince
    Amr bin Âs Hazretleri buranın idarî işlerini üzerine aldı. Amr (r.a.),
    Müslüman zenginlerden zekât ve sadaka toplayacak, onları fakirlerine
    dağıtacaktı. Ayrıca mecusîlerden cizye alacak, Müslümanlar arasındaki
    davaları da halledecekti.



    Peygamber Efendimizin vefâtına kadar, Hz.Amr bu işleri yürütmek üzere Uman'da kaldı.






Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Tem. 22, 2008 12:02 am

BAHREYN HÜKÜMDARININ MÜSLÜMAN OLUŞU



Hicretin 8. senesi, Zilkâde ayı sonları:

Peygamber Efendimiz, İslâma dâvet etmek üzere, Alâ bin Hadramî'yi bir
mektupla Bahreyn hükümdarı Münzir bin Sâva'ya gönderdi. Alâ bin Hadremî
ile birlikte Hz. Ebû Hüreyre de bulunuyordu.



Bahreyn, Hindistan'la Basra ve Uman arasında bulunan deniz
sahilindeki memleketlerin hepsine verilen addır. Halkının bir kısmı
mecusî, bir kısmı Yahudi, diğer bir kısmı ise Hıristiyandı.

Alâ bin Hadremî, Münzir bin Sâva'nın yanına vararak Peygamber Efendimizin mektubunu teslim etti. Mektupta şunlar yazılı idi:



"Bismillahirrahmanirrahim. Hidâyete uyanlara selâm olsun!Ben, seni
İslâma dâvet ederim! Müslüman ol, selâmete er! Allah, iki elinin
altında bulunanı [hükümdarlığını] yine sende bırakır.

Şunu da bilmiş ol ki; benim dinim develerin ve adamın gidebilecekleri yerlere kadar uzanacak, hâkim olacaktır."



Alâ bin Hadremî ile aralarında geçen kısa bir konuşmadan sonra
Münzir bin Sâva, mecusî din Başkanı Sibuht ile birlikte Müslüman oldu.
Böylece Münzir, dünya saltanatı yanında uhrevî saltanatı da temin
edecek imanı elde ediyordu.



Hükümdar ve dini reisle birlikte halktan bir çok kimse de İslâmla şereflendi.

Hükümdar Münzir, Peygamber Efendimize bir mektup gönderdi. Müslüman
olduğunu, peygamberliğini de tasdik ettiğini bildirdikten sonra,
Müslüman olmayanlar ve ülkesinde bulunan mecusîlerle Yahudiler hakkında
nasıl davranması gerektiğini soruyordu.



Resûl-i Ekrem Efendimiz Münzir'in bu mektubuna şu cevabı verdi:

"Bismillahirrahmanirrahim. Muhammed Resûlullahtan, Münzir bin Sâva'ya!

Allah'ın selamı üzerine olsun! Ben, sana olan hidâyet nimetinden dolayı kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah'a hamdederim.



Allah'tan başka ilah bulunmadığına ve Muhammed'in de Allah'ın kulu
ve Resûlü olduğuna şehâdet ederim! Mektubunu aldım. Okuyup içindekileri
dinledim. Sana, Yüce Allah'ı ve Onun emir ve yasaklarına göre hareket
etmeni hatırlatırım. Muhakkak ki, nasihat eden kimse, onunla kendisi de
nasihat almış, sevabından istifade etmiş olur. Elçilerime itaat eden ve
onların emirlerine riâyet eden kimse, bana itaat etmiş sayılır. Ünları
öğütleyen, dinleyen, beni dinlemiş olur.



Elçilerim, seni bana övdüler ve hayırla andılar. Senin kavmin
hakkındaki şefâat ve iltimasını kabul ettim. Onlardan Müslüman
olanları, Müslüman oldukları şeylere göre bırak.



Günahkâr olanların, geçmişteki suçlarını geç. Onları geçmişte
işlediklerinden mes'ul tutma! Şunu bilmiş ol ki; sen iyi davrandıkça,
işinden seni uzaklaştırmayız, vekilimiz olarak orada kalırsın!
Yahudilik ve mecusîliklerinde devam etmek isteyenlere gelince, onları
cizyeye bağlarsın.



Selâm ve Allah'ın rahmeti üzerine olsun."




Peygamber Efendimizin, muhtelif tarihlerde Münzir bin Sâva'ya bir
kaç mektup daha gönderdiği ve Münzir'in ise bunlara cevap verdiğini de
burada kaydedelim.



Resûl-i Ekrem Efendimizin emri gereğince, Alâ bin Hadremî burada
kaldı ve Müslüman olanlarından öşür, müşrik olanlarından ise cizye
almakta devam etti.



Yine Hicretin bu sekizinci yılında etraf kabilelerden bir çok
heyetler Medine'ye gelerek Müslüman olduklarını Hz. Resûlullahın
huzurlarında açıkladılar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Tem. 22, 2008 12:03 am

Hz. İBRAHİM'İN DÜNYAYA GELİŞİ



Hicretin 8. senesi, Zilhicce ayı:

Bu tarihte Peygamber Efendimizin oğlu İbrahim dünyaya geldi. Hz.
Mâriye'den olan Hz. İbrahim, Peygamber Efendimizin en son evlâdı idi.



Medine'nin yukarı tarafında, Avâli diye anılan kısmında annesine
tahsis edilen bir hurma bahçesindeki evinde hayata gözlerini açan Hz.
İbrahim'in doğum müjdesini Peygamberimize, oğluna ebelik vazifesini
yapan Selmâ Hatunun kocası Ebû Rafi getirdi. Bu mes'ud hadisenin
müjdesinden fazlasıyla memnun olan Peygamberimiz, Ebû Rafi'e bir köle
bağışladı



Nur topu yavrusunun doğumunun yedinci günü bir kurban kestiren
Resûl-i Ekrem, aynı gün oğluna ismini de verdi ve bu ismi şöyle
açıkladı:



"Ona, ceddim İbrahim'in ismini koydum!"



Emzikli Ensar kadınları Hz. Resûlullahın evlâdını emzirme
bahtiyarlığına ermek için âdeta birbirleriyle yarış eder gibiydiler.
Sonunda Resûl-i Ekrem Efendimiz nur topu evlâdını Ümmü Bürde Havle
binti Münzir'e emzirmek üzere teslim etti. Bu vazifeyi üzerine
almasından dolayı da Ümmü Bürde Havle'ye bir hurmalık tahsis etti. Hz.
İbrahim vefâtına kadar sütannesi Ümmü Bürde Havle'nin yanında kaldı.



Peygamber Efendimiz, mübarek evlâdı Hz. İbrahim'i sık sık ziyârete
gider, şefkat ve merhametini izhar ederek, başını okşar, bağrına
basardı.



Peygamber Efendimizin hizmetkârı Enes bin Mâlik (r.a.), ilgili bir hatırasını şöyle anlatır:

"Ben, ev halkına Resûl-i Ekremden (a.s.m.), daha şefkatli, daha merhametli davranan bir kimse hayatımda görmedim.



İbrahim, Medine'nin Avâli kısmında sütannesinin yanında bulunurken,
Peygamberimiz onu görmeye gider, biz de beraberinde bulunurduk.
İbrahim'in sütbabası [Ebû Seyf Bera' bin Evs] demirci idi. Evinin her
tarafı dumanlanmışken, Resûlullah içeri girer, oğlunu alır, öper, sonra
dönerdi.



Yine bir gün Resûlullah onu görmek için yola çıkmıştı. Ben de
kendisini takib ediyordum. Evine vardığımızda Ebû Seyf körüğüne asılıp
duruyordu. Evin içi dumana bürünmüştü. Hemen önden koştum, ona
'Körüğünü durdur! Resûlullah (a.s.m.) geldi' dedim. O da körüğünü
durdurdu.

Resûlullah çocuğunu getirtti, bağrına bastı. Ona bazı sözler söyledi, onunla konuştu."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Tem. 22, 2008 12:03 am


    ŞAİR KÂ'B BİN ZÜHEYR'İN MÜSLÜMAN OLMASI



    Kâ'b bin Züheyr, büyük bir şâirdi. Babası Züheyr, sayılı Arap edip ve
    şâirleri arasında yer alırdı. İki oğlu Kâ'b ile Büceyr'i de kendisi
    gibi edip ve şâir yetiştirmişti.

    Şâir Züheyr bin Ebî Sülmâ, ehli kitap kimselerin sohbetine devam
    ederken, âhirzamanda bir peygamberin geleceğini onlardan işitmişti.



    Bir gece rüyâsında gökten bir ip uzatıldığını, ipe tutunmak için
    elini uzattığı halde, onu tutamadığını görmüştü. Bu rüyâsını,
    ahirzamanda gelecek olan peygambere kendisinin yetişemeyeceğine
    yormuştu.



    Bu sebeple vefatından önce oğullarına, "Gelecek olan peygambere iman ediniz!" diye vasiyette bulunmuştu.



    Kur'an'ın fesahat ve belagatı karşısında gözleri kamaşan bir çok
    kuvvetli edip, şâir ve hatip, İslâmiyetle müşerref olmuştu. Bununla
    beraber, şirkte direnen, Peygamberimizle Müslümanlara karşı
    besledikleri kin ve düşmanlığı şiir ve hitabeleriyle dile getirmekten
    geri durmayanlar da vardı.

    Kâ'b bin Züheyr bunlardan biri idi. Babasının ölümü üzerine,
    şöhretine kendisi vâris olmuştu. Kardeşi Büceyr, Resûl-i Ekrem safında
    yer almışken, Kâ'b bir türlü şirkten vazgeçmiyordu. Zaman zaman yazdığı
    şiirleriyle Efendimizi ve Müslümanları hicvederek, onları üzüyordu.



    Bir gün yine kardeşi Büceyr'e Müslüman olmasından dolayı duyduğu
    kin ve kızgınlıkla inkâr saçan bir şiir yazıp göndermişti. Büceyr
    (r.a.), şiiri Peygamber Efendimize okuyunca, son derece müteessir
    oldular. Kâ'b'ın şiirleriyle Müslümanlara hakareti artık tahammül
    sınırını aşmıştı.


    Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Ashabına şu emri verdi:

    "Kim Kâ'b bin Züheyr'e rastgelirse, onu öldürsün! Kanı şu andan itibaren mübah kılınmıştır."

    Bu müsaadenin verilmesinden sonra, Kâ'b'ın uğrayacağı âkıbet şüphesiz
    dehşetli olacaktı. Bunu düşünen kardeşi Büceyr, son bir defa kendisini
    ikaz edip nasihatta bulunmak üzere bir mektup yazdı. bundan
    kurtulabilmenin tek çaresinin de ancak, Hz. Resûlullaha gelip af
    dilemek olduğunu bildirdi.



    Mektubu alan Kâ'b, yerinde duramaz bir hale gelmişti. Âdeta kocaman
    yeryüzü kendisine dar gelmeye başlamıştı. Her an son nefesini
    verecekmiş gibi ecel teri döküyordu. Aleyhinde verilen bu karar
    üzerine, kurtulamayacağını anlamıştı. İki şeyden birini tercih etmek
    zorundaydı: Ya şirkte devam edecek ve ele geçmemek için köşe bucak
    kaçacaktı, veyahut Hz. Resûlullahın huzuruna çıkarak sadakât elini
    uzatıp, o âna kadar yaptıklarından pişmanlık duyduğunu itiraf edecek ve
    af dileyecekti.



    Ka'b akıllı davranıp ikinci yolu tercih etti. Zaten kardeşinden
    mektup gelir gelmez de, iç âlemini bir pişmanlık duygusu kaplamıştı.
    Uzun mesafeyi kısa zamanda katedip Medine'ye gelen Ka'b, Resûl-i
    Ekremin huzuruna çıktı. Peygamberimiz, onu şahsen tanımıyordu. Kâ'b, bu
    durumu akıllıca kullandı. Peygamber Efendimizin, huzurunda diz çöküp
    mübârek elini tuttuktan sonra zekice şöyle bir teklifte bulundu:

    "Kâ'b bin Züheyr, tevbe etmiş ve
    Müslüman olarak huzuru saadetinize gelmek istiyor. Ben, onu size
    getirsem, ona emân verir, tevbesini ve Müslümanlığını kabul eder
    misiniz?"




    Kâ'b, şiirleriyle Müslümanları üzmekten vazgeçer ve bundan pişmanlık
    duyup Müslüman olursa artık Resûl-i Kibriyâ ile arasında bir mesele
    kalmamış demekti. Nitekim, Resûl-i Ekrem bu teklife, "Evet" cevabı vererek bu kanâatını izhar buyurdu.



    Bu cevap üzerine, Ka'b'ın mânâ âlemi birden bire parladı ve elini Hz. Resûlullahın elinden ayırmadan şehâdet getirdi:



    "Şehâdet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur! Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed Allah'ın Resûlüdür."



    Resûl-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) ve etrafında bulunan Sahabîler bir
    anlık bir hayrete kapıldıktan sonra, Peygamber Efendimiz (a.s.m.), "Sen kimsin?" diye sordu.



    Kâ'b, "Ben, Kâ'b bin Züheyr'im Yâ Resûlallah" diye cevap verdi.

    O sırada Ashabdan biri ortaya atıldı. "Yâ Resûlallah! İzin ver de şu Allah düşmanının boynunu vurayım" dedi.



    Peygamber Efendimiz (a.s.m.), "Bırak onu! O, şu âna kadar içinde bulunduğu durumdan pişmanlık duymuş ve Hakka dönmüş olarak gelmiştir" buyurdu.



    Gönül ülkesi İslâmın manevî kılıcı ile fethedilen Ka'b hemen o anda Arap edebiyatında şaheser parçalar arasında yer alan "Banet Süâdü" isimli kasidesini Hz. Resûlullaha sundu.



    "Suad'ın ayrılığın yetmiyormuş gibi, iki taraf arasında söz taşıyanlar bana;

    'Ey Ebû Sülmâ'nın oğlu! Sen, artık kendini ölmüş bil' dediler.



    Kendilerine güvenip de başvurduğum her dost ise bana;

    'Seni oyalayıp teselli edemem, başının çaresine bak' dedi.



    Ben de, 'Çekilin yolumdan' dedim. Rahman'ın takdir ettiği her şey elbette olacaktır.

    İnsanoğlunun mes'ud hayatı ne kadar uzun olursan olsun, mutlaka bir gün bir tabutta taşınacaktır.



    Resûlullahın beni öldüreceğini haber aldım.

    Resûlullahın yanında bağışlanmak en çok umulan şeydir.

    Özür beyân ederek Allah Elçisinin yanına geldim.

    Resûlullahın katında özür daima kabule şayandır.

    Merhamet ve teenni ile muâmele et bana!

    İçinde bir çok nasihat ve hükümler bulunan Kur'an hediyesini sana ihsan eden Allah, hidâyetini arttırsın!

    Rakiplerimin dedikodusuyla beni muâheze etme!

    Hakkımda bir çok dedikodular yapılmışsa da, ben pek o kadar suçlu değilimdir.

    Ben şimdi öyle bir makamda bulunuyorum ki, burada gördüğüm ve işittiğim şeyleri bir fil görüp işitseydi, muhakkak titrerdi.

    Burada, beni mutlak Allah'ın izniyle Peygamberin affına nâil olmak kurtarabilir.

    Ben, Yüce Peygambere karşı hiçbir itirazda bulunmadan sağ elimi, onun adâletli eline uzatıyorum.



    Şimdi, söz onun sözüdür!

    Şüphe yok ki, Resûlullah doğru yolu gösteren bir nur, kötülükleri yok
    etmek için Allah'ın sıyrılmış keskin ve yalın kılıçlarından bir
    kılıçtır..."




    Ka'b, Resûl-i Ekrem ve Müslümanların kahramanlık ve yiğitliklerinden
    bahsederek kasidesine devam ediyordu. Kaside içinde bir beyt var ki,
    Resûl-i Kibriyâ Efendimiz ondan son derece memnun olmuştu. O "Tâc Beyit" şuydu:



    "Şüphe yok ki, Resûlullah
    doğru yolu gösteren bir nur, kötülükleri yok etmek için Allah'ın
    sıyrılmış keskin ve yalın kılıçlardan bir kılıçtır."




    Bu beyti duyan Hz. Resûlullah, o anda üzerinde bulunan mübarek
    bürdesini [hırkasını] çıkarıp bu büyük şâire hediye ederek memnuniyeti
    yanında tebrik ve takdirlerini de izhar etti.

    Bundan sonra "Banet Süâdü" adlı kaside "Kaside-i Bürde" olarak anılmaya başlandı.

    Ka'b bin Züheyr, Hz. Resûlullahın bu hediyesi ile her zaman, her
    yerde iftihâr ederdi. Ömrünün sonuna kadar onu yanında muhafaza etti.



    Bir seferinde Hz. Muâviye, on bin dirhem vererek onu almak istemişti.

    Ka'b, "Resûlullahın hırkasını giymek hususunda kimseyi nefsime tercih etmem" diye cevap vermişti.



    Fakat Hz. Muaviye, Ka'b'ın vefatından sonra bu arzusuna nâil oldu.
    Mirasçılarına yirmi bin dirhem göndererek, Hz. Resûlullahın bu mübarek
    Hırka-i Saadetlerini kendilerinden aldı. Daha sonra bu mübârek hırka
    Emevilerden Abbasilere, onlardan da Yavuz Sultan Selim eliyle
    Osmanlılara geçti.



    Bugün, Hz. Resûlullahın bu mübarek hırkası "Mukaddes Emânetler" arasında Topkapı Sarayının "Hırka-i Saadet" dairesinde muhafaza altında bulunmaktadır.



    Hırka-i Saadet; 1,24 metre
    boyunda geniş kollu olup siyah yünlü kumaştan yapılmıştır. İçi, kaba
    dokunmuş krem renk yünlü kumaş kaplıdır. Önünde, sağ tarafında 0,23 x
    0,30 ebâdında bir parçası noksandır. Sağ kolunda da eksiklik vardır.
    Yer yer haraptır. Hırka-i Saadet, müteaddit bohçalara sarılmış olduğu
    halde (0,57 x 0,45 x 0,21) ebâdında üstten açılır çifte kapaklı altın
    bir çekmece içindedir.




    Bunun üzerinde, Sultan Aziz tarafından yaptırıldığı ve şefaat
    talebini havi uzunca bir kitabe de bulunmaktadır. Bu çekmece Ayrıca
    bohçalar içinde olarak büyük bir altın sandukaya konulur. Bu da Sultan
    Aziz tarafından yaptırılmış olup üzerinde 'Lâ
    ilâhe illallah. Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li'lâlemin. Lâ ilâhe
    illallah el-Melikü'l-Bakkü'l-Mübîn Muhammedün Resûlullah
    Sadıku'l-Va'di'l-Emîn'
    yazılıdır.



    Dört ayaklı kâidesi de altın kaplamalıdır. Topkapı Sarayı Müzesi sabık
    müdürü Tahsin Öz, daha sonra kitabında şu satırlara yer verir. Saltanat
    devrinde, hükümdar, Ramazan'ın on beşinci günü, Topkapı Sarayına gelir.
    Hırka-i Saadet, merasimi mahsusa ile açılır ve başucunda bizzat
    hükümdar bulunduğu halde devlet ricali ve saray memurları tarafından
    ziyaret olunur ve destimaller hediye olunurdu. Bilâhare saray kadınları
    da ziyâret ederlerdi.



    Hırka-i Saadetin başmuhafızı hükümdar olup, onun gaybubetinde bu
    vazife Tülbent Ağasına âittir. Hırka-i Saadet hademe teşkilâtı, Topkapı
    Sarayı müze haline intikal edinceye kadar (3 Nisan 1924) aynı gelenek
    ile devam etmiştir.






Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Tem. 22, 2008 12:03 am


    HİCRETİN SEKİZİNCİ SENESİNİN DİĞER MÜHİM HADİSELERİ



    Umene bin Hısn'ın Müslüman Olması:

    Uyeyne bin Hısn, Gatafanların reisi idi. İslâm nûrunun gün geçtikçe
    etrafa parlak bir surette yayılması onu da düşündürüyordu. Bir gün
    hatırı sayılır birinden şunları dinlemişti:

    "Ey Uyeyne! Sen bu dar görüşlülükten
    hâlâ vazgeçmeyecek misin? Muhammed, memleketler fethedip duruyor, sen
    ise hâlâ başka şeylerle meşgulsün."




    Benî Nadirlerin, Hendek günü Benî Kurayzaların, ondan önce de Benî
    Kaynukaların, nihâyet Hayberlilerin işlerini sen de gördün. Halbuki,
    bunların hepsi de, Hicaz Yahudilerinin ileri gelenleri ve kuvvetlileri
    idiler. Uyeyne adamı tasdik etti:

    "Evet! Bütün bunlar, aynen oldu."



    Nihayet, Hicretin sekizinci senesinde, Mekke'nin fethinden az önce Medine'ye gelerek Müslüman oldu.








    Benî Süleymlerin Müslüman Olması:

    Resûl-i Ekrem Efendimiz, Mekke'yi fethe gittiği zaman sıradaydı.
    Kudeyd mevkiinde Süleymoğullarından 900-1000 kadar kişi gelip Peygamber
    Efendimizle buluştular ve orada Müslüman oldular. Mekke'nin fethinde,
    Huneyn ve Tâif savaşlarında İslâm ordusunda bulundular.








    İlk Kısas Hükmü:

    Tâif Seferi esnasında idi. Peygamber Efendimize Benî Leyslerden bir
    adam getirildi. Bu adam, Huzeyllerden birini haksız yere öldürmüştü.



    İki taraf Peygamber Efendimizin (a.s.m.) huzurunda iddialarını
    sıralayıp savunmalarını yaptılar.Sonunda Peygamber Efendimiz (a.s.m.),
    öldürülen adama karşılık, katilin de öldürülmesine hüküm verdi. Hüküm
    infaz edildi. Bu, İslâmda kısas ile neticelenen ilk kan dâvâsı idi.






Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
Blackdream
Yönetici
Yönetici
Blackdream


Erkek
Zodyak : Akrep
Mesaj Sayısı : 56296
Yaş : 35
Nereden : Bursa
İş : Makine Teknikeri
Kayıt tarihi : 24/01/08
Rep Puanı : 28
Rep Puanı : 232054

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)   Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Tem. 22, 2008 12:03 am


    ETRAFA VALİ ve ZEKÂT MEMURLARININ GÖNDERİLMESİ



    Hicretin 9. senesi Muharrem ayı. Bu tarihe kadar bir çok kabile İslâmla
    şereflenmiş, birçok memleket de İslâm topraklarına katılmıştı. Bu
    memleketin idaresi ve halkına mükellefiyetlerinin bildirilmesi
    gerekiyordu.



    Bu maksatla Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hicretin bu 9. yılı Muharrem
    ayında İslâm memleketlerinden bazılarına valiler ve halktan zekât
    toplamak için de zekât tahsil memurları tayin edip gönderdi.680

    Resûl-i Ekremin, gönderdiği vali ve zekât tahsil memurlarına emir ve tavsiyeleri şu idi:

    "Halkın kusurlarına karşı affedici davranınız ve en iyi mallarını almaktan sakınınız!"



    Yemen'in güzel kasabalarından biri olan San'a ve yine Yemen'in
    Hadramut bölgesi ile Süleymler, Müzeyneler, Cuheyneler, Kilaboğulları,
    Resûl-i Ekrem Efendimizin vali ve zekât memurları gönderdiği memleket
    ve kabilelerden bazıları idi.



    Bu valiler idarî işlerle meşgul olmaktan başka, halk arasında çıkan
    dâvalara da bakıyorlar, onları İslâmî hükümlere göre halletmeye
    çalışıyorlardı. Zekât memurları ise, gittikleri kabilelere İslâmın
    zekât mükellefiyetini anlatarak, zenginlerinin bu malî ibâdeti yerine
    getirmeleri gerektiğini bildiriyorlardı. Bazı kabileler bu
    mükellefiyetlerini seve seve yerine getirdiler. Bir kısım kabileler ise
    önce bu malî mükellefiyeti ağır bularak memurları hoş karşılamadılar.
    Ancak sonradan bu hareketlerinden vazgeçerek zekâtlarını vermeye
    başladılar.



    Mekke'nin fethi, İslâmın en parlak ve en şerefli bir zaferi idi.
    Çünkü, bu fetih ile senelerden beri Hz. Resûlullah ile Kureyş
    müşrikleri arasında süregelen amansız mücadele İslâmın galibiyeti ile
    netice bulmuştu. Arabistan'daki kabileler de yıllardan beri devam
    edegelen bu çetin mücadeleyi yakından ve dikkatlice takip etmişlerdi.
    Önce, bu mücadelede Resûl-i Kibriyâyı kavmi olan Kureyşlilerle yalnız
    bırakmayı tercih etmişler ve "Onu kavmi olan Kureyşlilerle baş başa
    bırakınız. Eğer o, kavmine galip gelirse, şüphesiz kendisi sözünde
    doğrudur ve peygamberdir"683 demişlerdi.



    İşte, etraftaki kabilelerin yakından takip ettikleri bu şiddetli
    mücadele, Mekke fethi ile İslâmın üstünlüğü, şirkin mağlubiyet ve
    perişanlığı ile son bulmuştu. Artık onlar için tek yol kalmıştı:
    İslâmın şefkatli sînesine bir an evvel koşmak. Gayet iyi biliyorlardı
    ki, Mekkeli müşriklerin bunca düşmanlık ve kuvvetlerine rağmen
    söndüremedikleri bu dâvâyı kendileri de söndüremezler ve onun
    yayılmasını engelleyemezlerdi.



    Bu sebeple Mekke'nin fethini takip eden günlerde Hicretin 9. yılı
    başlarında civar kabilelerin Müslüman olmak için Medine'ye akın akın
    geldikleri görülüyordu. Bu sebeple bu yıla "Heyetler Yılı" adı da
    verilmiştir. Gelen bu heyetlerin hepsini Peygamber Efendimiz, gayet
    güzel karşılıyor ve onlara izzet ikramda bulunuyordu. Bu heyetlerin
    içinde her sınıftan insan vardı. Hepsi de Resûl-i Ekremin yüksek ahlâk
    ve faziletini, Ashabının nazik ve insanî hareket ve davranışlarına
    hayran kalarak yurtlarına dönüyorlardı.



    Benî Temim Heyeti Medîne'de:

    Hz. Resûlullah, Hicretin 9. senesi Muharrem ayı başlarında Ashabdan
    Büsr bin Süfyan'ı Huzalılardan Benî Kab Kabilesine zekâtlarını almak
    üzere göndermişti. Kâ'boğulları, gelen memura teslim edilmek üzere
    hayvanlarından düşen zekâtı bir tarafa ayırmışlardı. Fakat, aynı yerde
    oturan Temim Kabilesi oldukça fazla olan bu hayvanların verilmesine
    karşı çıkmış, hattâ kılıçlarını sıyırarak Büsr


    Hazretlerini öldüreceklerini bile izhardan çekinmemişlerdi. Bunun
    üzerine Büsr (r.a.), Medine'ye dönerek durumu Resûl-i Ekrem Efendimize
    anlatmıştı. Allah Resûlü de elli kadar bedevî süvari ile Uyeyne bin
    Hısn'ı Temimoğulları üzerine göndermişti. Uyeyne bin Hısn,
    Temimoğulları üzerine aniden baskın yapmıştı. Bir çok ganimet malları
    ile birlikte on bir erkek, yirmi kadın ve otuz kadar da çocuk esir edip
    Medine'ye geri dönmüştü. Uyeyne bin Hısn'ın Medine'ye dönmesinden az
    sonra idi.

    Zekât vermemekte direnen Temimoğullarından bir heyet çıkıp
    Peygamber Efendimizin huzuruna geldi. İçlerinde meşhur hatip ve
    şâirleri de vardı. Gayeleri esirlerini geri almaktı.



    Kâinatın Efendisi Peygamberimiz (a.s.m.) onlara, "Ne istiyorsunuz?" diye sordu.

    "Biz Temim Kabilesindeniz" dediler. "Sizinle şiir ve övünme yarışı düzenleyelim diye şâir ve hatiplerimizi getirdik." Hafifçe tebessüm eden Efendimiz, "Ben
    şiir söylemekle vazifelendirilmediğim gibi, övünmekle de emredilmedim.
    Bunu yapamam. Fakat, haydi neyiniz varsa ortaya dökün de görelim!"
    buyurdu.



    Bunun üzerine Benî Temim'in Utarid adındaki hatibi ayağa kalkarak, kavim ve kabilesini övdükten sonra, "Bizimle fazilet yarışına çıkacak kimse, saydıklarımızın bir benzerini saysın döksün bakalım!" diyerek meydan okudu.



    Benî Temim hatibinin sözlerini bitirip yerine oturmasından sonra
    Resûl-i Kibriyâ, Sâbit bin Kays'a, "Kalk! Şunun konuşmasına karşılık
    ver!" diye emretti.

    Sabit (r.a.), ayağa kalktı. Önceden hiç bir hazırlığı olmadığı
    halde Cenâb-ı Hakkın büyüklüğüne ve Resûlullahın medh ve senâsına dâir
    Temimlileri bile hayrette bırakan gayet belagatlı ve tesirli bir
    hitabede bulundu. Hz. Sâbit şöyle diyordu:

    ''Hamdolsun Allah'a ki, gökleri ve
    yeri yaratan ve onlardaki hükmünü yürüten Odur. Hiçbir şey yoktur ki,
    Onun fazl ve kereminin eseri olmasın! Bizim her tarafta galip gelişimiz
    ve hâkim oluşumuz da Onun kudretinin eseridir. O, insanların arasından
    en hayırlısını seçerek peygamber göndermiştir. Ki o peygamber; baba
    tarafından insanların en şereflisi, söz cihetinden, en doğru sözlüsü,
    ana tarafından ise en üstünüdür. Allah, ona Kitabını indirmiş, onu
    kullarının emîni ve mu'temedi, cihanın da güzîdesi ve seçkini
    kılmıştır."




    Sıra şâirlerin maharetlerini ortaya dökmesine gelmişti...

    Önce, Benî Temim şâirlerinden biri ayağa kalkarak kendilerini medh eden bir kaside sundu.

    Adam şiirini bitirir bitirmez Resûl-i Ekrem şâiri Hassan bin Sâbit'e, "Kalk yâ Hassan! Şu adamın şiirine karşılık ver!" diye emretti.



    Sonra da, "Allah-u Taâla, Resûlünü müdafaa ederken Hassan'ı muhakkak Cebrâil ile destekler"
    buyurdu. Kâinatın Efendisini müdafaa etmenin şerefini yüklenen Hz.
    Hassan aşk ve heyecan içinde ayağa kalktı. Aynı vezin ve kafiyede uzun
    bir şiirle Temimli şâire cevap verdi. Şiirinde İslâmın müstesna
    güzelliğini, yücelik ve faziletini veciz ve açık bir ifâde ile dile
    getirdi.



    Müslüman hatip ve şâirin, Temimoğulları şâir ve hatibinden çok daha
    güzel birer hitabe ve şiir sunmaları hem Peygamber Efendimizi, hem de
    orada bulunan Sahabîleri sevindirdi. Buna karşılık Temim heyeti, İslâm
    şâir ve hatibinin, kendilerininkinden daha üstün olduğunun belli olması
    karşısında sustular. İleri gelenlerinden olan Akrâ bin Habis ise şöyle
    demekten kendini alamadı:

    "Allah'a yemin ederim ki, bu zâta her
    zaman gaybdan yardım ediliyor. O, muhakkak muvaffak olacaktır. Her
    şeyde, herkese üstün gelmektedir. Onun hatibi hatibimizden, şâiri de
    şâirimizden daha üstündür. Sesleri de seslerimizden daha canlı ve daha
    gürdür."




    Daha sonra Akrâ bin Habis, Hz. Resûlullahın yanına yaklaştı ve şehâdet
    getirerek Müslüman oldu. Onun Müslüman oluşunu diğerleri takib etti.
    Bunun üzerine Resûl-i Ekrem, heyettekilerin herbirini birer hediye ile
    taltif ettiği gibi, alınmış olan bütün esirlerini de kendilerine geri
    verdi.








    Benî Esed Heyeti Medine'de:

    Hicretin 9. senesi Muharrem ayı idi. Medine'ye gelen heyetlerden
    biri de on kişilik Benî Esed Kabilesi idi. Müslüman olduklarını Resûl-i
    Ekrem Efendimize arzettikten sonra şöyle dediler:



    "Yâ Resûlallah! Herkes kıtlık ve
    kuraklık içinde sıkıntıdan kıvranırken, biz kendi rızamızla kalkıp
    geldik. Başka kabileler gibi seninle harp etmeden Müslüman olduk."
    Bu
    sözleriyle Peygamber Efendimizin, Müslüman olduklarından dolayı
    kendilerine minnettâr kalması gerektiğini ifade etmek istiyorlardı. Bu
    minnettarlık sebebiyle de bol ihsana mazhar olmayı ümit ediyorlardı.
    Henüz Müslüman olduklarından ve İslâmın engin ruhuna vakıf
    bulunmadıklarından dolayı bu tarz bir tavır takındıkları muhakkaktı.



    Halbuki, iman etmekle ancak kendilerine fayda temin etmiş
    oluyorlardı. Bu sayede ebedî hayatlarını mahvolmaktan kurtarmış
    oluyorlardı. İman etmekle Resûl-i Ekremin şahsına elbette bir fayda
    temin etmiş değillerdi. Bu sebeple bu tarz davranışları son derece
    yersizdi ve İslâm ruhuna uygun değildi. Nâzil olan âyet-i kerime bunu
    açıkça ortaya koydu: "Onlar
    İslâma girmekle seni minnet altında bırakmak istiyorlar. De ki:
    Müslümanlığınızı başıma kakmayın. Eğer îmânınızda sâdıksanız, sizi
    îmâna kavuşturduğu için asıl sizin Allah'a minnetar olmanız gerekir."




    Mü'minin vazifesi, kâinatta en büyük ve en yüksek hakikat olan îmânı
    elde etmiş olmasından dolayı, Cenâb-ı Hakka şükür ve hamddır. Bunun
    dışında îmânına mukabil hiç bir maddî-mânevî menfaat beklememeli, hattâ
    kalben dahi arzu etmemelidir. Zira, îmân nimetine kavuşmanın ve
    Müslümanlık şerefiyle şereflenmenin karşılığı olarak verilecek mükâfat
    uhrevîdir. Ancak, o âlemde Cenâb-ı Hak fazl ve keremiyle bu eşsiz
    mükâfatı ihsan eder. İmân ve Kur'an'a ait hizmetlerin sevap ve
    mükâfatları da uhrevîdir, âhirette verilir. Binâenaleyh, hem îmân edip
    Müslüman olan, hem de Kur'an ve İslâmiyete hizmet eden Müslüman, bu
    hizmetlerinden dolayı dünyevî bir mükâfat ve menfaat beklememelidir.
    Bekleyip kalben arzu ettiği takdirde dindeki ihlâsını kaybetmiş
    sayılır. İhlâsın zayi olması ise, ibâdetlerin makbuliyet sırrını
    ortadan kaldırır. Allah korusun, insanı mânen müflis duruma sokabilir.
    Bunun yanında imân ve Kur'an'a hizmet eden bir insan, istemediği ve
    kalben arzu etmediği halde maddî bir mükâfata bu hizmetinden dolayı
    nâil olsa, bunu, Cenâb-ı Hakkın kendisine bir ihsanı bilip verenlerin
    minneti altına girmemelidir. Ayrıca "Bu maddî menfaat ve ücret dinî
    hizmetimden dolayı veriliyor" hissine de kapılmamalıdır.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.xboxcafe.com.tr
 
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)
Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 3 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2, 3  Sonraki
 Similar topics
-
» Peygamber efendimiz (SAV) 24 saati
» Peygamber Efendimiz (SAV) Ne Getirdi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
XBOXCAFE OYUNCU TOPLULUĞU PLATFORMU( www.xboxcafe.com.tr ) 2008 - 2022 :: www.webyardim.org Forumu :: WEBYARDİM FORUMU İCİN TİKLAYİN :: Dini Bölüm :: Hz. Muhammed s.a.v Efendimiz ve Diğer Peygamberler-
Buraya geçin: